hesabın var mı? giriş yap

  • vergi veriyorum otoyoldan geçiş ücreti ödüyorum ve hayvana sahip çıkamayan devletim yüzünden canımdan oluyorum yada maddi külfetli kaza geçiriyorum.

    bu kadar ucuz olamaz insan hayatı !

  • ilk ifadesinden daha dehşet vericidir.

    ilk ifadesinden anladığımız kadarıyla suphi tecavüz etmek amacıyla kızı kaçırmış, kız biber gazı sıkıp direnince öldürmüş. dna'sının bulunması korkusuyla ellerini kesmiş. ceseti yok etmek için yakınlarına haber vermiş, ortak akıl sonucu yakmaya karar vermişti.

    değişen ifadeye göreyse kaçırıldığı korkusunu yaşayan müşterisini sakinleştirmek yerine ona vurmuş, dakikalarca işkence etmiş, canlı canlı ellerini kesmiş. bir sinir harbiyle kızı darp ettiğini düşünsek bile saatlerce süren eve gidip gelmeler, telefonda görüşmeler, birilerini beklemelerin sonunda dahi içi soğumamış (olay da kaçırıldığını, kötü muameleye maruz kalacağını düşünen bir kızın savunması) cesete kötü muamele ederek onu yakmıştır.

    bu ifade gerçek ifade varsayalım. şayet adalet bu ifadeye daha az ceza verecekse ben artık bu ülkede yaşamak istemiyorum. ya da ben de derhal yola çıkıp işime gelene bu tarz işkenceler yapmayı planlıyorum. işsiz güçsüz adamım. her türlü dexter'lığa gönüllüyüm. amacım tecavüz değil, sadece böyle insanlar beni tahrik ediyor. sinirleniyorum. onları dövüp, hırıltılar çıkarırken ellerini kesip cesetlerini yakmak istiyorum. kötü bir niyetim yok.

  • boston celtics'in bu sezona muhteşem bir giriş yapmasındaki en önemli isimdir kendileri. üç tane basketboldan soğumuş adamı*** almış yine birer hırs küpüne döndürmüştür. sonucunda boston son yıllardaki en iyi performansını sergileyerek 7-0'lık bir başlangış yapmıştır sezona.

  • evet başlığı doğru duydunuz.. olay abd' de geçiyor.. insan hakları konusunda tokat gibi ders vermişler nusret efendiye..

    öncelikle haber linki paylaşalım: buyrun

    olayın özeti ise şu; nusret amerika daki restorantında çalışan garsonları toplu şekilde işten çıkartıyor..

    tabi orası türkiye değil, insan hakları falan sistem tıkır tıkır çalışıyor.. garsonlar mahkmeye gidiyor.. ve olayın iç yüzü ortaya çıkıyor..

    nusret, ''garsonların aralarında bölüşmesi gereken tip (bahşişlere) el atıp bunlardan pay alıyor!!'' 4-5 garson buna itiraz ediyorlar.. ve o garsonlar, işte çıkartılanlar..

    federal mahkeme nusret'e haksız işten çıkartma yaptığı için 250.000 dolar ceza yapıştırıyor.. durur mu? durmaz.. bu garsonların tazminatları alacakları, faizleriyle beraber her şeyi topluyor.. hepsini de nusrete kitliyor bir güzel.. ''al koçum hak ettin'' diyor..

    bize de bu olayı konuşmak kalıyor..verilen kararı batı hayranlığına yormayalım hemen.. adamlar hukuk devleti imiş gerçekten.. batının iyi yanlarını alabilseydik keşke dedirtti bana.. nusret'e gelirsek.. bu adamın artık gelinecek tarafı kalmamıştır.. instagram kullanmıyorum da, kullansaydım da takip ediyor falan olsaydım.. tepkimi koymak adına takipten çıkartırdım diye düşünüyorum.. tabi taktir sizin..

    sonuçta garson bahşişlerine (o da nasıl bi bahşişse zaar artık) göz diken bir adamın 24 milyon takipçisi var bu dünyada..

    edit: (bkz: serebral palsi hastası yusuf'a umut ol)

    bugün bu başlıktan haberim oldu.. dünyada sağlıktan başka her şey yalan.. eğer maddi durumum yerinde ve yardımcı olacak birilerini arıyorum diyorsanız, bi inceleyin derim..

  • son derece etkileyici "müzikalite"sinin yanında; pink floyd un kendine özgü dahiyane söz kurgusunu da yogun biçimde yansıtır..

    sozlerin içerigine bakıldıgında hislerini anlatamayan bir insanın sozleri gibi görünür..
    oysa ki birçok anlamı bir arada barındıran bu parca,
    cagımızın modern toplumunda iletişim teknolojilerinin ust duzeyde oluşuna karşın var olan "iletişimsizlik" sorununu ele alıyor izlenimini verirken, aynı zamanda da ilkel çağların, iletişim kurmayı, yani konuşmayı, bir "dil" yaratmayı henuz cözememiş insanının hislerini dışa vurmakta yasadığı imkansızlık halini de anlatır..

    there' s a silence surrounding me - "bir sessizlik var etrafımı saran"
    i can' t seem to think straight - "dogru duzgun dusunemiyorum"
    i' ll sit in the corner - "bir köşede oturacağım"
    no one can bother me - "böylece kimse beni rahatsız edemez"

    kısmında bu "ikili" anlatım açık biçimde görülür.. ancak bu anlatım butun sarkıya yayılmış olmasına karsın tum soz duzeni içinde kendini gostermez.. biraz daha acarsak:

    i think i should speak now (why won' t you talk to me)
    i can' t seem to speak now (you never talk to me)
    my words won' t come out right (what are you thinking)
    i feel like i' m drowning (what are you feeling)
    i' m feeling weak now (why won' t you talk to me)
    but i can' t show my weakness (you never talk to me
    i sometimes wonder (what are you thinking)
    where do we go from here (what are you feeling)

    sanirim simdi konu$malıyım (neden benimle konu$muyorsun)
    konusabilecegimi sanmıyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    dogru sozcukleri bulamiyorum (ne du$unuyorsun)
    sanki boğuluyor gibiyim (ne hissediyorsun)
    şu anda kendimi gucsuz hissediyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    ama bu gucsuzlugumu ifade edemiyorum (benimle hic konu$muyorsun)
    bazen merak ediyorum (ne du$unuyorsun)
    'nereye' gidiyoruz (ne hissediyorsun)

    bu ilk kısımda, ilk çağlarda herhangi bir konuşma-iletişim kurma yeteneği bulunmayan ilkel bir insanın dusuncelerini, acılarını, korkularını, kaygılarını ve daha bircok envai çeşit duygularını ifade edemeyişindeki "boğulma" hissi anlatılmak istenir.. keza şarkının bu bolumundeki sozlerde de*****bu "içinde kalan duygular arasında boğulma" hali açıkça dile getirilir..

    hemen devamında yer alan iki mısra ise** bu bogulma hissinin nereye kadar surecegini, hislerini anlatamadan nereye kadar dayanabilecegini dusundukce gelecegin neler getirecegini bilemeyişin ve bunun getirdigi kaygının anlatıldıgı bir kısımdır..

    ikinci kısım ise gunumuzun "modern çağlar"ına ayrılmış bir ikinci bölüm gibidir..

    why won' t you talk to me (i feel like i' m drowning)
    you never talk to me (you know i can' t breathe now)
    what are you thinking (we' re going nowhere)
    what are you feeling (we' re going nowhere)
    why won' t you talk to me,
    you never talk to me
    what are you thinking
    where do we go from here

    neden benimle konu$muyorsun (sanki boğuluyor gibiyim)
    benimle hic konu$muyorsun ($imdi soluk alamadigimi biliyorsun)
    ne du$unuyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    ne hissediyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    neden benimle konu$muyorsun
    benimle hic konu$muyorsun
    ne du$unuyorsun
    'nereye' gidiyoruz

    bu ikinci "soru-cevap" bölümü ise "we're goin' nowhere" sözü ile ilk bölümdeki "ilkel adam"ın sorusuna bir cevap niteliği taşır..
    bir çelişkinin ortaya çıkışına işaret edilir,yani;
    ilkel insanın elinde bırakın herhangi bir iletişim aletini, konuşabilecek bir dili bile yoktur, iletişimsizlik içerisindedir ve bu durumun ne noktaya kadar surecegi onda bir merak, bir kaygı yaratmaktadır,
    diğer taraftan ona gore muthis derecede "üstün" olan gelişmiş "modern" cag insanı yuksek teknolojinin yarattıgı imkanlara ragmen iletişimsizlik sorunu yaşamakta, aynı "boğulma" hissi halen surmekte * ,toplum içinde kendini yalnız hissetmektedir, iletişim açısından "varlık içinde yokluk" çektiği bu durumda o ilkel insandan ne farkı oldugu tartışma konusudur..

    her iki soru-cevap kısmının ardından yinelenen;
    it doesn' t have to be like this - "böyle olmak zorunda değil"
    all we need to do is make sure we keep talking - "tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek"
    sözü, iletişimsizliğin ve bunun sonucu olarak gelen içine kapanıklık, depresiflik ve yalnızlık hissinin tek çaresini gözler önüne serer, "konuşmak".. "bir köşede oturup" kendini insanlardan çekmek yerine, "keep talking", iletişim kurmaya devam etmek..

    işte pink floyd'un muhteşem sanat ve anlatım yeteneği burada ön plana çıkmaktadır.. bu "ikili anlatım" pink floyd'un bircok parcasında üstü kapalı biçimde gorulebilecegi gibi, jethro tull'ın "steel monkey"*isimli parcasında da nispeten daha görünür biçimde kendini belli eder..