hesabın var mı? giriş yap

  • hot wheels facebook gruplarında, youtube yorumlarında gördüğüm kadarıyla her gün hobiye onlarca insan katılıyor ve en başta sordukları sorular hep aynı. buraya bakanlar için bir kaç temel bilgi verelim;

    öncelikle şunun adını koyalım ülkemizde bir çok insan toplayıcı, koleksiyonerlik bambaşka bir boyut. koleksiyonerlik selpak gibi, sana yağ gibi markaya isim veren ürünler gibi evrilmiş bir tanım ama hadi kendimizi düşürmeyelim koleksiyoner olalım.

    regular, lisanslı, fantazi model nedir?

    aslında hotwheels'in böyle bir ayrımı yok, yolda gördüğümüz araba kutunun içindeyse ona lisanslı diyoruz (hot wheels honda, ford gibi firmalara para ödeyerek logoyu kutunun arkasına basıyor), regular ise, premium (car culture, boulevard.. falan gibi) veya sth olmayan modeller için kullanılan terim. ördek mördek olanlara fantazi diyoruz. (istisnalar var, özetle bu şekilde, sen miskette keplik dersin ben kaflik derim)

    th, sth nedir?

    th'nin açılımı treasure hunt sth'nin açılımı da super treasure hunt. "hazine avı" ve "tutankamon'un kayıp hazinesi" olarak türkçeye çevirebiliriz. oranlarını bilmemekle birlikte kutu açılımı videolarından edindiğimiz tecrübelere göre her kutudan ortalama 1 adet th çıkıyor, sth ise 700-800 de 1 gibi bir oranla çıkıyor ama biz onu "binde bir" olarak kabul edelim.

    aslına bakılırsa th'nin hiç bir olayı yok, arabanın üzerinde fazladan bir hotwheels logosu var rengi, deseni değişik. değeri aldığımız fiyat neyse o, hiçbir esprisi olmamasına rağmen denk gelirse modeli beğenmesem bile aşırı mutlu olup satın alıyorum.

    sth'de ise durum biraz daha farklı, boyası metalik ve/veya regular modelden değişik ayrıca tekerlekleri kauçuk , değeri (satış fiyatı x10 ile x40) arasında değişiyor ama burda fiyatı belirleyen talep her zaman olduğu gibi. bunu satın almak, satmak veya sahip olmak çok bir şey olmasa da bulmak hayatımda aldığım en yüksek hazlardan biriydi. ortalama geçen matematik sınavından 5/pekiyi almak gibi, şampiyon olmak gibi bir duygu yarattı bende.

    case nedir?

    case'in türkçesi yok, keys aşağı keys yukarı. bildiğin kutu işte de video çeken kardeşler case dedikleri için oturmuş bir kalıp. yine normal yani regular modeller üzerinden konuşursak bir case 72 adet ürün içeriyor. dikkat edilmesi gereken husus bir kutu aldığımızda 72 farklı arabamız olmuyor maalesef, aynı modelden 3-4-5-6 adet araç çıkabiliyor. yani burası biraz karışık ama sondan başa doğru gidelim;

    hotwheels şu an için her yıl 250 model çıkarıyor, tüm koleksiyonu tamamlamak için bütün case'lerden almak gerekiyor, yani atıyorum a case'inden mazda çıktı diyelim honda b case'inde. koli koli alayım koleksiyonu tamamlayım demek mantıklı değil o yüzden.

    mini seriler nedir?

    bunun bir adı yok ben uydurdum, belki de bir yerde duymuş olabilirim. yıllık 250 araç çıkıyor dedik ya, onlar da kendi içinde 5'li yada 10'lu gruplar halinde serilere ayrılıyor. örneğin; factory fresh, japan, flame, screen time gibi gibi minik seriler var. artık bunları biriktirmek kişinin ilgisine kalmış bir şey. zaten bu tarz serileri tamamlamak için market market, oyuncakçı oyuncakçı geziyoruz, hazine avı da ordan geliyor. mesela bazen 7-8 ördekten başka bir şey kalmamış reyonda haftalardır aradığın bir model olabiliyor. aynı şekilde sokak arasındaki bir milyoncuda kırtasiyede efsane arabalar bulunabiliyor.

    kısa kart, uzun kart, premium nedir?

    ülkemize gelen en yaygın model kısa kart olarak tanımladığımız model, 2021 itibariyle ortalama satış fiyayı 10,90. 3 harfli marketlerde 7,90'dan 8,50'den 9,90'dan satıldığı da oluyor, kırtasiyede 14 liraya satan da oluyor. normal oyuncakçıda sepet içinde duranlar bu.

    uzun kartlar biraz daha farklı 20 birim fiyat ortalamasında gidiyor, genelde özel seriler örneğin hızlı ve öfkeli gibi, komple nikelaj arabalar gibi popüler kültüre hizmet eden araçlar yer alıyor. özetle, bu işin müşterisi zaten bizim için kümeste, kaçtan satarsak alırlar diyerek yapılan bir şey bana göre.

    premium ise 30-35 yaş üstü kardeşlerimin sürekli anlatıkları "ulan bana almanya'dan gelen bir küçük araba vardı, dehşet bir şeydi, kayboldu gitti, şimdi bulsam 1000 lira verip alırım" dediği o demir arabalar. tamamı metal ve lastikleri kauçuk kısıtlı sayıda ve talep görecek şekilde yapıldıkları için 35-40 lira gibi bir fiyata satılmasına rağmen bulmak için çaba göstermek gerekiyor. maalesef 5'li seti 200 lira gibi bir bütçeye maloluyor ama ele alıp şöyle bir tartınca değdi hissi veriyor.

    kapalı kutu vs açık kutu?

    hobi veya koleksiyoner olarak toplayan arkadaşların yaşadığı en büyük ikilemlerden biri. doğrusu; kutusunu hiç açmadan mümkünse hiç yıpratmadan saklamak ve/veya sergilemek ama bu şart değil, sen kutuyu açarsın kutusunu ayrı modeli ayrı sergilersin, kutusunu anında parçalar atarsın sadece modeli sergilersin bu tamamen kişiye kalmış bir şey. unutulmaması gereken kısım 25 yıl sonra kutulu ürün x100 yapabilecekken kutusuz ürün x50 yapabilir. (rakamları afaki veriyorum, değeri alıcı belirler) benim gözlemlediğim kadarıyla arkadaşların çoğu sadece araca odaklanıyor, dokunmak, sürmek sonra sergilemek istiyor. kişisel olarak belli başlı serileri kapalı kutu olarak saklıyorum.

    id nedir?

    bu işin biraz ticari ve app kısmı, bizi çok ilgilendirmiyor, işte parkur yaptın diyelim bir noktadan geçen id arabasını cep telefonundan görebiliyorsun. ilerde tüm araçlar id olur o başka mesele ama 40 sene önce tüm araçların premium kalitesinden şimdiki regular kalitesine düştüğünü gözlemleyince pek de umutlanmamak gerek.

    matchbox, majorette, greenlight, mini gt kıyaslaması

    bu markalar için rakip veya muadil kelimesini kullanmak bana göre çok doğru değil, matchbox ve hotwheels'in fabrikası mattel, kardeş firma diyebiliriz. majorette, greenlight ve mini gt'nin olayı da kalite ve detay diyerek giriş yapıp bırakalım.

    hot wheels yarış setleri

    bir şekilde alıyoruz ama bizi ilgilendiren kısım yollar ve virajlar, onu da yapan çok az kişi gerçi. marka'nın bilinirliği ve devamı için olumlu bakıyorum. çocukların oyuncaklarını hobiye ve koleksiyona döndürmesi için güzel bir başlangıç.

    arkadaşlar değerli mi? alınır mı? kaç para eder?

    sık sorulan sorulardan bir tanesi. istediğin her şey alınabilir, istediğin her şey toplanabilir. güncel modellerden mercedes 500 ü hobici olmayanlar bile alıyor, herkeste var, herkes özenle saklıyor ama mesela ördek araba öyle değil, sadece çocuklar alıyor, ölesiye oynuyorlar, ya kaybolur ya kırılır, şimdi 20 sene sonra gelip "arkadaşlar kapalı kutu ördek arıyorum" diyen biri çıkarsa hiç şaşırmamak gerek. tavsiyem şu; elinize alıp kararsız kaldığınız bir model olursa onu mutlaka alın. 5 kere elinizini tersiyle ittiğiniz aracı market market ararken bulursunuz kendinizi. üzülerek bir not düşelim; ülkemizde bir çok şeyi bir çok kişi satmak için alıyor, 10 liralık araba için 25-50 lira isteyen insanları görmek heves kırıyor. hobi'de esas satmak/almak değil takas olmalı, hediyeleşmek olmalı.

    saklama, sergileme nasıl yapılır?

    çok sorulan ve aslında hobinin en zor kısımlarından biri bu. instagramda ve web'de bir çok stand bulmak mümkün, sözüm ona ekonomik olanları kontraplaktan yapılıyor, şık duranları pleksi denilen şeffaf malzemeden yapılan standlar ama bence çok pahalı. ayrıca maalesef deprem ülkesinde olduğumuz için ve toz koruması için kapaklı olarak tercih edilmesi gerekiyor. bu konuda tamamen koleksiyonerin zevki ve bütçesiyle doğru orantılı. hot wheels stand veya diecast stand olarak arama yapılarak modellere bakılabilir.

    türkiye'de fiyatlar ucuz mu?

    hem ucuz hem pahalı, amerikada ürünler black friday'de 0,65 dolara kadar düşüyormuş ama bir kaç kez güncel modellerin 1,39 dolara satıldığını gördüm, avrupa fiyatları da benzerlik gösterir, türk lirası karşılığı ucuz olduğu için zaten üzülmemize rağmen birim karşılaştırması yapıldığında kahrolmamak elde değil. bu her şey için geçerli ama bizde de keşke 1 birim olsa ve case case alıp koleksiyonumuzu tamamlasak, fazla olanları çocuk esirgeme kurumuna bağışlasak ne güzel olurdu. bu arada küçük bir not : kullanılmış oyuncaklar çocuk esirgeme kurumuna bağışlanmaz.

    hobiden soğumak

    ülkemiz şartları düşünüldüğünde çok rahat olabilecek bir şey ama kısa bir dönem yapılsa dahi mutluluk veren bir hobi ki halen soğumuz değilim. en büyük etken yine her zaman olduğu gibi satmak için alanlar ve ülkemize gelen kısıtlı sayıda ürün.

    araçları gruplandırma

    bizde gelen büyük gruplandırma japonculuk, reel hayattaki japoncu kardeşler hobide de japonculuk yapıyor, sadece orijinal tasarım biriktirenler de çoğunlukta, minibüsçüler var, fast and furiuos biriktirenler çok, beğendiği her şeyi alan toplayıcılar çok, ralli arabaları vs. vs. bu da oldukça kişiye özel.

    genel itibariyle aklıma gelen, yeni başlayanların merak ettiği konular bunlar, bir faydam olduysa bir ördek alır gönderirsiniz artık. bu arada ördek ördek deyip dalga geçtiğimize bakmayın, aerodinamiğinden nedir bilmiyorum pistte en iyi gidenlerden biri ördek.

    koleksiyonla kalın, hobiye başlatın...

  • 1790'lı yıllarda polonya( lehistan ) parçalanıp rusya, prusya ve avusturya tarafından pay edilir.
    bu durumu ise o zaman dünya üzerinde bulunan devletlerden sadece osmanlı imparatorluğu kabul etmez.
    lâkin tabii ki bu üç devletle savaşıp polonya'yı kurtarabilecek gücü de yoktur. fakat osmanlı imparatorluğu sağlam bir tavır sergileyerek o tarihten sonra tam 120 yıl boyunca polonya'nın dağılışını protesto eder ve bu yok edilişi tanımadığını ilan eder.

    bunu da şu şekilde gerçekleştirmektedir:

    osmanlı padişahları senede bir gün ülkesine gelen tüm yabancı sefirleri aynı anda ağırlamakta, merasim düzenlenmektedir. işte her sene bu merasimlerde sanki polonya hâlâ varmışçasına sıra bu devletin sefirini anmaya geldiğinde " lehistan sefiriiii! " diye bağırılır ve bir osmanlı askeri " lehistan sefiri yoldadır! " şeklinde bağırarak cevap verir.
    bu, osmanlı imparatorluğu'nun oradaki tüm yabancı sefirlere " biz hâlâ polonya'nın işgalini tanımıyoruz! " şeklinde bir notasıdır aslında.
    bu durum polonya'nın tekrar bağımsızlığını kazanmasına kadar devam etmiştir.

    hatta yıllar önce avrupa birliği'ne üye ve üye olmaya çalışan ülkelerin topkapı sarayı'nda düzenlenen toplantısında polonya cumhurbaşkanı kürsüye çıkar çıkmaz ilk sözü " polonya elçisi geldi! " olmuştur.

    pek tabii bizim devlet erkânından kimse bu sözün ne anlama geldiğini anlamamıştır.

    lafa gelince hepsi osmanlı torunu...

  • " beyler; yanınızdaki bir kıza iki dirseğini de kullanarak göbek deliğine dokunamayacağını söyleyin. izleyin, keyfini çıkarın, bana sonra teşekkür edersiniz. "

  • aktroller gerçekten gerizekalı.cumhurbaşkanı 2002'den beri donunuza kadar soydu sizi.ona hesap sorun yemiyor dimi.resmen cumhurbaşkanının geyşaları,kumalarısınız...

  • devletin yeni facebook projesi. mesai bitince kapanan, yapılan paylaşımların evrak kayıttan geçtikten sonra ertesi gün yayına girdiği bir deli oğlan.

    boğazda kahve keyfi için gereğini arz ederim.

  • bize hak ettiğimiz zaman yolculuklu hikayeyi veren yapımdır. bunun için bir stephen king hikayesi olması yeter de artardı bile ancak işin arkasından j. j. abrams ve baş rolde de james franco'nun olması tuz ve biber oldu. içten içe, kendin için işleri yoluna koyamasan da başkaları için yoluna koymak, en azından denemek, işleri kendin için de yoluna koyma hususunda atılmış en büyük adımdır kafasını ince ve vintage dokunuşlarla yüreğimize dokunarak yapıyor ve bunu daha iki bölümde başardı. hulu her yıl bir stephen king eserini bu şekilde ele alsa netflix'e kafa tutma yarışında büyük ölçüde öne geçer.

  • sadece sosyal medyadan paylasabilmek için yapılmış etkinliktir. black mirror dizisinin içindeyiz. büyük çaplı bir sosyal deneyin kobaylariyiz bence. artık ikna oldum.

    size, ateist olmama rağmen islam peygamberi muhammed'in cok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak istiyorum: "komşusu aç iken tok yatan bizden değildir."

  • ne tuhaf lan. hepimiz insanız, doğada ne ayı mağara için kredi çekip bir ömür sadece barınmak için enerji harcıyor, ne de sincap bir tane ağaç için kredi çekiyor.

    sınırlı vaktimizde bolca yemek, içmek, gezmek için çalışacağımıza içinde dümdüz durup, geberip gideceğimiz beton için çalışıyoruz.

  • ağlanabilir..

    anne ve babamın yokluğunda ev telefonumuza dadanan sapık bir abi vardı.. abi diyorum, çünkü bir süre sonra kaynaştık, benimsedik birbirmizi..

    aslında ben normalde de çok konuştuğumdan o gün aradığı ilk zaman da vıdı vıdı konuşup onun geçtiği kadar dalga geçip, beklediği eğlenceyi ona vermiştim.. hani normal insanlara çemkirmek ayıptı, ama bu telefon sapığı olduğu için atış serbestti; tersliyordun ve ayıp olmuyordu falan, bu o zaman çok eğlenceli gelmişti.. bak bu arada sonradan niyeyse yufkalaştım ben, yüreğime kelebek kondu derler di mi; birini bile bile tersleyince, dalga geçince bi utanıyorum kendimden, rahatsız oluyorum.. neyse, başka başka, türlü şaklabanlık yaptım: sapık abimize şarkı söyledim (o dönem bende de bilmediğim bir sürü numarayı arayıp şarkı söyleme sapıklığı vardı), şiir okudum*.. e aptal da bir abi olmadığı için saatlerce telefonda şebeklik yapan bu çocuğun anne babasının evde olmadığını anladı bizimki.. başladı o da eğlenmeye.. onun eğlencesi hiç öyle şarkı söylemek ve şiir okumak gibi değildi ama.. "kapıyı çalıcam az sonra", "şimdi balkondayım" bilmem ne, haliyle korkuttu beni.. tabi ben korktukça eğlendi bizimki, o eğlendikçe de ben korktum.. sonra kendimi telefonda "sen beni korkutuyorsun, ben daha çocuğum, zaten annem babam evde yok, kimse beni sevmiyor böğğğğğğ" diye içli içli ağlarken buldum.. galiba sapık abi de şaşırdı bu tepkime "ağlama ya" falan dedikçe içlendim tabii ben, bir de küstüm sesli sesli.. abi iyice yumuşadı ama, "neden küsüyorsun, bak ne güzel konuşuyoruz, gelmicem ben, sana şaka yaptım" falan, üşenmedi dakikalarca susturmaya çalıştı beni..

    ağlamayayım küsmeyeyim diye, önce dakikada bir sürü kez aramaktan vazgeçti.. sonra da annemler gelene kadar ara ara "iyi misin, korkma bak aramayacağım öyle bir daha, iyi misin diye arıyorum, annenler de biraz sonra gelir" diye telkin verdi..
    en son, onlar yokken telefon sapığının dadandığını, çok korktuğumu, ağladığımı anlatınca çalan telefonu öfke ile açan babamı: "ayıp değil mi minicik kızı evde bırakıp gezmelere gidiyorsunuz, bu kızı evde tek bırakmayın korkuyor yazık.. ilgisiz aile" diye azarlamıştı da babam dumur olmuştu..

    canım benim ya..

  • meslegini belirttigi için mesleginden sogudugunu söyleyerek meslegini belirtenleri gösteren yarışma. ulen önce bir nickine bak zırtapoz.

  • kurutulu$ sava$inin savunma sava$i olarak devam ettigi ve bazi taktik yenilgilerin ya$andigi donemde mustafa kemal'in, dunya askeri literaturune kattigi yeni yakla$im. ozu "hakim mevki" zihniyetinin terkolonu$udur. tam olarak da turbetepe'nin pek cok kez yunanlilar ve turkler arasinda el degi$tirmesi sonucu pa$a tarafindan alt generaller vasitasi ile birliklere bildirilmi$ ve taktik ayrintilari anlatilmi$tir. taktik pa$a tarafindan geli$tirildikten sonra bir sure topyekun uygulanmami$, kisa bir ali$ma ve ogrenme sureci ya$anmi$tir. pa$a ilk kez, yine turbetepe'nin kaybedildigi bir cati$ma sonucunda, en fazla 1 kilometre cekilerek yeni bir hat kurulmasini istemi$tir. yani hat sava$i'nda, sava$in hatti yarilan ordu aleyhine bittigi tezi yikilmi$tir. zaten pa$a'nin kendi agzindan yaziyorum "- yarilmayan hat yoktur!"
    olayi daha yakinen $oyle arzedeyim. doktrini yuzlerce yillik tecrubeler ile olu$an onceki sava$larda bir muharebe hatti, ordu veya kolordu seviyesinde yarilirsa bu yenilgi olarak algilanirdi. yarilan kuvvet, buyuklugu ile orantili bir miktar geri cekilir, yeni bir arazi arizasina yaslanarak yeni bir hat kurardi. bu yeni hat bazen onlarca hatta yuzlerce kilometre geride olabilirdi. alan savunmasinin askeri uygulamasi aslinda bu orani ortadan kaldirmaktir. yani buyuklugune bakmadan, kirilan her hat sadece geregi kadar (cok az) geri cekilecek ve yeni hat olu$turacaktir. muhendislik tabiri ile cok sayida dogrusal hat $eklinde kademeli yakla$im, kendiliginden alan savunmasini getirecektir.
    bir de pa$a'yi bu cozume iten ko$ullari aktaralim. ankara'nin batisi yuzlerce kilometre ovadir. kurtulu$ sava$i'nin cogu ve kritik cati$malari da afyon ve kutahya cevresindeki tepelerde olmu$tur. o donemde anadolu haritasini eline alan her general sava$in burada yapilacagini, buradaki sava$i kazananin da ankara'ya kadar hizla ve direni$siz yuruyecegini ongorebilirdi. du$man, aslen ankara yonune dogru tek engel olan pek cok tepeyi de defalarca ele gecirmi$tir. ataturk, klasik anlayi$la, yuzlerce kilometrenin sahibini tek ba$ina belirleyen, milli mucedelenin sonu sayilacak ankara'yi da icine alan, iki uc tepenin uzerine cikmanin, "bu yerleri gercekten kaybetmek "sonucunu yaratmamasi geregini biliyordu. bu askeri devrim bu yonu ile biraz da sava$in seyri, vuku buldugu alanin cografi ozellikleri ve turk komutasinin inanc ve inadi neticesinde olmu$tur.
    bu yeni yakla$im du$man uzerinde oldukca yikici etki yapmi$tir. butun planini ba$tan beri klasik, geleneksel ilkeler uzerine kuran general hacianesti, general papulas, general trikopis ve kurmay albay sariyanis, kazandiklari azimsanmayacak sayidaki taktik ba$arilardan sonra bile dogu yonunde ciddi bir ilerleme gosterememi$lerdir. her $iddetli cati$mada yunan ordusu kazansa bile biraz daha yumu$ami$, onemli bir fiziki yol ilerleyememi$, turk ordusu ise sava$in sonuna kadar her cati$ma ile daha da sertle$mi$tir. yunan komutasinin bekledigi $ey hakim 3-5 mevki alininca turk ordusunun cok ciddi alanlari bo$altip ankara'ya cok yakin bir yerde veya ankara icinde tutunmaya cali$acagi, yani klasik doktrine koru korune bagli bir komutayla sava$acagiydi. yine pa$a'nin agzindan yaziyorum:
    - asker her yerde sava$ir! tepenin altinda, ustunde, camurda, derede... hattimiz yarilinca 500 metre, 1000 metre geri cekilip yeniden hat kuracagiz. bulundugumuz her yeri son neferimiz olene kadar kari$ kari$ kanla sulamadan terk ve teslim etmeyecegiz.

    $ehitlerimizin ruhu $ad olsun.

    arz ederim.

  • şükela kampanya. ver eksini geç. bırak kendileri çalıp kendileri oynasınlar.ayar versen ne olacak.