hesabın var mı? giriş yap

  • aslinda seriat konusunda derin tecrübe kazaniyor. geldiginde daha iyi hocalik yapabilir bu sayede.

  • galiba evi boyadiktan sonra fırçaları başlığı açan arkadaşa muntazam bir şekilde ulastirdilar. başka bir sebep gelmiyor aklıma böyle bir aileyi burada paylaşıp linç ettirmek istemesine.

    adamı sokakta görseniz belki karısını dövüyor diye laf edeceksiniz, ama gerçekte adam ailesini seviyor ve onlar için güzel şeyler yapıyor evine. zorunuza gidiyor çünkü sevgisiz büyümüssunuz. odanız beyaza boyanmış hep. yazıklar olsun size.

  • terör örgütü ile bağlantılı ise bugüne kadar yakalamayan içişleri bakanlığı suçludur.bu insanların adli sicil kaydı temiz ise adalet bakanlığı suçludur. bu adamlar ile ilgili hâlâ işlem yapılmamış ise emniyet müdürlüğü suçludur. sıra ibb'ye gelene kadar suçlu olanlar yakalansa ülke düzelir.

  • ani ve plansız satın alma anlamına gelen bir terim ve aynı zamanda bir business stratejisi.

    işin strateji kısmı daha ilginç, özellikle kuzey amerikada bu strateji üstüne kurulmuş işletmeler var. abd’de marshalls, tj maxx ve ross, kanada’da ise winners impulse buy stratejisi ile kurulmuş indirim mağazalarıdır. klasik outletlerden farklı olarak, buralara giderken ne bulacağınızı veya ne almaya gittiğinizi genelde bilmezsiniz. örneğin, tommy’ye gidiyorsanız aklınızda en azından ne bulacağınızla ilgili bir fikir vardır, ne tarz bi gömlek bulacağınızı üç aşağı beş yukarı bilirsiniz atıyorum. ama bu yukarda bahsettiğim mağazalarda hem ürün seçkisi, hem de ürün kalitesi sürekli değişir. kalite konusunda bir gün calvin klein bir gömlek bulabiliyorken, ertesi gün adını sanını duymadığınız 10 dolarlık bir gömlekle karşılaşırsınız. ürün seçkisi konusunda ise, bir gün traş makinesi bulabiliyorken, ertesi gün adını sanını duymadığınız bir karamelli patlamış mısır bulursunuz. bu iki unsurun sürekli, sık bir biçimde değişmesi o mağazayla ilgili kafanızda genel geçer bir fikir oluşmasını engeller. bundan dolayı da, doğal olarak, bu tip mağazalara kafanızda planlayıp “ belirli bir ürün” almaya gitmeniz çok düşük olasılıktadır çünkü bilemezsiniz ne bulacağınızı.

    işte tam da bu noktada impulse buy girer devreye. kendinizi “ aa ne ilginç bir kar maskesi alayım bunu” derken ve gereksiz bir harcama yaparken bulabilirsiniz. kulağa çok komik ve absürt geliyor dimi? “ yok ya ihtiyacım olmayan bir ürünü neden alayım” diyorsunuz şuan muhtemelen. bu nokta da görece ucuzluk ve agresif indirim stratejileri giriyor devreye çünkü mağazalar dışarıya göre “fiyat” olarak daha ucuz. “ fiyat” olarak diyorum çünkü f/p açısından ve uzun vadeli baktığınızda buralarda satılan ürünlere aslında çok da ucuz değildir, kalitesizliklerinden dolayı. o tommy, guess, calvin klein ürünlerin birçoğu da b gradedir, ikinci sınıf kalitedir.

    henüz bu tip mağazalardan avrupa’da ve türkiye’de çok bulunmasa da, son olarak nasıl tuzağa düşmeyeceğimizle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. ilk önce bilinçli müşteri olunmalı genel olarak. ürün incelemeleri( reklam olmayan, tarafsız olanları) bizim dostumuz, bol bol okunmalı satın alma gerçekleştirmeden önce.ikincisi, eğer böyle bir mağazaya girerseniz ve bir ürün beğenirseniz, direk internette yorunlarına ve alternatif ürünlerin fiyatına bakmanızı öneririm almadan önce. hala daha avantıjlı görünüyorsa gönül rahatlığıyla alabilirsiniz. üçüncü ve son olarak, şahsen ben tarçınlı sakız ve havuç cipsi gibi saçma şeyleri alayazarken, fiyatına bakıp “ ya ben bu 3 dolara bi metro jetonu alırım” gibi o parayla ne yapabileceğimin alternatiflerini düşünüyorum, işe de yarıyor açıkcası.

    ve son olarak, bu impulse buy’ı kullanan işletmelerin büyük bir çoğunluğu fiziksel mağaza olarak bulunuyor,araştırma .bu bile internet alışverişine yönelmek için başlı başına bir neden.

    edit: link düzeltildi.

  • bence filmin adını "autumn'u bulabilmek için summer kaltağıyla geçen 500 gün" olarak değiştirmeliler. dengesiz kevaşe ya, hasta etti beni. lütfen herkes izlesin bu filmi ve uzak dursun böyle karılardan, bilinçlenelim.

  • (entry'de bir takim ingilizce ifadeler vardir, turkiye'de bazi lise ve universitelerin ingilizce egitim yaptigini hatirlayiniz, yine de dayanamiyorsaniz bu entry'yi es geciniz.)

    gazete haberlerinde "konusan sempanze", "insan diline vakif olan ilk hayvan", "kuslar gramer kurallarini anliyor" gibi haberleri siklikla duyuyoruz artik. yine de bu haberlerin hem cagdas dilbilim hem de etoloji perspektifinden bakildiginda "bos" oldugu bir gercek. genelde bulgular siralaniyor ve bunlarin hayvanlarda dil kabiliyetine isaret ettigi ima ediliyor. ama tabii ki onemli ayrintilar ve asil sorunlar es geciliyor.

    hauser, chomsky ve fitch'e gore dunyamizdaki canli yasami inceleyen uzayli bir varlik kesinlikle iki onemli bulgu ile karsilasacaktir. birincisi, dunyadaki canli yasamin tumu ayni (fizikokimyasal) temellere dayaniyor. ikincisi, dunyadaki canlilarin (bazi basit canlilar disinda) onemli bir kisminda bir sekilde "iletisim" varken, bu canlilarin sadece birinde bu iletisim oldukca karmasik ve digerlerinden farkli temelllere dayaniyor.

    su bir gercek ki eger herhangi bir hayvanda insana ozgu dil kabiliyeti varsa, bu bulgu zihin ve dil hakkinda tum kuramlarimizi degistirecek, tam anlamiyla bir "bilimsel devrime" yol acacaktir. noam chomsky'nin dil anlayisina gore, biyolojik-zihinsel bir organ olan dil bolgesi sadece insana ozgudur, cunku hicbir dogal iletisim sisteminde bulunmayan ozellikler gosterir. bu sebeple, bu zihinsel organa sahip olmayan bir hayvanin insan dilini ogrenmesi mumkun degildir. baska bir sekilde: insan dili, insan biyolojisinin bir sonucudur ve bu biyolojiye sahip olmayan herhangi bir varligin insan dilini anlayabilmesi ve konusabilmesi mumkun degildir.

    o halde baska hayvanlarin dil kabiliyetine sahip olup olmadigi (veya olabilecegi-olamayacagi) en az iki acidan oldukca onemlidir: 1) hayvanlarin bilissel kabiliyetlerinin ne oldugu onemli bir sorudur. 2) hayvanlarin dil kabiliyetine sahip olmasi durumunda chomskyci dil anlayisi temellerinden sarsilacaktir.

    bu yazidaki niyetim hem son yuzyilda bu konuda yapilan arastirmalardan bahsetmek, hem de insan dili ve simdiye kadar gorulen, dilsel hayvan kabiliyetleri (primatlar ozelinde) arasindaki farkliliklarin altini cizmek.

    sunu kesinlikle biliyoruz: primatlar birbirleriyle iletisim kurarlar. bu iletisim gorme, duyma, koku ve dokunma seklinde olabilir. ornegin vervet maymunlari, farkli avcilarin yaklastigini farkli isitsel sinyallerle birbirlerine haber verirler. bu maymunlarla yapilan arastirmalar, kartallar, yilanlar, leoparlar ve babunlar icin farkli alarm sesleri oldugunu gostermistir. boyle bir iletisim sistemine dil dersek eger, o halde vervet maymunlarinda dil vardir. ancak bunu yaparsak insan diline farkli bir isim vermek zorunda kaliriz. "dil"den anladigimiz insan diliyse, vervet maymunlarinin iletisim sistemi dil degildir (sonlara dogru neden olmadigi aciga kavusacak diye umuyorum).

    1930'larda iki arastirmaci bebeklerini yeni dogmus bir sempanze ile beraber buyutmeye basladilar. niyetleri, insan ortaminda buyuyen ve dil egitimi alan bir sempanzenin insan diline vakif olup olamayacagini anlamakti. bu sempanze (gua), 16 ay icinde 100 civari kelimeyi anlamaya basladi. bu sayi 16 aylik ogullarindan oldukca fazlaydi, ama gua hicbir zaman bunun otesine gecemedi. bebekleri bir zaman sonra "i mean what i say" ve "i say what i mean" arasindaki farki anlarken, gua iki cumleyi de asla anlayamadi. bir dili anlamak, tek basina kelimlerin anlamlarini anlamaktan ote birseydir.

    viki adinda bir sempanze de cok sayida kelime ogrendi, hatta bazi kelimeleri (buyuk zorlukla) telaffuz etmeyi basardi (mama, papa, cup, up). bundan oteye gidemedi.

    sempanzelerin telaffuz icin gerekli fiziksel zayifliklari oldugu anlasildi. insanlarin agiz ve bogaz yapisina sahip olmadiklari icin kelime telaffuz etmelerinin cok zor oldugu anlasildi. bu, sempanzelerin aslinda insan dilini anlayabileceklerine, fakat konusma icin gerekli olan fiziksel kosullara sahip olmadiklari icin konusamayacaklari hipotezine yol acti. bundan sonra sempanzelere amerikan isaret dili ogretilmeye baslandi.

    1960'larda washoe adli bir sempanzeye amerikan isaret dili ogretildi. bu ogretim sureci bircok acidan sagir cocuklarin egitimine benziyordu: washoe her zaman isaret dili kullanan insanlarla birlikteydi. isaret dili washoe'ya "ogretildi", lakin sagir cocuklar isaret dilini zorlu bir egitim olmadan edinirler. konusmayi ogrenen cocuklar gibi.

    4 yasina geldiginde washoe 85 isaret biliyordu (bazilari: fazla, yemek, ver, anahtar, kopek, sen, ben, washoe, cabuk). washoe'nun onemli bir ozelligi bu isaretleri birlestirip kullanmis olmasidir: bebek benim, sen ic, cabuk saril, cicek ver, daha fazla meyve gibi. (bkz: washoe) (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/washoe_(chimpanzee))

    ayni yillarda sarah adli bir sempanzeye yapay bir dil ogretildi. sarah, manyetik bir plaka uzerindeki farkli renkli bloklari kullanarak iletisim kuruyordu. oyle ki kucuk kirmizi bir kare "muz", mavi bir dortgen "armut" anlamina geliyordu. sarah'nin onemli bir ozelligi soyut bazi kavramlari ogrendiginin iddia edilmesidir: ayni, farkli, degil, soru gibi.

    koko adli bir gorile isaret dili ogretildi. bir kac yuz isaret bilmenin yaninda koko da washoe gibi bu isaretlerden bir kompozisyon olusturabiliyordu: yuzuk icin "parmak kolyesi" gibi. koko hakkinda onemli bir iddia da dilsel sakalar yapabilmesi: isaret diliyle kafiyeler olusturdugu iddia ediliyor. (bu entrydeki iddialar hakkinda oldukca supheci olsam da: (bkz: koko/#2167025)) (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/koko_(gorilla))

    nim chimpsky adli bir sempanzeye oldukca titiz bir calisma ile isaret dili ogretildi. 4 yil sonra 125 isaret biliyordu ve iki yil icinde iki isaretten olusan 20.000 "cumle" kurdugu kayitlara gecildi. kisa zaman icinde nim'in bundan ileri gidemeyecegi anlasildi. az sayidaki uc isaretli cumleleri hicbir zaman yeni bilgi vermiyordu: play me nim, gibi. en uzun cok isaretli cumlesi suydu: give orange me give eat orange me eat orange give me eat orange give me you. diger cok isaretli ornekler: "nim eat nim eat", "drink eat me nim", "me eat me eat", "you me banana me banana you". acik oldugu uzere bu cumlelerdeki isaretlerin cogu gereksiz ve bu cumleler dil ogrenen cocuklarin ilk cumlelerine benzemiyor.

    nim ile ilgili bir baska ilginc durum da, isaretle konusmasinin genelde bakicilari tarafindan motive edilmis oldugudur. nim'in cumlelerinden sadece %12'si kendiliginden ortaya cikmistir (spontane degildir) ve isaretlerinin %40'i bakicisinin isaretlerinin tekraridir. bu noktada bir durup nim'i dil ogrenen cocuklarla karsilastiralim. cocuklar buyudukce buyuklerini taklit etmeleri azalir, cumle uzunlugu ve karmasikligi artar, ayni zamanda dil kullaniminda daha yaratici olmaya baslarlar. bu durumlarin hicbiri nim icin gecerli degildi. (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/nim_chimpsky)

    en ilginc vakaya, yani kanzi isimli erkek bonobo'ya geldik. inaniliyor ki kanzi isaret dilini ogrenmenin yaninda iki yasindaki bir cocugun gramer kabiliyetine erismisti. isaretleri birlestirerek daha once hic gormedigi durumlarla ilgili yorum yapabilmekteydi. buna ek olarak arzularini isaretlere dokebilmekteydi. bununla ilgili cok ilginc ornekler var; daha sonra yazma niyetindeyim. (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/kanzi)

    buraya kadar primatlarin yapabildiklerinden bahsettim. simdi de bu etkileyici performansin neden hala primatlarin insan diline vakif olabilecekleri tezi hakkinda supheci olmamizi gerektirdiginden bahsedeyim.

    insan dilinin bazi ozellikleri:

    1) ozyineleme (recursion): insan dillerindeki cumle sayisi sinirsizdir! bu basta cok da onemli gelmeyebilir, ancak bu ozellik insan dilini diger butun dogal iletisim sistemlerinden ayirmaktadir. chomsky'ye gore insan dilinin en onemli ve essiz ozelligi "ozyineleme"dir. bu ozellik bir dogal dili bilen herkese sinirli sayida elemanla sinirsiz anlamli cumle kurma olanagi vermektedir. ornegin:

    "babamin babasinin babasinin babasinin babasinin babasinin............ babasi"

    bu orguyu sonsuza kadar tekrarlayabilirsiniz ve her tekrar anlamli bir butun olusturur. genelde sikildigimiz ya da nefesimiz kesildi icin pratikte sonsuz cumle diye birsey yoktur, ancak onemli olan insanlarin bu kapasiteye sahip olmalaridir. ozyinelemeye baska bir ornek:

    "denizin kiyisindaki ormanin icindeki agacin altindaki kayanin yanindaki....................karinca"

    su anki bilgimize gore hic bir hayvan bu sekilde ozyineleme yapamamaktadir. kuslarin ve balinalarin bazi sarkilarinda bu tarz yapilar oldugu iddia edilse de bu iddialara cok sayida karsi arguman vardir. iddia edilebilir ki hayvan dillerini insan dilinden ayiran en onemli ozellik budur. her ne kadar vervet maymunlarinin cesitli durumlar icin farkli sinyalleri olsa da, bu sinyalleri ozyineleme kullanarak yeni bir sinyal olusturduklari gorulmemistir. halbuki insan dillerinin yaratici kullanimiyla daha once bu dunyada hic soylenmemis bir cumle kurmaniz prensipte mumkundur.

    tekrarliyorum: ozyineleme insan dilleri ve hayvan dilleri arasindaki en buyuk ve en onemli farktir. henuz ozyineleme iceren bir hayvan dili gorulmemistir. ozyineleme kullanarak bir cumle olusturabilen hayvan gorulmemistir. bunlarin gorulmesi halinde hayvanlarin insan dilini ogrenemeyecegi tezine en agir darbe vurulmus olur (ayrica chomskyan dil anlayisi coker).

    (ozyineleme matematik icin de oldukca onemli bir kavramdir. hayvanlarin aritmetik konusunda sinirli yetenegi olmasi da ozyinelemenin olmayisina baglanmaktadir. ornegin bir primat 5'e kadar olan sayilari ogrenebilir ancak bu sayilarin primat icin temsil edilis bicimi bir cocuktan oldukca farklidir. primat icin sayilar birbirlerinden ayri ve sinirlidir. "sayi dogrusu" kavramini ogrenmis bir cocuk icin ise sayilar hem birbirlerine baglidir hem de ust siniri yoktur.)

    2) karmasik sozdizim: insan dilleri cok sayida karmasik sozdizim kurali icerir. bir cumledeki elemanlar birlestirip bozulabilir, cumle icinde hareket edebilir, cumlenin sonundaki elemanin cumlenin basindaki elemana bagli olmasi gibi durumlar olabilir. soru cumlelerinde harekete basit bir ornek:

    "duygu bought a book"

    "what did duygu buy?"

    hicbir hayvan dilinde insan dilindeki sozdizimsel karmasikligin eseri yoktur.

    3) hiyerarsi: insan dillerinde cumleler hiyerarsik yapilar olusturur. oyle ki, bu yapilarin nasil olusturuldugu cumlenin anlamini degistirebilir. su cumleye bakalim:

    "yapay koyun tuyleri insan sagligina zararlidir"

    bu cumlenin iki okumasi olabilir. sagliga zararli olan yapay koyunlarin tuyleri ya da koyunlarin yapay tuyleri olabilir. bu iki okumanin farkli sozdizimsel yapisi vardir. birinde "yapay koyun" birliktedir, buna "tuy" eklenir, digerinde "koyun tuyleri" birliktedir, basina "yapay" eklenir. yani bu cumle iki farkli durumu ifade etmek icin kullanilabilir ancak iki cumle de gorunurde ayni olacaktir. "gorunurde" diyorum cunku bu iki cumlenin sozdizimsel yapilari farklidir; aslinda farkli cumlelerdir (farkli onermelere karsilik gelirler).

    saniyorum buna benzer bazi basit yapilari hayvanlarin olusturabilmesi gibi bir durum var, ancak bu basit ornek insan dilindeki karmasik hiyerarsiye biraz haksizlik ediyor. bu yazinin icinde bile cok daha karmasik yapilar var kesinlikle ve okurken efor sarfetmeden bunlari cozdunuz. hayvanlarin bunu yapabildigi durumlar cok enderdir.

    4) kendiligindenlik: hayvanlarin performansina sasirirken genelde atladigimiz bir nokta su: bu hayvanlar bu performansi gosterebilmek icin aylar suren zorlu egitimlerden gecmekteler. dil ogrenen bir cocugun aksine hayvanlar "egitiliyorlar" (ilk dilini ogrenen bebeklerin egitildikleri tezi oldukca zayif bir tez. ebeveynler sistematik bir sekilde bebeklerin/cocuklarin hatalarini duzeltmiyor. dil cocuklar tarafindan "ediniliyor", "ogrenilmiyor"). hayvanlar cocuklarina isaret dilini ogretmiyor ve kendi aralarinda konusmuyorlar. bir insansa dil ogrendigi anda bir anlamda bir patlama yasiyor. surekli konusuyor ve dili yaratici bir sekilde kullanma egilimi gosteriyor. bu tur olaylar ornegin isaret dilini bilen hayvanlarda gerceklesmiyor.

    (bunun digerlerine gore daha onemsiz bir fark olduguna inaniyorum. hayvanlarin dili bu sekilde kullanmamasinin pekala baska sebepleri olabilir. kendiligindenlik, tek basina hayvanlarin insan dilini ogrenemeyecegi anlamina gelemez diye dusunuyorum. yine de insanin dil kullanimi ve hayvanin dil kullanimi arasinda onemli bir farka isaret ediyor.)

    sonuc: insanlarla hayvanlar arasindaki farklari (aslinda bu ifade bile oldukca komik, insan hayvan degil de nedir?) degerlendirme siklikla insan merkezcilige ve sovenizme yol acabiliyor. "hayvanlarin zihni yoktur", "hayvanlarin bilinci yoktur" gibi onermelere oldukca uzagim. cogu hayvanin zihni olduguna neredeyse eminim, bazilarinda da bilinc olduguna inaniyorum. ayrica descartes ve teistik dinlerin etkisi sonucu hayvanlari "asagi" goren, ruhlari olamayacagina inanan, makina gibi olduklarini dusunen geleneklerin kesinlikle karsisindayim. bunlari soyluyorum cunku "hayvanlar insan diline sahip olamaz" demeye getirecegim ancak bunu bu saydigim dusunce kaliplari icinde yapmadigimi soylemek istiyorum.

    hayvanlarin, ozellikle primatlarin dil konusunda gosterdikleri performans kesinlikle etkileyici ve bu konunun insan dili, insan zihni, hayvan zihni gibi konularda anlayisimizi genisletecegine inaniyorum. bu sayede evrenin bizim icin henuz oldukca karanlik olan bir bolumunu (zihin) kismen de olsa aydinlatmis olacagiz.

    yine de bu bulgular gosteriyor ki insanin dil kabiliyeti, hayvanlarin dil kabiliyetinden oldukca farkli. eger dilden herhangi bir iletisim sistemini anliyorsaniz evet, hayvanlar dile sahiptir. ama insan dilinin baska hicbir dogal iletisim sistemiyle benzerlik gostermeyen ozelliklerini dusundugumuzde bence daha ilginc olan soru su: hayvanlar insan diline vakif olabilir mi? bugune kadarki bulgular isiginda bu soruya verebilecegimiz cevap ise "hayir". hayir, cunku insan dilinin kendine ozgu bazi ozellikleri var, oyle ki bu ozellikleri cikardiginizda dil, dil olmaktan cikar. ve oyle gorunuyor ki hayvanlar bu ozelliklere vakif olamiyorlar. her ne kadar koko'nun yuzuk icin "parmak bilezigi" demis olmasi oldukca etkileyici olsa da, bir hayvan "dun beni gormedigin icin sana kizginim" ya da "golun yanindaki agacin altindaki tasa gidelim" demedigi surece hayvanlar insan dilini anlayabilirler/konusabilirler diyemeyiz.

    ha belki ilerleyen yillarda dil ile ilgili anlayisimiz gelisir, chomsky paradigmasinin disina cikariz, bazi hayvanlarin ozyineleme yapabildikleri ortaya cikar, o zaman bu tezi tekrar degerlendirmemiz gerekir.

    kaynaklar:
    fromkin, rodman, hyams; an introduction to language (2007)
    stephan, achim; "animal concepts" (1998)

    (bkz: akilli hans etkisi)

  • sevgili arkadaşlar, gerekli açıklama ve araştırma yapılacaktır. maalesef hemen beyin fırtınasına başladınız. aklınıza takılan bir kaç soruya cevap olması açısından:

    1. o saatte hava aydınlık (19.50), nasıl görmüyor?

    burası ülkenin en doğusu, güneş batıdan 1 saat daha erken batıyor. o saatte hava karanlık merak ettiğiniz buysa.

    2. bu kadar rütbeli neden aynı helikopterde?

    bölgenin coğrafyası gereği en güvenli ve hızlı ulaşım yolu helikopter faaliyetleridir. üst rütbeliler anlamında buranın "dolmuşu" helikopterdir. bir tümen komutanı da bir yere gidiyorsa helikopterle gider, yanında astları ve emir subayları ile beraber. bu kadar rütbeli için iki helikopter kaldırılmaz. minimum sayıda faaliyetle maksimum personel taşınır. 2 helikopter kaldırmak, riski iki kat artırmaktır. ktm dediğiniz sistem de aynı şekilde çalışır. güvenlik alınır, maksimum asker minimum seferle ulaştırılır. bu kadar üst düzey rütbeliyi kara yoluyla taşımak pkk'ya gel beni vur demektir.

    3. 3 dakikada epey yükselir helikopter, nasıl takılacak tele?

    yine bölgenin coğrafyası ve emniyet gereği dağların arasından gitmeniz gerekebiliyor. bir anda irtifanız 3000'den 800'e düşebiliyor sarp dağlar ve yamaçlar yüzünden. sürekli alçalıp yükselmek yerine de denize göre ortalama irtifanızı sabit tutup ilerlemek en doğrusu.

    4. bölgedeki elektrik telleri sistemde yok mu?

    yok. sivil helikopter kazasında hatırlayın, beylikdüzü'ndeki dana gibi kule bile sistemde yok. her bir yüksek gerilim direği sistemde nasıl olsun? bu yüzden yüksek gerilim tellerine uçak ikazlar takılır. bu konuda bir ihmal var mı, görüş kısıtlandı mı, araştırmalar sonucunda ortaya çıkar. bu konuda 172 adet helikoptere helikopter engel tespit sistemi entegrasyonu projesi var. ancak bürokrasi yüzünden sözleşme aşamasında bekliyor.

    hayat bir bilgisayar oyunu değil. mükemmel bilgisayar sistemleri yok, inanılmaz askeri sistemler falan yok. askeri konular ve doğudaki terör konusunda da doğuyu görmeden, botan'ı, sabır dağı'nı, hakkari'yi, çukurca'yı, doğan'ı, dağlıca'yı görmeden istanbul'dan ahkam kesmeyin. burası farklı bir dünya.

    edit:

    ekşişeyler'de paylaşılmış bu entry ve iyi niyetle ortak olarak sorulan bazı sorulara verdiğim cevaplar yandaşlık olarak algılanmış nedense.

    sevgili dünya, şu anda görevimi belirtilen alanın çok yakınında bir birlikte rütbeli olarak sürdürmekteyim. onlarca helikopter faaliyetine katıldım, onlarca pilotla konuştum. sizin "nasıl olabilir böyle bir şey?" dediğiniz onlarca şey burada rutine bindiği için haberiniz olmuyor. tümen komutanı 3-4 ayda bir gerek denetleme, gerek toplantı ya da yerinde görmek için böyle bir heyetle helikopter faaliyeti yapar. bu güne kadar dikkatinizi çekmedi ve haberiniz yoktu. kaza olunca "ne yani böyle mi gidiyor?" diyorsunuz. evet öyle gidiyor. zira her üst rütbeli sayın cumhurbaşkanı gibi 1000 kişilik güvenlikçi ile korunup, kara yolu ile intikal yapamaz. inanmazsınız cumhurbaşkanı ve bakanlar da bir yere giderken aynı uçakla gidiyor! bu çapta bir kaza tabii ki dikkat çeker ve soru işaretleri uyandırır. amenna. buna bir itirazım yok. itirazım hiç bir veriye, kanıta, açıklamaya dayanmadan "bunu pkk yaptı, amerika yaptı, almanya yaptı!" diyenlere.

    ilgili helikopter ilk belirlemelere göre yüksek gerilim hattıyla temas olduğu için kırıma uğradı ve buradaki genel kanı "tellere mi takılmış? yok artık!"dı. ben de dedim ki, "olabilir." ve bildiğim kadarını, bildiğim şekilde açıkladım. bunu yaparken dayanak noktam şahsi tecrübelerim, gördüğüm iha görüntüleri, askeri personel arasında konuşulan konuşmalardı. çünkü sizin "şehit" deyip geçtiğiniz her insan buradaki bir askerin devresi, arkadaşı, komutanı.

    yine ilgili helikopter taciz ateşi sonucu hızla alçalmak zorunda kalmış ya da saldırı sonucu düşürülmüş olabilir. amerika daha önce defalarca yaptığı gibi bir suikast düzenlemiş olabilir, içlerinde bir hain ya da casus olabilir. bunlar bir ihtimaldir. ancak içinde 1 tümgeneral, 1 yarbay, 2 albay, 1 binbaşı, 3 yüzbaşı, 1 üsteğmen, 2 başçavuş, 2 uzman çavuş bulanan helikopter düşünce henüz kesin bir açıklama olmadan "pkk işi" dediğinizde, bu derece üst rütbeli bulunan bir helikoptere pkk'nın saldırabilme cesareti ve kapasitesi olduğunu da peşinen kabul etmiş ve güçlendirmiş oluyorsunuz. dolayısıyla ilk etaptaki veriler geldiğinde bunlara göre bir değerlendirme yapmak ve direkt sonuca ulaşmak yerine olayın biraz aydınlanmasını beklemek bana göre en doğru hareket.

    tüm bunların yanında bana yandaş demeniz ile vatan haini demeniz arasında benim açımdan bir fark yok. hakaret olarak alırım. yandaş olduğumu düşünenler eski entrylerime bakabilir.

    tekrar tüm milletimizin başı sağolsun.