hesabın var mı? giriş yap

  • fazıl say'ın instagram hesabından yaptığı paylaşımda “repçinin vatan-millet-sakarya diyen marşı” ve “gülünç influencerların seçimi” diyerek norm-ender'in parla isimli marşını kötülemesidir. linkyahu birader herkes kendince bir katkı sunmaya çalışırken neden adamın yaptığı işi kötülersin? ha bana sorarsan sen kendi yaptığın marşı istediğin kadar öv, norm-ender'in bestelediği marş daha kolay söyleniyor ve daha akılda kalıcı. mesela 10. yıl marşına bak, bestesi ve sözleriyle söylemesi çok kolaydır. seninkinde bir anda üç kere şimşek diye bağırmamız sonra farklı tonlara geçmemiz gerekiyor. tamam sanatsal açıdan çok değerlidir kabül ama dillere pelesenk olacak bir marş değil. madem derdin 100. yıl ve atatürk, kendin besten tutmadı diye adamınkini boklamak neden ?

  • marlon brando'nun hollywood'un kızılderililer'e yaklaşımını ve amerika'nın kızıldereliler üzerindeki soykırımını protesto etmek amacıyla oscar ödülünü almaya gitmeyip yerine gönderdiği bayan kızılderili oyuncu. sahneye kızıldereli kıyafetleriyle çıkan littlefeather, brando'nun ödülü reddettiğini açıklamıştı.

  • eurovision'da puan vermeyen ülkelerin turistleri bana sormayacak mı sultanahmet nerede? diye, karaköy'e yollamazsam adam değilim!

  • fanatizm gerçekten tedavi edilemeyen bir hastalık. n'olmuş kadın kendisiyle özdeşleşen, her golünden sonra çalan bir şarkıyı gidip futbolcuyla beraber söylemişse. ne kadar ilginç kafalar ya. hemen taraftarlığı sorgulanmış. napacaktı gidip düşman mı olacaktı?

  • bu konuyla alakalı literatürde sonsuz bir kargaşa var ve sözlüğe yansıması da çok doğal. ama bana göre, bizzat bu konuyu çalışan bir neuroscience uzmanının başına gelen bir olayla tartışmaya nokta konmuştur.

    sinir-bilimci jim fallon, psikopat katillerin beyin taraması sonuçlarına bakarken orbital kortekslerinde bir hareketsizlik tespit ediyor. bir süre sonra kişisel bir proje sebebiyle kendi ailesinin alzheimer durumunu kontrol etmek için ailesinin ve kendisinin beyin taramaları sonuçlarını alıyor.

    tarama sonuçlarına bakarken jim, ailesinin ok'sinin aktivitesini normal olarak tespit ediyor. ama kendisininkini ile psikopatlar arasında aynı aktivite eksikliği var. sonra annesi jim'e aile geçmişini araştırmasını tavsiye ediyor. ve jim, ilki 1673 yılına uzanan ve anne katili olarak üzere ailesinde tam 7 tane katil buluyor!

    jim bütün kan testlerinde "katil adayı" olarak çıkıyor, öyle ki o zamanki genetikçiler bu durumu peşpeşe 15 düşeş atmaya benzetiyorlar, jim'in şimdiye kadar katil olmaması garipsenmeye bile başlanıyor. düşünsenize bütün gen haritanız sizi "katil" gösterirken siz şaşkın şaşkın etrafa bakıyor durumunda gibisiniz.

    sonuç olarak jim, katil olmuyor ama korkudan kimseyle güçlü duygusal bir bağ da kuramıyor. ileride bir gün şiddetli bir duygusal sarsılma yaşayacağından ürküyor bir yandan.

    bu konu için çok fazla haber yazıldı, şu ayrıca isteyenler için okunabilir: http://www.wsj.com/articles/sb125745788725531839

    defalarca söylendiği üzere, gen size bir "eğilim" verebilir, ancak hiçbir gen sizi tek başına katil yapmaz (xyy bile olsa), suç davranışı çevreden de doğrudan etkilenir.

    her zaman söyleniyor ama biz bunu bir türlü yerleştiremedik, yine ve yeniden: (bkz: nature vs. nurture)

  • sean connery sean connery'dir. başka bir sıfata gerek olduğunu sanmıyorum.

    ilk ve en iyi bond'dur (kime göre neye göre demeyelim lütfen) ama bunu söylemek bile gereksiz olmalı. zira en iyi bond değil, bond'dur o. zaten ondan sonraki bond'ların başarısı, ona ne kadar benzedikleri ile ölçüldü hep. iddia o ki, ian fleming kendisinin bond'u oynamasına çok taraftar değilmiş, kafasındaki bond'a uymuyormuş. hayat ironik.

    bir çok kişi kendisini "centilmen" olarak tanımlasa, ve smokinli imaji adeta bu kelimenin sözlük karşılığında durması gereken resim olsa da, kendisi oldukça "maço" görüşlere sahip bir insandı. hatta kadınlara "tüm alternatifler denenip sonuç alınamazsa tokat atılmasında bir sıkıntı olmadığını" savunacak kadar da netti bu alanda. o zamanın insanları... allahtan günümüzün cancel culture'una kurban olmadan, kahraman olarak aramızdan ayrılabildi. "`you either die a hero or you live long enough to see yourself become the villain`".

    çok büyük oyuncu olmaktan öte, çok büyük film yıldızıydı. oynadığı filmde ekranı dolduran türden. insan "sadece bir tane yardımcı erkek oyuncu oscar'ı olması yazık" demek istiyor ama düşününce oscar'a aday olabileceği rolü zaten pek de yoktu. belki bir de the name of the rose... ama bu onun sinema dünyasındaki değerini bence zerre azaltmaz. zaten oscar nedir ki? oscar heykelciği mi sean connery mi deseniz, connery derim.

    2003 tarihli the league of extraordinary gentlemen son filmi oldu. rivayete göre bu film sırasında yönetmenle çok sıkıntı yaşamış. sinemanın bu "special effects" ve "science fiction" haline uyum sağlayamayacağı için de emekli olduğu iddia edilir. hatta lord of the rings'deki gandalf rolünün kendisine teklif edildiğinde reddettiği bilinen bir gerçektir. sonrasında şu yorumu da internette dolaşmaktadır:

    "ı read the book. ı read the script. ı saw the movie. ı still don’t understand it. ıan mckellen, ı believe, is marvellous in it."

    özetle kendisi daha sade, daha basit, daha eski zamanların oyuncusuydu. uyum sağlamayı da reddetti. oysa yakın arkadaşı michael caine bunu başardı ve kendisini yeni nesillere de sevdirdi. belki connery de bunu yapsa daha mı iyi olurdu? bugün daha çok entry olurdu herhalde. bilmiyorum.

    bundan çok uzun yılar önce öleceği gün ne kadar üzüleceğimi düşünmüştüm. aslında kendisini 20 yıla yakın zamandır yeni bir rolde görmediğim, başka bir ülkede yaşayan ve tanımadığım bir insanın ölümü bana birşey ifade etmemeli ama ediyor gene de. belki de hayatın "başarı" sayılması" bu demek. hiç tanımadığın insanların içinde bir iz bırakmış olmak.

    daha önce de çok ünlü isimler aramızdan ayrıldı, bundan sonra da daha kimlerin ayrıldığını göreceğim (zaten görmezsem daha kötü). ama sean connery'nin gidişinin burukluğuna dengi çok az olacak. "bunu mu dert ediyorsun?" diyenlere de gururla "evet" derim.

  • bildiğin 40 yaşında hatun fotoğrafı işte ne bekliyordunuz ki bilemiyorum farkında mısınız ama ekranlar güzellik algınızla oynuyor ve tüm kadınların her zaman bakımlı olmasını beklediğiniz için ilişkilerinizde başarısız oluyorsunuz.

  • zamanın yaşlıları tarafından dedesi yavuz sultan selim'e benzetilen şehzade mustafa, kanuni'nin oğulları arasında mertliği ve komuta yetenekleriyle padişahlık yarışında öne çıkan, güçlü biri. lakin küçük oğlu bayezid'i padişah olarak görmek isteyen hurrem sultan'ın kurduğu tuzaklar, kızı mihrimah sultan ve damadı rüstem paşa ile kurduğu işbirliği yardımıyla, önce mustafa yanlısı makbul ibrahim paşa 1536'da idam edilir.
    bundan sonra zaman mustafa'nın aleyhine işlemeye başlar. 1553'e kadar olan 17 yıllık süre içinde hurrem ve etrafındakilerin kışkırtmalarına 'oğlum öyle şey yapmaz, babasına sadıktır' tarzı cevaplarıyla boyun eğmeyen kanuni en sonunda oğlunun el yazısı taklit edilerek iran şahına yazılan mektupları görür ve bu işi bitirmeye karar verir. ağustos 1553'te iran seferine çıkan kanuni'nin ordusuna kendi ordularıyla bayezid ve selim de katılır. mustafa'da amasya dan kendi askerleriyle yola çıkar ve hiç bir şeyden habersiz tokat yakınlarında aktepe de babasının ordusuna katılır. el öpmek için babasının otağına girdiğinde nöbetçiler silahlarını dışarda bırakmasını ister. o dönemde bir tek şehzadeler padişah çadırına silahlarıyla girebilmektedir. o yüzden mustafa bu isteğe bir anlam veremez, biraz kızar, kırılır ama silahlarını bırakır. kendisini koruyan 3 4 adamına dışarda beklemelerini söyler. içeri girdiğinde babasını göremez. endişesi artmıştır. etrafına bakınırken bir perdenin açıldığını ve karanlıklar arasında bir çift gözün ona bakıp perdeyi tekrar kapadığını görür. bu gözler babasına aittir. sonra 7 dilsiz cellat üstüne atılır ve yağlı ibrişim kemendini boynuna takmaya çalışır. çok güçlü olan mustafa yı bir türlü yere düşüremez dilsizler. güçlü yumruklarıyla dilsizleri kendinden uzakta tutmakta olan mustafa eski arkadaşı zal mahmut ağa nın geldiğini görür. en sonunda arkadaşı onu kurtarmaya gelmiştir. eğer bu çadırdan sağ çıkarsa dışarda bekleyen ve kendisine tapan yeniçerilerin o gazla kendisini padişah yapacaklarını düşünür, yetiş lan mahmut! diye bağırır...
    fakat o da ne, zal mahmut ağa elinde baltayla gelmektedir. o kadar sene şehzadeden iyilik görmüş, ona yoldaşlık yapmış bu kişi baltayla mustafa nın sırtına vurur. yere düşen mustafa nın boynuna kement atılır. bir süre sonra gözleri patlar, dili dışarı çıkar. ağzından, burnundan ve kulaklarından gelen kan, padişahlık hayalleri, sallanmakta olan devletin geleceği ve 38 yaşındaki soylunun gelecekteki hiç olmayacak zaferlerinin bittiğini anlatır.

    bundan sonra kanuni yoluna devam eder.yeniçeriler idam olayına tepki gösterip rüstem paşa nın azlini isterler. rüstem paşa azledilip sürgüne gönderilir(bir kaç yıl sonra tekrar döner yine sadrazam olarak) mustafa nın cenazesi yanında bir kaç cellatla bursa ya gönderilir. mustafa orda gömülür, cellatlar da henüz 7 yaşında olan mustafa nın oğlu şehzade mehmet i ilerde dedesine karşı açacağı olası bir intikam savaşını önlemek ve nizam-ı alem için öldürürler.
    kanuni nin hurrem den olma en küçük oğlu cihangir ağabeyinin trajik ölümüne dayanamaz ve olaydan birkaç ay sonra üzüntüden ölür.

  • banka calisani gozune degil, kameraya guvenerek dogru olani yapmistir.

    bu olay gercek olabilir, ancak yarin cikip annesi, "o ben degildim, haberim bile yoktu ne para cekmesi" dese bankanin elinde somut kanit yok. tum olay bankacinin ustune yikilir ve isinden de olurdu.

    1/10