hesabın var mı? giriş yap

  • monster bilgisayar alsam mı diye düşünüyordum, 2/b sınıfından ilhan arkadaşımızın ibretlik kompozisyon çalışmasını görünce vazgeçtim.

    kimler kimler ceo oluyor, ben niye olamıyorum?

  • expert: uzman

    performance: performans

    disease: hastalık

    cancer: kanser

    kezbanietzsche: fatal error

    edit: yukarıdakilerden bağımsız olarak konuşacak olursam wi-fi açık yatanın çocuğu doğu perinçek gibi olabilir diyebilirim. gece yarısı "sen wi-fi açık uyudun!" diye gelip uykunuzu haram edebilir.

  • kendi deyimi ile ''tanrı'nın eli'' ni iki kere kullanmı$tır aslinda..

    1986 senesinde oynanan ingiltere macı sonrası maradona bu mac icin ''bu bir takımı yenmek degil bir ülkeyi yenmek demi$ti.''

    bu macın 51. dakikası icinde maradona topu orta saha civarından almı$, hoddle'i gectikten sonra valdano ile duvar pasına girmi$ havalanan topu shilton'un rahatca alması beklenirken maradona kendisinden beklenmeyecek kadar yükselmi$ ve kafasını sol yumruguna siper ederek shilton'un önünden topu elle aglara yollamı$tı. zaten herkes bu golü ezberlemi$ti, tarihte yerini almı$tı bu gol.

    mactan sonra basın toplantısında maradona tarihe gececek olan ''un poco con la cabeza de maradona y otro poco con la mano de dios" cümlesini kurmu$tu.. yani biraz maradona'nın kafası biraz tanrı'nın eli.

    **

    1990 dünya kupasında acılı$ macını milano'da 1-0 kaybederek ba$lar arjantin. ikinci mac sovyetler birligi iledir. arjantin'in maradona dahil cok fazla sakat futbolcusu vardı ve istenen oyun oynanamıyordu.

    14 haziran günü sovyetler macına cıktı arjantin ve belki de turnuva'nın arjantin icin ilk kader anı ya$andı. 10. dakika icerisinde nery pumpido kendi defans oyuncusu jorge olarticoechea ile ceza sahasında carpı$tı ve ayagi kırıldı.. kaleye sergio goycoechea gecti.. troglio ile 27. dakika da 1-0'da öne gecti arjantin, ama sovyetler inanılmaz bir baskı kurmaya ba$ladı arjantin kalesinde.. üst üste ataklar icin artık maradona bile kendi kale diregi önünden ayrılamaz olmu$tu ki tanrı'nın eli ikinci kez sahneye cıktı.

    artık sovyetler baskısının dayanılmaz durumda oldugu anlardan birinde kullanılan korner atı$ına ceza sahası icerisinde oleg kuznetsov muhte$em bir kafa vuru$u yapar. o sıra ön direk önünde bekleyen maradona top kaleye girmek üzereyken topu bu sefer sag eliyle durdurur ve topu ileri firlatir. herkes $a$ırmı$tır, maradona dı$ında. aynı 1986'da ki gibi yan gözle hakeme bakar maradona.. hakemin olayı aynı 4 sene önce oldugu gibi fark etmedigini görünce de sol ayagı ile topu havaya diker.. isvecli hakem oyunu devam ettirir, bir süre sonra da arjantin 2. golü bulur ve sovyetler birligi'ni 2-0 ile turnuva dı$ına yollar.. eger o top gol olsa ilk macını kaybeden, ücüncü macında beraber kalan arjantin grubu sovyetler birligi'nin arkasında sonuncu olarak tamamlayacaktı.

    nası baglanır ki bu 24 saat uyumayan bir insan icin?. maradona güzel birisidir i$te.

  • nba'in tüm zamanlar asist ve top çalma lideri olan efsanevi point guard. magic johnson 42 yaşına kadar oynasa onun asist rekorunu kırar, sadece asist üzerine kurulu bir oyuncu gibi başlıkta garip entryler mevcut. bu makine mühendisi kılıklı tip, magic'in asist rekorunu kırarken 860 maçta oynamış. magic ise 874 maçta oynamış. bu ne demek oluyor? magic 32 yaşında basketbolu bıraktığına göre john stockton bu rekoru kırarken ikisi de prime'ında demektir. john stockton rekoru 38 yaşında kırdı gibi bir durum yok. kaldı ki adam nba'de ki ilk üç yılında back-up point guard.

    bu adam sırf asist üzerine kurulu bir oyuncu demek için hiç bir maçını izlememiş olmak lazım. maçını izlemediyseniz de dönün bakın bari prime zamanında ki istatistiklerine. hücumun ana temeli pick and roll olan bir oyunda efektif bir skorer değilse zaten bu kadar asist yapması mümkün değil. yanında karl malone gibi bir skorer varken de gerekmedikçe takımın skor lideri olmaz. %50'yle 15-17 sayı ortalamaları olması bu yüzdendir. kendisinin skorer olmamasından kaynaklı değil.

    nba kariyerinde hiç şampiyonluk yaşamaması meselesine gelelim. biraz nba'i takip eden ve amerikayı bilen biri için bunun cevabı basittir. 19 sezon utahta oynarsan nah alırsın. bu adamın oynadığı her sezon utahla playoffa kalması,5 konferans finali ve 2 kere nba finali oynaması bile başlı başına bir inceleme konusudur. final oynadığı dönem de mj için çizilmiş projenin son aşamasına denk gelir.

    benim gözümde top elindeyken en iyi basketbol tercihlerini yapan muhasebecidir. en çok saygı duyduğum oyuncu da kendileridir. nedeni de kendisinden beklentilerle çıktığı seviye arasında ki uçurumdur. kidd,magic vb point guardlar lige girmeden o seviyelere çıkması beklenen isimlerdi. stockton ise utah tarafından 1984 draftinde 16'nci sıradan seçildiğinde salonda büyük bir uğultu olmuştur. kimdir bu herif diye. 19 sezon oynayıp kariyerini bitirdikten sonra da arenanın önüne heykelini diktiler.

  • çok yanlış bir tutum.

    doğrusu ise, düşmanın karşısında içtimaya girip mıntıka temizliği yapmaya başlamak olmalıydı.

    yabancı komutanlara çay-kahve servisi yapıp lojmanlarının foseptiklerini de temizler, çocuklarına özel ders verirken karılarının şoförlüğünü yapardınız.

    aldığınız bu yüksek askeri eğitim karşısında afallayacak düşman topraklarınızdan hemen çekilir, siz de çift çarşıyla ödüllendirilirdiniz.

    afiyet olsun.

  • ulan biriniz de ataride silahla ördek avlamayı söylememiş.

    ulan ne teknolojiydi beee! bugün bile böyle bir teknoloji yok :)

  • neden kadın diye belirtme ihtiyacı duyuyorsunuz diyenlere katılıyorum. bence de gerek yok. fren yerine gaz... dediğiniz anda kafada cinsiyet beliriyor zaten.

  • gun itibari ile, sozlukte yasanan kisa sureli kaotik anlarin kisa aciklamasi. normalde yapmam bu tur seyler ama, olayi anlamayanlara kiyagim olsun.

    - sabahin ilk isiklari ile birlikte, sozlukte onay bekleyen tum caylaklar bir anda yazar oldu.
    - henuz hadise tam kavranamamisken, sozluge oluk oluk entry akmaya basladi.
    - yazar olan caylaklar o kadar seri entry giriyordu ki, girilen entry'ler henuz sol frame'in tepesine gelmeden 3. sayfaya dusuyordu.
    - gunun cok erken saatleri olmasina karsin tum basliklarda akil almaz bir patlama yasanmaya baslandi. ortam, zombi istilasina ugramis kent merkezinden halliceydi.
    - olaydan cok kisa bir sure sonra, sozlukte eskiler-yeniler tartismasi basladi.
    - yeni yazarlar "eskiler ucurulsun" gibi basliklar acarak goz yasartti.
    - yeni yazarlarin buyuk cogunlugu cumle dahi kurmaktan acizken, "sozluk radikal bir karar aldi. siz zaten bir bok yapmiyordunuz. biz kaliteyi yukseltecegiz" cikislari yaparak aklimizi basimizdan aldi.
    - tam sozluk manisa mesir macunu senliklerine donmusken, sozluk yonetiminden "pardon kuzenim yapmis" aciklamasi geldi.
    - bu aciklamadan sonra, yeni yazarlarda gergin bir bekleyis basladi. tekrar caylak olmamak adina, onlara destek veren bazi eski yazarlar ile direnis baslattilar. arada, mantikli entryler girerek tekrar caylak olmaktan yirtmaya calisanlar gozden kacmadi.
    - aciklamadan yaklasik bir saat sonra, ssg "yeniden caylak yap" butonuna basti ve 2 saatligine yazar olan caylaklar, yeniden caylak oldu.

    onay bekleyen caylaklarin buyuk kisminin yazar olmaya hazir olmadigini gozlemlemek mumkundu. arada, sozluge bir seyler katabilecek olanlar da goze carpiyordu elbette ancak buyuk cogunluk epey bir sure daha caylak kalacak gorunuyordu.

  • göğsümüzü kabartan üniversitedir. öğrencisiyle, hocalarıyla çok yaşasınlar. en son nuri bilge ceylan altın palmiye aldığında yaşadığım bir gururu yaşattılar. birkaç entry yukarıda da bahsettikleri gibi times listesi ve qs listesi üniversitelerin (en azından kuzey amerikadakilerin) kendilerine baz aldığı ve birkaç basamak olsun yükselmek için bir taraflarını yırttıkları ranking listeleridir.

    kıçıkırık bir kuzey amerika üniversitesine hasbelkader yolu düşen bir adam olarak yerinden bildireyim; daha liste açıklanır açıklanmaz, yememiş içmemişler koştur koştur gidip rektörden demeç almışlar, birkaç saat içinde de e-news olarak herkese mail atmışlar: " okulumuz sağlık ve klinik alanlarında iki basamak yükselmiş, genel sıralamada yerimizi koruyoruz.. oley.." şeklinde.

    yani öyle "benim kafam yatmadı yaaaa, odtü şimdi tufts'dan, purdue'den daha mı iyi.." şeklinde mabadından yorum sallamakla olmuyor o işler. listeye girip de üniversitenin hangi parametrelere göre değerlendirildiğine ve odtü'nün hangi parametreye göre nasıl bir performans gösterdiğine bakarsanız, bu güzide okulumuzun nasıl bir başarı ortaya koyduğunu görürsünüz.

    buradan times higher education'ın sıralama yaparken kullandığı metodolojiye bakabilirsiniz: http://www.timeshighereducation.co.uk/…/methodology

    buradan da odtü'nün performansına:
    http://www.timeshighereducation.co.uk/…l-university

    görüldüğü gibi üniversiteyi rakipleri karşısında aşağı çeken iki temel parametre var: international outlook ve research

    bunlardan ilki üniversitenin uluslararası bağlantılarına göre yapılan değerlendirme. yani üniversitedeki uluslararası öğrenci ve akademisyen sayılarının, yerli öğrenci ve akademisyen sayısına oranına göre hesaplanıyor. haliyle bir ortadoğu ülkesinde kurulmuş, ismi de ortadoğu olan bir üniversitenin listedeki rakip üniversiteleri de göz önünde bulundurursak yabancı öğrenciler ve akademisyenler için ilk tercih olmayacağı aşikar.

    research kısmındaki puanlama ise üç temel kıstasa göre yapılıyor. tanınırlılık (reputation), üniversitedeki öğretim üyelerine araştırmaları için sağlanan ödenek ve fonlar, son olarak da üniversitedeki öğretim üyelerinin ortalama yayın sayısı. değerlendirme puanının %30'u da bu kriterler üzerinden hesaplanıyor. evvela türkiyede kurulmuş bir üniversite tanınırlık açısından bir amerikan yahut avrupa üniversitesine göre zaten mücadeleye 1-0 geriden başlıyor. yine başta kuzey amerikan üniversitelerinde olmak üzere batı üniversitelerinde hem devletten hem de özel kaynaklardan sağlanan araştırma fonları bizin gariban odtü'müzün fersah fersah üzerinde. sanırım tayyip'in odtü'ye örtülü ödenekten para aktardığını düşünmüyor hiçbirimiz. son olarak yayın sayısı ise yine kuzey amerika üniversitelerinin olmazsa olmazlarından. yani üniversitedeki hocalardan yayın yapmaları bekleniyor, hatta zorunlu kılınıyor. üniversiteye kabul ettikleri akademisyen eğer yayın üretmede performans gösteremiyorsa aynen şutlanıyor. (bkz: publish or perish) gerçi bizde de 5 yılda 270 makale yazan akademisyenler var ama bu numunelerden odtü'de olmadığını varsayıyoruz. dolayısıyla yök benzer bir yayın yapma zorunluluğu da getirmediği için, yayın ortalamalarının düşük çıkması çok anormal değil.

    kısacası puanlamanın %37.5 luk kısmında çok da elde olmayan sebeplerle yarıştığı üniversiteler karşısında epey düşük performans gösteren odtü, citation yani akademik dünyada yarattığı etkiden 100 üzerinden 92 puan çekmiş, canlar. eldeki imkanlarla daha iyisini yapabilen varsa buyursun çıksın ortaya.

    demem o ki, şu güzel müessese tayyib'in yönettiği ülkeden, ışid çatışmalarının yaşandığı bölgenin sadece 800 km kuzeyinde melih gökçek'in 25 yıldır belediye başkanlığı yaptığı kentten kaldırılıp, aynı hocalar ve öğrencilerle amerika'nın doğu yakasında bir şehre taşınsa bugün o listede çok rahat ilk 20'ye hadi bilemedin 30'a girer.

    ben de bu vesileyle başta odtü olmak üzere o listeye giren boğaziçi, itü, sabancı, bilkent ve koç üniversitesilerinde öğrenci-akademisyen-idareci olarak kim varsa gözlerinden öperim. gururumuzsunuz.

    bir de islamcı bir dangalak vardı geçenlerde, odtü, boğaziçi, bilkent yıkılmalı diyordu. hah işte o dallamalar da biliyor ki bu kurumlar ayakta kaldığı sürece bu ülkeyi teslim alamayacaklar. o sebeple:

    diren odtü
    diren boğaziçi
    diren bilkent