• ironi ustası oyun yazarı-sair

    "kardesim bir pilottu
    gün geldi emir aldı
    topladı çantasını
    uçtu güneye doğru
    fatihti benim kardesim
    halkımıza toprak gerek
    ve hep hayalimizdir bizim
    ülkeleri fethetmek!
    guadarrama dağlarında simdi
    kardesimin fethettigi yer
    uzunlugu bir seksen
    derinligi bir elli!!!! "
  • "sanatın apolitik olması, sanatçının egemenlerle işbirliği yaptığı anlamına gelir." sözünü söylemiş kişi.
  • gölde yüz, keyf için
    seni boğabilecek olan su
    kaldırır seni yukarı,
    yüzerken yardığın su
    yeniden birleşir arkanda
  • "hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksızdır."
    - bertolt brecht
  • öyle derin ve ince bir yazardir ki, yukarida görüldügü / cevirildigi üzere bir banka soymak, bir banka acmaktan daha buyuk bir suc degildir" ya da "banka soymak banka kurup işletmekten daha ahlakidir" dememis, söyle sormustur okuyucusuna, seyircisine:

    bir banka kurmanin yaninda, bir banka soymak nedir ki?
    (was ist ein einbruch in eine bank, gegen die gründung einer bank?)

    brecht asla yanit vermez, soru sorar, sorma amaci belli de olsa, tiyatral idelojisi yabancilastirmak üzerine kuruludur, dolayisiyla sormak, düsündürmek, sorgulatmak icin yazar.

    yazmistir ya da. iyi ki de...
  • " zorbalık; zorbalıktan değil,onsuz elde edilemeyecek kazançlardan doğar "
  • şiirlerinın de ıncelenmesı gereken yazar..
    bir işçinin doktora deyişi

    bizi hasta eden nedir, biliyoruz,
    hasta olunca bizi iyi edecek
    senmişsin, öyle duyduk.

    halkın parasıyla kurulan
    güzel okullarda okumuşsun
    tam on yıl ve iyi etmeyi
    öğrenmişsin,
    bir servet
    harcamışsın bilgin için,
    iyi edebilmen gerek yani.

    elinden gelir mi?

    sana muayeneye geldiğimizde
    üstümüzdeki pırtılar çıkarılır
    sen de çıplak sırtımızı dinlersin.
    oysa o pırtılara bir bakman
    daha çok şey söylerdi sana
    hastalıığımız hakkında.
    aynıdır
    elbisemizi de, göğsümüzü yırtan.

    sırtımızda ki sancı
    rutubetten diyorsun, evimizin duvarındaki
    lekeler de rutubetten.
    peki söylesene:
    rutubet neden?

    çok çalışıp az beslenmek
    zayıf ve güçsüz yapıyor bizi,
    senin reçetense
    kilo alın, diyor,
    bataklık kamışına da
    ıslanma de istersen.

    bize ayıracak zamanın ne kadar?
    bakıyoruz: evindeki halının
    değeri, beşbin muayene
    ücretine bedel.
    diyeceksin ki herhalde;
    benim ne suçum var?
    evlerimizin
    duvarındaki rutubet lekesi de
    başka bir şey demiyor ki zaten.
  • "nasıl yiyip içebilirim, yediklerimi
    açların elinden almışsam ve
    bir bardak suyum, bir susuzda yoksa ?"

    insanı kalbinden vuran, omuzlarından tutup sarsan bir söz ustası.. epik tiyatro denince ilk akla gelen, aslan asker şvayk, cesaret ana, galilei, kafkas tebeşir dairesi oyunlarıyla ilk gençliğimizin mimarı..

    hemen her metni provokatiftir; insanı çarpar, akılda kalır, peşinden sürükler.
    şiirin sadece lirik olmasını eleştirir, ona göre, şiirin "bir kullanım değeri olmalı", şiir bir görüşü yansıtmalıdır. bu nedenle şiirlerinin çoğu çok "şiirsel" değildir, düzyazıya yakındır, nazım gibi serbest yazmıştır.
    goethe'nin temsil ettiği yazınsal dili de yıkmış, halka ulaşmada bir engel olarak görmüştür.

    brecht kendisini komünist olarak tanımlıyordu. alman komünist partisi üyesi değildi hatta 47'de abd'de iken komünist parti üyesi olduğu iddiasıyla sorgulanmış, "hayır, hayır, asla!" demişti.
    sovyetler dahil, sürgün gittiği ülkelerde üye olmuş muydu, kim bilir.. komünist parti üyeliğini reddetmiş olsa da brecht'i marksizimden ayrı düşünmek imkansızdır.
    brecht'i marksizim'e sıkıştırmak, sadece o kadardan ibaret görmek de yanlıştır.
    izleyiciye, sadece görmek istediğini değil, gözünden kaçanları, kenarda köşede kalanları, görmek istemediklerini de sunan çok parçalı bir aynadır, brecht oyunları..

    daha lise yıllarında 1. paylaşım savaşı'nın çığlıklarının atılmaya başladığı sırada, horatius’un "dulce et decorum est pro patria mori" (anavatan için ölmek hoş ve onurludur) sözü üzerine yazdığı bir kompozisyonda,"anavatan için ölmek hoş ve onurludur sözü yalnızca boş kafalıların rağbet ettiği bir propaganda sloganıdır." diyerek savaş karşıtlığını ortaya koymakla kalmıyor, fikir adamlığına giriş yapıyordu.

    savaşlar hayatını altüst etmişti. liseden savaş nedeniyle kolaylaştırılmış sınavla mezun oldu.
    üniversite eğitimini sağlıkçı olarak savaşa çağrıldığı için yarım bıraktı.
    aynı yıl yazdığı
    "siperler cesetle dolu
    soğuk bir kasım sabahıydı
    bizim askercik de öldü".....
    şeklinde başlayan ölü askerin öyküsü şiiriyle alman vatandaşlığını, daha sonra doğacak oğlunu da yine paylaşım savaşı olarak anılan 2. dünya savaşı'nda kaybedecekti. ve sonraki hayatı tekrar berlin'e dönüşüne kadar bir ülkeden diğerine, sürgünde geçecekti.

    48 oyun, 50 oyun taslağı, sayısız şiir yazmış bu cin gibi zeki, güçlü, sıra dışı insanın kadınlarla ilişkisi oldukça ilginçti. "ilginç" doğru sözcük mü emin değilim, demek istediğim bildiğimiz çapkın, aldatan, kadınların bir kaşık suda boğacağı türden bir erkekti. şimdi yaşasa linç edilirdi. fakat ya o zamanın kadınları farklıydı, ya hep çok sevilmişti, ya da belki hepsinin kendine göre bir nedeni vardı; tuhaf şekilde kimse bu adamı terk edemiyordu.
    tanımadığımız brecht'i carola stern anlatmıştı. brecht&weigel
    ilk basımı erkekler başka türlü sever olarak çıkan kitap artık sahaflarda bile çok zor bulunabiliyor.
    çoğu brechtsever'in "ah, sen de mi brecht!" diyeceği türden bir brecht bu.

    "helli" olarak çağırdığı oyuncu helene weigel'den 2. oğlu dünyaya geldiğinde brecht operacı marianne zoff'la evliydi. zoff'dan daha sonra boşandı, galiba 3 yıl sonra.
    zaten savaşta yitirdiği ilk oğlu, ilk aşkı "bi" diye çağırdığı, paula banholzer'den olmuştu. çocukcağıza sonraki eş, sevgili ve büyükanne bakmıştı.

    brecht, sadakat konusunda ikili bir yapıya sahipti; erkekten söz ediyorsak, çok eşlilik "özgürlük"tü fakat kadın için tabii ki öyle değildi.
    "helli" ile evlendikten bir süre sonra margarete steffin'le tanıştı brecht, bu genç kadına tutuldu. "grete" dediği sevgilisini eve getirip eşiyle tanıştırdı. eşi tam sabrının sonuna gelmişti ki, hitler hitlerliğini yaptı, sürgün başladı.
    danimarka'ya geçtiler. fakat brecht bu durur mu, paris'e kaçıp grete ile buluşuyordu.
    sonunda grete'yi danimarka'ya getirdi, sevgilisini danimarkalı komünist aktris ruth barlau'nun yanına yerleştirdi. bir süre sonra durumu eşine itiraf etti. dahası sevgilisini, "özel sekreteri" olarak kendi evlerine taşımak istedi. weigel bunu reddetti ama kocasını kırmamak için grete'ye bir ev döşedi. fakat daha bitmemişti, eşini bir sürpriz daha bekliyordu, grete'yi bir süre evinde ağırlayan ruth barlau, brecht'in yeni sevgilisiydi.
    danimarka'dan muhtelif ülkelere eşi, sevgilileri, çocuklarından oluşan- brecht bu sözcük seçimim için kusura bakmasın ama- haremiyle gidiyordu.
    abd'ye geçmek istediler. grete hastaydı ve vize alamadı. nitekim, brecht grete'nin ölüm haberini aldığında yoldaydı.

    böyleydi brecht, aynı anda birden fazla kadını sevebiliyordu. yaşlı başlı bir adamken bile genç sevgilileri vardı.
    weigel'e gelince, bilindiği kadarıyla, brecht'le aralarında bir aşk olduğu bile belli değildir. aşk ve tutkuya dair bir belge- bilgi yoktur. onları yakınlaştıran ve bir arada tutan politik görüşleri ve tiyatroydu. bir de tabii weigel'in akıl almaz özverisi..
    weigel bir akıl hocası, arkadaşı olarak hep onunla kaldı.
    hayatının demirbaşı gibi olan bu kadın yıllar sonra şöyle diyecekti; "bir dâhiyle evli olan kadın, normal evliliklerde mümkün olmayan şeyleri tolere edebilir."

    gün geldi, önce brecht sonra weigel, terk-i diyar ettiler.
    şu anda brecht müzesi olarak kullanılan brecht'in berlin'in doğu tarafında bulunan evinin baktığı mezarlıkta çiçekler içinde yan yana yatıyorlar.
    artık arada başka kadın yok..
  • hakkindaki * kitabin onsozunde bir donemin kultur tarihini etkileyen brecht ile ilgili: 'kendi insanlik haklari kadar, yanindakinin insanlik haklari icin de mucadele gosterebilme ahlakina her sahip olan, brecht'in hiciv ve isyan dolu her yapitini cok sevecektir.' yaziyor. bu cumlenin dogrulugunu, kitabin her sayfasinda anladim. lisede okurken, 'yurt icin olmek cok hos ve onur vericidir' sozu uzerine bir yazi yazmis. diyor ki, “…yasami terk etmek basli basina zordur. ozellikle de hayatinin baharini yasayan gencler acisindan cok daha zor. ancak geri kalmis akillilar olumu karanlik bir kapidan kolayca gecmek kadar basite indirgeyip sacmalayabilirler…” brecht'in dusuncelerini okumak iste bu yuzden cok guzel ve cok egitici.

    ask siirleri de tespitleri kadar muthis. hayatina giren kadinlarin isimlerini, bir yerden sonra karistirmaya basladim. kendisine asik uc kadin ve cocuklari ile surgun hayati yasamasina sasarken yazar soruma yanit vermis gibi, hitler almanyasini hatirlatarak: “insanlik tarihi akil almaz bir soykirima sahitlik ederken, belki de brecht'i sevmek daha insancil, daha umitli bir secimdi bu kadinlar acisindan…” sair, buyuk dusunur, tiyatro dehasi bu ask adamini sevmemek mumkun degil.

    internette hakkinda arastirma yaparken, en cok su sozunu sevdim. son yirmi yilimizin ozeti gibi:
    "sofradan en fazla payı alanlar, bize kanaatkar olmayı öğretiyor. karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor. ülkeyi uçuruma sürükleyenler, sıradan insan için, ülke idare etmenin zor olduğundan dem vuruyor.”
  • " karanlık zamanlarda şarkı da söylenecek mi?
    elbette şarkı da söylenecek, karanlık zamanları anlatan. "
hesabın var mı? giriş yap