hesabın var mı? giriş yap

  • isim,soyadımın baş harfleri kkk'dır.askere başladığınızda askeriye size bazı malzemeleri verir.bunun içinde terlikte vardır.terliği ilk aldığımda şaşkına dönmüştüm.üzerinde ismimin ve soyadımın baş harfleri yazıyordu.kkk! vay be askeriyeye bak herkese özel iş yapmış.sonra baktım herkeste aynı.şükür ki bu mallık süreci 3-5 dakika sürdü.hep derlerdi arkadaşlarım nizamiye kapısından girdiğin an mallaşırsın diye.

  • savulun, liste yaptim:

    -denizde ufuk cizgisinin arkasinda selale var ve deniz oradan asagi dokuluyor sanirdim.

    -dunya'nin bir kure seklinde oldugunu biliyordum ama bizim kurenin uzerinde degil de ic katmanlarinda yasadigimizi saniyordum.

    -dunya'da sadece 2 ulke oldugunu saniyordum: turkiye ve abd. zira televizyonda ya turk filmi oynardi ya amerikan filmi oynardi.

    -dunya'da sadece muslumanlar ve hiristiyanlarin oldugunu saniyordum. muslumanlar'in "allah'a" hiristiyanlar'in "tanri'ya" inandigini ve bulutlarin uzerinde allah ile tanri'nin surekli gurestigini, kah birinin kah otekinin galip geldigini saniyordum. tabi ki iki tanri da voltran seklindeydi.

    -ezan okundugunda dunya'da olmus tum ruhlarin bir yerde toplandigini ("summon edilme" seklinde) saniyordum. hatta ezandaki "hayalel selah" bolumunu "hayalet ol sen gel" seklinde saniyordum. yani ezan gunde 5 vakit gerceklesen bir ruh cagirma seansiydi bana gore.

    -solucanlarin yavru yilan oldugunu, buyuyunce tam yilana donustugunu saniyordum.

    -ali kirca'yi levent kirca'nin kardesi saniyordum.

    -sadece yaz mevsiminde antalya'ya gittigimiz icin antalya'da mevsimin surekli yaz oldugunu saniyordum. bir kere ekim ayinda gitmistik ve havayi yagmurlu gorunce resmen kultur soku yasamistim. antalya'da ilk kez yagmur gorunce ufkum genislemisti.

    -degisik dillerin harflerin farkli kodlanmasi seklinde oldugunu saniyordum. mesela turkce'deki "a" harfi ingilizce'de "e" seklinde. yani sadece harflerin yerlerini degistirerek yeni diller uretildigini saniyordum. bu durumda bir dilin alfabesini ogrenince o dili ogrenmis oluyordunuz. keske o kadar kolay olsa.

    -4-5 yaslarindayken fenerbahce, galatasaray gibi takimlarda oynayan futbolcularin 13-14 yaslarindaki gencler oldugunu saniyordum. o zamanlar 13-14 yas gozume ne kadar buyuk gozuktuyse artik.

    -filmlerde olenlerin gercekten oldugunu saniyordum. hatta cesitli filmlerde olen aktorler icin "adama bak ne kadar fedakar, coluk cocuguna para kalsin diye gonullu olarak olmeyi kabul etmis" diye bakiyordum.

    -omrumun ilk yillari izmir-istanbul-antalya ucgeninde gectigi icin turkiye'yi bu uc sehirden ibaret saniyordum.

    -temel reis'in (popeye) turk yapimi bir cizgi film oldugunu saniyordum.

    -ulkedeki tum koylerde kibar feyzo'daki maho aga gibi bir aganin oldugunu, hatta koyleri resmi olarak agalarin yonettigini saniyordum. ilkokulda hoca yerlesim birimlerinden bahsederken "koyleri muhtarlar yonetir" dediginde "aga yonetmez mi?" demistim, hocayi guldurmustum. ha bir de memlekette her evlenen mutlaka baslik parasi oduyor saniyordum.

    -futbolda turnuvalarda nasil mac berabere biterse penaltilara gidiliyorsa basketbolda da ayni sekilde serbest atislara gidiliyor saniyordum. hayatimda ilk kez bir basketbol maci uzatmalara gidince heyecanlanmistim ama serbest atislara gecilmedigini gorunce hayalkirikligi yasamistim.

    -yaser arafat'i metin akpinar saniyordum.

    -can dundar ve mithat bereket'i kardes, ikisinin babasini da mehmet ali birand saniyordum.

    -1994 dunya kupasinda turkiye ile abd arasindaki saat farki yuzunden maclar abd'de gunduz oynansa da turkiye'de gece saatinde yayinlaniyordu. ben de maclari izlerken "vay be amerika'da ne teknoloji var, adamlar gece vakti stadyumu gunduz gibi aydinlatmislar" diyordum.

    -ay'in nasil olup da surekli sekil degistirdigini merak ederdim ve kendi kafama gore bir teori uretmistim. bu teoriye gore ay normalde yuvarlakti ama arada sirada meteorlar veya diger gok cisimleri tarafindan vurulup olusan darbe sonucu bir parcasini kaybediyordu. bir sure sonra da kesilen tirnak nasil uzuyorsa ay da bir sekilde eski haline geliyordu. sonradan olayin basit bir isik/golge oyunu oldugunu ogrendigimde epeyce hayalkirikligi yasamistim cunku benim teorim daha eglenceliydi.

    -halit kivanc ve cenk koray'i kardes saniyordum. ayni zamanda kemal sunal ile halit akcatepe'nin de kardes oldugunu dusunuyordum. munir ozkul ile adile nasit'in evli oldugunu saniyordum.

    -street fighter'daki ken, ryu, guile gibi karakterlerin gercekten de yasadigini ve ayni oyundaki gibi kendi aralarinda surekli dovustugunu saniyordum.

    -asilarak idam edilmenin kurbanlik hayvan gibi kancayla sirttan asilma seklinde gerceklestigini saniyordum. ilk kez boyundan iple asilma oldugunu ogrendigimde de olumun kafanin kopmasi seklinde gerceklestigini sanmaya baslamistim.

    -susam sokagi gibi kuklali programlarda kuklalarin icinde insan var saniyordum. kisaca kuklalarin uzaktan iplerle degil de kostum seklinde giyilerek hareket ettirildigini saniyordum.

    -futbol musabakalarinda futbolcular aralarinda hic konusmuyor saniyordum. ceza sebebiyle seyircisiz bir mac gordugumde, oyuncularin kendi aralarinda ne kadar konustugunu gorunce saskinligimi gizleyememistim.

    -kibris turkiye'nin bir parcasi saniyordum.

    -fatih sultan mehmed koprusunu fatih sultan mehmed insa ettirdi saniyordum.

    -tansu ciller'i suleyman demirel'in kizi, mesut yilmaz'i da turgut ozal'in oglu saniyordum.

    -kirmizi baslikli kiz, kulkedisi gibi bir cok masalin turkiye'de gectigini saniyordum.

    -mahmut hekimoglu'nu ferdi tayfur'un abisi saniyordum.

    -ali uyanik karakterini ferhan sensoy canlandiriyor saniyordum.

    -o zamanlar naim suleymanoglu, hamza yerlikaya gibi surekli olimpiyatlarda madalya kazanan atletlerimiz oldugu icin ulkecek olimpiyatlari domine ettigimizi saniyordum. sonradan ulke olarak olimpiyatlarda pek sesimizin solugumuzun cikmadigini ogrenince epeyce hayalkirikligi yasamistim.

  • ters ayakta yakalanmış, gözünüzle izleyin.

    edit: gelen hakaretler üzerine üşenmedim tekrar izledim ve sonuç olarak fikrim değişmedi. video'da açık bir göz aldanması var. buyrun kendiniz karar verin;

    http://i.imgur.com/nx1qcqg.jpg

    - 1. karede şut çekildiği anda kalecinin ters ayakta olduğu açıkça görülüyor,

    - 2. karede top ile kaleci arasındaki uzaklık, kalecinin yetişemediği veya yetişemeyeceği yine oldukça açık,

    - 3. ve son karede ise top kaleciyi geçtikten sonra kalecinin kolunu çektiği görülüyor. kalecinin ve topun paralel uzantılarına dikkat edin.

    edit2: volkan'ın benfica'dan yediği gol; https://youtu.be/bss3_dmb7k0?t=48

  • anlamadığınız şey tam olarak nedir?

    bu ve tayfası; gidip karikatürler üzerinden para kazanan sayfa ve siteleri dava etseler, kimse ses etmez. "haklısınız" der hatta.

    ama bu adamlar bunu yapmıyor ki?
    radyoloji sitesindeki bir forumda bir kullanıcı karikatür paylaşıyor. ve onu dava ediyorlar.
    radyoloji sitesindeki bir yazıda, karikatüre yer veriyorsun diye dava ediliyorsun.
    kişisel bir blogda 65 yaşında bir kadın iyi bayramlar karikatürü paylaşıyor ve 33binlik oluyor bir anda.

    edildiğin davanın tutarı da öyle 50-100 lira değil. 33 bin lira.

    yani bu ve tayfası diyor ki; sizin radyoloji sitenizin 5 senede kazandığı 3-4bin lirayı, benim karikatürüm sayesinde kazandın. şimdi bana para ödeyeceksin.

    bunun adı telif kovalamak falan değil arkadaşım. bırakın artık kendinizi kandırmayı.

    tüm içeriğini, parasını karikatürlerin telifli eserlerinden kazanan adamları dava edersen haklısındır.
    ancak konusu, kazanç yöntemi vb. hiçbir şeyinin senin karikatürünle en ufak bir bağı bile olmayan siteleri/blogları/forumları dava ediyorsan sen kötü niyetlisindir.

    berlin'de hamurunuza, suyunuza ne katıyorlar bilmiyorum.
    ancak bu insanların avukat masrafı yapmalarına, adliye adliye koşturmalarına, ülke içindeki bin tane sıkıntı arasında bir de sizin 30bin liralık telif davalarınızla uğraşmalarına vesile oldunuz ya. umarım bunun acısı sizden çıkar. umarım.

  • çocukken müzik kesilince sandalyelere oturmaya çalıştığımız oyun, meğerse hep metrobüsün alıştırmasıymış.

  • en basit anlatımıyla anlatmak gerekirse,

    bir ilkokul çocuğu okula aç gittiğinde verimi %30 düşüyor.

    aynı çocuk uykusuz gittiğinde ise verimi %20 düşüyor.

    ve o müthiş gün geliyor. çocuk hem aç hem uykusuz gidiyor. herkes %30+%20 = %50 verim düşüklüğü beklerken çocuk %90 falan verimi düşüyor.

    işte türk sanayisinde de yapılan en büyük yanlış. bütün faktörlerin birbiriyle etkileşimi olabileceğini gözden kaçırıyoruz hep. senelerin saha müdürleri cidden düz mantıkla yaklaşabiliyor proseslere. ama deney tasarımıyla, alakasız denilen bütün aktivasyonları birbiriyle ilişkilendirebiliyoruz.

  • “normal yolcu sayısının iki katını aldıkları zamanlarda, ödediğimiz ücretin yarısını iade ettiler mi ki iki kişilik ücret ödeyelim?” diyerek itiraz ettiğim önermedir.

    ps: senin ruhun dolmuşçu.

    düzeltme: anlatım bozukluğu giderildi.

  • arkadaş keçiören'de oturuyor

    --- spoiler ---

    geçen yıl bizim mahallede bir aile vardı adamın karısı, oğlu, kızı, damadı, kardeşi, bacanağı, kayınçosu hepsi hırsızdı neyse başka bir semte taşındılar da kurtulduk.
    --- spoiler ---

  • tarsus'ta ikamet eden bir yazarın olay yerine gidip bilgi alması, olmadı gizli gizli içeri girmesi, vurulursa da hayatının son saniyelerinde telefondan entry girerek bizi bilgilendirmesi gerekiyor.

    bu gerçekleşirse kendisi ayrıca ilk ekşi sözlük şehidi olarak anılacaktır. birkaç yüzyıl sonra ekşi dininde aziz olarak bile kabul edilebilir. önemli bir mertebe. hatırlatmak isterim.