hesabın var mı? giriş yap

  • tuttuğum evin iki aylık kirası ve depozitosunu vermiştim. kalanıyla da 12 aylık senet yaparak bi çamaşır makinası bir de yatak almak istemiştim. yatağa para yetmeyince halı aldım. ilk gece o halının üstünde uyudum. sonra belim tutuldu. hangi akla hizmet çamaşır makinası aldım, niye önce yatak almadım onu halen çözebilmiş değilim.

  • içinde sıcacık, ısınmış ve aynı zamanda coolluk kasan evlatlar barındıran dönemdir.
    şahsen bu kombinle lisede fırtına gibi estiğim dönemleri hatırlıyorum. açık mavi okul gömleğinin içine giyilen lacivert boğazlı badi, gri etek, lacivert çorap. gömleğin kolları özenle kıvrılıp, badinin kolları açığa çıkartılırdı. bu kombine rağmen öğrenciye benzerdik biz. şimdikiler gibi apaçi kılıklı durmazdık. (bkz: yaşlanma belirtileri) .

  • yazılanları sildirmese yaptıkları usülsüzlükten haberim olmayacaktı. merak edip tipine bakayım dedim. tahmin ettiğim gibi baş örtülü. sorsan ultra süper müslümandır. şaşmaz whatsaptan her hafta hayırlı cumalar mesajı yolluyordur etrafına özlü sözlü filan. çocuğu filan varsa da kesin iki isimlidir ebubekir sıddık türevi. yiyin ulan dünya size kalacak sanki.

  • vakti zamanında, nişantaşı’ndaki taş konak’ta, ihsan raif hanım adında, köklü bir ailenin kızı; iyi eğitimli, edebiyata, sanata, müziğe ve öğrenmeye hevesli, genç bir kadın yaşarmış. babası, dönemin padişahının gözde isimlerinden, valilik ve bakanlık yapmış bir adammış.
    bir gün, henüz 13 yaşındaki ihsan raif hanım odasında kardeşi ile oynarken bir gürültü kopmuş. kapı açılmış ve içeri hiç tanımadığı, hayatında hiç görmediği bir adam dalıvermiş. bu adam, ihsan raif hanımda uzun zamandır gözü olan reji memuru ali kamil'miş. ali kamil, ihsan raif hanım’ı kaçırmaya kalkışmış ama başaramamış. sonra da korkup evden kaçmış. ama olan olmuş bir kere. ihsan raif hanım’ın adı kirlenmiş. babası, onu, tüm dil dökmelerine, aile fertlerinin ağlamalarına, yalvarmalarına hiç kulak asmamış. kirlenmiş adı temizlensin diye, on üç yaşındaki kızını ali kamil ile evlendirip, izmir’e sürgün yollamış. izmir’e sürgüne gönderilmeden hemen önce de bu şiiri yazmış ihsan raif hanım. çocukluğunun saflığını, masumiyetini, umutlarını, duygularını dökmüş dizelere. aslında şiir yazmamış da, bugün bile okurken içimizi titretecek bir ağıt yakmış.

    kimseye etmem şikâyet; ağlarım ben halime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
    perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
    titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime...

    haydi şerefe!

  • an itibariyle yaşanmıştır.

    - canım üstünde ne renk gömlek var? (telefonda)
    - hu huuuuu fantaziye gel...
    - ahahahayyyyy ne fantezisi be beyazları yıkıcam, beyaz giydiysen akşamı bekliyim..
    - mavi. mavi giydim ben.

  • flu'luk.

    insan ilişkilerinden gönül işlerine, akademik kariyerden, okul hayatına, akrabalık ilişkilerinden dostluklara.. hiçbir şey net değil. ima usulü çalışan bir duygu/düşünce durumumuz var. kimse derdini açıkça söylemiyor. herkes 'o' anlasın peşinde. anlatmayı bilmiyoruz, anlamaya çabamız yok.

    ülke kocaman bir aşkı memnu seti. kapalı kapılar, yalan dolanlar, iftiralar, dedikodular, imalar en çok bu bak, imalar.

    kaş-göz yapmaktan canımız çıkacak, destur!!

  • atalarımız bunu seneler önce düşünerek söz, nişan, nikah gibi checkpointli basit bir sistem koymuşlardır.

  • 3 kere baştan sona bitirdiğim, dünyada en çok kıskandığım karakterin dizisi.

    "kim ne der korkusu sıfır bir insan olmak
    mesleğinde en iyisi olmak
    kimseye ileride işime yarar mı diye yalakalık yapmamak"
    bütün bunlar house'un çizilen karakteri ama bunun dışında bir özelliği ise ayrı bir hayranlık konusu

    ilk olarak cameron, "beni neden işe aldın" diye sorar. uzun süre kızı süründürür ve sonunda açıkça söyler "çünkü güzelsin". cameron hemen triplere girse de baktı ki saçmalıyor daha da açıklar. "güzelsin, istesen zengin bir koca bulurdun, vücudunu sergiler dünya para kazanırdın, hayat boyu insanlar peşinde koşabilirdi ama sen bu güzelliğine rağmen okuyup doktor oldun" bu repliği ezberden öyle yazdım ama ana fikir bu.

    bu açıdan bakınca foreman ve chase için de mutlaka benzer bir fikri olduğu açık.

    foreman siyahi, sabıkası olan, okulunu dereceyle bitirmiş bir adam. house, ırkçı değil ancak karşısındaki insanın bir şeyleri başarmış olmasına saygı duymuyor, başarmaması için bir sürü olumlu olumsuz sebep arıyor ve bu sebeplerin onu tatmin etmesi gerekiyor.

    chase, babası çok zengin ve yakışıklı bir doktor. yine onun da doktor olması için bir neden yok. ömür boyu kız peşinde ferrari binecek bir adam. bunun yerine doktor olmayı tercih etmiş ve house, bu sebepleri tatmin edici buluyor.

    bütün insanlık olarak hep şunu hayal ediyoruz "ay inşallah ihtiyacı olana gider". house ise ihtiyacı olana değil ihtiyacı olmadığı halde onu isteyene imkan veriyor. bu fikir kimin fikriyse büyük hayranlık duyuyorum.

  • arda yerine drogba gelip konuşma yapsa daha etkili olur bence.

    edit: başlığı açan arkadaş kaçmış, başlık başa kalmış. ilk entry'de yazan başlık ile aynı. arda gelip türkiye'deki terörü bitirir mi? ben de böyle bir şey demiştim.