hesabın var mı? giriş yap

  • size ne desem sizi üzer,

    şu hayatın bana her fırsatta yapmamamı söylediği ve öğrettiği ne varsa yapmışsınız
    hadi ön görememiş yapmış yanılmış ama ders almamış yine yapmışsınız,

    size artık kimse büyük bir akıl veremez,
    bu devirde babanıza bile güvenilmeyeceği, cebinizde çok para yoksa çocuk yapılmayacağı, "insan sorumluluğu" almanın çok büyük bir dert olduğunu falan anlatmanın anlamı yok..

    bu saatten sonra yapacağınız tek şey çok güçlü olmak ve "çalışmak" gündüz öğretmenlik yapıyorsanız atıyorum ek olarak gece bekçilik yapacaksınız.

    kimseyle kavga etmeyeceksiniz

    alıngan olmayacaksınız, kötü kalpli insanların sözleri bakışları sizin umurunuzda olmayacak

    eski ortağınızla kavga etmeden "samimi" bir şekilde sık sık konuşarak restoran iyi gidiyorsa paranızın taksitinin peşine düşeceksiniz

    belki 5 seneyi gözden çıkartıp bu şekilde kendinizi kampa sokup 5 sene sonra borçlar bitip +'ya geçtiğinizde tekrar kendiniz için "yaşamaya" başlamanın hayalini kuracaksınız.

    kolay gelsin

  • eksik 1 oy olması durumunda dahi geçerlidir. hırsızlığın azı çoğu yoktur, hırsızlık hırsızlıktır.

  • 1836'da jean françois paujot isimli bir jamaikalı tarafından üretilmiştir.

    aslında, kendisi kırmızı ve mavi muz (sadece pişirilerek yenilebilir) üretimi yaparken, bahçesindeki ağaçlardan birinde bulunan muzun sarı rekli olduğunu ve pişirmeden yenilebildiğini farketmiş. muz türleri arasında daha kaliteli bir muz üretebilmek için çaprazlama yaparken, bugün bildiğimiz muzu üretmeyi başarmış.

    asıl ilginç olan ise, paujot'ın daha iyi bir muz üretme çalışmaları sırasında bu sarı muzun doğal bir mutasyon sonucu kendiliğinden oluşması. yani bu muz onun çalışmalarının ürünü değil. bugün bildiğimiz tüm muz tarlaları o tek ağaçtan ortaya çıkmıştır. tabi sonrasında çok zengin olduğunu söylemeye gerek görmüyorum.

    ayrıca bugün bildiğimiz muzun meyvesi kısırdır. doğal yollarla çoğalamaz.

  • kapitalizm çökmez zira kapitalizm çoğu insanın sandığı gibi son 200-300 senede "keşfedilmedi". tarihin başından beri vardı zaten. aynı şekilde sosyalizm de vardı.

    avcı toplayıcı toplumdaki en ufak insan topluluklarına gidin, orada hem kapitalizmi hem de sosyalizmi bir arada görürsünüz. en güçlü ve faydalı olan avcılar her zaman avın en güzel yerini yer, kabilenin kurallarını da onlar koyardı. avlayan (yani üreten) her zaman söz hakkına sahipti. fakat kabilenin geri kalanı da beslemek ve onların da hayatta kalabilmesini sağlamak için üretilenin herkesle paylaşılması mecburiydi. bu üretimin dağıtımının tamamen eşit olmasına sosyalizm dersek eğer, 100% eşitlik hiç bir zaman olmadı ama en ilkel atalarımız bile içinde yaşadıkları "sosyal çevrenin" tamamının ayakta kalması için düzenler kurdular.

    kapitalizm ve sosyalizm insan doğasının ve hayatın doğal bir parçası. buna rağmen tarih boyunca bütün kaynakların sınırsız olduğu ve normalde tüketmek için ihtiyacı olandan çok daha fazlasını üreten toplumlarda bile "sınıfsal farklılaşma" olmuş. her zaman birileri çıkıp "yönetimi" ve "kontrolü" ele geçirmiş ve toplumsal düzeni kontrol eder hale gelmiş.

    peki kimmiş onlar? elbetteki evrime paralel olarak en güçlü, en zeki, en hırslı, en düzenbaz, en gözüpek, en acımasız yani hayatta kalma ve kudret sahibi olma konusunda en kararlı olanlar.

    o yüzden virüs yüzünden dünyadaki milyarlarca insan ölse bile geriye kalanlar gene aynı düzeni kuracaklar. gene evrimsel olarak en hırslı olan veya en çok kaynağı olan koyacak kuralları. ister kişisel kapital olsun isterseniz de sizin anladığın manada parasal kapital, ona kim(ler) sahipse gene onlar yönetecekler geride kalanları. hatta kapitalizmi çökertmesini beklediğini virüsler de kendi içinde bencil ve başkasının hücrelerini ele geçirip tüketerek varlığını sürdürebilen bir kapitalist aktör. (kapitalception)

    denemek isteyene önerim: en sosyalizm meraklısı 50 kişi toplansın, hepiniz 20 bin lira sermaye koyun. topladığınız 1 milyon lira ile gidip kendinize bir arazi alın. üzerinde yaşamak için üretime başlayın. çok değil 6 ay sonra "kararları kimin vereceği" üzerine kavga etmeye başlamaya ve birbirinize kin duymadan hala yaşamayı becerebilirseniz haber verin ki ben de katılayım.

    sosyalizmin hayali çok güzel. eğer hepimiz birbirimizin tam anlamıyla eşit kopyası (fizik+zeka) olaydık robot vs gibi de çok güzel işlerdi. fakat evrim var ve sadece doğaya veya hayvanlara değil bir insanlara da eninde sonunda yöneten kudret olmayı isteme geni "doğuştan" geliyor.

    birisinin diğerlerinin hakkını yeme pahasına iktidar olmayı düşünmeye başladığı an sosyalizm güzel bir fikir olarak çöpe gider, kapitalizm de hayatın temel gerçeği olarak işbaşı yapar. o yüzden kapitalizmi değil de evrimi suçlamak lazım. doğanın kurallarını koyan insanoğlu değil. o bazılarının ortalama 60 senelik hayatları içinde milyarlarca senelik düzeni değiştirebileceğini ve evrimi yok edebileceklerini sandıkları delilik hali sadece insan denilen mahlukatın bir kısmının ıslak rüyası. neyi değiştiriyon yiğidim? 5000 hatta 50000 sene önce de birileri çıkıp "devrim" dediler. sanma ki ilk senin aklına geldi bu "güzel idealler".

    bu nedenle kapitalizm ne çöker, ne de biter. olsa olsa güncel uygulaması ortadan kalkar, farklı bir şekline geçilir. ve maalesef her hangi bir uygulamasında kapitalizmin kendi dinamiklerinde başarılı olamayan, başka bir çeşidinde de olamıyor.

    (yani bugünkünde başarılı değilsen, yeni gelende de olamayacaksın. çok da şeetme o nedenle)

  • eğer doğruysa telefon numarası, nerede çalıştığı belli bir hayvan evladının marifetidir. kız yurtdışına çıkacağı için ertelemek zorunda kalmış keşke polise hemen haber verebilseydi. burdan yapabileceğimiz herhangi bir şey olup olmadığını merak ettiğim durumdur ayrıca. kızın sosyal medyada gezen mesajı ihbar kabul edilebiliyor mu gibi sorular doğurmuştur.

    evde yalnızken sipariş verildiğinde, hele bir de geç saate kalmışsanız karşıdaki adamın sizin hakkınızda kapılabileceği art niyetli düşünceler korkusunu hortlatmıştır ayrıca. aşağıdan kapı çaldığında asansörün gelmesine yakın kapının sürgüsünü açıyor, üç kat kilidi bire indiriyorum ki evde yalnız olup korktuğum anlaşılmasın. kapıyı açmadan da mutlaka yok seninki daha gelmez benimkidir falan diye sesleniyorum içeriye doğru. televizyonun sesini açıyorum vb. sırf bunun için iki menü ya da iki içecek söylediğim de oluyor. bunlar oluyor çünkü allah korusun başınıza bir iş gelse "gecenin o saatinde sipariş vererek herifi kapının önüne kadar getiren kız" olarak içten içe suçlanacağını da biliyorsun. hiç ama yemeksepeti, ama kurumsallık, adamlar çekinir falan diyemiyorum. bir şey olsa ailem şoku atlatınca bana o saatte sipariş vermenin risklerini anlatır, ya da konu komşu "gerçi gece gece ne gerek varmış" falan der biliyorum. böyle hizmetler kadın milleti için değil bizim memlekette galiba, biz çok yanlış geliyoruz.

  • iş bilmeyen firmanın israfı.

    arkadaş verirsin ürettirdiğin fabrikalara burberry logosunu söktürürsün yerine güzelce yine sana bağlı fason bir marka oluşturarak onun logosunu taktırırsın daha düşük fiyattan yine pazara sürersin. şu adamlara kayserili bir planlama mühendisi göndersin allah rızası için birileri.

  • şüphesiz ki hazır midye tava yeme imkanı bulunamayan şehirlerde en azından nefsi köreltmek adına derman olacak basit yöntem. yaklaşık 1 haftadır midye tava aşı eriyorum ve bu süreçte yaşadığım şehirde bu zımbırtıyı yapan yer bulamadım. ulan dedim madem öyle, ben bunu bir şekilde yapmak zorundayım, yoksa çüküm düşecekti. sağa sola baktım, 3-5 tarif okudum, herbirinden farklı uygulamaları benimsedim.

    neyse efendim, süreç şöyle :

    büyük bir markete gidilir (metro vs. vs.) ve dondurulmuş midye ve içerisinde 20 cm'lik 100 adet ahşap çubuk bulunan ürünler alınır. çünkü buralarda taze midye kolay kolay bulunmuyor. bunlara ek olarak ben bir de sağ üst görülen kızartma yağından da aldım. evet, içerisinde palm yağı var, zararlı, biliyorum ama lezzetli olacağını düşündüm.
    ( 1 kg ayıklanmış midye = 19 tl, çubuklar 2,50 tl, yağ 7 tl) bu arada midyeler de şili menşeili. çok şaşırdım.
    eve gelinir, midyeler suya atılır. çözülmesi yaklaşık 5 dakika sürer, sonra kendileri bir kaba alınır ve içlerine bir limon sıkılıp 10-15 dakikalığına dolaba atılır. çıkarılır ve şişlere dizilir.

    şimdi sıra, kızartmadan önce midyeleri bandırdığımız sosa geldi. bu da çok basit. 200-250 gram una 1 şişe soda ve 1 limon ekliyoruz. karıştırıyoruz. bu da hazır.

    daha sonraki süreçte midyelerimizi önce beyaz una sonra da bu sosa batırıp tavaya atıyoruz.

    pişmiş halleri.

    taratoru da çok basit. ben 6 tl'ye tadım'ın iç cevizlerinden aldım, yarım ekmeğin içini ıslatıp onunla rondoda karıştırdım, biraz da sızma zeytinyağı koydum, harika oldu.

    sonrasında da gömdük, gitti.

    sonuç: 30 şiş çıktı. toplam masraf :

    19 tl midye
    1 tl şişler ( yaklaşık)
    3 tl yağ (yarım litreden biraz az kullandım)
    6 tl ceviz
    1 tl ekmek içi

    = 30 tl. vay lan, düz hesap oldu. şişin tanesi 1 tl'ye gelmiş demek ki. deli kazanıyor demek ki midyeciler.

    afiyet olsun.

  • 1910 yılından beri duvara asılan hiçbir şey indirilmemiş. pubdan çok bir müze gibi. çeşitli hatıralık eşyalar da hala barda durmaktaymış. mesela houdini'nin kelepçeleri barın demirine takılmış vaziyette asılı durmakta. ayrıca birinci dünya savaşına giden askerlerin döndüklerinde almak üzere astıkları ama dönüp de alamadıkları lades kemikleri de hala barda durmakta.

    1970 yılındaki mahkeme kararı sonrası kadınlara da hizmet vermek zorunda bırakılınca tuvaletlerini unisex yapmış. kadınlar için ayrı bir tuvalet yapmaları için 16 yıl geçmesi gerekmiş.

    yukarda da yazıldığı gibi salon açıldığında adı, "the old house at home" imiş. mcsorley's uzun yıllardır kapılarını 1854 yılında açtığını iddia etmekte ama tarihi araştırmaların gösterdiğine göre mekan 1860 yılından 1861 yılına kadar boşmuş. mcsorley, 2012 yılında new york şehir merkezi koruma komisyonu tarafından oluşturulan aşağı doğu yakası tarihi bölgesi'nde yer alıyor. bölgenin atama raporunda, binanın yapım tarihi “c.1865” olarak verilmiş, ancak 'dolaylı kanıtlar parselde daha önce farklı bir yapı olabileceğine işaret ediyor olabilir' diye de not düşmüşler. bu parselin değerinin 1848-1856 arasında arttığı ama çevreleyen parsellerin değerinin artmadığı görülmüş. bu artış da kaydedilmemiş bir yapının varlığı ile açıklanabilir. 1861'deki vergi kayıtlarına göre parselde iki katlı bir bina varmış ve 1865 yılındaki kayıtlarda da mevcut beş katlı olanı görünüyor ama yıkılıp yenisi mi inşa edildi yoksa üzerine kat mı çıktılar bu bilinmiyor.

    john french sloan'ın 1912'de yaptığı mcsorley's bar adlı resmi

  • gecenin bi' saatinde gelenleri her türlü afallatabilme gücüne sahiptir.

    03:52 babam - erkeklerden hoslaniyorum
    03:56 babam - hoslanmiyorum annen telefonumu almis
    04:13 babam - erkeklerden hoslaniyorum

  • yalan söylemeyip dürüst davranmasının sonucudur. keşke bütün siyasiler merkel kararlılığında ve dürüstlüğünde olsa.

    tek ihtiyacımız realizm. bizimkiler "biz şöyle iyiyiz böyle kıskanılıyoruz. benim suriyeli kardeşim" diyor sonucunda ben amerikan malı telefonumda amerikan sosyal medya uygulamasında aşağıdaki fotoğrafı görüyorum.

    http://a.abcnews.com/…eaders_ml_150402_16x9_992.jpg