• istanbul'da bir fabrikada çalışmaktayım burada yaklaşık 10 beyaz yakalı olarak çalışıyoruz. ben işe gireli 8 ay oldu ve ben yeni mezun bir mühendisim. 19 mayıs günü resmi tatil olduğu için bu hakkımı kullandım ve işe gelmedim. işverenimin bu konuyla ilgili bir şikayeti olmadı bana karşı fakat başka beyaz yakalı bir arkadaş kendi işini yetiştiremediği için 19 mayıs günüde işe gelmiş. şimdi bu arkadaş güya benden rütbeliymiş 5 yıldır çalıştığı için ve o geliyorken ben niye gelmemişim diye beni şikayet etmiş.

    işte tam olarak sorun bu. işverenine ben niye geliyorum diye şikayet edemeyip başkasını o niye gelmiyor diye şikayet ediyor. bütün beyaz yakalılar birbirinden içten içe nefret ediyor fakat kimse yüzlerine karşı söyleyemiyor bunu. iki yüzlüler.
  • "ananın da amına korum ha" diyip gidememeleri.

    en azından benim için böyleydi, hayatım boyunca bir hayalin peşinden koştum. koştum derken, koştum arkadaşlar, yıllarımı verdim.

    olmayınca iki yıl önce kendimi sonunda kıvrana kıvrana gebereceğim bir döngünün içinde buldum. 30 yıllık hayatımda kendimi son iki yılda hissettiğim kadar dipte hissetmedim.

    ve "ananın da amına korum ha" diyip tır şoförü oldum.

    şimdi c1 ingilizce (ielts tescilli) ve a2 almanca bilen, üniversite mezunu, yeminli tercüman bir tır şoförüyüm.

    sikmişim ofisini de, push etmesini de, meeting set etmesini de, excel tablosunu da, beyaz yakasını da.

    darısı başınıza.

    bunca zaman sonra ilk edit: almancam b1 oldu, yurtdışına taşındım ve sonra geri geldim ama tekrar gideceğim. mutlu musun diye soranlar oluyor hem burada hem özel hayatımda, belki de şu ana kadar verdiğim en iyi kararmış götünü sikeyim.

    demiyorum ki hepiniz istifa edin tır şoförü olun, ama karar alırken size hem tedrisatta hem de çevrenizde öğretilen yersiz korkuları bir yana bırakın. hayat risk aldıkça güzelleşiyor.

    yeni edit: tarih itibariyle yeni şirketimle yeniden yurtdışına gitme sürecine girdim. yollarda tecrübe edinirken çok enteresan insanlarla tanıştım, çok süper yemekler yedim, çok ilginç yerlerde uyudum. başından beri girmek istediğim şirketteyim ve şehirdeyim.

    dünya varmış lafındaki dünya gerçekten varmış ve benim sikindirik iki gözümün gördüğünden çok daha büyükmüş.
  • bir arkadaş özentilik demiş, doğru.

    türkiye’deki beyaz yakalıların çoğunluğu işçi/memur/çiftçi çocuğu. aileden gelen bir zenginliği yok.

    okuyup da özel sektöre girdikten sonra kazandığı para da, kendi anne babasının yaşadığı standardın bir, bilemedin iki çıt üstünü sağlayabilecek seviyede.

    gelgelelim, bu arkadaşların eğitim ve iş hayatı boyunca zenginliğin getirdiği standardı izleme imkanı yakalaması, yani görmesi, tanıması; onları müthiş bir açlığa ve mutsuzluğa itiyor. özentilik bu noktada başlıyor. kuş kadar gelirle zengin hayatı sürmeye çalışıyorlar.

    10 kuruş maaşla, normalde 2 kuruşluk kiraya sahip bir evde oturmak ideali iken 5 kuruşluk bir evi tercih ediyorlar.

    2 kuruşluk tişört işlerini görürken 10 kuruşluğa göz dikiyorlar. vs vs..

    sonra gelsin borçlar gitsin depresyonlar.
  • (bkz: geçinmek)

    dar gelirli, makarna ve ekmekle beslenmekten memnun. devletten sosyal yardım adı altında almadığı yardım yok, azıcık aşım ağrısız başım deyip keyfine bakıyor. vizyonu dar ve o dar dünyasında kendince mutlu.

    zenginiyse vergi affıyla, usulsüz ihalelerle, faizi düşük kredilerle, devletin teşvikleriyle gemisini yürütüyor. sen dolar 25 tl oldu diye karalar bağlarken, adamlar utanmasa zil takıp oynayacak.

    tüm bu konjonktürde olan beyaz yakalıya oldu. çünkü biz arada kaldık, siyasi erkin ilk gözden çıkardığı vergi köleleri olduk. ne dar gelirlisi kadar vizyonsuz ve kanaatkarız ne de zengini kadar kaypak ve kalın derili. arafta debelenip duruyoruz; tam anlamıyla ölmedik ancak yaşadığımıza bin şahit gerek.
  • vergi dilimi yüzünden aldığı bütün zamların eriyip gitmesi. geçen gün bir yerde okuyup çok güldüm: “zenginlerden adam gibi vergi alsaydınız, milyarderler 250.000 dolara oyun konsoluyla kontrol edilen bir pringles kutusuna binip, titanic’e ölüm gezisi için boşa para saçamazdı.” diye. çok doğru. mesela biz 250.000 dolar kazansak bile elimize sadece 120.000 dolar geçeceği için böyle bir geziye istesek bile çıkamazdık.
  • (bkz: öz farkındalık)
    (bkz: küstahlık)

    benim tuzum kuru furyasinda agzi acik izledigim, kit kanaat airfryer alabilen ya da remote work, yurt disi gibi imkanlarla 2-3 bin dolar tas catlasa net maas alan mal degneklerinin (en salaklari da bunlar); trilyonlarca dolarin havalarda uctugu bu ekonomik düzende kendisini ciddi ciddi servet sahibi burjuva zannetmesi.

    metropollerin bütün gecekondu mahalleleri son yirmi yilda 50+ katli milyon dolarlik rezidanslarla dolmus tasmis, iktidar partisi silikon vadisinde bile esi görülmemis hizda kendi secmen sinifi icin sifirdan generational wealth yaratmis; anasinin babasinin dökük bir yazligi var ya da kravat takip plazaya gidiyor diye kendisini ülkenin üst sinifi zannediyorlar ciddi ciddi.
  • hayret, kimse yazmamış: vergidir.

    esnaf ve kobiler çoğu sektörde doğru düzgün vergi vermiyor.* ama beyaz yakalı? o deli gibi vergi verir.
  • yaptıkları işe göre eğitimlerinin fazla olması.
  • işçi olduğunu reddetmek.
  • örgütsüz bir işçi topluluğudur. diplomasından dolayı kendini dev aynasında görür. bundan dolayı örgütlenmeyi ( ezilenlerin hak savunmasını) lüzumsuz görür. zira “koskoca diploması var kim onu ezebilir?!” ama ezilmeyi ve hakkının yenmesini geç sikilmedik bir kulağının arkası bile kalmamıştır.

    (bkz: hakkını aramayı bilmeyen eğitimliler ordusu)
hesabın var mı? giriş yap