hesabın var mı? giriş yap

  • filmin teaser trailer'ı nihayet yayınlandı. son yıllarda avengers: endgame ile birlikte trailer'ı en fazla beklenen film spider-man: no way home desek herhalde yanlış olmaz. spider-man: no way home bir çok açıdan ilginç bir film. fragman incelemesi ile birlikte filmin başında geçenleri ve filmde neler olabileceğine dair bir şeyler yazmak istiyorum.

    marvel studios ve sony ortaklık yapmaya ve spider-man'i mcu'ya getirmeye karar verdiklerinde beş filmlik bir anlaşma imzaladılar. bunlar captain america: civil war, spider-man: homecoming, avengers: ınfinity war, avengers: endgame ve spider-man: far from home filmleriydi. devam edilmesi için yeni bir anlaşma yapılması gerekiyordu. ama anlaşma disney ve sony arasındaki finansal anlaşmazlıktan dolayı yapılamadı. spider-man'in mcu'dan ayrıldığı haberi geldi. yaklaşık iki aylık bir süreçte fanlar büyük tepki gösterdi. filmlere yaratıcı süreçte dahil olanlar tepki gösterdi. iki taraf tekrar bir araya geldi. bir solo spider-man bir de spider-man'in bir başka mcu filminde görüneceği yeni bir anlaşma imzalandı. bu da bizi spider-man: no way home filmine getirdi. mcu'yu takip eden insanlar için no way home'a kazanılmış bir film diyebiliriz.

    marvel'ın phase 4 duyurusunun ardından film ayrı olarak yeni anlaşma imzalandığında kendi başına duyuruldu. tabi covid-19 yüzünden vizyon tarihi değişti ama hep doctor strange in the multiverse of madness filminin etrafında kendisine yer buldu. spider-man: far from home filminin sonu düşünülürse peter parker'ın kaçak olduğu, düşmanlarının onun peşine düşebilecekleri bir film insanların aklındayken filmle ilgili herkesin fikirlerini 180 derece değiştiren bir casting haberi geldi. jamie foxx filmin kadrosun katılmıştı. üstelik 2014 yılında the amazing spider-man 2 filmindeki gibi electro rolünü canlandıracaktı. spider-verse için ilk tohum atılmıştı.

    aradan kısa bir zaman geçti ve mcu'nun doctor strange'i benedict cumberbatch'in de filmin kadrosunda olacağı haberi geldi. artık spider-verse ile ilgili soru işaretleri kalkarken 2004 yapımı spider-man 2 filminin doctor octopus'u alfred molina'da filmin kadrosundaydı. bu noktadan sonra işler biraz karıştı. zira şu ana kadar çıkan kadro haberleri variety, hollywood reporter ve deadline gibi hollywood trade sitelerinden geliyordu. bunlar güvenilir kaynaklardı. bundan sonra gelen haberler ise bireysel scoop'çularan yani sektör içerisinde tanıdığı ve haber kaynağı olan ama yukarıda saydığım oluşumlara üye olmayan kişilerden geldi. filmin etrafında oluşan en büyük dedikodu elbette tobey maguire ve andrew garfield'ın filmin kadrosunda olacağı ve multiverse bir sinister six'in kahramanlarımızın karşısında yer alacağı ile ilgiliydi.

    fragman son filmdeki kimlik ifşasının ardından peter parker ve yakın çevresinin başından geçenlerle açılıyor. peter, mysterio'yu öldürmeyle suçlanıyor. her ne kadar o suçtan aklanıyor gözükse kimliğinin açıklanması sonucu üzerinde ciddi bir baskı oluşmuş vaziyette. hem kendisi hem de arkadaşları bu baskının merkezinde. bunun için peter, doctor strange'ten yardım istemeye sanctum sanctorum'a gidiyor. wong büyünün tehlikeli olduğunu ve yapılmaması gerektiğini savunsa da doctor strange büyüyü yapmayı kabul ediyor. büyü ile ilgili işler ters gidiyor ve multiverse'ten villainlar gelmeye başlıyor.

    spider-man bükülmeye başlayan sanctum sanctorum'dan kaçıyor ama şehrin neredeyse tamamı bükülmekte. doctor strange'i ona yardım etmeye çalışırken görüyoruz. avengers: endgame filminde ancient one'ın hulk'a yaptığı astral boyut hareketinin aynısını doctor strange, spider-man'e yapıyor. o sırada spider-man'in elinde bir nesne var. o nesnenin şu anda ne olduğunu tahmin etmek çok güç ama önemli bir şey olduğu kesin. kısa kısa aksiyon sahnelerinde sandman, lizard, electro ciddi şekilde tease ediliyor. sonlara gelirken balkabağı bombaları ve green goblin kahkahası ekrana yasıyor. finalde ise spider-man 2'nin doctor octopus'u arz-ı endam ediyor.

    çizgi romanlar sinemaya uyarlanırken bazen aynı ismi kullansalar bile uyarlandıkları spesifik maceralardan daha farklı şekilde yansıtılıyorlar. mcu özelinden gidersek artık kendi iç dinamikleri oluşan bir evrene dönüştü. karakterler ana hatları ile çizgi romandaki gibi olsalar bile başlarından geçen olaylar farklı. o yüzden age of ultron, civil war, ragnarok ve ınfinity war gibi filmler isimlerini aldıkları maceralardan daha farklı şekilde sinemaya aktarıldılar. no way home'un ben artık bir spider-verse filmi olduğunun kesinlik kazandığını düşünüyorum. çizgi romandaki spider-verse macerasından farklı olacak olsa da spider-man'in sinemadaki varlığını düşünürsek üç spider-man'i toplamak ve karşılarına multiverse bir sinister six çıkarmak muazzam bir fikir.

    fragmanda izlediklerimiz buzdağının görünen kısmı. neredeyse filmle ilgili henüz hiçbir şey görmediğimizi söyleyebilirim. marvel studios'un en özendiği filmlerden biri spider-man: no way home. filmde diğer evrenlerdeki görsel estetiği korumak adına sam raimi üçlemesi ve marc webb filmlerinde görsel efekt departmanlarında çalışmış kişileri bile bu filme getirdiler. o evrenlere gideceğimiz sahneler olursa ya da onlar bu evrene gelirse görsel anlamda muhteşem bir uyum yaratılmış olacak.

  • kariyerinin başı stabil değil. öyle olunca gerisi de düzgün gitmiyor işte.

    durant bence sonics taşınmamış olsa şu an seattle efsanesiydi ve ordan asla ayrılmamıştı. amerika'nın büyük şehirlerinden birine gidip bir sene sonra köy takımında oynamak zorunda kaldı. oklohama denen yer çankırı, yozgat gibi bir yer orası için. gece hayatını veya sosyal hayatı geç sıradan bir hayat bile yok. o yüzden asla orayı sahiplenmedi, ki zaten zihinsel bir engeliniz yoksa oklohama'yı niye sahiplenesiniz.

    bugün gsw 87678968 milyon dolar lüks vergisini düşünmeden ödüyor, niye çünkü daha fazlasını kazanıyor, amerikanın en paralı yerinde adamlar. 500 gömse takıma bir milyar kazanıyorlar. ya da kulübün değeri artıyor yine karda oluyorlar.

    okc durant, harden, westbrook üçlüsünü tutamadı elinde üç beş milyon lüks ödememek için. çünkü şehrin bir geri dönüşü yok. ben hiç para harcamam, lüks dışında kurabildiğim takımla şampiyonluk kovalarım diyorsan kendini kandırırsın. ki finalde tren gibi üstlerinden geçildi, bir daha da oraya çıkamadılar. hep salary cap içinde bir şeyleri eksik bırakarak sezona girdiler.

    özetle durant okc gibi boktan bir takımdan daha fazlasını hak ediyordu. orda senelerce süründü.

    sonra gsw'ye gitti sırf bütün bir takımla oynamak için. ama orda da zaten 6-7 senedir hep beraber olan bir çekirdek vardı, onlar kabul etse bile insanların algısında asla gsw'nin bir parçası olamadı. gsw ve durant oldu. doğal olarak yine bütünleşebileceği bir yerde değildi, ayrıldı.

    nets falan artık tüy dikme aşamaları. durant inanılmaz yeteneğiyle kariyerinin başında 4-5 büyük şehirden birine veya sas gibi kültürü derin bir takıma gitseydi belki mj gibi 6 yüzük alacaktı. ama işte kader maalesef seattle'da bir sezon oynayıp ardından 8 sezonunu heba etti.

    mesela hep curry'den önce iki pg seçen minnesota için ne fırsat kaçırdı diye konuşulur. minnesota curry'i seçse biz curry kim belki hatırlamazdık bile, belki arada giren eli düzgün oyuncu olurdu. görev adamı olurdu. zaten 50 kere bir yerlere takas edilirdi. çünkü orası minnesota, orası oklahama. bak wiggins o lanet yerden iki sezon ayrıldı şampiyon takımın en önemli oyuncularından birine dönüştü.

    konuyla alakasız ama mo bamba serbest kaldı galiba, inanılmaz potansiyel ama orlando'da hiçbir boka karışmayan sıradan basketçiye dönmüştü. keşke gsw alsa yağ gibi akar orda.

    neyse özetle nba draft sistemiyle, salary sistemiyle bazı oyuncuların kariyerlerini onlardan bağımsız rezil edebilir veya yükseltebilir. durant bunun en dramatik örneği.

    bence tarihteki en yetenekli oyuncu. evet, herkes dahil. ama işte en büyük veya en başarılı olmak için bu yetmiyor.

  • bütçe olarak game of thrones ve westworld seviyesinde (bölüm başına 8-10 milyon dolar),
    estetik olarak blade runner (yeryüzü) ve elysium (gökyüzündekiler) karışımı,
    yapı olarak the expanse ile benzer (neo-noir dedektiflik + büyük bir komplo),
    ve sosyal kritik bakımından battlestar galactica potansiyeli var (bsg, bush döneminde işkence ve terörizmi işlemişti mesela, bu dizi de aşırı zenginler ve kalanlar ayrımı açısından güncel)

    peki tüm bunların toplamı son ürün nasıl? b sınıfı, eğlenceli bir bilimkurgu. bence bayağı yazık etmişler bu potansiyele.

    o kadar fazla sayıda harika konsept var (örnek: hükümetin cinayet kurbanları için verdiği tazminat, ölenin yaşında ve cinsiyetinde bir beden seçmeye yetmiyor, herkes bulduğuyla yetiniyor. o yüzden çocuklarını kaybeden bir çift, o çocuklarının bilincini bir yetişkinin vücuduna yerleştirilmiş biçimde geri kazanıyor, ona alışmak zorundalar) ama yeterince işlenmeden, hikayeye teğet geçip gidiyorlar.

    konseptlerin dışında, "büyük soruları" da odaklı biçimde işleyememişler (westworld'ün aksine). yani aşırı zenginlerin resmen birer tanrı olmaları ve tam da bu yüzden hayatlarının anlamsızlaşması, merkezi bir tema. ama toplasan 3-5 yüzeysel diyalogdan ileri gitmediler bu konuda.

    olayların katalizörü olan dedektiflik hikayesi de ilginç değil. the expanse'teki dedektiflik hikayesi gibi, bizi yavaş yavaş derin bir komploya ve ahlaksal olarak karmaşık karakterlerin dünyasına sokmuyor. olayın çözüm süreci kötü. zaten her şeyin anlatıldığı sahnede güldüm artık, sanki eski bir hercule poirot bölümü gibi, tüm karakterler toplanmış, sırayla "kötü adam"ı yargılıyorlar.

    daha kötüsü, hem bancroft hem de kız kardeşin hikayeleri, ilerledikce senaryoda bir sürü delik açıyorlar (örneğin, dimi the twin yan hikayesi)

    neo-noir'da asıl önemli olan şey gizem değil tabii. asıl önemlisi, "hayattan bıkmış antikahramanın, bir kadın yoluyla ruhunu kurtarma ve -çoğu zaman- eskiye dönüş mücadelesi". deckard'dan, expanse'teki miller'a kadar kalıp böyle. buradaysa pek işlemiyor. zira bence hem esas oğlan, hem de onun pusulası olan ortega karakteri fazla sığ ve sıkıcılar. kız kardeşten umutluydum, seyircinin sempatisini toplayabilecek şahane bir femme fatale olabilecekken harcanmış.

    koca dünyada, akılda kalıcı tek karakter poe, en akılda kalıcı sahne de yapay zeka sendikasındaki muhabbet idi. onlara ayrılan süre de belli.

    iyi bir bilimkurgu yapmak çok zor iş hakikaten. ben bunu eğlenerek izledim ama casting'den diyaloglara, karakterlerden senaryoya, temponun ayarsızlığından sosyal eleştiriye kadar -bütçe hariç- her bakımdan b sınıfı bir yapım olduğunu hissediyorsunuz. beklentilerinizi ona göre ayarlayın. işin güzel yanı hikaye tek sezona sığmış, ikinci sezon olmazsa merakta kalmam. expanse'in dünyasını daha çok merak ediyorum.

    not : işlenen bilimkurgu fikirleri hakkında ayrıca bir entry gireceğim. hard sci-fi açısından nasıllar, ben olsam nasıl hayal ederdim, onlar hakkında atıp tutarız biraz.

    emeğe saygı editi: esas oğlandaki sixpack inanılmaz. şu görünümün bir erkek için ne kadar zor olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez.

  • 5 m2 odada 3 yıl açlıkla mücadele etmiş peygamberin ümmeti bu olmamalı.

    islam dini mütevazılikten gösteriş dinine devrildi.

    berra'nın mevlidi

    edit: imla ve link eklendi.

    mesajlara cevap: arkadaşlar fikriniz varsa bunu entry olarak girin herkes okusun beni de bu şekilde rahatsız etmemiş olursunuz. adam dinle ilgili düşüncesini bana mesaj atıyor alt tarafa yazabilirsin. hayır amacım kimseyi kırmak ya da üzmek değil ama illa kalp mi kıralım?

    ister inan, ister inanma o senin sorunun.

  • 2-3 yaşlarındaki yeğenim ailece toplandığımız bir ortamda dedesiyle konuşur:

    -dedee dedee
    -efendim yavrum
    -benim babamın kuyruğu var ama
    -nasıl kuyruk
    -banyodayken delikten baktım kocaman kuyruğu var.
    -.....

    millet kopar.eniştem.....

  • parayı betona ve şatafata değil bilime ve üretime yatıran, gelecek nesilleri ve ülkenin geleceğini düşünen devletin işidir.

  • uzun yazıcam goygoysa goygoy..

    bu derneğin üyelerinin geçmişinde dersanelerde, etütlerde akşam vakti florasana maruz kalma depresyonu geçirmiş olma ihtimali yüksektir. yok teğet kiriş, yok iç açı, huop burdan hayali çizgi çekiyoruz, aha ikizkenar üşgen çıkıyor..

    hava kararmış beşte.. saat olmuş yedi.. tepede beyaz lamba, ortada beyaz tahta, duvarlar beyaz, hocanın önlüğü beyaz, öndeki melisin sütyeni beyaz.. ulan sanki ariel ultra reklamı çekiyoz ak..

    o yüzden üniversitede beyaz ışık zaafımı bildiğimden sarı ışığa yöneldim. ibne de olabilirdim. hafif atlattık yani. hep ergenliğin bokları bunlar.. velhasıl ders çalışma ortamı geniş olacak bi kere, ben final zamanları salona el koyardım. ayrıca ışık faktörü çok önemli. kuvvetli sarı ışık benim tercihimdi, bursa gazcılar caddesindeki elektrikçilerde 200w akkor lamba gördüm geçerken, dedim aha bu işte.. dükkandaki çırak abi camiye mi alıyosun dediydi.. bi de manavlar takıyomuş bunlardan tezgaha. he he dedim 3 tane aldım evdeki avizeye. linktekiler:

    http://turkish.alibaba.com/…nt-bulb-1163582438.html

    eve gelince uyandım ki ya bu ampuller diğerlerin iki misli boyutta, bildiğin ayı taşşağı kadar.. tavandaki avizeye bıraktım takmayı, ucu bile girmiyor. neyse taşları sök avizenin demirleri kes, valideden bi araba laf ye.. ama kararlı olmak ve yapmak esastır. gören sanki ali sami yen'e ışıklandırma kuruyor zanneder..

    salon 6x5.5 ebatlarında büyük değil, 3x200 lük lambaları da takınca ağır mı gelecek diye merak ediyordum. o ilk deneme anını hatırlıyorum hala .. ikili anahtarı aynı anda basınca tuhaf bir şey oldu, tarif etmek zor. her yer böyle yanıyor gibi, koltuklar, halılar.. acayip bir cayır cayır hissi yani.. (bkz: yanıyosun fuat abi)

    o lambaları vize-final dönemi gelince takıp, bitince çıkarmak artık ritüel mi desem, totem mi desem saçma salak şeyler hakkaten. ama kendini iyi hissediyorsun önemli olan bu. o üç lamba adamı fakülte birincisi* yapıyor icabında.. isteyen denesin.. elektrik faturası yaz okulu parasından az gelir, ha yoksa aynı dersten beraber kalıp manitayı boş eve atacaksan, o zaman da bu lambayı duvara yansıtacaksın bir sistemle.. artık masa lambasını mı ters tutarsın, ikea dan mı bulursun o sana kalmış. sıfır gölge, güçlü yansıma..
    bebek gibi ciltler.. 5 bira atsan o şekil hatunu göremezsin. yani içkiden de tasarruf ettiriyor..

    hani yiğit buluta ampülü savun deseler benim burda yaptığım kadar yapamaz. valla bu ampul başka diyelim. laf salatasını keselim.

  • çocukları bile emellerine alet etmeye çekinmeyen insanların eline düşmüş sabi. ailesinin izni olduğu kesin. nasıl ödeyecekler hakkını çok merak ediyorum.

  • allah, kimseyi bu duruma düşürmesin. keşke yaşayıp da savaşsaydın. şimdi oğluna birileri o pantolonu hediye eder. şov yapar. okulunda ilk hafta sürekli başı okşanır.
    ve sen, bir çocuğu babasız savaşmak zorunda bıraktığınla kalırsın.
    yine de kardeşimiz buraları okursa bilsin ki şimdi okuyup yükselmenin tam zamanıdır.
    pes etme sen sakın.