hesabın var mı? giriş yap

  • tarihten günümüze demişler de olayların hepsi 1913 - 1928 arası amk.

    abd' ye saldırdığınız için 20 yıldır ülkenizi işgal eden koalisyondaydık demenin kardeşçe bir yolunu bulamadılar herhalde.

  • bir akit haberi.

    süper bişi, türkmenistan, kazakistan ve bosna hersek liderleri geliyormuş.

    akpli'ler mutluluktan havaya uçuyormuş, geziciler ve cehapeliler kıskançlıktan sokaklara çıkacakmış.

    link

  • kurtulanlar arasına adımı yazdırmama az bir vakit kalan illet hastalık

    gururla ve sevinçle edit: tahlil sonuçları geldi. kurtuldum!!!
    (ama diyete bir süre daha devam etmem gerekiyormuş)

    11 yıl sonra gelen edit: lan her şey düzeldi, iyi gidiyor falan derken bu meret bu sefer belden aşağı vurdu. sağ testisi aldırdık. hasta yatağımdan bildiriyorum.

    büdüt: en beğenilen entrim bu ya, kaderime mi küssem, ssg'ye mi sövsem bilemedim.

  • dükkanı tarayanlar, aynı zamanda dörtlülerini yakıp, arkada oluşacak trafik için de kibarlıklarını göstermişlerdir ve az sonra gideceğiz mesajını vermişlerdir.

  • kibar adamdır. bunda pislik, art niyet yok. belki sen adama güvenmiyorsun, girmesini istemiyorsun. adam da böyle bi ihtimale karşı nazikçe izin alıyor.

    bağzı kadınlara nezaket gerçekten de fazla.

  • yerde gol sevinci yaşamakta olan ve aralarında elano blumer, milan baros ve arda turan'ın da olduğu yaklaşık 40 milyon euro bonservis bedeline sahip grubun üstüne bildiğin uzun eşek oynar gibi atlayabilen futbolcu.

  • eğer parelel evrenler var ise bu evrende neden hüseyinin annesinin evlendiği adamın farklılığı parelel evren oluşturmuş olsun ki? biz milyonda bir gelebilecek sayısal lotonun çıkmış haliyiz çünkü bu sayısal loto milyarlarca kez çekilmiş.
    ama parelel evrenlerin mesela güneş sistemi oluşmaması, bu bir süpernova patlamasının farklı bir şekilde meydana gelmesiyle oluşacağı yerine insan ilişkilerinin değişikliği ile ortaya çıkacağını varsaymak bana göre hala evrenin merkezinde bilinçaltında insanı oturtmak ve en kutsal canlıyı insan kabul etme varsayımından geliyor.biz evrende önemsiz, olması ihtimali varken ortaya çıkmış canlılarız.hepsi bukadar.

  • çoğu çakma olduğundan ülkenin fakirlik boyutunu anlamanıza ve ne kadar şekilci olduğunu hatırlamanıza yardımcı olur.

  • öncelikle yıldız tilbe'mizin sesinden kına türküsünü bırakalım şuraya yüksek yüksek tepelere

    sanıyorum hepimiz bir şekilde katılmış, denk gelmiş, görmüşüzdür kına gecesi.

    erkekli kadınlı olanlarında genelde erkekler oynayan kadınları izlerler, bitmek bilmeyen bir org sesi inler ortalıkta ve kuruyemiş dağıtan kişiye " bi' tane daha alabilir miyim? " diye sorulur.
    yani bizim varoş mahallemizde durum böyle idi hemen hemen.

    " peki nereden çıkmıştır bu kına gecesi denilen gelenek? " diye sormadığınızı anlar gibiyim. olsun yine de anlatayım.

    milattan önceki devirlere dayanır kına yakma âdedi. bu dönemlerde ölmeye yüz tutmuş yaşlı kadınlar saçlarına kına yakıp, tanrı'ya kurban olmaya hazır olduklarını belirtiyorlardı. yani kına yakmak islâmîyet'ten binlerce yıl önce dahi kurban olmak ile ilişkili bir kavram idi.
    çatalhöyük'te yapılan arkeolojik mezar kazılarında da bazı cesetlerde kına izine rastlanmıştır.

    " peki evlilik ile ne alakası var birader? " dediğinizi duyar gibiyim. feminist arkadaşlar kızacaklar belki ama bu da hâtun kişinin er kişiye " sana kurban olurum " deme şeklidir.
    aslında islâmiyet öncesi türk geleneklerinde erkeğe de kına yakılmakta, eşitlik sağlanmaktadır. sanırım hâlâ anadolu'da erkeğe de kına yakılan kına geceleri yapılıyor.
    dede korkut hikâyeleri'nde de kına yakma geleneğine bolca değinilmiştir.

    osmanlı devleti döneminde, pazartesi günü gelin çeyizi damat evine gönderilir, salı günü gelin hamamı yapılır, çarşamba gecesi de kına gecesi düzenlenirdi.

    gelinin kırmızı kıyafet giymesi geleneği islamiyet öncesinde de mevcuttur türkler'de. osmanlı döneminde de böyle devam etmiştir. sanıyorum günümüzde de genelde böyle.

    islamiyet öncesi devirde kına gecesinde gelinin ağlaması hoş görülmezken daha sonraları gelin ağlamazsa " ayy yosmaya bak ne kadar da gidesi varmış kocaya " tarzı dedikodular olmasın deyu gelinin ağlaması, ağlatılması öncelikli amaç olarak belirlenmiştir.

    kına tepsisinin üzerinde dikili yahut gelinin etrafında dolanan kızların ellerinde bulunan mumlar ise bir gelenek değil, bir ihtiyaç sonucu doğmuş bir eylemdir. çünkü eskiden elektrik diye bir şey yoktu anlıyor musun?
    bu da nostalji oluyor günümüzde. hatta ortam karartılıyor kına türküsü başladığında.

    kına gecesi geleneği güney amerika, avrupa ve iskandinav ülkeleri hariç ( belki buralarda da nadiren vardır ) dünyanın hemen hemen her yerinde bulunan bir gelenektir.

    allah tamamına erdirsin nişanlı arkadaşlar*

    bana çerez gönderin.

  • çocukluğumdan aklımda kalan garip fotoğraflardan biri.
    yaşım 12-13. karşı apartmanda - ama nası karşı bak, tam bizim evin hizasında. bizim evin ayna görüntüsü gibi düşün- birlikte yaşayan fantastik bir çift oturuyor. şimdi bundan 11 sene öncesine git. bak bakalım orda birlikte yaşayan çift denen şeyden kaç tane var. çevrede yarattığı yankıyı düşün. erkek olanın adını jose mariano koymuştum. (o zamanlar yayınlanan salak dizilerden birinin jönüydü ehehea) o yüzden bundan sonra kendisinden jose mariano diye bahsedeceğim.

    şimdi bunlar çevredekilerden oldukça farklı bir çiftti. zira evli olmadıkları için, evde bir aşk havası süzülür dururdu. o yaz, açık balkon kapısından, onların hayatına dahil olmuştum. hatta sitece olmuştuk ahahaha. ama bunlardan onların haberi yoktu sanırım. çünkü öyle davranıyolardı. akşam olurdu, jose kapıdan koskoca bir çiçekle eve girer, karşı evde bir fransız güncel dizi filmi mutluluğu yaşanırdı. abla mütemadiyen jose'nin kucağındaydı. kucağa atlandıktan sonra, evde mutfaktan antreye, antreden yatak odasına doğru ışık geçişini takip etmek zor olmazdı. aynı zamanda tasarrufsever de bir çiftti bunlar.

    gene gecelerden bir gece, abla mutfakta yemek yapmaya başladı. yere kadar olan jaluzi sayesinde görünmediklerini zannediyolardı fakat biz hepsini görüyor, god bless their love diyerek ellerimizi birleştirip tanrıya yakarıyorduk. abla tezgahta bişeyler doğrarken (oha detaya gel) jose mutfağa girdi ve yemek yapan o kadına arkadan sarıldı. 1-2 sallandılar. sonra ne mi oldu? mutfaktan antreye, antreden yatak odasına bir ışık geçişi. yemekten haber alınamadı.

    bu saadet bir kaç yıl böyle sürdü. hatta üst komşunun oğlunun dediğine ve bizim de şahit olduğumuza göre (hohoahah kaçmaazz) o evde çok daha çılgın hikayeler yaşandı. diğer başka ablalar gibi. sonra, aniden evlendiler. eve bi mutsuzluk çökmüştü. çocukları oldu. aşk bitmişti. ne yemek yapan ablaya arkadan sarılma kalmıştı, ne çiçek, ne ot, ne kucağa alma ne de ışık geçişleri.

    hayatımda ilk kez bi aşkın ölümüne, bir ikilinin macerasever genç bi çiftten "amca ve teyze"ye geçişine şahit olmuştum. ilişkilere bakışımı etkileyecekti bu.