hesabın var mı? giriş yap

  • ilk baktığımda 180 bin oy vardı, sonuç; %50-%50'ydi.. az önce baktığımda 243 bin oy vardı, sonuç yine %50-%50'ydi.. ulan bu memleket her konuda nasıl oluyor da bu kadar net bir şekilde tam ortadan ikiye ayrılmayı başarıyor yeminle anlamıyorum..

  • bu dava sürecinde aklımdan hiç çıkmayan bir cümle var. sonuçlanınca yazayım istedim. sanıklardan birinin annesi şule çet’in ailesine “kızınıza sahip çıksaydınız” demişti.

    yani türkçesi, “benim oğlum istediği zaman, istediği yerde, istediği şekilde bir kadına zarar verebilir, tecavüz edebilir, hatta öldürebilir. sorun benim oğlumda değil, sizin kızınızı oğlumun erişebileceği yerlerde bırakmanızdadır.”

    bir ebeveyn katil olan çocuğunu sevmeye, onu korumaya kollamaya devam edebilir, bunda hiçbir problem yok. ama oğlu tarafından zarar görmüş, mağdur olmuş, tacize-tecavüze uğramış, öldürülmüş bir genç kadını suçlayan bir ebeveyn gördüğünüzde bilin ki o insandan bir canavar yaratan bizzat o anne babadır.
    her şeyi paşa oğluna hak görenler için söylüyorum; bu durum sadece kendi zihninizde yaratacağınız bir evrende mümkün olabilir. o hayal dünyasında istediğinizi yaşayın ama etten kemikten bir insana zarar verdiğiniz anda uykudan uyanma vaktiniz gelmiştir.
    keşke büyütürken oğlunuza sahip çıksaydınız.

  • şimdi herkes puanını yazacak buraya. ben de yazayım ama bir faydam dokunsun insanlığa.

    puanımı bir önceki sınava göre %1.41 oranında arttırmışım. eğer bir önceki sınavımda 5 puan eksik alsaydım puanımı %7.76 kadar arttırmış olacaktım. buna göre bu sınavdan aldığım puanı siz hesaplayın bakalım gençler. ilkbahar dönemine hazırlık olur hem.

  • şaşırtıcı değildir. çünkü solcu olmamak:
    ihaledir
    ayakkabı kutusudur.
    içinde işçilerin öldüğü madenin kapısında selfiedir.
    madenci yakınına tekmedir.
    ağaç kesmektir, derelere hestir.
    bunu yapma diyenlere coptur, gazdır.
    sokak arasındaki son tekmedir.
    cihatçıyı hastanede ağırlamak sonra da işidi lanetliyor gibi yapmaktır.
    para alınca mavi marmara konusunu kapatmaktır.
    rusya' ya ses çıkartamayacağını anlayınca halep dememiş gibi yapmaktır.
    pişkinliktir.

  • hayret ettiğim haber. genelde bu tarz rezilliklerden sonra istifa bir yana dursun, “bayrak inmez vatan bölünmez uzun adamı en çok ben seviyom!!” paylaşımları olurdu

  • 30 yaşında bir mimar arkadaş var. hem arkadaşım hem de iş yaptığım bir insan. bana 3 ay önce mimari bir proje gönderdi. statik proje çizdim buna istinaden. 2 hafta sonra projesini revize etti, ben de değiştirmek zorunda kaldım. sonra bir daha, bir daha. kızdım kendisine içten içe baştan yaptığı işi değiştirip beni uğraştırıyor diye. ama sonuçta müşterim, bunun için bana para ödüyor.

    1 ay önce yeniden konuştuk. bir iki güne dönecem, belediyeden ruhsat çıkar, sana haber veririm dedi. 3 hafta önce mesaj attım dönmedi. 2 hafta önce mesaj attım dönmedi. ben de daha aramadım, mesaj da atmadım. ama çok kızdım kendisine, iş bitip para ödeme zamanı gelince cevap vermiyor diye.

    3 saat önce öğrendim.belediyede bizim projeyi onaylatmaya çalışırken virüs kapmış. 1 hafta mücadele etmiş yoğun bakımda. ölmüş. ciğerim yandı. çok zor bir duygu. çok gençti. çok erkendi.

    şimdi o projeye ruhsat çıkacak. o bina yükselecek. ama kimse bilmeyecek mimarın biri, hayatının baharında o projeyi onaylatma çalışırken ölüp gitti. insanlar yaşayacak o binada. arkadaşım çürüyecek.

  • birkaç ibiş yüzünden bütün insanları aynı kefeye koymak kitabevinde çalışan bir insana bir defa yakışmaz. ulan şunu anlayamadınız? meslekler, renkler, bölgeler kötü olmaz; insanlar kötü olur.

  • "hey, tell me the truth. are we still in the game?"

    simdiye kadar izledigim en iyi filmlerden biri. en az 3 kere izlenmesi gerekor kanimca.
    cok guzel bi kurguya sahip, zeka pariltilariyla dolu. bunun light'i icin (bkz: matrix).

  • patti smith. ona bakınca, yıldızlara bakıyor insan. onda okuduğu her kelime, iyi bir cadının, hazırladığı bir iksire eklenen bir başka ot oluyor. ya da kurbağa bacağı. büyülüyor. büyülü bir kadın çünkü o. şair bir rock yıldızı. beyaz tenli bir kızılderili.
    robert mapplethorpe. dünyayı onun gördüğü gibi görmek, bir çoğumuzun, bugünün koşuşturmacası bol dünyasında ne yazık ki çok zor. estetik, ironi ve güzelliği, vizöründen bir kez bakarak yakalayabilen nadir insanlardan. di’li geçmiş zaman da ona hiç yakışmıyor üstelik. çünkü, zamanı hapsedebildiği kareleri var.
    işte çoluk çocuk da, patti smith’in, ünlü fotoğrafçı robert mapplethorpe’nin ardından yazdığı 2. kitap. saf bir aşkı anlatıyor. içerilerinin en güzel yerlerinde sakladıkları, sarmaladıkları sanatı dışa vurma çabasını. onca yokluğun, hastalığın ve soğuk gecelerin eşliğinde, altmışlar yetmişleri kucaklarken, biz okuyucuyu da bir kez daha büyülüyor smith’in kelimeleri.
    günümüze gelip de, bankacı yanımı da giyivermişim takım elbiselerimle birlikte. parfümüm en çok para kokuyor. 2011’in bu soğuk ama güneşli zamanlarında, işe yetişmek adına koşarken sabah olduğunda, elimde, çantamda, yakınımda, en çok da aklımda bu kitap olunca, insan daha güçlü hissediyor.
    bir döneme tanık olmak çünkü. bir dönem insanların hiçbir şeyleri yokken bu kadar özgür hissetmesi, bana umut veriyor. neye dair olduğunu keşfedemesem de, büyülü kelimelerle mutlu oluyor insan bu kitap sayesinde.