hesabın var mı? giriş yap

  • telefonla canlı yayına bağlanan kişinin 9'a basması üzerine erdem bey ceza olarak bir fıkra anlatır ve cenk bey fıkra bitince alaycı bir ifadeyle güler...

    e: bu fıkrama kahkahalarla gülen 70 milyonu duyar gibiyim cenk bey...
    c: duyargalarım var diyorsunuz... (telefondaki kişiye* döner...) aldınız mı ağzınızın payını hanımefendi? 9'a basarsanız böyle olur.
    e: cenk bey yalnız bir dakika, bu bir ceza madem... insanlar niye gülerek kendilerine ceza çektiriyorlar? yani 9'a basarak... demek ki bu bir ceza değil, benim fıkralarımı gerçekten seviyorlar cenk bey.
    c: işte tuna kiremitçi de sizin gibi düşündüğü için devamlı kitap yazıyor erdem bey!

  • tipik akepe seçmeni. ne dinliyor, ne anlıyor, ne izlemek istiyor. ille de tutunduğu, inandığı her neyse, sorgulamadan körü körüne bağlı kalmakta ısrar ediyor.

  • sovyetler birliği'nin ilginç hikayelerini seviyorsanız işte bu hikaye tamda size göre diyebilirim. hikayemize hızlı bir girişle başlayalım isterseniz; o bir kozmonot, o bir zaman yolcusu, o bir sscb'nin(sovyetler birliği) son vatandaşı ve ne yazık ki o bir unutulmuş kişi.

    kimden bahsettiğimi bazılarınız hemen anlamıştır, tam ismi sergei konstantinovich krikalyov olan bu ünlü kozmonot, hepimizin bildiği yuri gagarin gibi meşhur birisi alında.

    bu ünü nasıl kavuştuğuna hep beraber bir bakalım.1985 yılında kozmonot seçilen krikalyov, 1986 yılında temel eğitimini tamamladı ve bir süre buran shuttle programında görevlendirildi . 1988'in başlarında, mir uzay istasyonunda ilk uzun süreli uçuşu için eğitime başladı. kozmonot olarak kariyeri hızlı ve başarılı bir şekilde sorunsuz ilerlemekteydi.

    yine bir uzay programı için soyuz tm-12, uçuş mühendisi olarak görevlendirilen krikalyov, komutan anatoly artsebarsky ve ingiliz astronot helen sharman ile birlikte 19 mayıs 1991'de tekrardan mir uzay istasyonuna fırlatıldı. bu arada bazı aksaklıklar nedeniyle bazı uçuşlar ertelendiği ve bire indirildiğinden kendisi mürettebat değişiğini sürecinde uzay istasyonunda kalmayı kabul etti.

    tabii ki krikalyov'un aklı bilim yapmakla meşgulken aşağıda yaşanan olaylardan biraz habersizdir. tarihler 26 aralık 1991'i gösterdiğinde moskova'nın kızıl meydanı'nda tanklar yürümeye başlamıştı ve insanlar köprülere, sokaklara barikatlar kurarak çatışıyorlardı, dönemin devlet adamı mihail gorbaçov ve sovyetler birliği tarihin tozlu raflarının yolunu tutmaya başlamıştı. krikalyov da dünya'dan 350 km uzaklıktaki mir uzay istasyonundan bunu izliyordu.

    aşağıyla iletişime geçtiğinde yaşadığı ülkenin olmadığını ve 15 ayrı devlete bölündüğünü öğrendi. daha sonra krikalyov'a onu geri getirecek bir paranın ve statünün olmadığı söylendi. bir ay sonra yine aynı yanıtı aldı ardından bir ay daha geçmişti ama yine cevap aynıydı ve bu böyle devam etmişti.

    kendisinin dediğine göre ;
    --- spoiler ---

    mir'de, acil bir durumda dünya'ya dönüş yapmak için tasarlanmış bir dönüş kapsülü vardı. ama burdan ayrılmanın , onu yani mir'in sonu anlamına gelirdi.

    bende programı tamamlamak için hayatta kalma gücüm olup olmadığını merak ettim. emin değildim . kas atrofisi, radyasyon, kanser riski, bağışıklık sisteminin her geçen gün zayıflaması... bunlar uzayan bir uzay görevinin olası sonuçlarından sadece birkaçı olduğundan bazen öleceğimi düşündüm.
    --- spoiler ---

    bu sözlerinden dolayı en sevdiği oyuncağını bırakmayan küçük bir çocuk gibi uzay istasyonunda kalmaya devam etti ve uzayda 311 gün veya 10 ay geçirdi ve bu süreçte farkında olmadan bir dünya rekoru kırmış oldu. krikalyov nihayet 25 mart 1992'de almanya'nın yerine geçecek olan klaus-dietrich flade isimli astronot için 24 milyon dolar ödemesinden sonra dünya'ya dönebildi ve tarihin unutmadığı hikayeleri arasında yer aldı.

    hatta dünya öyle etkilenmişti ki bu durumdan out of the presentbir belgesel, sergio ve sergeiadlı bir film çekilmiştir. ve son tom hanks'in oynadığı the terminal filmini herkes biliyordur, bence bu filmin de bu olaydan esinlendiğine adım kadar eminim diyebilirim.

    *****son******

    kaynak:1,2,3

  • sanırım sevgili jean rostand üzerine en fazla yoğunlaşmamız gerekenlerden bir tanesini tespit etmiş;

    "bir gün atomun enerjisini serbest bırakacağız. gezegenler arası yolculuklar gerçekleştireceğiz. ömrü uzatıp kanseri ve tüberkülozu tedavi edeceğiz. ama en düşük seviyeli kişiler tarafından yönetilmiş olmanın sırrını asla çözemeyeceğiz."

    jean rostand

  • ingiliz yetkililerin "çok uzağa gitmeye gerek yok bakın 2015 yılının başlarında türkiye'de de bir teyze hastaneye sıçmıştı. sıçmak insanın fıtratında var." diye açıklama yapacağı olay. yola gelin, batı bizden örnek almaya başladı. medeniyet anadolu'dan doğuyor.

  • kepazelik.

    linki şu: http://www.youtube.com/watch?v=pmcqrzl3kkq

    mesajı da şu:

    sevgili çoban çocuk,
    ne kadar yazık sana. öyle oğlaklarla, oksijenli havada, taş dizerek filan köylü köylü yaşıyorsun toz toprak içinde. ay kıyamam dişi de yok ne tatlı! halbuki köyüne gelip toprakları dinamitlesek, savrulsan şöyle bir. şaşkın şaşkın bakmana aldırmadan, sen ne olduğunu anlamadan gökten demirler, betonlar yağdırsak, asfaltlar döşesek her yere, egzoz egzoz kokutsak ortalığı ne güzel olur. çok iyiyiz değil mi? her şey senin için çoban çocuk. senin iyiliğin için. sen modern ol, öyle pisilkelköylü olma diye. toza toprağa belenme diye. taşları üst üste dizeceğine legoları diz, plastik topunla oyna, saf keçi kaymağı yiyeceğine e330 içeren algida ye diye. sonra da kirlenmek güzeldir diyip, sana debelenecek bir parça çimen ekelim kapının önüne, ona da "çimlere basma" diye tabela yazalım, basama diye. o içine ışınlandığın dublekse annen temizliğe gitsin, sana da "varoş" diye gülebilelim diye. o filmin başındaki böceği de detan böcek yemiyle yuvasında öldürelim, o çalıyı da keselim yerine ithal bahçe düzenlemesi yapalım da ihya ol diye. çünkü sen milletin efendisisin, efendi efendi otur şehirde diye.

    şehirleşme ne kadar muhteşem bir şey bilemezsin çocuk. bunu tartışmaya bile gerek yok. konya ovası'nın yüzölçümünden de utanmadan buğday ithal etmek ne şahane. iki kelimeyle gerçek oluyor bu: tarım politikası. (başka öyle sihirli şeyler de var üç harfli, sen cahilsin, bilmezsin. abd var, imf var, akp var.) senin karnını çobanlıkla, çiftçilikle doyurmanın yollarını arayacağımıza seni, kendini bile köyünden, köylülüğünden tiksindirecek, gecekondulara imrendirecek kadar fakir, mahrum, cahil bırakmak ne harika. şehirde bin beter fakirliğe, mahrumiyete, cehalete mahkum etmek ne gorgeous! ama merak etme, sana kredi vereceğiz. faiziyle alacağız. ödeyeceğim diye sefil olacaksın. ne müthiş değil mi? çünkü biz "türkiye’nin potansiyelini gerçeğe dönüştüren banka"yız. sen gerçek değilsin, yoksun, potansiyelsin. seni gerçeğe dönüştüreceğiz. ne süperiz.

    ay çok şirinsin. o önüne düşen tuğlayı da kafana attıydık, isabet etmedi. kusura bakma, olur mu.

    seni seven,
    g.b.