hesabın var mı? giriş yap

  • kar lastiği takmayın. burası sibirya mı? bu lastik lobisinin, lastik satmak için uydurduğu bir şey. sanki daha önce kar lastiği vardı...

    araç patinaja düşerse daha fazla gaz verin, lastik sürtünmeden ısınıp, bölgedeki karı buzu saniyeler içerisinde eritiyor. böylece hareket etmeye devam ediyorsun.

    araç patinaja düşerse yoldan geçen vatandaşlardan rica edin, arkadan çekerli araçlarda vatandaşları bagaja oturtun ve otururken yaylansınlar. önden çeken araçlarda kaputa oturtun. direksiyonu sağa sola çevirin hep

    otomatik araçlarda kar düğmesi varsa kar düğmesine basın, yoksa spor moduna alın şanzıman gerekli deviri ayarlıyor.

    cip gibi arazi araçlarınız 20-22 jant arası ve spor lastikse hiç korkmayın. zaten dört çeker. verin gazı asfaltı bile parçalar vallahi.

    bütün bunları yapın ki, akşam haberlerde daha sonra da youtube vidyosu olarak çekirdek
    çitlerken izleyip gülelim.

    edit: besyaprakliyonca uyardı. sakın ha bu entry'imi ciddiye falan almayın.
    bunları uygulayanları akşam "nerde bu devlet niye tuzlamıyor" diye hönkürürken izleyip gülücez ve cık cık diycez.

  • lirik şiirdir.

    bugün 23 nisan,
    neşe doluyor insan.
    resmi tatil diye cumartesi sanma
    çünkü bugün çarşamba.
    yayılma yıllık izindeymiş gibi bre davar,
    yarın kol gibi mesai var.

  • mutfakta kuyu olmasına daha çok şaşırdığım haber. evi hayal edemedim, “kuyudan ütüsüne su doldururken yıldırım çarptı” olayını kafamda canlandıramadım. birde uçarak buzdolabına çarpmış.
    sharon stone’un ütü yapmasına mı şaşırayım, mutfakta ütüsüne kuyudan su doldurmasına mı şaşırayım, uçmasına mı şaşırayım bilemedim. sanırım haberdeki en normal şey yıldırım çarpması.

  • her şey bir yana, şunu yazmadan geçmek istemedim:

    saha içinden izledim konseri; sanırım toplamda otuz bine yakın insan katıldı. genç bir kadın olarak ne girişteki sırada, ne içerdeyken herhangi bir anda, ne de dönüş yolunda bir an bile normal şartlarda artık gece taksim’e çıktığımda yaşadığım güvensizlik ve tedirginlik hissini yaşamadım. sadece kadın olmakla ilgili bile değil; insanların dip dibe müzik dinlediği o ortamda acaba cebimin kenarından cüzdanım, telefonum çalınır mı vs gibi şeyleri bile hiç düşünmediğimi fark ettim.

    yanımdaki insanlarla sohbet edebilmek kolaydı, millet birbirine yanından geçerken gülümsüyordu, sıra beklerken kimse kimseyi sıkıntıya sokmaya, ezmeye vs çalışmadı. öne geçmeye çalışan çakalları bir kenara bırakırsak (o kadar da olsun), epeydir hissetmediğim bir iyilik ve medeniyet dalgasının içindeydim.

    öyle güzel bir kalabalık, öyle ışıklı bir topluluktu.

    umarım haklısındır harun, umarım bu ülkenin yarını artık bizlerizdir. içimiz umut doldu, emeklerinize sağlık.

    debe editi: çok güzel insanlarsınız yahu, hayallerimiz umutlarımız ortak. şukulayan elleriniz dert görmesin. çok teşekkürler :)

  • yerli malı diyorsunuz da bizim çocukluğumuz yerli malı haftaları ile geçti.

    türkiye'de bizim nesillerde, ister köyde olsun ister şehirde, yerli malının önemini bilmeden büyüyen bir tane çocuk bulamazsınız.

    bilin bakalım bu uygulamayı kim kaldırdı ? güya milli eğitimi ab seviyesine getireceklerdi.

    şimdi yırtınıyorlar yerli ve milli diye.

    israil protestosu başka konu ama bunu yerli malına bağlayacak en son kişi bunlar.

  • saçma sapan iş.

    rezalet puanım 9/10. 1 puanı da tayyipsever gurbetçi olabilme ihtimalinden dolayı kırdım.

  • yıllar önce saçlarımın üçte birini kaybetmeme neden olan, ardından bir çok tedavi görmem sonucu ziyadesiyle tüm saçlarımı yeniden kazandığım hastalık.

    tedavi yöntemi olarak ne kullanılırsa kullanılsın, bu hastalıkla alakalı olarak temel olarak edindiğim tecrübe hastalığın psikolojik olarak büyütülmemesi gerektiğidir. saç derisinde 5 kuruş büyüklüğünde açılan bir delik zamanla kavanoz kapağı boyutuna dönüşebiliyor. bunu hızlandıran en önemli neden de kişinin "mnskym noldu lan bu nerden çıktı nasıl kurtulacam" telaşı, stresidir.

    hastalığın temel nedeni, stres veya başka etkenlerle kılcal damarlara yapılan baskı neticesinde o bölgedeki saç hücrelerinin beslenememesidir. saç hücresi yeterli desteği alamayınca ölmemek için saç telini bırakmak zorunda kalmaktadır. zamanla saçın yeniden çıkmasının nedeni de budur. yani, saç hücresi bir nevi ölüm uykusuna yatmaktadır. tedavide uzun zaman kaybedilmesi sonucu yeniden saç çıkmamasının nedeni uyku moduna geçen saç hücresinin kaybedilmesidir.

    kılcal damarların besleyemediği bölgede, dolaşım bozukluğuyla alakalı birikim oluşmakta, pis kan olarak tabir edilen kan toplanmaktadır. kaşıntı ve kızarıklığın bir nedeni de budur.

    sonuçta bir hastalıktır ve tedavisi vardır. bunun için;

    1. saçkıran tespit edildiğinde tedavi için zaman kaybedilmemelidir.
    2. doktor doktor gezip tedavi sürecini uzatmanın da alemi yoktur. özellikle bu hastalık üzerine ihtisaslaşmış bir prof. doktora gidişim bile bana deva olmamıştır. bir yığın nasihat psikolojik destek ve bir takım ilaçlar ise hiç bir işe yaramamıştır.
    3. hastalığın tedavisi ile ilgili temel mantık şudur: saçkıran oluşan bölge ve yakın çevresi bir havlu veya yarım diş sarımsak ile tarhiş edilemelidir. pis kan olarak tabir edilen birikimin oradan tahliye edilmesi için önemlidir.
    4. sarımsak tedavisi kesinlikle yabana atılmamalıdır. tarhiş edilen yere sürülen sarımsak biraz pis kokmanızı ve birazda acı duymanıza neden olabilir. ama tedavi sonrasında saçlarınızı eskisinden daha gür yeniden kazandığınızda sarımsak adını duyduğunuz yerde esas duruşa geçebilirsiniz.

    iyileştikten sonra zaman zaman tekrar edebilir. "naber lan nerde kaldın yoktun bi kaç sene" diyerek karşılanmalıdır. sonrasında zaten küsüp ortalardan kayboluyor bu hastalık. biraz saçma biraz komik gelebilir ama benim tecrübelerim bu şekildedir.

    ben doktor falan değilim kesinlikle, damdan düşen damdan düşenin halini bilir diyenim sadece.