hesabın var mı? giriş yap

  • (bkz: #43886839)

    -aaron paul hiç aktörlük dersi almamış.

    -dizi ünlendikçe bazı uyuşturucu çeteleri ürünlerini mavi olarak üretmeye başlar.

    -lydia karakteri aslında iskoçtur.

    -bogdan karakterinin aslında kimya doktorası vardır. o kaşları boşa uzatmamış adam beyler.

    -ted'in ölümü gerçek hayatta omurilik ameliyatı olacağı döneme denk gelmiş. o sahnede dublör kullanılmış.

    -walter jr. dizideki hastalığa sahip olmasına rağmen o yürüyüşü yapmak için baya çalışmış. normalde yürümesi düzgünmüş.

    -cranston, jane'in ölümünü izlediği sahne çekildikten sonra 15dk boyunca ağlamış. canım.

    -vince jesse'yi ilk sezonun dokuzuncu bölümünde öldürecekmiş. ama o aralar hollywood'da grev olayı olduğundan eleman bulamayız korkusuyla diziden çıkarmamış paul'ü. iyi de olmuş, bitch.

    -vince tuco'yu ikinci sezonun sonuna kadar oynatmayı istemiş ama tuco o aralar the closer dizisinde iş almış.

    -gus karakteri tuco'nun erken ayrılmasından ötürü zorlama olarak yaratılmış. zorlama karaktere bak!

    -salamanca kuzenler gerçekten de kuzenler. canlarım.

    -walter'ın çatıya pizza atma sahnesi ilk çekiminde başarılı olmuş.

    -fly bölümü zamanlama sorunu ve düşük bütçeden ötürü bu şekilde çekilmiş. yine bir zorluk ve yine mükemmel bir iş. iyi ki hep zorluk çekmişler, lol.

    -gus'ın makyajı için walking dead ekibinden yardım alınmış.

    -jesse four days out bölümünde walter'a robot yapıp mı kurtulacağız diye sorar. o robot dizinin final bölümünde walt tarafından yapılır. aslan kaplan.

    -mike'ın öldürüldüğü gün tüm ekip siyah bant takmış koluna. olaya gel.

    -holly white vince'in sevgilisinden alınmış. holly imiş sevgilisinin ismi.

    -62 bölüm var. 62. elemenet samarium imiş. o da kanser tedavisinde acıyı gidermesi için kullanılan bir ilaçta bulunuyormuş. sizi gidi sizi.

    -jesse ile tanışmayan tek karakter walter jr. adamın dünyadan haberi yoktu zaten.

    -bryan cranston vince gilligan'ın yönettiği drive (the x-files) bölümünde oynamış. sizi sizi.

    -şov calif'te çekilecekmiş. vergileri ağır gelmiş albökörkiye almışlar.

    -tuco'nun jesse'yi dövdüğü sahnede aaron paul bayılmış amk. bildiğin bilincini kaybetmiş. tuco'cuğum sen rol kesme bokunu çıkarıyorsun.

  • bülent kayabaş'ın anılarından...

    'pendik tiyatrosu' adlı bir girişimde bulunmuştuk genç arkadaşlarla beraber. 1967'de, kemal'le ilk kez orada tanışıp samimi olduk.
    paramız yoktu beş kuruşsuz dönemlerimizdi. geceleri yemek yedikten sonra, parasızlıktan çay bahçesine filan da gidemiyoruz. sabahı bekliyoruz fırınlar açılsın diye. fırından ekmek alıyoruz. o zamanlar ortalık o kadar sakin ki; manav domatesini biberini yerinde bırakıp gidiyor geceleri. biz de o domateslerden alıp tuza banarak yiyoruz. öyle geçiyor günler.
    provalar oldu, oyunlar başladı derken biz hâlâ, devamlı domates alıyoruz aynı tezgâhtan; ama bayağı alıyoruz yani. "alıyoruz" dediğim, düpedüz çalıyoruz! yıllar sonra o kemal sunal, ben bülent kayabaş olduktan sonra, bu anıyı anlattık birbirimize. çok güldük, hüzünlendik, derken düştük kemal'le pendik yollarına, domateslerini çaldığımız o adamı bulmaya. bulduk da. tabii bu arada bayağı ünlü olmuşuz artık.
    "vaaay!" dedi adam, "ne arıyorsunuz siz burada?"
    "yahu mehmet amca" dedik, "biz böyle böyle, aşağı yukarı iki günde bir senin kasalarından domatesleri çalar, tuza banar yerdik."
    adam durdu durdu, bir ağlamaya başladı ki sorma. "ne oldu amca?" dedik. "siz," dedi. "nasıl bana söylemezsiniz? siz bana neden gelmezsiniz? ben size ne domatesi, her gün yemek verirdim!" diye ağlıyor. biz ağlıyoruz, adam ağlıyor.

    o zamanki insanların değeri, havanın, suyun, deniz kenarının tadı, her şey bir başkaydı. beş kuruşsuz da olsak, başka hiçbir sorun aklımızda yer etmezdi o dönemlerde.

  • bir keresinde yorgun argın işten eve dönerken, gittiğimde yemeğim hazır olsun dedim ve 1 adet dürüm söyledim. kapıya asın notunu bıraktım.

    kapıda asılı torbayı aldım ve eve girdim. bir açtım torbayı 4 tane dürüm var içinde. aradım dürümcüyü dedim durum böyleyken böyle. abi biz de dürümler nerede diyorduk ya dedi. ben de hiç birini ellemediğimi gelip alabileceklerini söyledim. yok abi biz hallettik ikramımız olsun, evde biri varsa verirsiniz sizinkini de gönderiyoruz şimdi dediler.

    buraya kadar her şey normal. sıradan karşılaşılabilecek bir sipariş hatası. asıl olay buradan sonra başlıyor.

    evde benden başka yaşayan olmadığı için 2 tanesini yedim 2 tanesini de komşuya verdim ve akabinde kapı çaldı 1 dürüm 1 kazandibi geldi bu sefer de. kazandibiyi jest olsun diye verdiler herhalde okey dedim aldım. onu da dolaba bir sonraki gün yerim diye koydum. 45 dk sonra tekrar kapı çaldı ve tekrar dürüm geldi. dedim ben aldım dürümümü? yok abi bu ikram dediler. derdimi anlatmaya çalıştım yok onu da verdiler. eve mütemadiyen dürüm geliyordu. adeta türkiye simulasyonu bug'a girmişti ve dürüm kodu no longer available hatası veriyordu. artık kapıdaki güvenlik görevlisi dürümcüler geldiğinde beni aramayıp direkt dürümcüleri içeri alıyordu. 30 dk sonra tekrar kapı çaldı. saat artık 23.30 civarına gelmişti uyudum uyuyacağım. bir dürüm daha geldi. dedim ki abicim siz bana yanlışlıkla 4 dürüm yolladınız ve sonrasında benim kendi dürümümü yolladınız. hesap kapandı hatta kabardı, yollamayın artık, al bunu da sen ye dedim. yok abi patron kızar dedi zorla elime tutuşturdu.

    gece bitmeden aradım güvenliği, dedim dürümcü gelirse içeri almayın yasaklıyorum. kapıda sessizce işlerini bitirin *

    bu da böyle bir anımdır.

  • hidayet ölünce cennetin kapısında kuyruğa girer. hemen önünde bekleyen adam peder dir. kapıda bir melek beklemektedir. melek peder e sorar:
    - hiç günahın var mı peder ?
    - aziz melek ben rahiptim. tüm hayatım boyunca hep tanrıma dua ettim. karıma ve çocuklarıma sadık kaldım. insanlara ve hayvanlara hep yardım ettim.
    - melek : çok iyi bunları biliyorduk zaten al sana cennetin gümüş anahtarı der ve sonra hidayet'e döner. senin hiç günahın var mı
    hidayet?
    - hidayet : ben de her zaman hayvanlara ve insanlara iyilik yapardım. tanrıya dua etmedim açıkçası, inancım da zayıftı ve bir günahım vardı. çok sert ve hızlı otobüs kullanırdım.
    - melek hidayet'e döner ve bunu da biliyoruz. çok iyi al sana cennetin altın anahtarı...
    - peder bu olaya sinirlenir. ben hayatımı tanrıya adadım siz de gidip bu adamı cennette benden üstün tutuyorsunuz haksızlık değil mi ?
    - melek gülerek.. "sen vaaz verirken herkes uyuyordu, ama hidayet otobüs kullanırken herkes dua ediyordu...

  • o kadar iğrenç bir yerdir ki dar alanda inanılmaz hareketler geliştirmenize neden olur. misal bacağı hop diye kaldırıp, çevirip, ayağın ucuyla kapı koluna basarak açmak gibi. böyle söyleyince kolay gibi geliyor ama dene bakalım. arkadaş regl olmak doğal bir şey de kapı koluna kanı nasıl bulaştırıyorlar anlayamadım gitti. sümük formunda kan oluyor lan. ben ki midesi epey sağlam, kolay kolay tiksinmeyen bir insanım ama o kanla ne zaman göz göze gelsem zor tutuyorum kendimi. kullanılmış pedi açık bir şekilde yere atmak var bir de. yeni kullanacağın ped zaten naylon bir kılıfın içinden çıkıyor, kullandığın pedi sar ona, koy çöp kutusuna, nesi zor anlamadım ki. başkası temizliyor diye bu kadar acımasız olunmaz ya. sifona bile dokunmuyor. sorsan ''ayy pistir amaaa'' der. gerizekalı. yarım kilo sıçmayı biliyorsan, çantana antibakteriyel jel atmayı da bilmen lazım. alaturka tuvalette zaten hayatta temizlemez pisliğini. ki genelde ayakla basılan yere ya da tamamen kenara sıçmayı tercih ediyor bu şahıslar. ormanda mı büyüdüler ne yaptılar bilmiyorum. bir de iğrenç sidik kokuları olur bunların. saf amonyak. biz alışığız tabii yılların tecrübesi ama bir erkeği koy oraya, bayılır yeminle. pislik konusunda kadınlar tuvaleti bir, halka açık kadınlar hamamı ikidir. hiç öyle dizilerdeki gibi bir ortam değil hamam da. ''amaaan hepimizde aynısı yok mu'' diye ne iğrençlikler yapılıyor aklın durur. ben en son göbek taşına oturup, bacaklarını iki yana açıp genital bölge tıraşı yapan kadın gördükten sonra bıraktım hamam işini. güya kadınlar temizlikle beraber anılırlar ama yalan dolan. erkekler bizden çok daha temiz.

  • etrafinizdaki olgulari, sozcukleri, sagduyuyu; kisacasi her şeyi gözlemlerken, siradan gözüken her seyin ardindaki, anlamlari çözmek, onlarin ifade ettigi ikincil anlamlari da görmek. aslinda her seyin ideolojik referanslari oldugu savi, marxist perspektifinden, roland barthesın göstergebilime kattigidir. disari yansittigi kodlarla ic dünyasi arasindaki mesafeyi kapamak göstergebilimci icin ayrica önem tasir.
    (bkz: roland barthes)