hesabın var mı? giriş yap

  • tabii tüm bu tartışmaları yaparken tıp doktorunun 6 senede, 'herhangi bir bölümden doktorası olan adamın' ise minimum 10 senede doktor olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. tıp doktoru akademik doktordan daha alt bir ünvandır entelektüel emek ve seviye bakımından. ancak devam eder ve bilimsel çalışma yaparsa akademik doktor olabilir. yani bir akademik doktor kendini tıp doktoru olarak lanse etmeye çalışıyorsa (ki böyle bir dallamalık hiç duymadım) değerini aşağı çekiyordur. hatta bu yüzden tıp doktorunun tıp doktoruyum ya da hekimim ifadesini kullanması daha yerindedir. akademide doktor phd yapana denir.

  • kocasının enişte olmasını sağlayacaktır. çünkü bilinir ki pazarcılar kendisiyle sohbet edene göre karar verir kız tarafı ya da oglan tarafı olduguna.

    abi ve yenge

    abla ve enişte gibi.

  • yemin ediyorum recep tayyip erdoğan'ın beyanatı sandım.

    hatta açıklama olarak ta şöyle demiş olabileceğini düşündüm. "mona lisa'yı da vinci yapmadı , onu yapan girit'ten sürülen müslüman bir ailenin çocuğu olan berberi sultan yaptı,araştırmıyorlar,tarihimize sahip çıkmıyorlar,utanıyorlar osmanlı'dan, müslümanlardan korkuyorlar tri tri tri hey hey hey...."

    ama çok şükür böyle bir şey dememiş. belki lüzum olur diye şuracıkta dursun bu entry.

    debe edit: dünden beridir rus sitelerinde dolanıp duruyorum gözünüzü gönlünüz açıp debe ye girebilmek için kısmet bu saçma enrty'in miş.

    (#46353259)

  • çok güzel bir şey...

    uzun zamandır kendi tercihimle asosyal bir yaşam sürüyorum. dünyanın düzenine karşı umudumu kaybeder gibi olmuştum, insan içine karışmayı bıraktım. baktım ki ben dışarı çıkıp dünyaya karışmak istemiyorum, o zaman dünya benim evime gelsin diye düşünerek gezginleri ağırlamak üzere bu siteye kaydoldum.

    ilk misafirimi ağırlıyorum. iskoç bir gezgin. geçtiğimiz yıllarda bir süre iskoçya'da yaşadığım için konuşacak pek çok ortak nokta bulduk. dün sultanahmet'i falan gezdirdim, bugün de haritayı eline tutuşturup tek başına yolladım, yarın da gidiyor zaten...

    bir sürü şey öğrendim, inanılmaz seyahat anıları dinledim. her insan yeni bir dünya derler ya, misafirimin bana kattığı şey de "later is now" mottosu oldu. bir de çekilişten kazandığım kahve makinasını nasıl çalıştıracağımı öğretti. hediye olarak getirdiği glenfiddich whisky ise bonus.

    tabii bir de couchsurfing'i sarmış olan -şahsi fikrimce- hıyarlar var. çiftleşmek için dating site gibi kullanmaya çalışıyorlar. geçenlerde biri şöyle yazmış:

    "avrupa yakasında oturuyorum, cumartesi anadolu yakasına geçeceğim, önce bir yemek yeriz, sonra bir kulübe gideriz, saat geç olacağı için gece sende kalırım ;) ertesi gün öğleden sonra kahvaltının ardından eve dönerim. telefon numaram: ..."

    bu özgüven nereden geliyor cidden bilmiyorum. bildiğim tek şey misafirimin de dediği gibi insanların çoğu aslında iyi, dünya düşündüğümüzden daha yaşanılası bir yer ve seyyahlar da çoğunlukla pozitif insanlar. masaya koyacağınız bir sıcak kap çorba ve vereceğiniz bir oda ile dünyanın öbür ucundan gelen bir insanı hayatınızda misafir ediyorsunuz ve onun da hayatına misafir oluyorsunuz.

    dünya büyük ve görülecek çok şeyin olduğu bir sahne... bölüm sonu canavarlarına rağmen bu oyunun sonunda iyiler kazanacak.

  • sosyolojide, toplumsal yapıya toplumsal eylem karşısında öncelik veren yaklaşımları anlatmak için kullanılmaktadır. 1960' ların sonu 1970'lerin başında popüler hale gelmiştir. sosyolojideki etkisi levi strauss'un, michel foucault'un , lacan'ın , althusser'in çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.

    yapısalcılığın temeli, toplumsal gerçekliğin değişen görünümlerinin ardında yatan temel yapıları görebileceğimiz görüşü bulunmaktadır.

    bize kesin, normal veya doğal görünen şeyler, temeldeki yapısal biçimin ürettiği bir sürecin sonucudur.

    bireyler toplumsal ilişkilerin bir ürünüdür. burada merkezileşmiş bir benlik anlayışı vardır. özne ölmüştür.

    yapısalcı görüşte evrimsel bir tarih anlayışından uzaklaşılmıştır. süreksiz ve radikal değişikliklerle ayırt edilen bir tarih anlayışı kabul edilmiştir. bu ise strauss'un artzamanlılık ile eş zamanlılık arasında yaptığı ayrıma dayanmaktadır. artzamanlılık farkında olduğumuz değişimleri ifade eder. değişmezlik eşzamanlılık üzerinde yaşanır. kapitalizmin temel yapısı hep aynıdır. görünüşteki toplumsal değişimi bu değişmeyen yapının etkilediği ileri sürülebilir. toplum tipinin değişmesi ise temel yapıda çok daha radikal bir kaymaya sebep olabilecektir.

  • haha bu ne saçma olay olm. adam iş yaparken hesap mı verecek, izin mi alacak. hayır sanki para karşılığı çeviriyor. onu geçtim ben onun çevirisi ile izlemek istiyorsam böyle bir hakkım yok yani öyle mi? kafayı yemişsiniz siz. isteyen istediğini çevirir. kim neyi tercih etmek istiyorsa eder. bu kadar basit.

  • cam filmi kullandığınızda trafikte yiyeceğiniz ceza açıklamasında 30/1-b yazar. bu madde araçta kesici, sivri eşyalar taşınmasını yasaklayan güvenlikle ilgili maddedir. bu madde gereği cam filmine verilen cezalara yapılmış itirazlar var ve kabul da edildi, yani emsal dava bile var.

    hepsinden öte, böylesine "zararlı" bir şey ile bütün metrobüslerin camlarını kapladılar.
    tiyatro gibi ülke; şahsi aracına takarsan "kaza anında zarar verir" diyerek yasaklıyorlar, ancak yüze yakın insanın bindiği metrobüste "zarar" vermiyor.

    yani tek tutarsızlık yasanın yürürlüğe girmeden iptal olması değil. size cezayı yazan polis memurunun da hem görev amaçlı kullandığı hem de şahsi aracında kesinlikle cam filmi bulunur.
    bazen al tutarsızlığını g*tüne sok diye isyan edesi geliyor insanın ama hepimiz bunun laciverdiyiz işte.

    gelen mesajlar üzerine ekleme:

    -arkadaşlar valla yasaları ben koymuyorum.
    -"milli güvenlik gerekçesiyle yasaklanmıştır" diyen var: maddede böyle bir şey yok, olsaydı karartmalı cam da yasaklanırdı.
    -"öndeki aracın arkasındaki cam filmi bir öndeki aracı görmeyi engellediği için yasaklanmıştır" diyen var. arap sen sürme bokunu çıkarıyorsun. arkadaşım link verdik okuyun diye maddeleri, yok öyle bir şey. (yine kendinden karartmalı serbest diyorum ve susuyorum).

  • okulda bilgisayar labaratuvarında iki tane tiki kız yan yana oturmuş facebooklarını karıştırıyorlar.

    - ayyyy bu kim be yaşlı?
    - yok ya can o ya... var ya kıvırcık saçlı...
    - allah allah... aaa bak biri daha o adam?
    - aaa aaaaa... hesaplarını mı kırmış acabaaaa kendi resmini koymuş her yere
    - ayyy bilmem ki benimkini kırmasın daaa

    (bahsettikleri hrant dink'in resmidir)

  • toplama bilgisayarlar hala satıldığı için 10 yaşındaki çocuk ve 40 yaşındaki adam bu nesle dahildir. neyin efsanesi onu çözemedim ancak ben.