hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'de basılmış en alternatif dergidir. dibine kadar müzikten bahsetmesine rağmen elinizden bıraktığınızda sanki siyasi bir dergi okumuşsunuz hissi verirdi. genellikle ana grup röportajları yurtdışında çıkan dergilerden çevrilmiş olurdu ama derginin ruhuna o kadar uygun çevirirlerdi ki sonunda alıntı yazmasa bütün roll ekibi kalkmış amerikalara gitmiş sanırdınız.

  • "oğlum 7 aylıktı, nisan ayı...

    benim evi sanırım, ev gibi hissettiğim zamanlar. nereden hatırlıyorum; salonun bir köşesinde saksı çiçekleri var. rahmetli kayınpederim benimle yaşıyor, yarı felçli. çok şık bir adam. zar zor yürüyor, titreye titreye iniyor merdivenlerden, pastaneye gidip çay içiyor, dönüşte mutlaka bir çiçek alıp geliyor. çok zarif bir adam, yattığı yerler nur dolsun. belki karısına, çocuklarına çok çektirmiş ama beni seviyor. ben de onu.

    salonun bir köşesinde oğlumu emziriyorum ve telefon çalıyor. oğlumu koltuğa bırakıp telefona bakıyorum. telefonda ablam;

    -babam iyi değil, yoğun bakımda. doktor, çocuklarını çağırın dedi. gel...

    diyor. gel dediği yer, istanbul dışında. ama o an aklımda sadece "babam iyi değil" cümlesi yankılanıyor, bu istanbul dışılık endişesi dışında. eşim evde, ne olduğunu soruyor, anlatıyorum ağlamadan. "babam iyi değilmiş, ablam çağırıyor, babam yoğun bakımdaymış" dedikten sonra salıyorum çeşmeleri. hiç hareket yok. "bakarız" diyor.

    "bakarız..." işe gidiyor, deli tavuk gibi dolaşıyorum evde, ne yapacağımı da bilmiyorum. hapisanede gibi yaşıyorum zaten, tek başıma bakkala markete gidemezken, şehir dışına çıkma endişesi sarıyor her yanımı. "babam gidicem, doktor çocukları gelsin demiş, niye bekliyorum ki?" diye kara kara düşünüyorum. hava bir açıyor, bir kapıyor. ablam bir daha arıyor;

    -gelmeyi düşünmüyor musun? durum ciddi, beyin kanaması geçirdi ve durumu çok kötü!

    annemlerde kimse yok, sanki kocaman şehirde tek başıma kalmışım gibi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette, rutin yaşamaya çalışıyorum. oğlumu emziriyor, altını değiştiriyor, gülen yüzüne bakıp, gülmeye çalışıyorum. ama, kafam allak bullak. bir şey eksik ? saat, akşam sekize doğru eşim geliyor. sormuyor hiç, şaşırmıyorum ama daha fazla dayanacak halim yok.

    -ben gidicem!

    diyorum. o mutfağa girip, bir bardak rakı doldurup içiyor ve;

    -bekle!

    diyor.

    bekliyorum... saat 12'ye doğru, çıkıyoruz evden, o? o zil zurna sarhoş, ben korkak... benimle gelmesini istemiyorum, çünkü, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyorum. hem zaten gezmeye de gitmiyorum ki. babam, babam iyi değilmiş, doktor çocukları gelsin demiş. belki bir daha görmem... korkuyorum... oğlum kucağımda, o, söylene söylene çıkıyoruz. yarım saat geçiyor belki babam yok artık, bilmiyorum... bir şey eksik...

    bilet bulamıyoruz. eve dönüyoruz. o, o söyleniyor... bir şey eksik. belki babam? bilmiyorum kocaman bir eksik var ve gittikçe büyüyor. ağlaya ağlaya eve giriyorum. oğlum kucağımda uyuyor. onu yatağına yerleştirip yatak odasına geçiyorum. o, o hala sarhoş ve daha da öfkeli. yatağın ucuna oturup, yüzümü ellerimin arasına saklayıp sessizce ağlıyorum. kapının sesini duyuyorum, içeri attığı adımlar karışıyor sessiz ağlayışıma. tam önümde duruyor ve hala bir şey eksik. bir eliyle kolumdan tutup ayağa kaldırıyor beni... karşı karşıya duruyoruz. gözlerim kızardı biliyorum, yanıyor çünkü. hala eksik, hala eksik...

    bir adım atıyor geriye, elini saçlarıma uzatıyor. oda loş, gözlerini seçemiyorum, gözlerim yanıyor. eksik, eksik... saçlarımı kavrıyor elleri, işte o an göz göze geliyoruz. gözlerinde, hayasız bir parıltı var, içinde ateş var ve öfke. kavradığı saçlarımın kökleri acımaya başlıyor, yanmaya... suratımın orta yerine bir tokat iniyor...

    -gecemi mahvettin!!

    hayatımda ilk defa duydum bu sesi aslında. kafama yumruk attığında. hani şu çizgi romanlardaki "çtönk!!" sesi varya, işte onu duydum kafamda.

    "hayatımı mahvettin" dedi içimde bir ses. işi bittikten sonra, odadan hırsla çıkarken o. eksik bir şey var bu hikayede ki, hala eksik..."

    bu hikayenin ekisiğidir sefkat. daha belki kaç hikayenin. o yüzden gördüğüm zaman aptala döner, çocuklaşırım...

  • yazım hataları yaparak harcadığı a4'leri toplasa ufak bir hatıra ormanı yaptırabilecek nesildir. ayrıca sayfa sayısı fazla olsun da göz doldursun diye sağdan, soldan, üstten, alttan çok boşluk bırakıp, yazının puntosunu da yüksek tutmuş nesildir. al sana bir hatıra ormanı daha!

  • retweeted ebru ziyagil (@_ebruska):

    küçükken kardeşimi tahta kepçeyle döverken sırtında kepçe kırıldı sonra kardeşmle oturup anneme ne diycez diye ağladık, bu orjinal fakirlik.

  • millet trafikte beklerken sıranın başına kaynak yapıp şeride girerek milletin hakkını yiyen birinin yakarması.

    edit: şu son anda kaynak yapanlar böyle cezalar yedikçe içimin yağları eriyor. biz mal gibi bekleyelim, beyefendi sıranın en önüne kaynak yapsın, sonra da şikayet etsin.

  • tam adı alexandrina victoria olan ingiltere kraliçesi (1819-1901) yönlendirdiği veya cesaretlendirdiği politikalar dünya tarihine damgasını vurmuş; tahtta kaldığı devir "victoria çağı" olarak adlandırılmıştır.

    alexandrina victoria kral iii.george'un 4.oğlu olan kent dükü ile saxe-coburg-saalfeld prensesi maria louisa'nın kızı olarak 1819 yılında dünyaya geldi. babasi,o 1 yaşına gelmeden öldü. büyükbabası ve amcasının yaşayan meşru oğulları olmadığı için tahtın tek varisiydi. bu konumunun daha çocuk yaşlarında bilincine vararak yetişti. en nihayet 1837 yılında, amcası iv. william'ın ölümüyle 18 yaşında kraliçe olarak tahta çıktı. o sırada başbakan olan whig partisi lideri vikont melbourne çok yakın arkadasi ve danışmanı oldu. öyle ki, 1839 yilinda whig kabinesi düştüğünde victoria bunu kabullenmedi ve tory partisi lideri sir robert peel'e baskı yaparak onu hükümetten caymaya zorladı. neticede melbourne başbakan olarak kaldı.

    1840 yılında victoria onu ölümüne kadar etkileyecek bir adım attı ve saxe-coburg hanedanından kuzeni prens albert ile evlendi. bu evlilik aslında salik kanuna göre bir kadının hükümdar oluşuyla kopan ingiltere ve hannover tahtları arasındaki resmi bağı yeniden tesis etmek üzere düzenlenmiş bir politik evlilikti.ancak victoria ile albert birbirlerine sırılsıklam aşık oldular. albert'in victoria'ya olan etkisi çok büyük olacaktı. çiftin tam 9 çocuğu olacak ve bunlar habsburg ile bourbon -kisa bir süre de bonaparte- hanedanları hariç, avrupa'daki tüm hanedanlar ile yapacakları evlilikler sayesinde bu ülkelerin tahtlarını ingiltereye,tabi degilse de müttefik kılacaklardi. politik arenada ise, albert'in etkisi ile victoria whig'lerden uzaklaşarak tory'lerin tarafını tutmaya başladı. öyle ki,2.peel hükümetinden (1841-46) sonra gelen vikont palmerstone'un whig kabinesiyle arası iyice açıktı. özellikle de palmerstone'un dış politikasını maceracı bulunca,başbakanla kraliçe arasında ciddi bir sürtüşme çıktı ve iş 1851'de palmerstone'un azliyle neticelendi. bu arada prens albert'in bizzat planlayıp organize ettigi kristal saray büyük endüstri fuarı hanedanın halk arasındaki popülaritesini arttırdı. bu durum, kırım savaşı arefesinde kraliyet çiftinin rus taraftarı olduğu söylentisiyle ciddi şekilde sarsılır olduysa da; kraliçe çok zeki bir davranışla rus düşmanı palmerstone'u tekrar başbakan yaptı; kendisi de kocasıyla beraber harp malulleri için yapılan her faaliyette boy gösterdi ve tarihin en ünlü ingiliz madalyası olan victoria haçını ihdas etti. bu sayede halkın desteğini yeniden tarafına çevirmeyi başardı.

    1861 yilinda victoria hayatında ikinci bir büyük dönüm noktası yaşadı. delicesine sevdiği kocası, bir köy evine yaptığı ziyaret esnasında tifüs kaparak öldü. victoria'nın acısı öylesine büyük oldu ki tam üç yıl halka görünmedi ve 1866 yılına dek parlamento açılışlarına katılmadı. kendisini tamamen hayattan soyutlamıştı. üzerine, ölümüne dek siyah matem elbiselerinden başka şey giymedi; kocasının anılarına öylesine anormal bir saplantı geliştirmişti ki yatağının baş ucunda prensin elinin bir kalıbını bulunduruyor; albert sanki hayattaymış gibi onun elbiselerini düzenli olarak temizletip odasına koyduruyordu. kendini tecrit etmesi bu anormal davranışlarının söylentileriyle birleşerek halk nezdindeki itibarına büyük zarar verdi. tekrar ortaya çıkışı büyük ölçüde benjamin disraeli'nin ikna çabalarının sonucuydu. zaten o ve william gladstone victoria'nın tahtta geçireceği kalan yıllarının rengini belirleyen kişiler olacaklardı. kraliçeyle ilişkilerinde büyük bir dalkavukluk sergileyen disraeli victoria'nın büyük gözdesiydi. 1876 yılında onu hindistan imparatoriçesi ilan ettirerek kraliçesinin gururunu okşadı. william gladstone ile olan ilişkileri ise katlanılması zor bir gerginlik derecesindeydi. victoria gladstone'un karakterinden de nefret ediyor, başta irlanda yönetimi olmak üzere politikalarının çoğuna muhalefet ediyordu.

    yaşlılık yıllarında kraliçe popülaritesinin doruğunu yaşadı.1887 ve 97'de düzenlenen jübileler ingiliz tarihinin en uzun süre tahtta kalan monarkının 50. ve 60. yıllarını kutladı.kraliçe victoria uzun süren bir hastalığın ardından 1901 yılında öldü.

    kraliçe victoria dönemi ingiltere'nin küresel üstünlüğünün doruk yıllarını temsil etmektedir. dalgalara hükmeden yenilmez donanması ve endüstri devrimini başlatan ülke olarak ingiltere bu yıllar süresince dünyanın dört bir yanına yayılmıştır. 1901 yılında victoria öldüğünde dünya haritasının neredeyse 1/3'ü ingilterenin renklerine boyanmıştı. dünyada ingiltere'nin sözü dinlenmeden alınabilecek hiç bir politik karar yoktu. bu dönemde ingiltere afrikanın yaklaşık yarısını ve neredeyse tüm okyanusyayı sömürgeleştirmis, hindistanı tamamen merkezi hükümetine bağlamis, kırım savaşında direkt, doğu sorunu'nda ise dolaylı bir biçimde rus imparatorluğuyla çatışmıştır. bunun yanında mısır ve birmanya üzerinde manda yönetimleri kurmuş, çin'de özerk bölgeler elde etmiş; bunları gerçekleştirirken de hukuksuz silah kuvvetine başvurmaktan hiç mi hiç çekinmemiştir. şahıs olarak kraliçe çok akıllı bir kadın değildi ancak sağduyusunun sesine güvenir, şahsi ilkelerinden hiç taviz vermezdi. katıksız bir emperyalist olmasının yanında hoşgörüsü de acımasızlık derecesinde kıttı. 1846 yılındaki irlanda patates felaketi yüzünden feci biçimde can veren veya toprağından göç etmek zorunda kalan 3 milyon insanın dramındaki sorumluluğu büyüktür. ayrıca ingiliz toplumunu içine sokmaya çalıştığı bağnazca ahlaki kalıplar günümüzde ikiyüzlülük ile neredeyse eşanlamlı kullanılan viktoryan ahlak kavramının ortaya çıkışına sebebiyet vermiştir.