hesabın var mı? giriş yap

  • köy yerlerinde altyapı olmadığı için foseptik çukuruna asılan sakatat hikayesi geldi aklıma:

    okulların tatile girmesiyle köydeki evlerine giden aileler, yaz tatili bittiğinde, evden çıkmadan önce bir kuzu ciğerini ipe bağlayıp tuvaletin çukurunun üzerine asarmış.
    döndüklerinde foseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürlermiş...

    sistem şöyle çalışıyor:

    asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşüyor. o kurtçuklar ciğeri yiyip çoğalıyor. onlar çoğaldıkça ciğer azalıyor.
    bir gün kurtçuklar ciğeri tamamen bitirince, aşağıya düşüyorlar. bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlıyorlar...
    kurtçuklar yine çoğalmaya başlıyor; bu defa da çukurdaki pislikler azalıyor, çukurdaki pislikleri de yiyip bitiriyorlar...
    aç kalan kurtçuklar, en sonunda birbirlerini yemeye başlıyorlar... nihayet, onlar da bitiyor ve foseptik tertemiz...

    ülkedeki son durum da aynen bu şekilde işte:

    yıllar evvel bir ciğere saldırdılar...
    saldırdıkça da çoğaldılar.
    şimdi ciğer bitti,
    ve lağım çukuruna düştüler...
    o kadar açtılar ki, oradaki pislikleri de yediler...
    doymadılar...
    şimdi birbirlerini yiyorlar.
    yakında tertemiz olacak her yerler ...

  • müsaadenizle...

    doksanlı yıllar; bütün bir doksanlarda beşiktaş'ın toplam üç şampiyonluğu var. ben beşiktaş'lıyım.

    "bak biz şampiyonuz, gel sen bizim takımı tut" diyen eş, dost, akrabaya gereken cevabı çocukça bir masumiyetle veriyorum.

    öyle ki gözyaşı döktüğüm oluyor bunun için.

    2002 - 2003; beşiktaş 100 yaşında, takım şampiyon. 2008 - 2009'da çift kupayla şampiyon. bir de o yıllarda can dostum, kardeşim dediğim adamlarla tanışıyorum beşiktaş sayesinde.

    yıllar geçiyor; "feda" diyoruz. herkes, kendi meşrebince yorumluyor.

    eyvallah.

    hem biz beşiktaş'ın iyi gününde beşiktaş'lı olmadık ki sırtımızı dönelim.

    içimiz; hep bir hoşçakal ülkesi ya; sokaklarında umut dolaşıyor.

    2015 - 2016 sezonunda şampiyon oluyor beşiktaş olmasına da, öncesi var. öncesinde de şampiyon gibi oynuyor takım. öncesinde de...

    2016 - 2017 sezonunun şampiyonu da oluyoruz.

    üstelik nasıl biliyor musun? her bir detayını hak ederek. öyle böyle bir hak etme değil üstelik bu.

    bunca yıla neler neler sığdırıyor bu gözler. neler görüyor, nelere tanıklık ediyor. nelerle doluyor bir bilseniz...

    beni, beşiktaşlılığımı bilenler zaten bilir. bilmeyenler de elbet öğrenirler vakti gelince. tek kelime etmem sezon boyunca. sezon sonu geldiği vakit de neleri biriktirdiysem dökerim.

    beşiktaş; bu gün hak ettiği şampiyonluğu, bir kez daha ve üstelik eze eze kazanmıştır. bu başarıda bu takımın, her maçında en az otuz bin kişiye oynamasında emeği olan, yalnız bırakmayan taraftarı, hocası, futbolcusu, diğer branşlardaki sporcuları, yönetim kurulu, süreyya'sı dâhil herkesin katkısı büyüktür.

    "sevinmek için sevmedik" biz.

    ancak hakkımızsa sevinmek, dibine kadar.

    hem o 3. yıldız; beşiktaş'ın armasında yıllardır var. en güzel haliyle...

    şimdi diyeceksiniz ki; tipik beşiktaşlı romantizmi. yok hocam, öyle değil o. gerçekten beşiktaş taraftarı olan her bir bireyin hayatta bir duruşu var. "üzerimde beşiktaş forması varken yalan mı söyleyecektim diye soran vedat okyar'dan bir parça var o taraftarların göğsünde.

    her toplulukta elbet vardır çürük elmalar. asla yok diyemem. ancak kendisine vedat okyar'ları, seba'ları, hakkı yeten'leri örnek alan beşiktaş taraftarlarının sayıca daha fazla olduğunu sakın ama sakın göz ardı etmeyin.

    şerefinle, hakkınla, onurunla ve gururunla beşiktaşım. bu başarı senin hakkındır.

    benim bu gece düşlerim dehşetli güzel.

    sağlıcakla.

  • illa diyorlar ki bize küfredin. küfredince de içeri atıyorlar. dostum sizin sorununuz nedir ha?

    vergileri düşürün, devletin en ufak harekette kestiği haraçları azaltın, biz de kenara koyacak para bulalım. nasıl fikir?

    tek bir tane başınızı sokacak evi olan birinden bile vergi alıyorsunuz. sanki evimizin olması bizim suçumuzmuş gibi. o evi almak için on binlerce lira kredi alıyoruz, o kredi üzerinden bankacılık sistemi ve bsmv gibi vergilerle siz kazanıyorsunuz. evden kdv alıyorsunuz, haraçtan beter tapu harcı alıyorsunuz. yetmiyor evi aldıktan sonra da kapımızı emlak vergisi için her yıl iki kere çalıyorsunuz.

    1 araba almak istesek size de ortalama 2 tane alıyoruz. vasat bir marka bile tercih etseniz, sırf dizel otomatik diye, ne bileyim park sensörü falan var diye bir yerlerden uydurup koyduğunuz fiyat sınırının üzerine çıktığı anda fahiş vergiler bindiriyorsunuz (o sınırı geçmeyen leş bir araç alırsanız da %45 ötv + %18 kdv alıyorsunuz zaten). üstüne bir de her yıl yine kapımızı iki kere çalıp mtv adı altında haracınızı kesmeye devam ediyorsunuz. akaryakıttan norveç kadar vergi alıyorsunuz. kendimize 1 litre benzin alınca cebimizden 4 litrelik benzin parası çıkıyor.

    beyaz eşya gibi temel bir ihtiyaçtan bile, sanki evimize buzdolabı olması lüksmüş gibi ötv kesiyorsunuz. insafızlar, arlanmazlar; 100 yıl öncesinde mi yaşıyoruz ki evde buzdolabı olması, çamaşır makinesi olması lüks olsun?

    seyahat özgürlüğümüz sözde var, pasaport harçları ayarsızca yüksek. diplomatik itibarımızın içine ettiğiniz için sadece vize başvurusu için bile yüzlerce tl cebimizden çıkıyor, ona girmiyorum.

    maaşlı çalışanın emeğini, daha parası cebine girmeden çalıyorsunuz. asgari ücretten bile %15 vergi alıyorsunuz. kimsenin gerçekten alın teriyle çalışıp biraz para yüzü görmesine izin vermiyorsunuz. 6000 lira brüt maaşı olan bir bordrolunun temmuz ayından aralık ayına cebine giren para 3800 tl! nereye gitti o 2200 tl? o 2200 ile bizim adımıza tasarrufu yapıverin sayın bakan!

    bunlara rağmen tasarruf etmeye çalışan biz zavallıların bankadan elde ettiği her 100 lira faiz gelirinden 15 lira, her 100 dolar faiz gelirinden 18 dolar para kesiyorsunuz.

    paralarımızı acımasızca örtülü ödeneklerle, seçim kampanyalarıyla, makam araçlarıyla, fahiş maaşlarınızla ve sosyal haklarınızla, süper emekliliklerinizle yiyip bitiriyorsunuz. ve hala ağlıyorsunuz vatandaşımız kenara para koymuyor diye.

    sayın bakanım,

    olsa dükkan sizin (olmasa da sizin ya neyse). ama yok. vallahi yok. olanı zaten alıyorsunuz elimizden. daha harcayamadan devletin cebine giriyor zaten. lütfen fantastik beyanlarınızı durdurun ve huzur verin bize.

  • yanılgı: osman adını taşıyan 3-4 arkadaşımız bir araya geldiğinde "ehehere osmanlılar mehehe" diye espri yapmak ortama neşe saçar, komiktir, güzeldir.
    gerçek: ağzınıza terlikle vururum.

  • çok üst kalifiye insanların dünyanın en gerizekalilari ile birlikte aynı pozisyonda aynı maaşa çalışmasıdır. ve genelde üst yönetim hep bu torpilli cahillerden oluşur..
    işi yapanlar hep bu kalifiye elemanlardir. is verilse de yapamayacak o sığır kesim ki yaklaşık %70dir hiç bir is yapmadan torpil bularak hep yükselirler. kamu hep o %30 sayesinde ayaktadır.

  • dedi bordo klavyeli ak-kefenli! gazze'ye gönüllü savaşçı göndereceğiz deseler anasının eteğinin altına saklanacak ilk kişi kendisi olacağından şüphem yok.

  • şimdi sen kendince dün geceden beri bunca insanın mesajlarla, entryilerle senin hayata tutunman için çabalamasını keyifle izledin ya, bir mesaj ve bir entryle bu işe müdahil olan insanlardan biri olarak söyleyebilirim ki; hiç gocunmadım. kendimi aptal yerine konulmuş gibi de hissetmedim.

    tüm o çabayı gösterenlerin her biri, senin şaka yapmış olmanı gönülden diliyorlardı zaten. diledikleri bir şeyle karşılaşmaları neden onları komik kılsın ki, değil mi?

    sana bir sır da vereyim; bunun şaka olduğunu sadece dilemiyorlardı, %99 şaka olduğunu biliyorlardı da zaten. aptal yerine konulmayı da göze alıp, bir hayatın %1' lik ihtimalle bile olsa yokolmasına gönülleri elvermedi sadece. bunca çaba ondandı yavrucuğum.