hesabın var mı? giriş yap

  • olgunluğun son aşamasıdır.
    karıdan kızdan vazgeçmektir ki karı kız ondan çoktaaan vazgeçmiştir bile.

    o gömleği giyen biri çirkeflik yapar, kavga çıkarır, aykırı hareketler yapar, telefonunu kemerine takmazsa gömlek kendi kendini imha eder.

  • sporun insan hayatındaki önemi yadsınamaz bir gerçektir; çünkü size bir çok şey için faydalı olur, örneğin en basitinden bir meditasyon etkisi vardır diyebiliriz. fakat popüler kültürde spor, fizik estetiği açısından önem arz etmektedir. bunun için sahip olduğumuz kas dokumuzu ortaya çıkarmaya çalışırız.

    günümüz hızlı yaşantısında ve sabırsız hayatlarımızda kas kütlesini artırmak çok kolay bir şey değildir devamlılık ve sabır gerektirir. neyse hemen konumuza gelelim; biz insanlar olarak bir aydan kısa bir sürede, ne kadar kas kütlesi kazanabiliriz?

    1970'lerin başında, nautilus makinelerinin yaratıcısı arthur jones, kendi markası olan yüksek yoğunluklu eğitim sayesinde bunun mümkün olduğunu iddia etti. hatta yapacağı bir deneyle bu durumu bilimsel olarak da gösterebileceğini söyledi.

    tarihler mayıs 1973'ü gösterdiğinde arthur jones colorado eyalet üniversitesiyle birlikte bu deneyi gerçekleştirdi. deneyin amacı, denetlenen bir üniversite ortamında casey viator'u iki günde bir veya 28 günde 14 kez çalıştırarak yüksek düzeyde kas gelişimi sağlamaktı.

    tabii ki arthur jones'un asıl amacı kendi başına yapılandırdığı programın ve mucidi olduğu nautilus makinelerinin nasıl mucizeler yarattığını göstermek istemesiydi. bunun için colorado eyalet üniversitesi beden eğitimi bölümüden dr. elliot plese ile birlikte çalıştı. çalışmanın başında ortaya konulan hedefler şu şekildeydi:

    *çok kısa ve yoğun antrenmanların kas kütlesi ve gücünde hızlı ve büyük ölçekli artışlar sağlayabildiğini kanıtlamak.
    *makul derecede dengeli bir diyet dışında hiçbir katkı maddesi kullanmayacak.
    *ayrıca namı diğer steroidler işin içine katılmayacak.

    antrenman programına gelince:
    1-leg press 750lbs for 20 reps
    2-leg extension 225lbs for 20 reps
    3-squat 502lbs for 13 reps
    4-leg curl 175lbs for 12 reps
    5-one-legged calf raise with 40lbs in one hand for 15 reps (two-minute rest)
    6-pullover 290lbs for 11 reps
    7-behind-the-neck lat ısolation 200lbs for 10 reps
    8-row machine 200lbs for 10 reps
    9-behind-the-neck lat pull-downs 210lbs for 10 reps (two-minute rest)
    10-straight-armed lateral raise with dumbbells 40lbs for 9 reps
    11-behind-the-neck shoulder press 185lbs for 10 reps
    12-bicep curl plate loaded 110lbs for 8 reps
    13-chin-ups bodyweight for 12 reps
    14-tricep extension 125lbs for 9 reps
    15-parallel dip bodyweight for 22 reps

    yukarıdaki yazdığım egzersizlerin her biri birbiri ardına nautilus makineleri ile yapıldı ve casey viator yaptığı her seti tam olarak tamamlayamadı. ayrıca setler arasında dinlenme süresi bulunmamaktaydı ve egzersiz başına yalnızca bir set yapılıyordu, antrenmanlar ise genellikle yaklaşık yarım saat sürmekteydi.

    sonuç olarak casey viator 22 günde tam olarak 28 kg kas kütlesi kazanmıştı.peki bu gerçekten mümkün müydü?

    bundan dolayı casey viator hakkından bazı iddialarda bulunuldu bunlardan birisi steroid kullandığı yönündeydi. çünkü anabolizan steroidlerin* kas gelişiminde hızlandırıcı bir etkisi bulunmaktaydı. ayrıca casey, bir ara tetanoz aşısına karşı alerjik reaksiyon nedeniyle 40 kilodan fazla kas kütlesi kaybetmişti. casey'nin şaşırtıcı derecede kas kütlesi alımını daha önce deneyimlediği sağlam bir vücuda yani kas hafızasına (kaybettiğiniz kasları veya gücü geri kazanmayı kolaylaştıran fizyolojik bir fenomendir) bağlıyorlardı.*

    son söz olarak; sevgili spor severler karar sizin.

    bonus: bu konu hakkında daha sonra yapılan deneylerle ilgili bilgiler
    *david hudlow 11 günde 18,5 kilo kas yaptı. yeni yüksek yoğunluklu antrenmanda belgelenmiştir.
    *eddie mueller 10 haftada 18.25 pound kas yaptı. 10 haftada büyük kaslarda belgelendi.
    *todd waters 6 haftada 15.25 pound kas yaptı. yüksek yoğunluklu kuvvet antrenmanında belgelenmiştir.
    *jeff turner 4 haftada 18.25 pound kas yaptı. grow'da belgelenmiştir.
    *keith whitley 6 haftada 29 kilo kas yaptı. 42 günde daha büyük kaslarda belgelendi.
    *david hammond 6 haftada 22,5 kilo kas yaptı. 42 günde daha büyük kas'ta belgelendi.
    *joe walker, 6 haftada 17.38 pound kas ekledi. the body fat breakthrough'da belgelenmiştir.
    *shane poole 6 haftada 19.34 pound kas yaptı. the body fat breakthrough'da belgelenmiştir.

    kaynak:1234

  • --- spoiler ---

    seyyar satıcının bilmeden verdiği ibretlik ayar ;

    baktım adam tezgahın üzerine sermiş cd leri korsan albüm film falan satıyor, dur şuna bir piçlik yapayım dedim.

    kendi ismimi soy ismimi söyleyerek onun şarkı albümü var mı, varsa 5 tane alacağım dedim. heyecan yaptı bu amk olması lazım yeğenim diye daldı cd lerin içine

    15 dakika falan araştırdı bu cd lerin içinde bende içimden kıs kıs gülüyorum. ya dayı yoksa boşver uğraşma fazla dedim artık kan ter içinde kalmış olan satıcı dayı

    fırlattı elindeki cd yi ulan her gün yeni bir o. çocuğu çıkıyor hangisine yetişelim amk dedi.

    ne diyeceğimi bilemeden koşarak uzaklaştım beyler

    --- spoiler ---

    ahahaha.

  • hero's jourey amerikalı akademisyen joseph campbell tarafından ortaya atılmış bir teoridir. drama, hikaye anlatımı, efsane, dini ayin ve psikolojik gelişim konularında kullanılan bir teoridir. "kahraman" olarak bilinen başrol oyuncusunun arketip tipik macerasını anlatmayı, açıklamayı hedef edinmişdir.

    sonraları christopher vogler bunu sinemaya uyarlamıştır. aslen 17 aşamalı olan model, vogler'in düzenlemesi ile 12 maddelik bir hale gelmiştir ve aşağıdaki gibidir:

    aşamaları şu şekildedir.
    1. sıradan dünya
    kahramanımızın sıradan yaşadığı günleri gösterir. monoton sıkıcı bir hayat

    2. maceraya çağrı
    beklenmeyen bir olay gelişir ve kahramana çok acil ihtiyaç duyulur

    3. çağrının reddi
    kahraman ihtiyaç anında gelen çağrıyı bireysel sebepler ile reddeder

    4.mentor desteği
    bir mentor, bilge ya da bilgiç tarafından kahramana bir destek verilir

    5. macera eşiği
    kahramanı maceraya iten bir şey gerçekleşir ve kahraman fikrini değiştirip bilinmeyene doğru yol alır, maceraya dalar

    6. testler, müttefikler ve düşmanlar
    oluşan beklenmeyen durumun çözümü için çözüm yolları aranız, müttefikler toplanır, düşmanlar belirlenir

    7. yaklaşım
    kahraman ve bir araya gelen müttefikler bir plan yapar ve her şeyin normale dönmesi için çalışmalara başlanır

    8. deneme
    maceranın tam ortasında, ya da hikayenin tam ortasında kahramanın her zaman yapmaktan korktuğu bir olay olur ve kahramanımız bu korkusunu yener, kendi kendisine meydan okur ya da bir şeyini feda etmek zorunda kalır

    9. ödül
    ölümle yüzleşen kahramanımız başarılı olarak maceranın ödülünü alır. dünyayı ya da kurtarılması gereken her neyse onu kurtarır

    10. dönüş yolu
    bir çok hikayenin bu kısmında maceradan maceraya atlayan kahramanımız burada ödülünü almış bir şekilde eve yani hikayenin başladığı yere dönüş yapar; bazı hikayelerde de mutsuz son olur ve yine eksik bir şekilde eve dönülür

    11. diriliş
    her şeyin bittiği eve dönüşün gerçekleştiği düşünülen anda kahramanın bir şeyleri daha feda etmesi durumu; annesi, sevgilisi falan gibi değer verdiği bir figürü kaybeder ve bu olay sonunda iç dünyasında bir diriliş olur; bilgeliğe bürünülür ya da hayatın, sevginin, bir arada olmanın önemine vurgu yapılır

    12. iksir ile eve dönüş
    eve dönülür ve beklenmedik bir iksir ile düzeni bozulan sıradan dünya tekrar eski haline getirilir, bir çok hikayede normal haline dönen sıradan dünya daha iyi bir yer haline gelmiştir.

    kahramanın yolculuğu isimli paradigmaların hepsini şu kanalda farklı videolarda anlattım
    burada vogler, campbell, leeming ve cousineau'nun paradigmalarının farklarını da bulabilirsiniz.

    edit: linkler güncellendi / video linki eklendi / vogler, campbell, leeming ve cousineau farkı hakkında kısa bilgi eklendi.

  • şike yaptığı ortaya çıktığı sezon fenerbahçe puan silme cezası alırsa yarıştan kopmasın diye 34 lig maçında alınan puanlar yarım sayılıp, sene sonunda ekstradan 6 maç yaptırıldı. sonrasında bu ligde bir daha play-off oynandı mı? hayır.

    2011-2012 sezonunun ortasında etik kurulunun demirören tarafından ayar çekilmiş hali bile "şike yoktur" diyemeyince, küme düşme olmasın diye 58. madde bir gecede kimseye sormadan etmeden değiştirildi. ceza alınırsa çekilmesin diye de "erteleme" gibi saçma sapan bir kural eklendi disiplin yönetmeliğine.

    fenerbahçe avrupa'dan 2 yıl men cezası aldı diye yabancı sınırında kısıtlamaya gidildi. "asla kuralda değişiklik yapılamaz, bir kişi bile itiraz etse sıkıntı yaşarız" diye galatasaray'ın itirazları yok sayıldı. ertesi sezon fenerbahçe diego'yu alınca ve cristian'ı göndermekte sorun yaşayınca ne oldu? birden bire tribünde oturacak +1 kontenjanı geldi. kimseye sorulmadı.

    bu ülkede başta federasyonun şimdiki başkanının zamanında başkanı olduğu takım olmak üzere defalarca "kontrat dondurma" diye bir işlem yapıldı uzun süre sakatlanan yabancı futbolcular için. bundan fenerbahçe edu ile, beşiktaş delgado ile yararlandı mesela. ancak galatasaray'ın futbolcusu bruma sezonu kapattığında kendisi için "kontrat dondurma gibi bir uygulamamız yok, kendisinin kontratını feshedin, sonra yeniden imzalarsınız" gibi akıllar verildi.

    son 4 yılda başımıza gelen şu 4 örnek dahi kuralların kimin lehine değiştirildiğini kanıtlıyor sanırım. hala burada dallamalar gelip algı yönetmeye çalışıyor. "sizin fare yakaladığınız kadar..." diye bir laf vardır bildin mi?

  • mülteci ve arap aşıklarının gözüne sokulması gereken sokaktır. neredesiniz sevgili polyannalar? hani renk ve kültür çeşitliliği? ortadoğu bataklığına doğru adım adım çekiliyoruz. oyna devam mı?

    edit: mesaj kutumu dolduran sevgi pıtırcıkları var. daha 2 gün önce alanya'daydım. arapça'dan başka dil konuşulmuyor. boş yapmayın.

    edit 2: burası müslüman ülkesi beğenmeyen yunanistan'a, almanya'ya gidebilir diyen şeriat aşıkları var. 128 milyar yıl dahi geçse ben buradan gitmeyeceğim. atalarımın binbir zorlukla geri kazandığı bu güzel ülkeyi sizin gibi bedevi aşıklarına peşkeş çekmeyeceğim. bu ülkeyi karıştırıp, iç savaşa sürükleyip isviçre'deki banka hesaplarına güvenip kaçanlar olacaksa baştan uyarayım gittiğiniz yerde huzur bulamayacaksınız.

  • evleniyorum diye paylaşım yapmış instagram hesabından. ben de "kimle evleniyosun kız :)" yazdım. engellenmişim eheheh.

  • bu tarz paylaşımların kocişimin bana soktuğu sik noktasına gelmesi yakındır.

    ek 2.1: mesaj ile beni terbiyeye davet eden arkadaşlar oldu, ama ben bazı konularda çirkinleşmeden kendimi ifade edemiyorum, idare edin.

  • yazmayayım diyordum çünkü kendi hakkımda fazlaca bilgi veriyorum yazarken ama enin'in muhteşem entrysini okuyunca yazmak zorunda hissettim kendimi.

    20 gün sonra 36 yaşına girecek bir ablanız olarak kabul edin sözlerimi.

    ben hayatı tersinden yaşadım. 18 yaşıma basana kadar barlara girmeye çalışıp, reşit olduğum gün duruldum. 19 yaşımda beraber yaşamaya başladığım adamla 21 yaşımda evlendim. 22 yaşımda anne oldum, 24 yaşımda ikinci çocuğum oldu. ikinci çocuğumu emzirirken üniversiteye döndüm. okudum, çalıştım, çocuklarımla ilgilendim. 30 yaşıma gelip yurtdışında burs kazandığımda, 1 yıllığına çocukları anneme emanet edip gittim. döndükten bir süre sonra da boşandım.

    en çok bana veriyorlardı bu mesajı: boşandın, hayatın bitti, orta yaşlısın artık, iki çocuğun var diye... ben de bu durumu kanıksamaya başlamıştım artık. ne de olsa artık genç değildim. bundan dolayı normalde özgüvenim yüksek olsa da hayatımdaki kişiyi memnun etmek için saçma sapan şeyler yaptım.

    şubat ayının sonunda birden bir aydınlanma yaşadım. karşımdaki adam kaşımdan gözüme, kılığımdan kıyafetime, saçımdan makyajıma kadar her şeyimi eleştiriyordu. incir çekirdeğini doldurmayacak bir "ben kıvırcık saç sevmiyorum, o saçların hep toplu olacak!" tartışmasından sonra banyoya gittim. aynaya baktım ve "ne yapıyorum ben?" diye sordum kendime... bütün hayatını kendi dilediği gibi yaşamış, hep seven ve sevilen biri olmuştum. aynanın karşısındaki kişi ise ben değildim artık. yalnız kalmaktan korktuğu için sürekli taviz veren bir kadın vardı karşımda ve ben o kadından hiç hoşlanmadım.

    o aynanın karşısında saçlarımı kökünden kazıdım. o "ne yaptın sen??!" diye bağırırken adamın karşısına geçip eline saçlarımı verdim ve dedim ki "ister fön çek topla, ister kıçına sok bunları, hadi hoşçakal!"

    sonrasında pişman olur muyum acaba diye düşünmüştüm ama açıkçası şu güne kadar herhangi bir pişmanlık yaşamadım. 36'ya merdiven dayamış, kocaman çocukları, 1,5 metrelik boyu, subay traşı saçları olan bir kadının bile her gün bir şekilde iltifat alabileceğini gördüm.

    kimseye mecbur değiliz hemşirelerim. hayatımız bitiyor falan değil. özgüveninizi zedelemeye çalışan kara propagandalara aldanmayın. biz kendimizi sevip beğenince başkalarının da beğeneceğini unutmayın. özgüveninizi sağlam tutun, yürüyüşünüz bile değişir.

    30 yaşında kadın genç kızlıktan kadınlığa daha yeni terfi etmiştir. kendini keşfetme sürecinin en başındadır. iyi insanlara karşı iyi ve mütevazi olurken, egosunu zedelemeye çalışan terbiyesizlere karşı da "bastığım toprağı, soluduğum havayı şereflendiriyorum!" mesajını vermelidir.

    ayrıca "30 yaşına gelmiş kadın çok rerörerö!!" diyen adamların hiçbiri bir biscolata erkeği değil, lütfen bunu unutmayın. çoğu benim bakkal hüseyin efendi'ye benziyor...

    - ne yaptın hocam sen ya? yakışıyor mu hiç bu yaşta? bayan dediğin uzun saçlı olur!
    + baymayan olmaya karar verdim.