hesabın var mı? giriş yap

  • e ben şimdi öleyim amk. eşim 27 ben 37 yaşındayım ne oldu ki şimdi.

    kötü birşey yapıyorsam söyleyin boşayalım hatunu. ama çocuğum var ona ne diyeceğim? siz onu da bilirsiniz artık.

  • ilk olmak her zaman saygın bir yer kazandırır bir esere, sanatın hangi dalında olursa olsun. yeni bir akımın doğuşuna yol açana bir eser ortaya çıkarmak ya da bir türe öncülük etmek tarihe geçmek anlamına gelir bu yüzden; fakat ilklerin çoğu nitelik ve kalite açısından takipçileri tarafından geride bırakılır genellikle, ilk olma saygınlığının etiketi üzerindedir her daim ama eskimiş olduğu inkar edilmeyecek kadar ortadadır artık. her alanda olduğu gibi bunun da istisnaları var elbette, kalite ve zamana karşı durabilmek açısından kendisinden sonra gelenleri de fersahlarca geride bırakmış, kitlelere ulaşabilirliğinden, beğenilebilirliğinden zerre kaybetmemiş büyük eserler.. ve işte bunların en anıtsalı don kişot.

    defalarca söylendi, ilk modern roman kabul edilir don kişot, hatta zamanla bunu da aşmış, post modernistlerin başucu eserlerinden biri olmuştur. aslında kitabın öyle bir havası var ki, don kişot'un deliliği üzerine dönen bitmek bilmeyen tartışmalar gibi, karakterin ne ifade ettiği, idealistliğinin boyutlarının ne yöne çekileceği ikircikli olduğundan ve cervantes bunun böyle olmasını tercih ettiğinden, politik akımlara varıncaya değin herkes don kişot'u kendi saflarına dahil etmeye çalışmış, bir sembol isim olarak göstermiştir.

    bilindiği üzere kitap iki cilttir, ilki 1605 ikincisi 1615 de yayımlanan. ilk kitap o kadar beğenilmiş, o kadar çok okunmuştur ki hemen ertesinden onlarca taklidi ve sahte devam kitabı çıkmıştır. ikinci cillte cervantes bunlara sağlam bir ayar vermeyi ihmal etmez, hatta ilk kitabı ikinci kitaptaki kurmacanın içine yedirerek don kişot'un eline tutuşturup hakkında yorum bile yaptırır, ondan bir güzel azar işitir. bu yönden öykü içinde öykü kurgusunu kullanan ilk eserlerden biridir ayrıca. kaç tane eserde karakterin kendisini baz alan bir eser hakkında yaptığı yorumu dinleyebilirsiniz ki? bir de üzerine sinemanın ve edebiyatın favori temalarından biri olan; iki zıt karakterin ortaklığı, yolculuğu ve başlarından geçenler eksenli hikaye örgüsünü oluştumadaki katkısı da düşünülürse cervantes'in eşine az rastlanan dehasına şapka çıkarmak elzem hale gelir.

    hazır don kişot'tan bahsederken, kitabın okuyucuya sunuluş şekli ile ilgili bir sorunu da belirtmek gerekir. şimdi, herhangi bir kitapçıya girilip aranırsa envai çeşit don kişot çevirisine rastlanabilir, bunların çoğu aslı 900 sayfa olan eseri 100 sayfaya indirmiş, kısaltılıp kuşa çevirmiş, don kişot'u sadece kendince idealist bir deli, yaptıklarını da basit salaklıklar olarak gösterip çocuk kitabı formuna sokan basımlardır. edebiyat tarihinde yer etmiş büyük klasiklerin çocuklara sevdirilmeye çalışılması, onların okuyabileceği düzeye indirgenmesi hoş karşılanabilir, bir açıdan bakılınca makul da görülebilir belki ama bu kitapları o versiyonlarından okuyup, gerçek anlamıyla don kişot'u, sefiller'i ya da moby dick'i okuduğunu sanmak, bir daha tümüne dönüp bakmamak, bir de üzerine ahkam kesmek gibi yanlış sonuçlar doğurabilir. ne yapılmalı peki? çocuklar okumasın mı bunları? efendim benim fikrim şudur: eğer, okudum deyip sonradan tamamını okumayacaklarsa; büyüyünce, tamamını okuyabilecekleri zaman okusunlar daha iyi; tabii ki maksadımı aşmadan belirteyim ki, hali hazırda don kişot'un tek tam türkçe baskısı olan roza hakmen'in enfes çevirdiği yky baskısı da okunabilirlik açısından çocukların okuyamayacağı ağırlıkta değil hatta çoğu çocuk kitabına sürükleyicilik açısından beş basar; sayfa sayısının fazlalığının getireceği sorunlardan bahsediyorum zaten, problem orada. o yüzden don kişot için söylenen, hayatın değişik evrelerinde, bilinç düzeyi ve insanın hayata bakışı değiştikçe tekrar tekrar okunmasının karakteri anlamlaştımasında farklılıklar yaratabileceği konusundaki yoruma bir de bu kısır baskıların yarattığı tekrar okunma zorunluğu eklenebilir. nice 400 yıllara mahzun yüzlü şövalye.

  • çok saçma bulduğum bir yarışmaydı.. ta ki annemi kanser yüzünden kaybedene kadar.

    sağlığında annem sürekli izlerdi. ben de çok sıkıcı ve saçma olduğunu söyleyerek sürekli eleştirirdim. annem ise "ben eğlenmek için izliyorum, seviyorum" cevabını verirdi her seferinde.

    anneme ağustos ayı başında lösemi teşhisi konuldu ve o zamandan sonra kalan ömrünü hastanelerde geçirdi. hasta olduktan sonra hiçbir şekilde televizyona dönüp bakmadı. yaşamak için bir nedeni olsun, o hastane odasında yaşama bağlansın diye elimizden geleni yaptık. kitap, müzik, elişi, boya... ama televizyondaki hiçbir programa dahi dönüp bakmadı.

    sonra ölmeden bir kaç ay önce kafasını dağıtması için televizyon izlemesinin yararlı olacağını söylerken "survivor başlasa izlerdim. o beni eğlendiriyor" dedi. o günden sonra survivor başlasa diye dört gözle bekledim. neredeyse acun ılıcalı'ya bir şekilde ulaşıp ne olur başlatın, annemi eğlendirecek bu programa çok ihtiyacım var diye yalvaracaktım. gazetedeki "survivor şubatta başlayacak" haberini anneme müjde diye verdim.

    ama olmadı. annem survivor başlamadan bir kaç hafta önce öldü. şimdi ne zaman televizyonda görsem başımı çevirip bakamıyorum. acaba annem bu programı izleyebilseydi ölmeden önce, biraz olsun o hastane odasında eğlenebilir miydi merak ediyorum sadece.

  • --- spoiler ---

    tanım: gündemde kalmak için mütevazı davranmak dışında kozu kalmamış ünlümsünün bir başka benzer yönde davranışı.

    --- spoiler ---

    bak seeen. haluk levent gibi bir efsane gündemde kalmak için mütevazı davranıyormuş. senin gibi bir beyinsizin dikkat çekmek için entry girmesi olmasın sakın o?

  • bir yandan, acaba buradan paralel evrenlerin sayısının sınırlı olabileceği sonucu çıkar mı diye düşündüren açıklama. sonsuz olabilecek olan paralel evrenlerden yok olmamış olanlarından birinde yaşıyoruz ve belki de çoğu evren var olamadan nörtlendi. yani, eğer bir noktada simetrinin bozulması mümkünse, bazı evrenlerde bu olmuş olmalı, bazılarında daha az madde olmalı, bazılarında ise hiç madde olmamalı -yani bunlar yok olmalı.