ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
honore de balzac'ın eyvallah ben almayayım pozu
-
gelmeden önce yediği için gittiği etkinlikte insanlara sergilediği duruştur.
https://commons.wikimedia.org/…lzac_(1799-1850).jpg
veet soğuk ağda
-
ürünün "uyarılar" kısmından alıntı:
- ürünü yutmayınız.
- yutulması halinde derhal bir doktora başvurunuz ve ürünün dış paketini gösteriniz.
(bkz: dilimde tüy bitti)
mahfi eğilmez'in üniversite yorumu
-
“eğer topluma gerekli olan elektrikçi, kaynakçı, tamirci, tezgahtar ise o zaman üniversite değil meslek okulu açmak gerekir. üniversite bitirdiği için kendini mühendis, iktisatçı, işletmeci sanan ve bunun karşılığını göremediği için mutsuz olan insanların sayısı giderek artıyor”
https://mobile.twitter.com/…480565696782290948?s=21
15 bin tl'lik telefon almanın mantıklı açıklaması
-
alabiliyor olmak. 15 binlik telefon kadar, milletin yedikleri batmadı maalesef size. mesela sizleri milyonlarca liralık saraylar yaptırmak, ihaleler dağıtmak vs. başlıklarında da görmek isteriz.
bireyin kendi parasıyla, bireyin kendi istekleri doğrultusunda harcamasını eleştirmeniz en basit haliyle haddiniz değil.
cihangir'deki merdivenlerin griye boyanması
chapel hill katliamı
-
katil müslüman olsaydı "islamcı terörist 3 kişiyi öldürdü", "abd'nin kara günü", "chapel hill'de terör" şeklinde manşetlerin havalarda uçuşacağı saldırı. katil müslüman olmadığı için her zamanki gibi, "psikolojik sorunları olan yalnız adam" tanımlamasına başvurulmuş.
unutmadan; (bkz: american sniper)
bunlar da ölen kişilerin facebook hesaplarıymış;
[https://www.facebook.com/razan.abusalha https://www.facebook.com/razan.abusalha]
[https://www.facebook.com/deah.barakat https://www.facebook.com/deah.barakat]
[https://www.facebook.com/yabusalha https://www.facebook.com/yabusalha]
çok üzücü gerçekten
the king of comedy
-
martin scorsese'nin 1983 tarihli, robert deniro ve jerry lewis'li filmi. bir komedyen olmaya heves edip hayallerde yasamaya baslamis ibine deniro, unlu tv komedyeni lewis'i kacirir, oraya kadar zaten bayagica gelismis olan olaylar, kacirma hadisesinden sonra nihayetlenmeye yuz tutar. acaba ibine deniro'nun hayalleri gerceklesecek midir?
televizyon eki dublajindan vazgecip iki gidim laf etmek gerekirse film hakkinda, scorsese+deniro gibi bir ikiliden hic beklenmeyecek bir alanda top kosturan bir filmdir. deniro'nun oynadigi karakterin tipik scorsese karakterleriyle hicbir alakasi yoktur. annesiyle ayni evde yasayan, yasini basini almasina az kalmis, bi sekilde norman bates'e benzetesim gelen, inanilmaz hayalci birini canlandirir deniro. bu hayallerini gercek etmek icun ugrasmasini, husrana ugradi ugrayacak cizgide ilerleyen seyrini takip ederiz. scorsese filmografisinden bir karsilastirma yapmak gerekirse; sorunlu karakteriyle ozdeslesisimiz ve onu takip edisimiz baglaminda taxi driver'i, scorsese filmlerinin tasvir ettigi cevrelerle alakasizligi baglaminda after hours'u andiran bir yapittir.
anne babanın arkadaşla tanışırken kibarlaşması
-
hep gülesim geliyor lan... böyle o normal hallerini, o kayseri pastırması-erzincan tulumu-cağ kebabı-misis ayranı-adana şalgamı tadındaki konuşmalarını duyduğum "anneminen babamın" arkadaşlarımla tanışırken kibarlaşmasını, adeta bakingım sarayından yıllık izne çıkmış iki asilzade moduna geçmelerini gördükçe hep gülesim geliyor. aslında bu tavır, sanırım biraz evlada duyulan sevginin, biraz da tanışılan çocuğun ailesine "anne babası da çok kibar insanlar" şeklinde bir mesaj gönderme kaygısının sonucu. bir açıdan şaşırmamak gerek belki de: sonuçta yeni tanışılan insanlarla, hepimiz böyle bir "resmi" eda ile konuşuyoruz. mamafih, anne-babada bu "resmi" eda daha bi' komik duruyor gibi. yakından bakalım:
aile içi yaşamdan gündelik bir kesit:
- anne halı saha maçına gidecem, formam nerde?
- cehennemin dibinde... yeteri bilirseniz yeterin galan. her işe ben koşuyorum, usandım be...
- baba bende bozuk yok ya...para verir misin maç için?
- anne hizmetçi, baba uşak.. yiyin pezevenkler yiyin...
***
anne babanın arkadaşla tanışma seramonisinden bir kesit:
- anne bakın bu enver...
- merhaba enver, nasılsın canım? annenler nasıl? bizim canip hep bahsederdi senden, tanışmak bugüne kısmetmiş... ne içersin enverciğim? pastayla çay güzel olur diye düşündüm ama?
- baba, enver'ler de beşiktaşlı ailece...
- ooo demek öyle enver'ciğim? muazzam bir duygu olsa gerek...
***
tamam, bu "muazzam bir duygu olsa gerek" kısmını salladım... ama anlayın işte, bunun gibi böyle gündelik hayatta size söylendiğine pek şahit olmadığınız kibarlık şahikası şeyler... ne bileyim lan, bana komik geliyor valla...
markette yere düşen cüzdanın üzerine yatan kadın
-
soğukkanlılığı dehşete düşürmüştür.
sebebi de şu.
belli ki kadın normal birisi, hırsızlık amacıyla orada değil.
ama cüzdanı gördükten sonra insan en ufak mı bir heyecan yapmaz, falso vermez.
ben görsem zaten kadının peşinden koşarım da diyelim ki şeytana uydum, üstüne yatmaya karar verdim.
yemin ederim elim ayağım birbirine dolaşırdı.
kamera var mı ya da gören oldu mu diye sağı solu kesmekten kendimi ele verirdim.
kadınsa sanki 40 yıllık cüzdanı gibi hayatına devam etti.
cüzdanın asıl sahibi gelse alan kadını haklı bulurdu o derece rahat.
işte sade vatandaşın bu soğukkanlı kötülük potansiyeli esas bu ülkenin kanseridir.
anlatacak çok şey varken susmak
-
yorulmuşluk hali. "ne uğraşacağım ya, bana ne" durumuna gelme durumu. bu bezmişliğe eriştikten sonra dünya umurunda olmaz zaten. nasıl olsa anlamazlar kafası. çağımızın modern kanayan yaralarından biridir. dinlemeyi bilmediğimiz için anlatmaktan da vazgeçiyoruz. yalanlar söylediğimiz için yalanlar duymak istemiyoruz. ne dinliyor, ne anlatıyoruz. ama bu durumda da üstad lafa giriyor ve böyle bir bakış açısı yaratıyor;
"masum insanlara karşı kötülük ediyorlar, gerçek olaylara karşı güvenimizi sarsıyorlar. inanarak dinlememizi güçleştiriyorlar. insan her sözü kuşkuyla karşılıyor artık. gerçekle düş birbirine karışıyor; yalanın nerede bittiğini anlayamıyoruz. tutunacak bir dalımız kalmıyor. tutunamıyoruz.
...
neden her istediğimi anlatamıyorum? neden aynı yaşantının içinde bulunan insanlarla hiçbir ilişki kuramaz oldum? neden, neden, neden?"
bu sebeple kötülük yapıyor ve kötülüğe uğruyoruz. yaşamın her yerinde. evde, okulda, işte, sokakta, bir kafede arkadaşlarınla otururken, bilhassa dertleşirken.çünkü gerçek dertleri de anlatmaktan çekiniyor insan. korkunç bir ürkeklik. bir tek yalnızken anlatabiliyoruz artık.
içinde birikenler ve söyleyemediklerin mi? onları anlatacak bir tavan her zaman vardır uyku öncesinde.
26 mart 2087 hala yaşayan yazarlar zirvesi
-
umarım akp döneminde gerçekleşmez.
yeni mevduat sisteminin 12.5 milyar tl'lik zararı
-
link
çok rahat bir şekilde bakan tarafından açıklanan rakamdır. sayın bakanım , 12.5 milyar tl ne demek siz biliyor musunuz? hani bilmiyorsanız link yavuz sultan selim köprüsünün maliyetinin 8.5 milyar tl olduğunu görüyoruz.
hazineyi durduk yere böyle bir zarara uğratmanın amacı nedir ve nereye kadar bu sistemle hazineyi daha fazla borca sokmayı düşünüyorsunuz?
sonuç olarak , bize zam ve vergi olarak yansıtacağınız 12.5 milyar tl'yi millete faiz olarak dağıtmaktansa, bu meblağın , çiftçiye destek olmakla birlikte bütün tarım sorunlarını çözebileceğiniz bir miktar olduğunun farkına neden varmıyorsunuz?