hesabın var mı? giriş yap

  • bir fenerli olarak beşiktaş'a sempatim daha önce yazdıklarımla ortada. emre'den de, volkan'dan da nefret ederim. yaşanan mevzu pek ciddiye alınacak bir şey değil ama az önce görüntülere baktım, beşiktaş'a sempatim sırf taraftarından dolayı olmasına rağmen, bu görüntülerde emre'ye hak veriyorum. arkadaş ne olursa olsun, yalnız bir adama o kadar kişi dalınmaz, bu en başta adamlık değil. emre görüntülere bakılırsa karşılık vermiş ve hatta hırpalamış biraz da saldıranları ve sonuna kadar da haklı.

    şunu herkes bilmeli, tek başına bir insana saldırmak kahpeliktir, şerefsizliktir. linç iğrenç bir kültürdür, nereden gelirse gelsin!

  • insanlarin barut ficisi seklinde dolanmalari. herkesin para yok,ekonomi kotu derken her evde 2011 2 adet arabaya sahip olmasi. hersey daha pahali olmasina ragmen herkesten once herseye sahip olmaya calisan bir suru insan gormek.
    kimsenin sira bekleme huyunun olmamasi, aptala yatip onunuze gecmeye calisanlar. 2 seritlik yolun aslinda 3 araba icin yapildigi, 27-28 yasin evde kalma yasi oldugu, finansal ozgurluk daha yokken 50bin liraya dugun yapma hevesi. asiri derecede ve acik irkcilik. acik acik baska kultur ve kokenden gelen hakkinda tanimadan konusmak. sifir tolerans.

    ama bunun disinda hizmet sektorunde paraniz oldugunda dunyanin hicbir yerinde alamayacaginiz seviyede hizmet verilmesi, is gucunun inanilmaz ucuza satilmasi, baska ulkelerde yilda yuzbin dolar kazanilan islerin burda asgari ucretin biraz ustunde degerlendirilmesi.

  • yaşamayanın bilmeyeceği duygudur.

    o ustanın ordinaryüs profesör havasıyla ağır ağır arabaya gelişi, kollarını yay gibi açarak aracın önünü hatun beli kavrar gibi kavraması, ağzında sigarasıyla 67 derece motora eğilmesi, bas diye araç sahibine emir vermesiyle beraber başlayan çevre araç sahiplerinin sanki kırk yıllık dostunun arabasıymış gibi aracın yanında saniyesinde belirip kardeşimli, dostumlu, sıcak bir sinerjinin anında yaratılması durumudur. ulan şu ülkede her yer oto sanayi olsa inan bana hiç bir yerde kavga gürültü, türk kürt, fener cimbom kavgası yaşanmaz.
    yok abi oto sanayide mutsuzluğa yer yok, hele ki bi de bir aracın kaputu açılmışsa.

  • - haci senin kardesin nereyi kazanmisti?

    - izmir dokuz eylul

    - hadi be, vay anasini satayim, artik 4 sene boyunca varya sikisten basini kaldiramaz.

    - ..... ( kisa bir sessizlikten sonra)

    - pardon senin kardesin kiz miydi, erkek miydi?

  • son durak derken mecidiyeköy-bakırköy hattındaki son duraklardan bahsetmiyorum şüphesiz. misal taksim-hürriyet mahallesi hattı olabilir, yani bu hattaki merkezi değil de çevredeki durak (merkez-çevre ilişkisine de bir atıf yapmış olum gördüğünüz üzre, ne çakalım) ne diyorduk, eğer o mahalleden değilseniz enterasan bir deneyimdir. durakta üç kişi filan beklersiniz misal, otobüs gelsin diye. ya da gittiğinizde otobüs vardır ama öyle kendi halinde parketmiş duruyordur. anlarsınız, o otobüse bineceksiniz. duraktaki küçük kulübede şoför otururur tek başına. ya da bir iett görevlisi daha olur en fazla. neyse şoför bakar ki durak ufaktan kalabalıklaştı, kalkar kapıyı açar, millet üşümesin otursun diye sonra yine kulübeye döner hat saatini bekler. sonra kulübede sıkılır mı artık ne olursa, yine kalkar, şoför koltuğuna oturur, orada bekler kalkış saatini. o ara şoförle önlerde oturan mahalleli iki üç kişi arasında küçük bir sohbet döner, bu ne soğuk gibilerinden. şoför baya dost canlısıdır bu aşamada. durup durup ara gaz verir, otobüsün kapısına gelip "ne zaman kalkacak, bilet alıp geleyim" diyenlerle söyleşir. bu arada kapısı açık bekleyen otobüste oturan üç beş kişi bu sefer kendi aralarında bir sohbete başlar, küçük bir kasaba garı havası oluşur. neyse efenim sonra kalkar otobüs, durklardan yolcu ala ala. osmanbey'e geldiğimizde otobüs tıklım tıklım olmuştur. yolcular artık birbirini tanımamaktadır, şoför asabileşmiştir, sanki kasabadan büyük şehre gelinmiştir on dakikada. "aynı otobüs mü lan bu?" diye düşünmeden edemez insan arkalarda bir yerde otururken.

  • dostoyevski'nin dediği gibi;

    "bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. kendisine bir ülkü edinen çok az. umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: 'yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?' öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor."