hesabın var mı? giriş yap

  • öncelikle yarrağımın tepesini alırsınız. bizden birşey almayı çok istiyorsanız, 5 milyon asalak vatandaşınızı alın amk.

  • ilk yazarı kanzuk atsın, kasa her zaman kazanır.

    olm ben yapınca niye komik olmuyor, siz fuları nerenize bağlıyorsunuz?

  • beni beğeneni ben beğenmiyorum, benim beğendiğim beni beğenmiyor. işin kötüsü bu sözler ismail yk şarkısında geçiyor ve sonuna kadar katılıyorum.

    yoksa ben zurna mıyım he?

  • edit: bugün itibariyle konu hakkında bimer'e gerekli şikayeti yapmış bulunmaktayım. bu konuda beni yönlendiren yazarlara teşekkür ederim.

    önemli edit: aşağıda bahsi geçen konuyu (özellikle polisin haklı olduğunu söyleyenler için) hizmet sektöründe çalıştığım yerde üyemiz olan bir emniyet müdürüne detaylıca anlattım ve tahmin ettiğimden de net bir ifade ile hemen savcılığa başvurmam gerektiğini söyledi. bimer üzerinden şikayet etsem dediğimde "o da olabilir" dedi. böyle bir şey yapmaya yetkisi ve hakkı olmadığını iletti. ve buraya yazamayacağım bir takım şeyler daha söyledi. emin olun ki beni haksız bulanlar mutlaka ikna olurlardı :)

    içim 2 gündür rahat etmediği için; iyi niyetli, görevini ve yetkilerini kötüye kullanmadan yerine getiren tüm emniyet mensuplarını konunun dışında tuttuğumu belirtmek istiyordum. kendi akrabalarım içinde de polis olanlar var. etrafımda tanıdığım ve çok düzgün insanlar olan polis tanıdıklarım da var. bu entry tamamen bu olayı yaşadığım polis üzerinden, görevini ve yetkisini kötüye kullanan polislere dikkati çekmek için yazılmıştır. toplumsal özelliğimiz olan "genelleme" yapma refleksimiz sebebiyle yine bir şeyleri düzeltmek için adım atalım derken, maalesef tam tersi etki yapıp daha çok ayrışmaya sebep olma ihtimalinden dolayı bir kez daha tekrar edeyim, işini layıkıyla yapan, vatandaşına saygı duyan tüm emniyet çalışanlarını bu konunun dışında tuttuğumun bilinmesini isterim.

    neresinden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum. bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğiz inanın bunu da bilmiyorum. sinirim henüz geçmemişken saat 19:30 sıralarında yenikapı marmaray girişindeki polis arama noktasında başıma gelenleri anlatmaya çalışacağım.

    arkadaşımla marmaray girişine yakın bir noktada buluşup, marmaray gişelerine gitmek için yürümeye başladık. 8-10 polis gişelere gelmeden hemen önce arama yapıyorlardı. sırt çantam ve kulağımda kulaklığımla beni arayacak polis hangisi diye bakınırken 2 polisin arasında geniş bir boşluk oluştu. herhalde beni aramayacaklar deyip (herkes yaşamıştır, kalabalık sebebiyle arada kaynadığınız olmuştur) boşluktan geçecekken, 26-27 yaşlarında, sakallı, polis yelekli olanlarından biri bir anda önümü kesti. sert ve aşağılayıcı bir ifadeyle "geç şuraya, aç çantanı" dedi. ben de yaklaşık 1 saniyelik bir süre içerisinde "neyse belaya bulaşmayayım şimdi" diye düşünüp arama noktasına hareketlenecekken aynı polis ne olduğunu anlamadan sert bir hareketle kulağımdaki kulaklığı kordonundan çekip, "şimdi daha iyi duyarsın" dedi. halbuki onu duyduğumun zaten farkındaydı, kulaklıkta bir müzik çalmıyordu. en küçük bir mimikle dahi tepki vermeden arama masasına doğru çantamı açmak için hareketlendiğimi görmüştü. hiçbir agresif hareketim olmamıştı. kulaklığı çekince bi an şok yaşadım. kan beynime sıçradı! hafif tepkili bir ifade ile "bi dakka niye kulaklığı çekiyorsun" dedim. "ne diyosun ulan sen" dedi. kolumdan sert bir şekilde tutup yine sert bir hareketle kafasıyla kafamı ittirdi. horozlanma diyelim buna, tahmin edersiniz. "bi dakka napıyosun, polis olunca bunu yapma hakkın mı doğuyor" gibi bir şeyler söyledim. o anki şok duygusuyla "aldık durup dururken başımıza belayı" diye düşündüm. ben bunları söyleyince aynı polis bir anda konuyu saptırıp "alın bunu, çantasını aratmıyor, şüpheli davranıyor. içeride aranacak" demeye başladı. bir anda bütün polisler üzerime gelip, çekiştirmeye başladılar, ciddi bir kargaşa vardı (görüntüleri mutlaka vardır) diğer polislerden biri, "çantanı aratmadığın için şüpheli konumundasın. içeride aranacaksın" dedi. bundan önce ilk olayı yaşadığım polis de "gel şimdi seni içeride arayalım da gör bakalım" gibi sözlerle tehdide başladı. o arada bir sürü şey söyledi ama aklımda kalanlar bunlar. olaylar bu noktaya gelince artık güzel bir dayak yiyeceğimi düşündüğüm için içeri girmek istemedim. "arayın üzerimi gideyim, durup dururken bu yaşadıklarıma inanamıyorum " gibi sözler söylemeye başladım. arkadaşım da araya girip engel olmaya çalışıyor ama onu da hırpalıyorlardı. ikimizi de arka tarafta bir odaya aldılar. ikimiz ve yaklaşık 8-10 polis bizi sindirmeye başladı. olayı ilk yaşadığım polis üzerimizi çekiştirip durmaya, itiştirip, hırpalamaya devam ediyordu. arkadaşım, "yapma böyle, yanlış yapıyorsun" dedikçe daha çok hırslanıyor, dilini dişlerine sıkıştırıp, kafa atma hareketi yapıyordu. "bir dakika dinler misiniz?, lütfen bir dinleyin, şu an yaşadıklarıma inanamıyorum, haksızlık yapıyorsunuz. ben hiçbir şey yapmadım." diye anlatmaya çalışırken olayı yaşadığım polis, konuyu detayıyla anlattığımda yaptığı haksızlık ortaya çıkacağı için bir anda "üzerimi aratmam dedi" diye iftira attı. halbuki bırakın aratmam demeyi, ağzımdan tek bir harf çıkmamıştı. tabii ki herkes onun dediğine inanıyor, beni dinlemiyorlardı. o an yaşadığım haksızlığa uğrama hissini hiç kimsenin yaşamamasını dilerim. büyük bir çaresizlik. sinirden ve tedirginlikten bütün vücudum titrerken söylemek istediklerimi tam olarak ifade edemiyordum. diğer polisler bu ilk polisi çekip dışarı çıkardılar, çünkü bir gram bile geri vites yapmıyordu. yaşı daha büyük olan polislerden biri yine aşağılar bir ifadeyle "he söyle söyle, ne diyeceksin söyle" dedi. anlatmaya çalıştım. umurlarında bile değildi. hala akıl verip, aşağılar ifadelerle konuşmaya devam ediyorlardı. bu arada, içindeki herşeyi dağıtıp sözde aratmak istemediğim çantamı arıyorlardı. sonra bir tanesi beni dışarı çıkarıp, yine akıl vererek, "hadi git şimdi" dedi. %100 alttan aldığım için başıma bu kadarı geldi, eğer %99 kadar alttan almış olsam, muhtemelen bunları yazacak durumda olmayabilirdim.

    şimdi bunları neden yazdım? belki birileri bu yazdıklarımı görür, bana bunları yaşatan o sakallı yeni yetme polise haddini bildirir. sen vatandaşa nasıl böyle davranırsın diye sorar. tabii ki hiçbir şey olmayacak biliyorum, biliyoruz. peki güzel ülkemizdeki bu vicdansızlık problemi ne olacak? bunları yapan adam akşam yatağına kafasını huzurlu bir şekilde koyma rahatlığına aldığı hangi aile, okul eğitimiyle kavuştu.

    kamera görüntüleri %100 vardır. keşke birilerinin kulağına gitse de, şu görüntüler ortaya bir çıksa, polis vatandaşına sıfır suçu varken nasıl davranıyormuş oturup izlesek.

    selam olsun sana sakallı, vicdansız, yalancı polis kardeş...

    zorunlu edit: o kadar detaylı anlattığım halde hala objektif olmadığımı söyleyenler var. objektif olmasam "aradan geçecektim" diye açık açık yazar mıydım? malzeme yapılacağını yüzde yüz bildiğim halde bu detayı bile girmişken objektif değilsin demek bence dingilliktir. kusura bakmayın. buraya yazacağına, git şikayet et diyenler var. e burası etkili bir haber yayma ortamı değil miydi? buradan yayılıp, gazetelere, haberlere konu olunmuyor muydu? ben mi yanlış biliyorum. buradan konu bir yayılsın, gidip şikayetimi de yaparım ama o vakitten sonra da başıma geleceklere çok güvenmiyorum ki. son olarak, herkes bir şeyler söylemiş ama sonuna kadar okumaktan sıkılıp gözden kaçırıldığını düşündüğüm, polisin gözümün içine baka baka yalan söylemesine kimse değinmemiş. adam resmen haksız olduğunu bildiği için "çantamı aratmam dedi" diyor. ağzımdan tek kelime çıkmamışken üzerime suç atıyor. sahtekarlık yapıyor. hala "objektif değilsin", bilmem ne, ulan sanki herkesin bildiğinin aksi bir şey iddia ediyorum da, objektif değilim. vay arkadaş ya.

    edit: vicdansız bir yazarımız şöyle demiş. "1. o çantayla aranmadan geçemeyeceğini bilmen gerek." demiş ve bir sürü saydırmış aklınca. yenikapı'ya taksim'den bindiğim metro ile geldim. taksimde kontrol, turnikeleri geçince yapılıyor. turnikeden geçtim, burada polis değil de güvenlik görevlileri vardı. duraksadım ve soktuğumun çantasını sırtımdan çıkarmadım. biri çantama bakmak istese uzatacaktım hemen. yüzüme bile bakan olmadı. geçtim gittim. ulan ülkede hizmet standardı mı var da, bu müthiş standarda bir kez boş bulunma sebebi ile uymadığım için kendimi suçlu göreyim. adama tek kelime bir şey demedim diyorum! hemen dediğini yapmaya gidiyordum. o an çekti kulaklığı, arkasından neden çekiyorsun dedim. isteğine karşı gelmemiştim ki. niyeti kötü olan, elindeki yetkiyi kötüye kullanan, kötü bir devlet memuru profilinden bahsediyoruz. ve tarzı böyle olanların sayısı hiç az değil. hiç mi geleceğimiz için endişe etmiyorsunuz. böyle düşünenlerin kafası mı çalışmıyor, yoksa başka bir problemleri mi var?

    önemli edit: şu tip yorumlar geliyor. "sen çantanı önceden hazırlayacaksın", "o kadar bomba patlarken rahatça geçeceğini mi sanıyorsun" vs. ben zaten sırtımda çantam çaktırmadan geçecektim demiyorum ki. 1000 defa yaptığın birşeyi 1 defa hatalı yapabilirsin. dalgın olabilirsin. bir sürü şey olabilir. her dikkatsiz vatandaşa polis ortada hiçbir şey yokken (sadece neden kulaklığımı çekiyorsun dedim!) kafa atıp, üstünü başını çekip, tepki verecekse vay bu milletin haline. %100 alttan aldım diyorum, bakın %99 değil. rica ediyorum.

    edit: sinir harbi sebebiyle 15 ekim 2016 yazacağına 10 ekim yazmışım. başlığı yeniden açtım. desteğinizi bekliyorum arkadaşlar.

    edit 2: abarttığımı, süslediğimi düşünen arkadaşlar var. sözlüğün yapısını bildiğim için kızmamaya çalışıyorum. bu olayları tam olarak bu şekilde yaşamasam oturup "rezalet" başlığı açmazdım. unuttuğum bir sürü detay var, fazlası var. emin olun lütfen.

  • resim tarihinin en ünlü 2. ve en pahalı resmi olan edvard munch'un çığlık isimli tablosunun hikayesi bilinenden veya yorumlanandan biraz farklıdır. tablo aslında krakatoa yanardağı felaketini anlatmaktadır. 22 ocak 1892 tarihli günlüğüne “…gökyüzü birden kan kırmızıya büründü. beraber gittiğim arkadaşlarımdan ayrıldım ve doğanın çığlığını duydum…” diye yazmıştır.

    endonezya'ya bağlı krakato adasındaki yanardağ 1883 yılında patlamıştır. patlama yüzlerce nükleer bombaya eşdeğer bir güçte olmuştur. patlama aynı zamanda modern tarihte duyulan en gürültülü sesi ortaya çıkarmıştır. patlama sadece bulunduğu bölgeyi değil atmosferi de etkilemiştir. açığa çıkan gazlar atmosferin sıcaklığını 1-2 derece düşürmüş ve çok şiddetli yağmurların oluşmasına sebep olmuştur. patlamalar güneş ışığının yeryüzüne ulaşmasını da engellemiş ve dünya yıllarca olması gerekenden daha karanlık olmuştur. bunun neticesinde 3-4 sene dünyada kıtlık yaşanmıştır.

    munch'un tablosu için yazdığı yazıya dönersek, (karanlık gökyüzü, patlama sesi) anksiyete hastası birinin bu olay üzerine yaşadığı şoku atlatamaması ve bununla ilgili birden fazla eser vermesi normaldir.

  • dünyanın topyekün ısınması olayıdır.
    aslında uzun dönemlere bakıldığında dünyanın sıcaklığının hiç bir zaman sabit kalmadaığı görülür. dünyamız yüzlerce milyon yıl süren sıcaklıkların ardından onlarca milyon yıl süren soğuk dönemlere girmektedir, bu soğuk dönemler içinde yüz bin yıllık periyotlarla on bin yıl süren sıcak dönemler bulunmaktadır, bu sürenin içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren hafif soğuk, sıcak dönemler bulunmaktadır. sıcaklıklar bu şekliyle üst üste binmiş dalgalar şeklinde düşünülebilir. büyük bir dalganın üstünde daha küçük dalgalar o dalgaların üstünde de daha küçük dalgalar vardır büyük dalga alçalışta olsa bile bir kaç yüz yıllık ısınmalar gerçekleşebilir.
    bu sıcaklık değişimlerinin nedeni tartışılmakla birlikte bir çok bilim adamı, güneş lekeleri, volkanik faliyetler, dünyanın yörüngesinde doksan beş bin yılda bir gerçekleşen basıklaşma, dünya eksenindeki küçük kaymalar... gibi çeşitli sebeplerin ısınma ve soğuma olaylarına sebep olduğu tahmin ediliyor.
    dünya son olarak bundan elli milyon yıl kadar önce soğuk bir döneme girdi ve hala o soğuk dönemin içindeyiz, bu dönemde daha önceden üzerinde tundra benzeri ormanlar olan kutup bölgeleri buzla kaplandı. sıcaklıklar ciddi biçimde düştü, bir çok canlı değişime ayak uyduramayarak yok oldu.
    bu soğuma periyodununu son bir milyon yılında gezegenimizin en az dokuz kez iyice soğuduğu ve buz tabakalarıyla kaplandığı biliniyor. şu an ise bundan elli milyon yıl önce başlayan soğuk dönemin içindeki sıcak dönemlerden birinin içindeyiz, tarihi kayıtlar ve görece yakın dönemdeki bulgular incelendiğinde bu dönemin sonunda olduğumuzu bile söyleyebiliriz. başka bir deyişle dünyamız şu anda soğuma eğiliminde olmalı ve bir kaç yüz ya da bin yıl içinde tekrar buzullarla kaplanmalı. ancak 20. yüzyıldaki kayıtlar gösteriyor ki dünya tersi yönde ısınıyor. hatta söylenebilir ki son 1200 yıllık dönemin en sıcak günlerini yaşıyoruz.

    bugün dünyada sıcaklık dengesini kuran çeşitli unsurlar vardır. mesela antartika dünyanın buzdolabıdır denilebilir. kar dünyaya gelen ışığın % 80-90 ını aynen yansıtır ve bölgenin oldukça soğuk kalmasına sebep olur.
    diğer bir unsur taşıyıcı bant olarak bilinen okyanus akıntısıdır. bu akıntı sıcaklığa göre zaman zaman deniz yüzeyinde zaman zaman suyun altında çok çok büyük miktarda su taşır. bu akıntı bir periyodunda dünyanın etrafında bir kaç tur atacak kadar mesafede su taşır bu sırada bir bölgedeki sıcak ya da soğuk havanın başka bir bölgeye taşınması görevini de yapar. şimdi bu akıntınını izlediği yoldan bahsetmeyeceğimi belirtmekle birlikte verdiğim bağlantıdan bir göz atmanızı tavsiye ederim: http://www.kirsehirsivilsavunma.gov.tr/…mage005.jpg

    son yıllarda bilinen bir gerçek ısıl dengemizi sağlayan buzulların sıcaklık artışı yüzünden hızla eridiği. peru kili adalarındaki qori kalis buzulu 1995 yılında otuz metre geri çekildi, tiyen şan dağlarındaki buzullar son kırk yılda %20 küçüldü, yeni zellandadaki buzullar son yirmi yılda kütlelerinini % 20 sini kaybetti... örnekler çoğaltılabilir. dünyanın ısındığına dair daha bir çok kanıt olmakla birlikte bunların en önemlisi bir buçuk yüz yıldır tutulan direkt sıcaklık kayıtları.

    dünyanın ısınması konusunda önemli bir faktör de atmosferimiz ve sera etkisi. yer yüzüne ulaşan güneş ışınları onu ısıtır ve bu ısı kızıl ötesi ışınlar şeklinde yer kabuğundan tekrar ayrılır. ne var ki atmosferimiz içeri giren güneş ışınlarının aynı şekilde çıkmasını engelleyen ve bu sırada dünyayı ısıtan bir yapıya sahiptir. bu konuda sera gazları olarak bilinen gazlar oldukça etkili olmaktadır; bu gazların başta gelenleri su buharı karbondioksit ve metan olmakla birlikte dünyadaki sera etkisinin %75 inin su buharıyla gerçekleştiği bilinmektedir. bu gazların ısıyı tutmaması halinde yer kabuğunun sıcaklığının -18 dereceye kadar düşeceği tahmin edilmektedir, aksine bu gazların artıp fazla ısı tutması ise dünyayı çok çok sıcak bir gezegen haline getirebilir.

    bilim adamları son yüz yılda gerçekleşen ısınmanın sebebinin karbondioksit olduğu kanısındalar ziraa bu maddenin atmosferimizdeki seviyesi son iki yüz bin yılın en üst noktasında. son yüz yıldır yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünyadaki karbondioksit miktarının iki katına çıkması gezegenimizin sıcaklığını 6 derece arttırıp, hayatı alt üst edebilir ve yine çalışmalar göstermektedir ki geçtiğimiz yüz yılda bu gazın miktarı %25 artmıştır.

    bugün atmosferimizde 750 milyar ton kadar karbondioksit bulunuyor. fosil yakıtlar her yıl 7 milyar ton kadar karbondioksit saçarken bitkilerin soluması 50 ormanların yok edilmesi 3 topraktan gerçekleşen salınım 50 okyanuslardan gerçekleşen salınım 100 milyar ton karbondioksiti atmosferimize veriyor. diğer yandan bitki foto sentezi 100 milyarton gazı çekerken okyanuslar 104 milyar ton gazı yine bünyelerine alıyor (okyanuslar için aradaki 4 milyar ton sudaki bitkilerin gerçekleştirdiği fotosentezden geliyor) bu değerleri toplayıp çıkarttığımızda görüyoruz ki her yıl 207 milyar ton gaz atmosfere salınırken 204 milyar ton gaz geri emiliyor. bu da her yıl 3 milyar tonun atmosfere salındığı anlamına geliyor ve yakıt tüketiminin artması her yıl bu sayıyı arttırıyor. ne var ki gezegenimizdeki fosil yakıtlar karbondioksit miktarını 5-10 katına çıkarabilecek düzeyde. bu şekilde devam ederse 2050 yılında karbondioksit miktarı 1850 dekinin iki katına (1850 yılındakinden 6 derece yüksek sıcaklık demek) 2100 yılında ise üç katına çıkacak.

    dünyanın ısınmasına sebep olan diğer gaz ise metan. metam moleküllerinin ısı tutma yeteneği karbondioksit moleküllerinin kinin 20 katıdır ne var ki bu gaz atmosferde çok az miktarda bulunur. fakat petrol ve doğal gaz kuyuları her yıl çok büyük miktarda metanı atmosfere salmakta ve bu gazın miktarı her yıl %1 artmaktadır.

    sera etkisinin en büyük sebebi ise su buharıdır (küresel ısınmanın değil sera etkisinin). atmoferdeki su buharının artması çok ciddi bir ısınmaya sebep olurken bu ısınma okyanusların buharlaşmasıyla su buharı miktarını arttırır bu ise daha fazla ısıya sebep olur. bu durumda su buharı kendi başına bir ısınma sebebi olmamakla birlikte diğer gazların başlattığı ısınmaya büyük miktarda katkıda bulunmaktadır.

    bugün ısınmanın sebebinin insanların yaydığı bu gazlar olduğu henüz kanıtlanamamış olmakla birlikte çoğu bilim adamı küresel ısınmanın varlığına inanmaktadır.

    gelecekteki hava olaylarını tahmin etmek için iklim modelleri kullanılmaktadır, yaygın olarak kullanılan iklim modelleri önümüzdeki elli yıl içinde 1-5 derecelik sıcaklık artışı öngörmektedir. başka bir deyişle havanın daha da ısınacağından herkes emin fakat bunun ne ölçüde olacağı bir tartışma konusu. 1 decerelik artışın bu günkü toplumsal düzeni fazla etkilemeyeceği düşünülürken 5 derecelik artışın tüm yaşamı alt üst edeceği iklimleri tamamaen değiştireceği ve bir çok türün yok olmasına yol açacağı kesin.

    dünyanın 3-5 derece ısınmasının bir çok etkiye yol açacağı kesin. gezegendeki karbondioksit artışı tarımı biraz olumlu etkileyecek olsa da sıcaklığı değişimi bir çok bölgeyi kurak araziye dönüştürecek, bütün iklimler ve sıcaklık akışı değişecek, sıcaklık akışının değişmesi fırtına, kasırga, ve sürekli rüzgarların yönünü değiştirecek. bir çok yeni bölge fırtınalara maruz kalırken, rüzgar hatlarının değişmesi başta elektrik üretimi olmakla birlikte çok şeyi değiştirecek. yağmur hatları tamamen değişecek, ve gezegene tahminen daha fazla su düşecek deniz kıyısındaki bir çok bölge sular altında kalırken özellikle alçak ülkelerin %10 a kadarlık bir kısmı sular altında kalacak (bkz: bengaldeş).yağmur hatlarının ne şekilde değişeceği bilnmemekle birlikte bir çok ülkenin tarım politikasını değiştirmek zorunda kalacağı, ekonomik dengeleri sarsacağı ve çeşitli fakir ülkelerde açlığa sebep olacağı kesin. küresel ısınmanın etkilerinin saymakla bitmeyeceği biliniyor fakat bunlardan önemli bir tanesi taşıyıcı bant ın (hani adres falan vermiştim ya o bant) durma ihtimali (bkz: felaket senaryosu). ne gibi bir sıcaklık artışının bu bantı durduracağı bilnmemekle birlikte, tortular üzerinde yapılan çalışmalar bu bantın daha önce bir kaç kez durduğunu gösteriyor. bu durumda antartikanın kafayı yemesi, kuzeyden gelen soğuk sularla soğuyan hint okyanusunun bantın durmasıyla aşırı ısınması, muson yağmurlarının çıldırması, güneyden gelen sıcak sularla ısınan kuzey avrupada sıcaklıkların 10 derece düşmesi... muhtemel. taşıyıcı bantın durması küçük bir ihtimal ve bir felaket senaryosu olmakla birlikte 3-5 derecelik bir ısınma buna benzer -sürekli rüzgar hatlarınını durması ya da yön değiştirmesi, yükselen denizin temiz su kaynaklarına çok ciddi hasar vermesi ve dünyada bir su sorunu belirmesi, yüksek sıcaklıkta daha iyi mutasyon yeteneği kazanan virüslerin yeni hastalıklara sebep olması, böcek yumurtalarının ölmesini sağlayan gece ve kış soğuklarının hafiflemesinin sivrisinek popülasyonunu çok ciddi biçimde arttırıp her yıl fazladan bir milyon kişinin sıtmadan ölmüne sebep olması gibi- gerçekleşme ihtimali az olan bir çok yeni felaket seneryosunu beraberinde getirir ki bu durumda bu senaryolardan en azından birkaç tanesinin gerçekleşmesi muhtemeldir.

    söylediğim gibi gezegenimizin soğuması gerekirken, yaşadığımız ısınmanın periyodik bir döngü olmadığı ve küremizin bizim yüzümüzden ısındığı fikri, kanıtlanamamış olsa da bir çok bilim adamınca doğru kabul ediliyor ve bunun dünyayı tamamen değiştirebileceği biliniyor. sebebi hangi ülke olursa olsun ısınmanın bütün dünyayı alt üst edebileceği bir gerçek (bkz: anlatım bozukluğu).
    bu durum insanın aklına gorbaçovun şu sözünü getiyor: "önümüzdeki yüz yıllarda çevre koşulları dünya çapında bir yıkıma yol açtıkça, askri değil ama ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok önem verdiği konu olacak"**

  • 13.yüzyılın başlarında çaka bey'in kardeşi tonyukuk kaptan komutasında 3 kadırga dolusu türkmen cebelitarık'ı geçerek irlanda denizi'nde korunaklı yapısını beğendikleri man adası'na çıkarlar ve bir koloni kurarlar. ardından gelen moğol istilası, anadolu selçuklu devleti'ni yıktığından zaman içinde bu koloni ile irtibat kesilir. bu küçük türkmen kolonisi yüzyıllarca kah irlandalıların kah ingilizlerin baskısı altında inim inim inler ancak türkmenliklerinden ödün vermez. nihayet adam gibi bir lider yüzyıllar sonra bu bir avuç türkmene yardım elini uzatır ve aile efradı ile beraber maaşlarından arttırdıkları 3-5 kuruşu göndererek adadaki türkmen varlığının devam etmesini sağlar.

  • bunun normal bir açıklaması yok. muhtemelen rte hapse girdiğinde bir gece kendi kendine "bu ülkenin ağzına sıçacam, görecekler" diye söz verdi. kendi ülkesine kin ve nefret duymayan biri şu vaziyet karşısında 1 saniye bile beklemeden seçim kararı alır.