hesabın var mı? giriş yap

  • hayatnda bn yokmusm gibi davranyosn bn artk bu ilskiyi kurtrmya clsmktan skldm. cok yorldm cabalmaktn snn hcbisy umrunda dgl. artk istedgn yerden atlayabilrsn flx.. ii gclr..

  • sağol kardeşim kaptım 6 tane. +1

    ------------------------------------------------------------------------------------------------
    amd fx-8320 @ 5 ghz / xigmatek red scorpion // ga-990xa-ud3 rev3.0 // gskıll ripjawsx 2*4gb 1866mhz // powercolor r9 270x turbo duo // ıntel® ssd 335 series 240 gb / 2*toshiba 1tb 64mb 7200rpm / 2,5" 1tb expansion usb3.0 / 3,5" seagate 2tb new expansion usb 3.0 // seasonic m12ıı 80+ plus bronze 750w // akasa freedom xone // acer t272hlbmıdz

    -------------------------------------------------------------------------------------------------

    converse in benim gözümde normal fiyatına satıldığı indirimdir.

  • bu dizinin ilk açıldığı sahneyi, 1. sezon 1. bölümün ilk 7 dakikasını hatırlayan var mı? yani kitabın prolog bölümünü?

    dizi, kitaba yakın seyrediyor ama ben size kitaptaki özetini de vereyim. (kitabı okumadıysanız özeti okuyun çünkü önemli ayrıntılar var)

    (bu arada white walker = beyazımsı tenli, mavi gözlü, buzdan silah kullanan abiler.
    wight = white walkerların dirilttiği cesetler.)

    waymar royce ve beraberindeki 2 ranger, gared ve will, duvarın kuzeyinde bir wildling grubunun izini sürmektedirler. önden gözcü olarak giden will, wildling kampının yerini tespit eder. ancak, kampta bir gariplik vardır. kamp ateşi yoktur ve bütün wildlingler yerde ölü gibi yatmaktadırlar. ortada kan filan da yoktur. will, herkesin soğuktan donduğunu düşünür ve geri dönüp royce'a haber verir. royce, havanın bir kamp dolusu adamı donduracak kadar soğuk olmadığını söyler ve kampa bir göz atmaya karar verir. will ve gared'ın itirazlarına rağmen, grup yola çıkar. kamp alanına geldiklerinde, will'in bahsettiği cesetlerin orada olmadığını görürler. royce, will'i dalgaya alır ve wildlingleri bulmaya karar verir. will'e bir ağaca çıkmasını söyler ve gared de, atların yanında kalır. royce, kamp alanına ayak basmasıyla, ani bir soğuk hisseder ve hemen ardından bir white walker ağaçların içerisinden kristal kılıcını taşıyarak çıkar. onu 5 tane daha white walker takip eder. (dizide sadece 1 tane görüyoruz) royce ile white walkerların lideri kılıçlarını çeker ancak white walker'ın bir darbesi royce'un kılıcını paramparça eder ve o noktada white walkerın çığlığı ormanda yankılanır. bunun üzerine, diğer 5 white walker da partiye katılır ve royce'u delik deşik ederler. will, white walkerlar ortamı terkedene kadar aşağıya inmez ve indiğinde, royce'un cesedinin yanına gider. royce'un cansız bedeni yavaşça yerden kalkar, parçalanan kılıcından çıkan şarapneller bir gözünü kör etmiştir, diğer gözü ise masmavi parlamaktadır. royce, will'in boğazına yapışır.

    atların yanındaki gared'i de bir sonraki bölümde starklar tarafından yakalanınca görürüz. night's watch'u terketmenin cezası ölümdür ve ned stark'ın kılıcı ice da cezayı keser.

    bu, 5 kitabın en gizemli bölümlerinden birisidir bana göre. ama ta en başta olması ve ana karakterlerden hiç birisini içermemesi nedeniyle genelde unutulur. halbuki, kitapta ve dizide çok az görünen white walkerların 6 tanesi birden gözükmüştür. bunu, george r. r. martin'in şok bir açılış yapmak istemesiyle açıklamak mümkündür ancak bu bölümün bize anlatmak istediği başka bir şey var mıdır?

    bu sahneyi, kitaptaki diğer white walker sahnelerinden ayıran en önemli detay ne biliyor musunuz?

    white walkerların kurduğu tuzak.

    öncelikle belirtmem gerekir ki, dizide biraz farklı da olsa, kitapta white walkerların pis işlerini hep wightlara yaptırdığını görüyoruz. mesela, fist of the first men'de, mormont ve adamlarına saldıran wightlar. white walkerlardan birisi ancak ana saldırı bittikten sonra, sam'in de içinde bulunduğu kaçışan night's watch üyelerine saldırıyor. orada da sadece 1 tane white walker görüyoruz. yani, white walkerlar genel olarak wight gruplarını kontrol eden konutanlar gibi hareket ediyorlar. bir grup white walkerın hep beraber tek bir hedefe saldırdıklarını prologdan sonra hiç görmüyoruz.

    zaten royce ve arkadaşları, duvarın kuzeyinde vakit geçirirken, bir white walkerla karşılaşıp ölselerdi veya wight saldırısına uğrasalardı, bu olayın altında bir anlam aramazdık. her ne kadar olayın duvardan 9 günlük mesafede yaşandığı söylense ve bu white walkerlar için biraz fazla yakın olsa da, yine de sıradan bir karşılaşma o kadar şüphe çekmeyebilirdi.

    ancak bu sıradan bir karşılaşma değil, çünkü ortada bir tuzak var.

    belli ki, white walkerlar önce wightları kullanarak, tamamı ölmüş bir kamp ahalisi görüntüsü yaratıyorlar. bizim elemanlar kampı incelemeye geldiğinde wightlar ortada yok ve royce tuzağa adım attığı anda saldırıya uğruyor. öyle sıradan bir karşılaşma değil bu. planlanmış bir saldırı. üstelik, wightları kullanmak yerine, white walkerlar kendileri saldırıyorlar. hem de tek bir kişiye karşı altısı birden! royce'u öldürdükten sonra da ortadan kayboluyorlar. will'i öldüren royce'un dirilen cesedi oluyor ve gared'in peşinden bile giden olmuyor. bell ki, hedeflerinde royce var onu öldürme işini şansa bırakmak istemiyorlar. ne wight kullanıyorlar, ne de teketek dövüşme riskini alıyorlar. peki, royce'u böylesine bir hedef haline getiren ne? vale lordlarından birinin 3. oğlu olan waymar'dan, kuzeyin gizemli yaratıkları ne istiyor? white walkerlar onun yerini nasıl buluyorlar ve neden böylesine planlı bir saldırı yapma gereği duyuyorlar?

    waymar royce'u hedef haline getiren kişi, white walkerlara erkek bebek sağladığını bildiğimiz, alemlerin en hayırlı babası: craster.

    kumandan mormont ve yanındaki birliğin, craster'ı ziyaretinden bir diyalog:
    craster: "evet o üçünü hatırlıyorum. küçük lord, senin yanındaki köpek yavruları gibi gençti. samur pelerini ve siyah çelik kılıcıyla benim çatımın altında uyumak için fazla kibirliydi. "

    royce ve adamları, tuzağa düşmeden önce craster'a uğramışlar ve onları white walkerlara ihbar eden craster'ın ta kendisi. ancak, craster bunu royce'a gıcık olduğu için yapmıyor. bunu yapmasının sebebi, patronları white walkerların, ona, peşinde oldukları adamın eşgalini vermiş olması:

    "şekilli bir kılıç taşıyan ve night's watch'a hizmet eden lord çocuğu"

    var mı bu tanıma uyan başka tanıdığınız?

    "jon snow" desem?

    bakın bu waymar royce'un kitaptaki betimlemesi.
    "gri gözleri, narin ve zarif vücuduyla genç ve yakışıklı bir lord."

    bu da ilk kitaptan jon snow betimlemesi.
    "jon'un gözleri siyaha yaklaşacak kadar koyu griydi. (...) robb kaslıyken, jon narindi. robb güçlü ve hızlıydı, jon ise zarif ve çevik."

    craster, patronlarından aradığı kişinin nasıl göründüğünü öğrenmiş olsa bile, royce bu eşgale uyar. yani, craster üzerine düşeni yapıyor ve aradıkları adamın gelişini white walkerlara haber veriyor.

    white walkerların, valyrian çeliği kılıcıyla, yaman bir savaşçı olacak genç bir lord bekliyor olmaları, neden 6 kişi gelip tuzak kurma yoluna gittiklerini de açıklıyor. belli ki, zorlu geçecek bir düello beklentisi içerisindeler ve valyrian çeliği kılıcın kendilerini öldürebileceğinin farkındalar. zaten, royce ile dövüşürken, royce'un kılıcının parçalandığı anda adeta diğerlerine sinyal verircesine bir çığlık duyulması ve o andan sonra diğer 5 white walkerın da royce'un üzerine çullanması da bu yüzden. kılıç kırıldığı anda onun doğru kişi olmadığını anlıyor elemanlar ve işlerini hızla bitirip ortamı terkedip gidiyorlar. will'i wightlara bırakıp, gared'in peşinden gitme gereği bile duymuyorlar.

    daha sonra fist of the first men'deki wight saldırısı da, white walkerların birilerinin peşinde olduğunu kanıtlıyor aslında. burada night watch kalabalık olduğu için önce wightlar saldırıyor ve kaçışanların arasında white walkerlar hedeflerini arıyorlar. belki, sam'in peşinden gitmeleri de bu yüzdendir, kılıcı olmasa da "lord çocuğu" olduğu her halinden belli samwell'in.

    burada kitabı bırakıp, diziye bakarsak, hardhome saldırısı sırasında, white walkerların jon snow'u öldürmeye çalıştıklarını ve jon'un ilk defa valyrian çeliği kılıcıyla bir walker öldürdüğünü görüyoruz. işte bu an, bence white walkerların aradıklarını bulduğu an. saldırının sonunda night's king'in jon snow'a bakıp ellerini kaldırdığı sahnenin gelmesi de tesadüf değil. night's king, artık aradığı "kılıçlı lord"un kim olduğunu biliyor.

    ve evet; white walkerlar, daha dizinin ilk sahnesi ve kitabın ilk satırlarından itibaren jon snow'un peşindeler.

    not: teori, reddit kullanıcısı joemagician'a ait.

    açıklama editi: jon snow'un dizinin başında daha night's watch'ta olmadığı belirtildi. bu tabiki doğru. ama zaten white walkerlar, en başta aradıklarının jon snow olduğunu bilmiyorlar. ellerindeki kehanet yada bir istihbarat belli ki yetersiz. bildikleri şeyler, kılıç, lord çocuğu, night's watch ve belki de elemanın neye benzediğinin üstünkörü bir tanımı. waymar royce, bütün bu özellikleri üzerinde taşıdığı için harcanıyor zaten. jon snow'un aradıkları kişi olduğunun ortaya çıkması anca hardhome'da oluyor.

  • başıma gelen bok gibi durum…

    2 gün önce evlendik, çıkıp tatile geldik.
    tamamen tesadüf eseri zaten şüphelendiğim bir kadınla aldatıldığımı öğrendim.

    hayatımda hiç bu kadar boktan, anlamsız bir durumun içinde bulmamıştım kendimi.
    bir insan hayatındaki insanı hem aldatıp hem neden evlenir? 2 gün geçmişken alınan ayrılık kararı ailelere nasıl açıklanır? peki ya aldatıldığım günler… anlar… iş çıkışı yorgun argın sırf düzen otursun diye eve iş yapmaya gittiğin anlarda bile evleneceğin insanın o’nunla olduğunu, seni aldattığını öğrenmek… bilen bir ton insanın olduğunu görmek… onların da nikaha gelmesi ve sana acıdılar mı arkandan mı güldüler düşünürken kendini düşünceler arasında kaybetmek… seni aldattığı anlarda saf saf hazırlıklarla ilgili bir şeyler gönderip sorduğunu fark etmek…

    hayatımda daha büyük kötülük, daha büyük kalpsizlik çok az görmüşümdür. daha bir konfor alanımın bile olamadığı evden 900 km uzakta, evsiz ve kimsesiz stresten gebererek kalakaldım. ailelere açıklamak… 2 gün önce kutlama yaptığın insanlara açıklamak… sonra hop bir anda tekrar hatırladığın ‘salak yerine konmuşluk’ duygusu.

    kimseye açıkça bahsedemiyor olmak, bir sevdiğine sarılıp haykıra haykıra ağlayamamak…
    gerçekten delirmelik bir şeyin içine insanın hayatındaki ‘en mutlu günleri’nden birinde düşmek benim gibi güçlü geçinen biri için bile çok dağıtıcı, çok çok zor bir şeymiş.

    allah iyi insanlarla karşılaştırsın duası bu insanlar yüzünden var. keşke beni de allah iyi insanlarla karşılaştırsaydı da bu duyguların altında ezilmek nasıl bir şey hiç bilmeseydim.

    ekleme: öncelikle yazılan destek mesajlarına ve entrylere teşekkür ederim. dönemiyorum ama okuyorum. entrylerde de mesajlarda da nasıl öğrendiğim sorulmuş: bilen, masamıza oturmuş bir arkadaşının kendisine attığı ‘silmenin unutulduğu’ bir mesaj sayesinde öğrendim. deştim, dahasını öğrendim.

    “şüphelendiğin biriyle neden evlendin” diyenlere ne diyebilirim ki çok haklılar.

  • 1959 yılı öncesinde düzenlenen sadece istanbul takımlarının yer aldığı, te osmanlı dönemine değin uzanan lig.

    1904-1914 yılları arasında istanbul futbol ligi adı altında bir başlayıvermiş önce. o zamanlar osmanlı'nın ne denli ele geçirildiğini görmek için bu ilk ligdeki takım isimlerine bakmak bile yeterlidir: imogene, rumblers, strugglers, elpis, progres, cadi-keuy (bu da neyse/sanırım kadıköy)...
    bizden diyebileceğimiz fenerbahçe ve galatasaray dışında göze çarpan en naif takım ismi ise 'telefoncular'. bu ilk ligde fenerbahçe 2, galatasaray da 3 kez şampiyon olmuş. diğer şampiyonluklar 2 kez kadıköy ve birer kez de imogene ve moda takımları. beşiktaş o dönem bu ligde yokmuş.

    1914-1915 sezonu ise 'istanbul birleşik ligi' adı altında iki ayrı ligin birincilerinin finalde karşılaştığı bir lig olarak düzenlendi. bu ligde böyle yabancı takım isimleri elemine edilmiş. beşiktaş bu liglerde yine görülmüyor. iki ligin şampiyonları galatasaray ve fenerbahçe finalde karşılaşmış ve maçı fenerbahçe 3-1 almış.

    1915 yılından 1923'te cumhuriyet'in ilanına kadar da istanbul ligi yerini cuma ligi'ne bırakmış. bu 8 yılın 1 yılı turnuva düzenlenememiş, 1 yılı da tamamlanamamış. 6 sezonun tamamlandığı bu ligde de fenerbahçe ve galatasaray ikişer kez şampiyon olmuşlar. beşiktaş bu liglere de katılmamış; 1919'dan 1922'ye kadar farklı ligler olan pazar ligi ve istanbul türk idman birliği ligi gibi liglerde oynamış 3 şampiyonluk almış.

    cumhuriyetin ilanından sonra 1951'e kadar istanbul ligi adı altında beşiktaş, fenerbahçe ve galatasaray'ın ilk kez aynı lig içinde olduğu mücadele başlamış. sadece 1927 yılında lig (amsterdam olimpiyatı nedeniyle) oynanmamış. bu ligde beşiktaş 11, fenerbahçe 8, galatasaray da 6 kez şampiyon olmuş.

    daha sonra 1951 yılında ligin adı 'istanbul profesyonel futbol ligi' olarak değiştirilmiş ve günümüz itibariyle hala oynanan ligin başlangıcına kadar da bu şekilde sürmüş. bu ligde de beşiktaş'ın 2, fenerbahçe ve galatasaray'ın 3'er şampiyonlukları olmuş.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    evet, (bilgi eksikliği kaynaklı) yanlış bilgi verdiğim için bir düzeltme ile son halini vermeye çalışacağım:

    (bkz: milli küme)

    bilindiği üzere milli küme istanbul ligine kıyasla daha ulusal bir lig. istanbul, izmir ve ankara'dan takımların yer aldığı bu lig, 1936-1950 arasında düzenleniyor; çeşitli nedenlerle oynanamayan sezonlardan dolayı da 11 sezon olarak tamamlanıyor. bu ligde de üç büyük takımımız rekabetteler. beşiktaş 3, fenerbahçe 6 ve galatasaray'ın 1 şampiyonluğu bulunuyor.

    (bu noktada akla bunların hangi arada aynı anda düzenlenebildiği geliyor. bunu bilemiyorum. ya da bu aralar yapılan bu liglerde alınan şampiyonlukların sayılması kavgasında mesela aynı yıl iki ligde birden şampiyon olan takıma bir yılda +2 şampiyonluk mu yazılması bekleniyor? -bu arada aynı yıl iki şampiyonluk alan takım yok; mesela yani diyoruz-)

    (bu arada 1924-1951 arasında bir de türkiye futbol şampiyonası düzenleniyor: http://tr.wikipedia.org/…türkiye_futbol_şampiyonası

    bu türkiye futbol şampiyonasında da beşiktaş 2, fenerbahçe 3 kez şampiyonluk alırken galatasaray şampiyonluk yaşayamıyor)

    sonuç olarak başta söylemem gerekeni sonda söyleyerek toparlayayım. ben bu verileri buraya "şu şampiyonluk sayılmalıdır, bunlar sayılmamalıdır" derdiyle yazmadım. onu ayrıca yazacağım. sadece üç takımın birbiriyle mücadelede olduğu halı saha turnuvası dahi olsa benim için önemlidir. ve birbirleriyle rekabetteyken kimin ne kadar başarılı olduğuyla ilgili önemli verilerdir. bir arkadaşın da dediği gibi bu maçlar boşuna oynanmadı ve bu kulüplerin de armalarında boşu boşuna 1903-1905-1907 yazmıyor.

    şimdi, (56-57 ve 57-58 federasyon kupasını da ekleyerek) giderilen eksik bilgi sonucunda ortaya çıkan son verilere bakıyoruz hemen:

    (tekrar söylüyorum, istatistiğin tek ve en önemli kriteri 3 takımın aynı mücadele içinde yer aldıkları şampiyonluklar-kupalar hariç-)

    beşiktaş 33, fenerbahçe 39, galatasaray 30 şampiyonluk olarak gözüküyor.

    değerlerden beşiktaş'ı çıkarırsak, zira beşiktaş aynı küme içinde yer almayarak rekabete geç katılıyor, ve tarih sınırını kaldırırsak diğer iki kulübümüzün istatistikleri şöyle:

    galatasaray 35 şampiyonluk
    fenerbahçe 44 şampiyonluk

    yine de beşiktaş'ın da bu ayrı liglerde elde ettiği şampiyonluklar ile toplam şampiyonluk rakamını merak edenler için: 36 şampiyonluk

  • her yeni yıla girişte, nedense aklıma hep faruk nafiz çamlıbelin

    "içlenme,tabiattaki yekpare kederden
    yas tutma,dağılmış diye kuşlarla çiçekler;
    onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
    onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler..."

    mısraları gelir.

  • (bkz: hani nickimden anlamadıysanız doktor olduğumu)

    edit: sık sık favlanıyor bu entry. nicki drxxyyy gibi bir formatta olan bir arkadaşın hastalarından duyduğu kendince komik anılarını anlattığı bir entry vardı, bu entry silindiği için benim entrym anlamsız görünüyor ama sözlük ahalisi yine de çakmış olayı *. hekimlere diğer insanlardan çok daha büyük saygı duyarım. ancak hekim olmayan insanların, vücut sistemlerine, anatomiye, hastalıklara entelektüel bir ilgi duyması nedense bazı hekimlerde son derece gereksiz bir alerji yaratabiliyor. vücudumda bir anormallik hissettiğimde doktora gidip yaşadıklarımı detaylı şekilde açıklıyor, olası hastalıkları hekim gözüyle değerlendirmesini istiyorum. pek çok doktor kendisine yardımcı olan bu bilgilere ilgi gösterirken bazıları sığ bir bakışla "googlecı bu" tavrı takınıyor. burada eleştirdiğim şey de bu.