hesabın var mı? giriş yap

  • günde 3 paket kırmızı uzun marlboro (yooo tırcı değil babam) içen babamla hayatında tek dal sigara içmemiş sporcu kişilik kardeşimin arasında geçen konuşmanın öznesi olmuş sigara.

    - baba elektronik sigara alayım sana ondan iç bari.
    - zararlıymış kanser yapıyomuş onlar!
    - %+&/()()?? nasıl ya?
    - sanane ulan. canım elektrik içmek istese gider trafo yalarım. sanane.

    hangi cevabına gülsem bilemedim. aahhahaajhfa.

  • her şey bir friendfeed iletisi ile başladı. ne kadar dalga ne kadar gerçek olduğu bilinmez, birisi sözlükte yazılanlardan dolayı iki polisin kapısına dayandığını iddia ediyordu. önce olayın doğrulanmasına çalışıldı. evet olay doğruydu. sonra olayın niteliği anlaşılmaya çalışıldı. klasik olarak dini değerlere hakaret prim yapar mı hocu olayıydı. buraya kadar olay bilindik bir türkiye hikayesiydi, ekşi sözlük hikayesi değildi.

    sonuçta buraya üye olan herkes, asgari olarak okuma yazma biliyor demekti. yazdıklarından dolayı dava konusu olabileceğini ve sözlüğün kendisini legal planda savunmayacağını da biliyor olması gerekti. malum hukuk ilkesi yasayı bilmek mazeret sayılmaz ve bu bir ekşi sözlük yasasıydı. bireysel bir ihbar ve bununla bireysel olarak mücadele etmesi gereken yazarlar vardı.

    burada tek bir gariplik vardı. savcılık entryi silin dediğinde, yazara danışmadan kendi hukuk gücüne güvenerek hayır çekmeyi bilen site yönetimi, yazarın soruşturma konusu olmasında bahis görmezken, hatta reklamım olcak hafız diye avuç kaşırken, iş o yazara durumu bildirmeye gelince kanun boyle yalanına sığınıyordu.

    zaman geçtikçe hikaye garipleşmeye başladı. çünkü bireysel bir şikayet değil belli bir başlıkta yazan yazarlara toplu bir saldırı vardı. sözlük yazarlarının hiçbir haberi olmaksızın sadece sözlük yönetiminin bilgisi dahilinde, bu işlerdeki inatçılığıyla meşhur biri tek tek ihbarda bulunmuştu. yani olay yazan yazarların bireysel sorumluluğu değil sözlüğün kendisiydi. ama karşı taraf kurnazca davranarak sözlüğe yönelmiyor, yazarlar üzerinden dolanıyordu. ki sözlüğe yönelmesi halinde leoparı karşısına alacaktı. malum leopar ve zebra ekmek kapılarına yönelik en küçük bir riskte hemen ayaklanıveriyorlardı.

    aynı adresden aynı anda 100 istem gelse ddos saldırısı var diye alarma geçen sözlük yönetimi, aynı adresten peş peşe yazarlarına yönelen bu saldırının, bireysel olarak yazarlarına değil bizatihi kendi varlığına yöneldiğini görmüyor, görmek istemiyor ve hala aynı kavalı üflemeye devam ediyordu. hatta daha da korkakcası bunu o yazarlardan saklıyordu. çünkü o yazarlardan hiçbiri arkadaşları, eşi dostu filan değildi. öyle olsa malum alttan haber uçururlardı yoksa canım. onun yerine her zaman yaptıklarını yapıp peşlerine bir sürü fare takılmasını sağlayacak kaval nağmelerini üflemeye devam ediyorlardı.

    şimdi sayısı bilinmeyen, sözlük yönetimince yasalar böyle bahanesi ile kendilerine haber bile verilmeyen sözlük yazarları haklarındaki ihbara istinaden yapılacak işlemi bekliyor veya beklemiyor. sözlük yönetimi bu yol bir kere açıldığında ve duyulduğunda sözlüğün ağzına sıçılacağını anlamıyor bile. tek bildiğimiz aralarında ssg, kanzuk veya onların sevdiği birilerinin, yani yasaların işlemez hale gelmesini sağlayacak birilerinin olmadığı. ha leopar. onun başlığına yakında sakallı bir abi şu bakınızı verecek:

    (bkz: kuyruğunu tutmadan leopar böyle sikilir)

    benim onbinlerce sıradan sözlük yazarından biri olarak bu hikayeden kendi payıma çıkardığım şu: allahı kitabı tık olan ve kendilerini asgari esnaf ahlakından bile azade kıldıklarını cümle aleme ilan edenlerin tek bir fazla tık elde etmesini bile engellemek. olur ya tesadüfen biri bir konuda gugılda sörç yaparken entarime rastlar da siteyi tıklar diye silerim entarilerimi, canım yazmak isteyince yazarım, eğlenmek isteyince eğlenirim, sıfır katkı maksimum keyif. tıpkı as you like it.

  • "bir insana vakit ayırıp hikayesini öğrenmek, o hikayenin ilgi çekici olması için yeterlidir. sadece on dakika yaşamış olsan bile yazacak çok şeyin olabilir. birçok farklı duyguya kapılabilir, birçok şeyin farkına varabilirsin. insanlar gerçekten kaleydoskobik. bir şarkıya koyamayacağınız hiçbir şey yok. bu yüzden her şey hakkında yazmaya çalışıyorum."

    "herkesin kendi problemleri var. ama eziyet çekmiş biri olduğum için müzik yapmıyorum. yapıyorum çünkü hoşuma gidiyor. çünkü (güler), çünkü kulağa gerçekten harika geliyor. tanıdığım hiç kimseden daha üzgün değilim. ayrıca tam olarak katılmıyorum, şarkılarımda üzücü şeyler var ama amaçları bu değil. insanlar mutluluğu gözden kaçırıyor. tamamen bakış açınıza bağlı. sizi üzen şey bir başkasının mutlu hissetmesini sağlayabilir. çünkü hislerine tercüman olunmuştur. insanlar milyonlarca farklı şekilde hissedebilir."

    "yaptığın şey insanların dikkatini çektiğinde (iç çeker), seni koymaya çalıştıkları küçük kutuya karşı savaşman gerekir. ama ben kendime güvenmeye alışkınım. kavgalara girdim ve insanlara karşı kötü bir tutum içinde oldum. ama bu, kişiyi kine sürüklüyor. en büyük iki düşman (sırıtır); kin ve moda. bu ikisinden kurtulabilirsem mutlu bir adam olacağım."

    "bağımlılığın birçok türü vardır. bir insana bağımlılık, veya uyuşturucuya, veya... insanlar çok... içlerine bakınca çok kaotiktirler. ama bu kaos bazı filtrelerden geçtiğinde, bir şarkı yaparken olduğu gibi, anlaşılabilir hale gelir. kaosu tasvir etmek zordur, veya bir şeyin yokluğunu. var olan bir şeyi veya durumu tasvir etmek çok daha kolaydır. insan kaos olabilir ama bunu kendi yaptığı yaratıcı bir eserin içine sığdırması zordur. gerçekten zor."

    "insanlar ne kadar kasvetli olduğum hakkında konuştuklarında kötü hissediyorum. hiç kimse iç karartıcı olarak tarif edilmek istemez. bazen depresifim, bazen değilim. herkes gibi. şarkılar genellikle -sadece benim şarkılarım da değil- belirli zamanları doğru anlatır, her zaman nasıl hissettiğinizi değil."

    "demek istiyorum ki; hüzünlü bir filme gidip onda bir güzellik bulabilirsiniz. salondan üzgün ayrılmazsınız, ilham verici olabilir."

    "ünlü insanlar gibi ünlü değilim. ama sahip olduğum küçük miktar bile insanı garip hissettirebilir. yine de şikayet edemem, o zaman mızmızlanmış olurum. yani, insanların yaptıklarımı sevmesi harika. bu beni iyi hissettiriyor."

    "genellikle yaptığım şarkıların yarısını, daha yazdığımın ertesi günü beğenmiyorum. çok şarkı yapıp daha sonra hoşuma gidip gitmeyeceklerine bakıyorum. fazla özenli olursam hayal gücüm kayboluyor ve yerini baskıya bırakıyor. sadece yazıp, bir süre sonra baktığımda hala beğendiğim şarkıları saklıyorum."

    "bukowski'yle çok fazla ilgilenmiyorum. beckett ve dostoyevski ve birçok rus yazarı seviyorum. bukowski çok amerikan ve sürekli zaten bildiğim şeyleri anlatıyor."

    * *

  • west ham united'a genc yetenek frank lampard jr. olarak katildiginda baslarda cok zor gunler gecirmis. o yillarda takimin hocasi harry redknapp, lampard'in dayisi oldugu icin jr lampard'in durumu daha da karisik ve sorgulanir bir haldeymis.

    bir gun bir soru cevap etkinliginde bu durum bir taraftar tarafindan dile getirildiginde redknapp "bunu onun onunde soylemem dogru degil ama frank'in ulasacagi nokta futbolun en tepesi olacaktir. ona fazladan sans vermiyorum." diyerek daha o zamandan lampard'in potansiyelini nasil iyi derecede yorumladigini kanitlamis.

    isin ilginc tarafi kendisi o yillarda bu goruse katilmiyormus. yillar sonra barcelona'da bir reklam cekiminde "15 yaslarindayken idare eder seviyedeydim. ancak biraz kiloluydum ve top seviyede bir ortasahanin yapmasi gerektigi gibi sahanin her yerinde bulunamiyordum. babam 'eger bunu yapacaksan, mucadele etmen gerekir' derdi. ben de tum o ekstra calismalari yaptim bu nedenle." diye anlatmis o zamanki durumunu. yani aslinda lampard da yeteneginin uzerine kattigi calismasinin karsiligini alan muhtesem profesyonellerden biri.

    dahasi o yillarda rakipleri ve ayni zamanda arkadaslari olan whu akademisinin urunu olan gencler "gelecegin ingiltere milli takim oyunculari" olarak lanse edilmeye baslandiginda psikolojik olarak daha da baski hissetmeye baslamis. rio ferdinand, jermain defoe, michael carrick, joe cole* gibi gelecegin yildizlarinin isimleri her yerde gecmeye baslamasi, lampard'i hem korkutmus, hem de "bu seviyede anilmak icin daha cok calismaliyim" motivasyonu saglamis. ustelik kuzeni jamie redknapp de liverpool yolcusuyken.

    bu fikirler ve olaylar lampard'i oyle bir hale getirmis ki hocasi redknapp "ogleden sonra ofisimde otururken artik hava kararmaya basladiginda, yagmur da varken, disardan sesler gelirdi ve lampard'i sut calisirken, top surerken gorurdum. ondaki calisma etiginden daha iyisini baska hic kimsede gormedim" diye anlatmis whu yillarindaki yegenini. ustelik kendisinden daha kidemli oyuncular antreman bitip evlerine giderken frank jr'in kalip antreman yaptigini gorduklerinde kendisiyle alay ederlermis.

    2001'de chelsea'ye gectiginde, west ham kariyerinde 187 macta 39 gol atmis 23 yasinda bir gencti. whu'da bir ortasaha oyuncusu icin istatistikler muhtesem olsa da, chelsea cok daha zorlu bir ortamdi. teknik direktor claudio ranieri baslarda kendisini alisik olmadigi sag acik mevkisinde denemis, bu nedenle de ilk golunu takima katildiktan tam 4 ay sonra bulabilmis. bir ortasaha icin "gol" iyi bir gosterge degil, ancak lampard oyle bir oyuncu ki kendisi icin durum biraz farkli olabiliyor.

    roman abromovic donemi... takima bir anda yildiz oyuncular geliyor ve 2002-2003 sezonunda chelsea sampiyonlar ligi'nde oynayacakken lampard da kendisini inanilmaz derecede gelistiriyor. o sezon ligde 10, sampiyonlar ligi'nde ise 4 golle takimina katki yaparak ingiltere milli takiminin euro 2004 kadrosuna girmeyi basariyor. ceyrek finalde portekiz'e elenene kadar 4 macta 3 gol atiyor bu sefer de. bir ortasaha oyuncusu icin gercekten inanilmaz sayilar.

    ayni yil chelsea'de jose mourinho donemi basliyor. amerika'da hazirlik kampindayken bir gun mou lampard'a "sen dunyanin en iyi oyuncususun. zinedine zidane, patrick vieira ya da deco kadar iyisin. ama bunu kanitlaman icin kupalar kazanman lazim; anladin mi?" diye vermis gazi. hatta bununla da yetinmeyerek "lampard'i andriy shevchenko, ricardo kaka ya da ronaldinho ile degismem" diye aciklamada bile bulunmus. sahsen bu kiyaslara girmeyecegim ama o yil chelsea sampiyon olurken lampard 19 gol atarak mou'nun yuzunu guldurmus; en azindan burasi kesin.

    2004/05'den 2009/10'e kadar;
    mou yonetiminde 2 premier league, 2 lig kupasi ve 1 fa cup;
    guus hiddink ile 1 fa cup;
    carlo ancelotti yonetimi ile de 1 premier league, 1 de fa cup sampiyonlugu yasiyor.
    bu donemde tam 127 gol atiyor ve bunun yalnizca 30'u penaltidandi. 6 sezonda 97 gol; hem de bir ortasaha oyuncusundan...

    sonraki 4 yillik donemde ise andre villas-boas, rafael benitez, roberto di matteo ve tekrar jose mourinho donemleri geciriyor chelsea'de. sakatliklar ve tabii ki gecen zamanla skorerliginde bir dusus yasaniyor ancak ulastigi en buyuk basari da bu donemde, 2012'de allianz arena'da geliyor. kaptan olarak ciktigi macta chelsea kendi evinde bayern munih'i yenerek zirveye cikiyor; ustelik bir yil sonra da finalde benfica'ya karsi uefa avrupa ligi sampiyonlugu yasiyor lampard.

    avrupa ligi sampiyonlugunun ertesi gununde adidas kendisi icin bir organizasyon duzenliyor stamford bridge'de. chelsea icin attigi 203 gol ile takim tarihinin en golcu oyuncusu olan lampard'in tum gollerinin atildigi noktalara birer futbol topu koyuluyor ve kaptan onore ediliyor.

    ertesi yil lampard takimdan ayrildiginda chelsea icin 648 macta 211 gol atmis bir efsane olarak ugurlaniyor. sonrasinda mls ve bana gore sacma bir manchester city macerasi da oluyor kendisinin ama bunlar chelsea efsanesi olmasinin onune gecemiyor haliyle.

  • ücretsiz otoparklar karavan konaklama yerleri değildir. yok öyle herkesin ortalama 3-5 saat ücretsiz kullanımına açık otoparkı gasp edip burası benim demek.

    bir de belediye yer göstersin demiyorlar mı? kardeşim sana zorla mı karavan satıldı? konaklayacak yer taahüdü mü verildi?

    yok mu şurayı okuyan bir ibb görevlisi? verin şunlara ömerli de arnavutköy'de ücretsiz konaklayabilecekleri bir alan istedikleri kadar konaklasınlar.