hesabın var mı? giriş yap

  • "kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. insan hayatı, bir tür hata olmalı."

    schopenhauer böyle der, o zaman mutlulukla aptallık arasında bir bağlantı mı vardır diye aklımızda soru işareti oluşturan bir önermedir bu.

    eğer mutluluk gelecekse uykuyla birlikte aptal olmayı kim takar ki?

  • jordan'ın mutombo'nun üstünden smacı basması ve akabinde mutombo ile özdeşleşen finger wag hareketini yapması... o sırada phil jackson dahil tüm salonun kendinden geçmesi.

  • 85. dakika hertha - stuttgart maçı 0-0 gitmektedir. gol olmadan 5-10 saniye önce bir yorum yapmış biri.

    "allahbelanı versin hertha hepiniz oç siniz istersen banla admin bu oç lere koyim.allah belası ya"

    akabinde gol gelir ve 1-0 olur, aynı kişi birşey daha yazar.

    "alalhrazı olsun hertha çok büyük takımmışsın.kandilin mübrek olsun sen ne güzel takımsın.

    iyi güldüm valla.

  • 80'lerde ilk çıktığında "kara kutu oyunları" tabir edilen çöp adam yürütmece tipi oyunlar bulunan bu salonlarda jetonlar süreliydi ve ölmeseniz bile bir süre sonra yeni jeton atmak zorundaydınız. sonra yavaş yavaş konsol oyun piyasası gelişmeye başladı, "street fighter 2" çıktığı sene bu salonlar artık çocukların deli gibi hücum ettiği ve annelerin sinir olduğu yerler haline gelmeye başladı, süreli jetonlar kalktı. final fight, cadillacs and dinosaurs gibi beat 'em up tipi oyunlar çıktı, atari salonlarının altın çağı bu zamandır, artık her yazlık beldede salonunu kuran köşeyi dönüyordu. 97'lere gelindiğinde ilk 3d atari oyunları (en bilineni tekken) çıkmaya başladı ki bu devirden sonra pc'de fifa, ardından playstation ve son olarak ele başı counter-strike olan internet cafe furyası, insanların talebini yönlendirerek atari salonlarının müşterilerini azaltmaya başladı. 2000'li yıllarda internet cafe'ler aşırı popülerlik kazandı ve bu da zamanın atari salonları ve atılımcılarına bir çeşit "son" hazırlamış oldu, çoğu da arz talep doğrultusunda rotayı net cafeciliğine veya hepten eli ayağı çekip gazinoculuğa çevirdi. bu salonlar artık 7-8 yaşlarındaki mayolu eblek veletlerin yanıp sönen insert coin yazısına baka baka salak sesler eşliğinde kolları çevirdiği zavallı, unutulmuş yerler haline gelmişti.

  • az once cumhurbaskani sifati ile birinin

    - chp, mhp, hdp'ye oy vermeyin, pisman olursunuz.

    cumlesini sarfettigi yayindir.

    akabinde de

    - bunu soylemek zorundayim. halkimi uyarmak benim gorevim.
    uyarmazsam halkim bana yolda, sokakta hesap sorar.
    neden bizi uyarmadin ? diye.

    seklinde devam etmistir.

  • savarona'nın atatürk'ün şahsi malı değil cumhurbaşkanlığı yatı olduğunu, yani atatürk'ün ölümünden sonra devletin mülkiyetinde kaldığını; "gemicikler"in ise birilerinin şahsi malı olduğunu bilmeyen zavallıları bir an için bile olsa mutlu eden kemalisttir.

  • 6-7 sene once ılık bir yaz akşamında arkadaşımla birlikte arkadaşımın (yanımda olan kişi) evine giderken yaşanmıştır.
    kendime "x" vereyim, arkadaşıma "y", rakıyla imam nikahlı bakkal da "b" olsun.

    y-olum susadım ben şurdan bi su ısmarla (pet şişeyle su içenlere sosyetik dendiği zamanlar)

    (bakkala girilir)
    x: kolay gelsin bi küçük su verirmisiniz?
    b: rakı mı?
    x: küçük su abi
    b: küçük rakı?
    y: rakı mı içsek?
    b: votka da içebilirsiniz
    x: olum bu saatte rakı mı içilir
    y: bira alalım o zaman. bira ver sen bize abi
    b: ben olsam rakı içerdim, kaç şişe vereyim?
    x: ben bira içmem olum
    b: bak arkadaşın rakı içmek istiyo
    x: yok abi su almaya girdik de biz o yüzden
    b: o zaman sana su vereyim, arkadaşın rakı içmek istiyomuş
    y: yok abi bira istiyorum ben
    b: paranız mı yok, ne kadar varsa verin, üstü benden. delikanlı adamlarsınız, rakı için.

  • geleceğin okul modeli. bu okullarda öğretmen yoktur sözleşmeli personel vardır 1 senelik sözleşme imzalayan personelin gidip gitmemesine öğrenciler karar verir. bu okullarda müfredat yoktur, öğrenciler istediklerini öğrenir gerekirse okul personelinden yardım isterler, eğitimi yetişkinler yönetmez ,sınavlar yoktur, herşeye öğrenciler karar verir, öğrenciler isterse hiçbir şey öğrenmez. sınıflar yoktur her yaştan çocuk bir arada takılır. neticede bu okulların amacı çocuklara birşeyler öğretmek değildir, çocuklara birşeyler öğrenmek istediklerinde yardımcı olacak bir ortam yaratmaktır. mesela okuma-yazma öğretilmez burada, çocuk okuma-yazma bilgisi gerektiren bir oyun oynarken -mesela bilgisayar oyunu- kendi çabasıyla ,gerek kendisinden büyük öğrencilerden gerekse okul personelinden yardım alarak, okuma-yazma öğrenir. bu sistem sayesinde büyükler çocukların zihinlerine tecavüz edemez. an itibariyle türkiye'de böyle bir okulun açılması imkansızdır, belki bi yüzyıl sonra falan inşallah torunlarımın torunları gider böyle bi okula.

  • ona aslında bölge abisi olduğunuzu, bizzat feto'yu pensilvanya'da birkaç defa ziyaret ettiğinizi, aslında abd'de basılmış bir kitabı türkçe'ye çevirip rahatça diploma aldığınızı, her gece teheccüde kalktığınızı, gerçekte solak olduğunuzu ama yemeği sağ elle yediğinizi, said nursi'nin risalelerini sözlüksüz okuyabildiğinizi, hepsini geçtim bu özelliklerinizin hiçbirinden bahsetmeyi sevmediğinizi söyleyin. hüngür hüngür ağlayacaktır.

  • bazen okuyabileceğiniz en gerilimli, en kanlı ve en boğucu hikayeden bile beter olan bir şey.

    annem - filancanın kızı dedesiyle babaannesini yemeğe çağırırken, aynı apartmanda oturan yengesiyle amcasını yemeğe çağırmamış, kocası "neden amcanları da çağırmadın?" demiş, o sırada yengesi kendi evinde "ben bir hata mı yaptım da o yüzden mi yemeğe çağırılmadık" diye ağlıyormuş. sonra zaten kocası da filancaya çok kızmış..

    ben- anne allahaşkına sus yoksa kusucam. elimdeki çayı başımdan aşağı dökücem şimdi.

    bir insan neden yemeğe çağrılmadım diye ağlar lan? ulan sanki akşam yemeğine değil de buckingham sarayı'nda resepsiyona, ne bileyim taç giyme törenine filan davet edilmemiş, oturmuş "mercimek çorbalı, barbunya pilakili yemeğe çağrılmadım" diye ağlıyor, dünyanın küçüklüğüne bak, fare deliği kadar.
    yemeğe çağırmadığım için ağlayan bir eltim olsa -ki olmaması için elimden geleni yapıyorum- bir uzay araştırmaları kurumuna filan bağışlardım "kainatın en kapasitesiz canlısı" diye.

    üremek ve sevmek için, çeşitli akrabalık ilişkilerinin elti, bacanak, görümce diye özel olarak isimlendirilecek kadar önem arz etmediği ve evlilik kurumuna kaktırılmadığı milletlere yönelirsek bin yıl sonra akli melekeleri yerinde nesiller yetişeceğine inanıyorum.