hesabın var mı? giriş yap

  • oteki kadinin asil ben senin kocanla eglendim, bundan bisey olmayacagini anlayinca sana iteledim demis olma ihtimali beni helecanlandiriyor

  • rezalet mi? bu ülkenin şartlarında nezakettir olsa olsa! ama bizim içi kokuşmuş insanlarımız nezaketi rezalet olarak algılar, yorumlar. o kadar da kötü niyetliyizdir zira.

  • güzel filmdir. görüntülerin insanlık durumlarını, metinlerin hikayeyi çok iyi anlattığını söyleyebilirim. filmin sonu muhteşemdi. filmin en beğendiğim sahnelerinden biri, fanny'nin küçük kız kardeşinin, keats'in evlerindeki zorunlu konukluğunun son günlerinde, ma aile bahçede eğlenirken, kuru bir yaprak bulması ve onu bahçenin en uzak noktasına bırakıp, buraya sonbahar gelmeyecek demesiydi.

  • --- spoiler ---

    seyyar satıcının bilmeden verdiği ibretlik ayar ;

    baktım adam tezgahın üzerine sermiş cd leri korsan albüm film falan satıyor, dur şuna bir piçlik yapayım dedim.

    kendi ismimi soy ismimi söyleyerek onun şarkı albümü var mı, varsa 5 tane alacağım dedim. heyecan yaptı bu amk olması lazım yeğenim diye daldı cd lerin içine

    15 dakika falan araştırdı bu cd lerin içinde bende içimden kıs kıs gülüyorum. ya dayı yoksa boşver uğraşma fazla dedim artık kan ter içinde kalmış olan satıcı dayı

    fırlattı elindeki cd yi ulan her gün yeni bir o. çocuğu çıkıyor hangisine yetişelim amk dedi.

    ne diyeceğimi bilemeden koşarak uzaklaştım beyler

    --- spoiler ---

    ahahaha.

  • espri yapması çok kolay bir konu gibi geliyor değil mi size? nasılsa başınıza gelmez değil mi koçum? tecavüz edilenler zaten kuyruk sallamıştır he mi aslanım? o öyle değil işte söyleyeyim. sen bir anda duvara tosluyorsun hayatta, son hızla hayal dünyasında koşarken hem de.

    aşık olduğu kız tecavüze uğramış bir adam tanıdım ben bir defasında. nefes almayı unutmuştu sanırım. görmeyi, konuşmayı, duymayı unutmuştu. ha gerçi o, aşık olduğu kızı bakkaldan aldığı çikolataya da benzetmiyordu o yüzden ne dediğimi anlamayabilirsiniz.

  • durup durup zaytung'un esprilerine hislenen, ağlak duygusalları ortaya çıkaran espridir.

    sloganı dürüst, tarafsız, ahlahsız haber olan bir yerden ne okumayı bekliyordunuz? okuma kardeşim adamların tarzlarını beğenmiyorsan. oturup sözlükte başlık açıp duyarlı vatandaş numarası yapmak niye?

    çatır çatır gülümsediğimiz espridir. anlayamazsınız.

    not: bir kanser hastası yakınıyım. dergiyi beraber okuduk ve güldük. zira, adamların mizah tarzlarını biliyoruz. biz alınmıyoruz, size ne oluyor?

  • on parmağında on marifet olan sanatçı.

    kendisi daha çok ölüm şekliyle dikkatimi çekti ve yaptığım araştırmalar sonrası hakkında birkaç şey yazmak istedim.

    kendisi aslında italyan fakat daha sonra fransız vatandaşlığına geçmiş. zaten sanat hayatının büyük bir kısmını da fransa'da xiv. louis'in sarayında müzisyen olarak geçirmiş. kendisinin sarayda müzisyen olarak bulunmasından da anlayacağınız üzere oldukça yetenekli bir isim, yoksa sarayda napsınlar onu.

    peki sarayda napıyor diyeceksiniz, hemen açıklayayım: kendisi besteci(daha çok bu kimliğiyle öne çıkmış ama boşuna on parmağında on marifet var demedik), kemancı ve balet. ve bütün bu yeteneğini kendi kendine öğrenmiş. yani öyle çok bir müzik eğitimi, konservatuar geçmişi yokmuş. zaten yeterince başarılı olduğu yetmiyormuş gibi bir de o dönem yeni çıkan italyan stili operanın müzik ve şarkılarının fransızcaya pek uymadığını düşünüp fransızcaya daha uygun şarkıları kapsayan yeni bir opera türü yaratmış. bu arada italya doğumlu olup sonradan fransız vatandaşı olmasına rağmen bu iki ülke kendisini kapışırmış. tabii bu yetenekleri açığa vurana kadar her şey bu kadar sanat dolu değilmiş yaşamında. zaten fransa'da sarayla olan ilk bağlantısı bir düşese hizmetkarlıkmış, sonra hizmet ettiği kişiye italyanca dersleri verirken kendini sanat alanında geliştirmesi sonucu 20 yaşında besteci, balet, kemancı gibi yönleri de açığa çıkmış. derken işte xiv. louis'in sarayında müzisyen olarak boy göstermeye başlamış. böyle böyle yükselirken orkestra şefliği, kendi orkestrası falan olmuş.

    tabii bu arada çapkınlığı, aşırı davranışları da ayrı bir konu ama sarayın gözde isimlerinden olduğu için kolay affedilirmiş ve yaşamına kaldığı yerden devam edermiş.

    işte bu noktada benim için baya ilginç sayılabilecek ölümüne geliyoruz.

    1686'lı yıllarda kral hastalanmış ve iyileşmesi şerefine lully'den bir konser talebinde bulunmuş. kahramanımız da bu konserde orkestra şefi olarak görev alıyormuş. bilirsiniz normalde orkestra şefleri orkestrayı yönetmek için baton(ellerinde tuttukları değnek gibi şeyin adı) kullanırlar. tabii o zamanlar bu kadar küçük bir şey değil de daha büyük ve ağır bir değnek kullanılmaktaymış. lully, bu değnekle orkestrayı yönetirken yanlışlıkla bunu ayağına düşürmüş ve enfeksiyon kapmış. doktorların ayak parmağını kesmesine de izin vermeyince kangren olmuş ve vefat etmiş.

    bu ilginç ölümün arkasındansa şöyle şahane şeyler bırakmış
    1
    2
    3

  • günümüz futbolunun geldiği nokta brezilya gibi kreatif adamların olduğu bir ülkeyi bile yemiş, bitirmiş. artık futbol üç günde bir maç yapan, tamamen fiziğe dayalı, bir nevi robotik futbolcular istiyor. ama biz eski futbol romantikleri ronaldo, rivaldo, ronaldinho, beckham, inzaghi, batistuta, bergkamp, klinsmann, figo, recoba, del piero, hagi, zidane hatta higuita gibi adamları izlemek istiyor. daha birşeyler anlatmak istiyor ama anlatamıyorum, yinede ne demek istediğimi anlayan birileri olduğunu düşünüyorum.

    edit: bu arada yanlış anlaşılma olmasın, biz futbol sevdalıları 0-0 bitmiş lecce - cagliari maçını bile banttan izleyebilir, ondan bile ara ara keyif alınabilecek kısımlar bulabiliriz. bu yazı sadece izleyenlerin gözlerindeki pası silen, atlet gibi sağa sola yardır yardır koşmaktan ziyade bir nevi sanat icra eden eski ikon futbolculara duyulan bir özlemdir.

    eskiden bırakın büyük ülkelerin büyük futbolcularını, romanya'nın, şili'nin, bulgaristan'ın, nijerya'nın bile sahaya çıktığı vakit tüm gözleri üzerlerinde toplayan, sahada şovunu yapıp, "ulan ne futbolcu be dediğimiz" ikonları, efsaneleri vardı.

  • yarra vadisinde üretilen $arap.

    -avustralya'ya gidiyorum, bir isteğiniz var mı hamdi bey?
    -valla bir $i$e yarra yering'e hayır demem osmancım...
    -bulamazsam kanguru ziki getireyim mi?