hesabın var mı? giriş yap

  • sadece uganda'da gerçekleşebilecek mucize olay. düşünsene, sunucu defalarca başarısız evlilikler yapmış ve boşanmış, gelecek vatandaşa kısmet arayacak.

    aslında mesaj da iyi, mesele evlenmek değil yiğen, evli kalabilmek.

  • türkiye cumhuriyetine belki de tarihteki en büyük zararı veren, ülkeyi satan aynı zamanda da yakın arkadaşının kocası olan biriyle beraber olmak için bilmem kaç uçak değiştirerek gizlice amerikaya giden bir kadın olmaktan çıkıp mağdur edilen boşanmış bir kadın olmuştur.

    vallahi de helal olsun billahi de helal olsun şu pr çalışmasını kılıçdaroğlu becerse çoktan seçilmişti.

    bizim türk milletine de diyecek bir laf yok. nedir bu boşanmış kadınlara karşı olan koşulsuz acıma duygusu.
    sanki dayak yedi, elinden malı mülkü alındı. bu olaydan sonra o ses türkiye'ye dönerse bu olayı acunun tasarladığına kesinlikle emin olucam.
    mehmet dinçerler de şirkette işleri yoluna koyacak bir kaç iş veya ucuz kredi aldıysa olay tamam.

    debe editi: olayı bilmeyenler varmış sürekli soru geliyor hadise ne yapmış diye.
    (bkz: reza'nın ebru'yu hadise ile aldatması)

  • maç içinde fazla hızlı olmasa da oyunu okumadaki ustalığı, özellikle kafa toplarında mükemmel zamanlamasıyla tüm zamanların en iyi defans oyuncuları arasında gösterilir. çok ender de olsa sadece topu rakibin ayağından alacağı zaman kayar, bunun dışında ayakta kaldığı her an rakip forvetler için potansiyel tehdittir. futbolunun yanında centilmenliği ve fair play duruşu ile de west ham ve ingiltere dışında birçok futbol seyircisinin takdirini kazanmıştır.

    bugün hem upton park'ın etrafında hem de wembley yakınlarında heykelleri bulunmaktadır. kendi adına açılan bir kanser araştırma merkezi ve yardım kuruluşu vardır. dünya kupasını kaldırdığı milli takımdan arkadaşı jack charlton daha sonra yapılan bir belgeselde "ben sadece iki kişinin ölümünde ağladım biri billy bremner diğeri bob..." diyerek ona olan sevgisini ifade etmiştir.

    bobby moore 1993 yılında kolon kanserinden hayatını kaybetmiştir. arkasında kendisini seven milyonlarca taraftar, sayısız başarılar ve emekli edilmiş bir 6 numaralı west ham united forması bırakarak.

    futbolunu merak edenler için yaklaşık fm profili: http://i.imgur.com/rsclf.png

  • amerikalı: afet hanım, would you tell us what you think of the american women? (afet hanım, bize amerikan kadınları hakkında ne düşündüğünüzü söyler misiniz?)
    atatürk: excellence, voulez-vous permetre que ma fille vous repond en turc? (ekselans, kızımın size türkçe olarak cevap vermesine izin vermek ister misiniz?)

    o dönemde dünya dili fransızca'ydı. muhtemelen atatürk'ün fransızcası da daha iyiydi. yalnız neden türkçe cevap verdirilmiş afet hanıma anlamadım. o da belli ki hem fransızca hem de ingilizce biliyor.

  • ayrılırkendir çoğu.

    - bir pasta gibi düşün. bir dilimimi veririm sana, yersin, hoşuna gider. bir dilim daha istersin. sonra bütün pastayı kendinin sanarsın. oysa değilim.

    gerizekalı.

  • doğru kelimeleri bulamıyorum.. belki çok yanlış bi şekilde ifade edicem ama "ibnelik" gibi bir şey baba olmak. 22 saattir babayım ve ilk kez bir erkeğe aşık oldum. oğlum benim ya..

  • türk tipi işletmecilik anlayışının sonucu ortaya çıkan durum.
    çalışma saatleri uzadıkça verimlilik düşer. milletçe bunu anlamıyoruz hiç bir zaman da anlamayacağız. iş veren ''ben bu parayı bu personele veriyorsam bir şekilde bu parayı çıkartmalıyım'' zihniyetiyle saat olarak personelini fazla çalıştırmaya çalışıyor. işte vizyonsuzluk nedir en net örneği bu. bu hiç bir zaman düzelmeyecek bir sorun. herkes yaptığı işten, iş yerinden ve iş vereninden nefret ediyor. kimse uzun mesai saatlerinden dolayı kendini geliştiremiyor, dinlenemiyor, yaptığı işe saygı duymuyor ve daha bir sürü sıkıntı.

    edit: evet ben de biliyorum tek sorunun sadece uzun mesai saatleri olmadigini ama ücret, idealizm artık her ne ile motive olduğunuzun tükenmişlik sendromu içine düştüğünüzde bir anlamı kalmayacak. bu çözülmesi gereken ilk ve en temel sorun. kimse harici bir hayat yaşamasına izin vermeyen, eşiyle evlatlarının arasına giren bir işi mecburiyetten yapsa bile sevemez sahiplenemez doğal olarak başarılı ve verimli olamaz.

    edit: format geregi tanim eklendi.

  • bu sehri terkedemeyisin asil nedeni "ihtimaller hastaligi" dir.

    6 aydir denize inmemissinizdir ama denizin orda oldugunu bilmek, "gidebilme ihtimali"ne baglanirsiniz.

    evci bi insansinizdir, ama gece hayati, bar vs gibi ortamlarin varligini bilme ve istegidiniz zaman "ulasabilme ihtimaline" baglanirsiniz.

    butun konserler, muzeler, tiyatrolar etkinlikler ordadir ama gitme sikliginiz senede bire donusmustur bile hayat temponuzdan, fakat nasi olsa elinizin altindadir dimi "istediginiz zaman kacabilme" ihtimaline baglanirsiniz.

    iste bu sehirde kaldikca nufuz eder bu hastalik, gittikce kronikleserek.
    ihtimaller hastaligi.

  • is gorusmelerinin banko sorusudur, muhakkak cikar.

    rakam olarak degil "bu isi gercekten istedigim icin buradayim, maas olarak beni tatmin edecek bir sey teklif edeceginizi dusunuyorum" tarzi bir cevap vermenizi beklerler.

    rakam olarak cevap verince de "firmamizda calismayi maas icin mi istiyorsunuz" derler bir de. yok anasini satayim spor olsun diye calisacagim. para icin calismak ayip mi? kari mi satiyosunuz firmada?