hesabın var mı? giriş yap

  • sıçmaya 50 tane zırhlı araçla giden devlet büyüklerinin, fakir asker çocuklarına reva gördüğü muamele.

    içine dolduruyorsun 70 tane askeri, bekle ki hedef tahtası olsunlar. arada bir, kek ve yarım bardak kola da dağıtıyor musunuz yüz fukaraları?

    10 yıl sonra gelen edit: artık o403'le değil kirpi, cobra, ejder yalçın vb ile taşınıyor olduğunu ümit ediyorum. lütfen otobüsle asker taşınmasın

  • istanpool 99 avrupa yüzme şampiyonası, trt'de canlı yayın, 1500 metre yarışı. spikerler hüseyin başaran ve yanında genç melih şendil. hüseyin abi sıkılmış, havadan, seyircilerden, bu organizasyonu ne kadar başarılı bir biçimde düzenlediğimizden falan bahsediyor. tam o sırada seyircilerin gaza gelip bağırmaya başladığını farkediyor, kaçıncı tur olduğunu saymamış olacak ki yarışın son metreleri zannedip o da coşuyor.

    - bu arada dördüncü kulvarda ukraynalı snitko önde. hemen arkasında beşinci kulvarda rumen coman var. son metreler. snitko önde, snitko..

    halbuki yarışın bitmesine bir tur daha var. yüzücüler takla atıp yüzmeye devam ediyor. bu esnada her kulvarın başında yüzücülerin dönüşlerini kontrol eden beyaz giyimli kulvar hakemlerinden esinlenmiş olacak, melih şendil araya girip durumu toparlamaya çalışıyor.

    - ve hakem devam diyor sayın seyirciler!!!

    yıllar sonrasından gelen edit: canlı yayında şahit olduğum, ancak kimseyi inandıramadığım bu olayı entry tarihinden 18 yıl sonra melih şendil beinsports'taki "soyunma odası" programında aynen bu şekilde bizzat anlatmıştır.

  • kamu kurumu mülâkatlarında görülmesi mümkün notlardır.

    adam nasıl oluyorsa sözlü mülakata 67.821, 72.045 gibi küsuratlı puan veriyor. e tabi, torpiline göre adam sıralamak da kolay iş değil.

  • düşük kültür seviyesi ürünü bir video. insan hakları diye bir şey olmasa videodaki elemanlar ya antik roma'daki gibi köle olurdu veya bilimsel deneylerde kobay.

  • "internet hızı sıralamasında avrupa ikincisiymişiz. haberle ilgili yarım saattir dolmasını beklediğim video yüklensin detayları vericem."

  • üzdün bizi kel*..

    bir buçuk dolar için değer miydi?

    edit: ocak 2023 itibariyle amazon prime türkiye üye sayısı 900.000’e yakınmış..

    850.000 üye desek, kişi başı 1,5 dolardan 1.275.000 dolar yapıyor.. çarpı 19 dediğimizde, 24.225.000 tele gibi aylık bir rakam demek.. değermiş amk..

    pardon kel.. abimizsin..

    bugüne kadar her ay bu miktarı almadığın için teşekkürler..

  • bazı kitaplardan ve filmlerden sonra hissettiğim duygu değişmeden öylece, olabildiğince ilk haliyle kalabilsin diye ikinci kez okumuyor veya izlemiyorum. living'i de bu kategoriye ekledim. kurosawa'nın 1952'deki ikiru'sundan kazuo ishiguro tarafından tekrar uyarlanmış 2022 yapımı bir oliver hermanus filmi living. kurosawa'yı pek severim, ikiru'yu da izledim ve sevdim; ama müzikleri ve bill nighy'nin hayranlık uyandıran oyunculuğu sebebiyle başıma bir şey gelmeyecekse living'i daha çok beğendim.

    film, antonin dvorak'ın tempo di valse' i ile başlıyor ve sonrasında akıp gidiyor. the fall filminde beethoven'ın 7. senfonisinin eşlik ettiği sahne en sevdiğim açılışlardan biriydi, şimdi buna living de eklendi.

    living; 70'li yaşlarında olan, yaşamayı uzun yıllar önce bırakan bir belediye çalışanının altı, bilemedin dokuz ayının kaldığını öğrendikten sonra hayatla, duygularıyla, korkularıyla tekrar temas etmesini anlatıyor. bir insanın en mutlu olduğu an, onu yaşamaya dair harekete geçiren an öleceğini öğrendikten sonraki bir an nasıl olur? oluyor işte. ölüm böyle bir şey.

    --- spoiler ---

    öleceğini söylediği ilk kişiye şöyle diyor mr.williams:

    “biraz nakit çektim. neredeyse tüm biriktirdiklerimin yarısı. sorunum şu ki, bu parayı çektim ve buraya geldim. hayatın tadını çıkarmak ya da biraz yaşamak için. ama anladım ki nasıl yapılacağını bilmiyorum.”
    --- spoiler ---

    yalom, varoluşçu psikoterapi kitabında şöyle diyor; kendimizi çok yoğun ya da çok hızlı bir şekilde yaşayıp hayatı tüketmekten koruduğumuzda kullanılmamış hayat, içimizdeki yaşanmamış hayat adına kendimizi suçlu hissederiz. ölüm düşüncesinin olmadığı hayatı bir hayal edin. hayat yoğunluğundan bir şeyler kaybeder. ölüm inkar edildiğinde hayat küçülür.
    aslında yalom, kendi deyimiyle hastalıklı bir ölüm meşguliyeti içinde olun demiyor. güneşe bakmak ölümle yüzleşmek kitabında kundera'nın şu sözlerine değiniyor: “ölümün farkına varmak, bir uyanış deneyimi, büyük hayat değişiklikleri için güçlü bir katalizör olabilir.”

  • kendisiyle bolca vakit geçirmişliğim, sokak arasında top oynamışlığım bile var. başlığı görünce o günler geldi aklıma, gerçekten çok şanslıymışım. (bkz: super baba) dizisi semtimizde, bazı sahneleri ise evimizde çekiliyordu. dizinin bütün kadrosu, kamera arkası arkadaşımız olmuştu... bu güzel insanlarla bir kare bile fotoğrafımın olmayışı içimi çok burkuyor. o zamanlar en teknolojik aletim tetristi.

  • tumblr vakitlerinde, siteden bir arkadaşım vardı. o sıralar metalci ve rockçıyız (bkz: rockçı serpil). bu kız da öyle bi bayandı ama onun benden farkı, abd'de yaşamasıydı ve ikimiz de eşit derecede gerizekalıydık. abd'de yaşadığı, gotik makyajıyla 10 yaş birden attığı için 14 yaşında olmamız sorun değildi. (bu anlatacağım olay, biz 14 iken gerçekleşmiş ama bunu bana anlatırken ikimiz de 16'ydık)

    bu, groupielerle arkadaş olmuştu ve o sıralar rammstein'a hastaydık. groupie arkadaşlığı ve kimsenin sorgulamaması sayesinde after party midir nedir grubun takıldığı ve partinin başlangıcının gerçekleştiği backstage'e öyle girmiş yani. çok iyi hatırlıyorum, richard kruspe abinin gerçekte de ne kadar karizmatik ve iki kolunda da kadın olduğunu anlatıyordu, gizlice çekilmiş kötü bir fotoğraf hariç hiçbir kanıt yoktu ama o yetmişti.

    till abimizin ortamdaki en saftirik kız olan ona dikkatlice baktığını, onun yanında kadın olmadığını, gece boyunca bakışlarını üstünde hissettiğini söylemişti. sonra da lavaboya gittiğinde till abi de peşinden gelmiş, bununla siqqo romantik filmlerdeki gibi öpüşmek üzerelerken “lütfen gitmeme izin ver” demiş ve till lindemann da hemen gitmesine izin vermiş, kız da dışarı çıkmış. aslında bunu yapmak istemiş de on dört yaşında olduğu için cesaret edememiş.

    ben ilk defasında “hangi wattpad kitabı bu rofl” diye dalga geçmiştim ama bir gün geldi, bir aydınlanma anıyla “kız haklıydı galiba lan” diye bi uyandım.

    o zamandan sonra hiçbir ünlü müzisyene özel bi ilgim olmadı. yani severim de öyle posterini duvara asma durumu yok (ben jimmy page'e aşıkken de yoktu. binaenaleyh bizim duvara poster asma iznimiz yoktu, varsa yoksa posta ders çalışma programı pü).

    şu an, gerçekleşmeyen karşılaşmalar için çok dua ediyorum yüce rabbime. ortam çok fena müsait olsaydı da batuhan mutlugil'le tanışıp groupie havalarına girseydim ve batuhan mutlugil kafasını sola doğru kırk derece eğip “ne spastik gibi davranıyor bu trabzon ekmeği” diye beni backstage'den kovsaydı ben bunun travmasını atlatabileceğimi sanmıyorum, yo dostum, özgüvenim daha öyle esnek ve dayanıklı değil.

    neyse işte, ondan sonracığıma bu arkadaş tumblr'da ismi doxx edilince ortadan kayboldu, blogunu da kapattı. benim de bir ingilizce pratiği yaptığım arkadaşım eksildi. ama sanıyorum ki bir dahaki turnede bu arkadaş richard kruspe ile işi pişirdi… şerefsizin aklında hiç till abi yoktu zaten, richard abi'yi bedava baklava görmüş eminönü sakini gibi anlatırken till abiyi istemem yan cebime koy gibi anlatıyordu, till abi'yi biraz mal gördüğünden zaar.

    iddia değil bunlar. yüzde doksan beş gerçek. ama o kadınlar da az kancıklık yapmamıştır buraya mührümü basıyorum.

    peşin ekleme: erkek değilim, kadın düşmanı hiç değilim. bu gerizekalıların imkanı olmayan ve çirkin olduğu içün grupi bile olamayacak ama aynı mindsetine sahip çok hareketli bir kız çocuğu idim.

    yüce rabbime beni late bloomer eylediği için minnettarım. yoksa beni mutlugi-

    edit: anlam bozukluğu

  • sosyal medyayı kullanan ilk cumhurbaşkanı olduğu söyleyen abdullah gül'e twitter üzereinden şunları söylemiştir;
    "sayin @cbabdullahgul hicbir zaman tarafsiz olmadiniz.
    sadece (mış) gibi yaptiniz. sadece tasdik makamiydiniz.
    sivil hayatinizda basarilar."

  • hayranlıkla seyrettiğim, saygılı, efendi, düzgün konuşan pırıl pırıl çocuklar. fakat merak ettiğim şu, bu çocuklar 1968-1970 doğumlu çocuklar belliki, yani şu an 50 yaş civarındalar. bu da demektir ki bu nesil hayatta, e amcacım, teyzecim nerdesiniz? niye bu halde bu ülke neden bu hale gelmemize izin verdiniz?

  • itirafci: uzumcicegi; cinsiyet: kadın; yaş: 25; ülke: abd

    itiraf: meksika'daki maya tapinaklarinda, en buyuk piramitin bir odasinda, "ne mutlu turkum diyene!" yaziyor. nerden mi biliyorum? cunku onu bir erkek arkadasimla buyuk risk alarak biz yazdik. tarihi esere zarar vermekten hapse bile atilabilirdik. ama ulkem icin degerdi dogrusu.

    meali: "aptallığın sınırları" konulu bilimsel bir çalışma esnasında labaratuvardan kaçtık biz, türk vücuduna büründük. insan değiliz ama, vallahi.

  • 9 günlük tatil sonrası mesaiye başlayan devlet memurlarının aşırı yüklenmesi nedeniyle oluşan durum. iki güne normale döner merak etmeyin.