hesabın var mı? giriş yap

  • etrafındaki insanlar potansiyellerini asla kullanmamak üzerine anlaşmışsa, ortalama altı kalmak onlara yetiyorsa, -vasat- tanımlanmak hiçbirine dokunmuyorsa, sana da yapacak çok şey kalmıyor.

    sana şans veren, sendeki potansiyeli gören kişi artık yoksa mesela, vazgeçmişse, elinden tutası yoksa artık, ne yapsan da fark etmiyor.

    çevre önemli, iyi bağlantılar, potansiyelini kullanabilmiş insanlarla temasta olmak daha önemli.

  • atatürk başkenti ankara yaptı. savaş durumunda bu gerekliydi elbette. istanbul'u geri alınca başkenti taşımayı düşünmedi bile. belli ki istanbul'un 3 taraftan işgale açık olması kendisini böyle bir karar almamaya itti.

    atatürk'ün bir diğer özelliği de sanayinin belirli bölgelerde değil de ülke genelinde yayılmasına dikkat etmesiydi. cumhuriyet dönemindeki fabrikaların açıldığı yerlere bakarsanız bunu çok iyi anlayabilirsiniz.

    peki sonraları ne yapıldı?

    sanayi istanbul tarafına kaydı. dolayısıyla nüfus da oraya gitti. bankalar oraya taşındı. bugün istanbul demek, türkiye'nin yarısı demek. istanbul'u alan, işgal eden ya da bombalayan türkiye'nin şah damarını keser. bununla birlikte istanbul askeri açıdan gerçekten savunması çok güç bir şehir.

    bir gün birileri istanbul'a saldırırsa allah yardımcımız olsun.

  • bilinç; bilinçlilik hâli (system conscious/sys cs) bir kimsenin çevresinde olup bitenleri zihnen yorumlaması ve her şeyin gerçekçi düzeyde farkında olmasıdır.

    ingilizce'de consciousness; (bilinç) kelimesinin; 'kendinin varlığına duyarlı veya farkında olmak' şeklinde tanımı ilk kez 1620 yılında, 'being conscious = bilinçli olma(k)' tanımı ise ilk defa 1678 yılında verilmiştir. kelime kökenini latince'de 'bilmek ve bilgileri diğerleriyle birleştirmek' anlamına gelen conscius ((con-scio) sözcüğünden almaktadır.

    almanya'da da bilinç ve bilinçli olmak fiili anlamına gelen bewust –'bewusststein sözcükleriyle yaklaşık aynı dönemde dolaşıma girmiştir.

    bilinç, pozitif bilim perspektifinden fiziksel ve kimyasal süreçlerin yan ürünüdür. ancak birkaç bin yıldır bilincin yapısını inceleyen filozofların ve bilim insanlarının araştırmalarına rağmen mahiyeti tam olarak çözülemeyen bilinç kavramı gizemini korumaktadır. bu nedenle çok tartışmalı bir mesele olan bilinç kavramına ilişkin detaylı bir tanım vermek pek kolay değildir, bilinci tüm bileşenleriyle çözmek, iç yüzünü tam olarak anlamak ve anlaşılır kılabilecek şekilde açıklamak da zordur. bilimsel zeminde yapılan yüzeysel bir değerlendirme bilinci genel hatlarıyla kavramak için faydalı olabilir:

    “kişi(ler), gerek zihinsel süreçlerinin anımsanabilir, gerçeklik sınamasına (reality testing) uyumlu, anlamlı ve bulunduğu koşullara uyum sağlayabilecek kelimelerden oluşan cümleleri, gerek düşünsel süreçlerini ve gerekse ifadelerinin iletişimsel açıdan yönlendirebilirliği kriterlerine bakılarak, bilinçli sayılırlar."

    freud'a göre, insanın bilinçliliği, bilinçötesi yaşantılara kıyasla çok daha dar ve yüzeysel bir fonksiyondur. bilinçlilik için çok miktarda psişik enerji gerekir ve bu enerji ruhsal süreçlerden sağlanır. herhangi bir anda, zihin genelde tek bir şeyle meşguldür, fakat zihin sürekli sabit değildir; bir fikirden diğer bir fikre veya bir anıya geçişler de yapılır (mobility).

    bilinçli algı sisteminin işleyişi bir radar gibidir dolayısıyla dış dünyadan alınan uyarı akışı nedeniyle zihin, önemli bir olay ya da tehlike içeren bir sinyal algıladığında, 'bilinçötesi'nden fikir ve anı şeklinde destek alabilir. bilinçötesi deneyimlere dair gereksinim bittiğinde, zihin tekrar normal fonksiyonlarına devam eder.

    freud, prensip olarak, bilinç kavramını, motor etkinliği kontrol eden, iç ve dış dünyalardan gelen uyaran ve dürtüleri kaydedip depolayan; buna paralel psişik enerjinin dağılımında çok önemli bir göreve sahip 'dikkat duyu aygıtı' şeklinde değerlendirmiştir.

    bilinç, üstte ele alınan veriler ışığında bilinçötesi ya da yaygın tabirle bilinçaltı veya bilinçdışından bağımsız değildir. öyle ki alman yazar goethe de spinoza'dan referansla bilinç ve bilinçötesini; "yaratıcı düşüncenin oluşumu için gerekli ve insan zihninin ayrılamaz iki bileşeni" diye tanımlar.

    bu yüzden bilinçötesinde de biraz bahsetmek gerekli diye düşünüyorum.

    bilinçdışı = bilinçaltı= bilinçötesi ingilizce 'unconscious'un türkçe karşılığıdır. 'bilinçdışı' sözcüğü daha popüler olsa da freudyen ilkelere bağlı psikanalistler, 'bilinçötesi' terimini kullanmayı tercih ederler. bu iki kalıp arasında kavramsal açıdan pek bir fark yoktur. bilinçötesi fazında işlevsellik, bireyin bilincinin kontrolü dışında otomatik seyreder.

    bilinçötesi'nin varlığının somut delillerle ortaya koyulması ve ispatlanması mümkün değildir. daha çok sezgisel bir alandır. ama sembolik rüyalar, nevrotik semptomlar, hipnotizma, post hipnotik telkin (post-hypnotic suggestion), çoğul kişilikler (multiple personalities), günlük yaşantılar sırasında oluşan ve genel anlamda freud sürçmesi diye de bilinen dil sürçmeleri (fehlleistung) -unutkanlıklar; otomatik yazma fenomeni (automatic writing) ve bunlara benzer durumlar bilinçötesinin varoluşuna kanıt olarak gösterilir. bu tipte istem dışı refleksler sırasında bilinçsel kontrol devreden çıkmıştır. psikotik akıl hastalıkları bilinçötesi fenomenlere dair deneyimlerin yaşantılandığı klinik tablo şeklinde tanımlanır.

  • çocuk ya da ergenlerden oluşan bir sınıfta hiyerarşinin nasıl kurulduğu yere düşen paltolardan da belli olur. şimdiki durumu bilmem ama eskiden sınıfın arkasında upuzun bir kanca sırası olurdu, yaklaşık 40 kişilik filan. işte sabah giren çocuk buraya paltosunu asar. fakat bu paltolar bazen orada cereyan eden itişmeler şakalaşmalar nedeniyle asıldıkları kancadan kurtulur ve yere düşer. bu aşamadan sonrası dikkatle izlenmelidir. eğer düşen palto sınıfın popüler ve güçlü kuvvetli çocuğunun paltosu ise oradaki çocuklardan biri hemen paltoyu kaldırır ve yerine asar. ama sınıfın önemsenmeyen ya da taşak oğlanı olan veyahut silik birisine aitse bu palto? o çocuk görene kadar bir gelişme olmaz. hırgür bittikten sonra çocuk gider kendi paltosunu kendi asar. böylece sınıf içindeki pozisyonunu da bir kez daha öğrenmiş olur. insan davranışının en saf hallerini görebildiğimiz çocuk davranışlarından sıradan bir ayrıntıdır aslında bu.

  • şişenin dibinde kalan, asidi kaçmış ve dolayısıyla kimsenin rağbet göstermediği kolayı bir köşede saklamak. eve yeni kola alınınca ve üzerinden bir miktar içilince, saklamış olduğu asitsiz sıvıyı yeni şişeye eklemek, ve bu suretle kolayı piç etmek. baba böyle yapma deyince de pis pis sırıtmak. ben çok sinirlenmek.