nikini vermek istemeyen bir izleyici
-
şiirlere karşı nedensiz bir nefreti olan yazar. belki de doğru şiirle daha tanımamıştır.
-
şiirden nefret etmeyip sadece "sevmeyen" yazardır. hayatında "nefret kelimesini kullanmamayı" kendisine şiâr eylemiş, şüphesiz ki sevmemenin karşılığının nefret etmek olmadığını bilen yazardır.
bir iki tane şiir sever sadece ve belki de doğru şiirle tanıştırılmamıştır.
(bkz: #36653501)
edit: burada belirtmek istediğim kafiyeli olan şiirleri sevmediğimdir. ha ama bir serbest nazımla yazılan bir şiiri (örneğin orhan veli ya da bir behçet necatigil şiiri) zevkle dinler, okurum. kafiye ile yazılan şiirlerde, sadece kafiyeyi uydurmak için aslında hissedilmeyen duyguların/ifadelerin yazılıyor olduğu düşüncesine kapılıp inancımı kaybediyorum. -
nietzsche olmayı hayal ederken necati şaşmaz'a çalan bazı ayar verdiği yazarlarca, yemeyip içmeyip "ne bulsam da bir şey soksam" diye hakkında hırsla entry girilen yazardır.
-
okunmasi gereken entrylerin sahibi, bilgisayar kurdu latte'nin biricik insanı...
-
muhabbetiyle, hoşsohbeti ve kibarlığıyla çok değerli bir abimdir. sinemasal tavsiyelerime samimi şekilde değer vermesi ayrıca mutlu etmiştir beni.
-
"allah allah bu nick nereden tanıdık ki?" diye düşünürken, favorilerime eklediğim bazı entry'lerin kendisine ait olduğunu az önce keşfettiğim yazar. kaliteli, okunası ve gayet güzel tespitleri var.
-
benim gibi, kafiyeli siir sevmeyen bir yazardir.
(bkz: acılı gecenin bitiminde)
yaşadığımı işitmek istiyorum
bir ses uzaktan yakından ya da içimden
düşen yaprak örneğin
kağıt hışırtısı olsun
ya da eski tahtaları içten kemiren bir kurdun çıtırtısı
bir inilti derinden
damlayan su
bir elektrik düğmesi çıt diye
çok uzaklardan yankılanan duyulur duyulmaz
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
her ne olursa olsun bir ses
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
yaşadığımı görmek istiyorum
bir ışık uzaktan yakından ya da içimden
sesindeki pırıltıya
gözündeki ışıltıya benzer
bir kibrit çakımı
bir yanıp sönse yeter
sabahın yağan toz mavisi göğsünde çıplak
ya da gün batımı pembesi dudak
bir yıldırım hızında çizilsin
bir şimşekçe yazılsın karanlığım
bir fener ki uzaklığı bilinmeyen
bir yıldız parlayıp sönen
dişlerinin aydınlığını
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
her ne olursa olsun bir ışık
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
yaşadığımı duymak istiyorum
bir ısı uzaktan yakından ya da içimden
tenine ilk dokunduğum zamanki
elini ilk tuttuğum
yüreğimi kanatlandıran o titreşim
kanı geçiyor kanıma sandığım
öyle bir değdin ki varla yok arası
ve yanarken ateşten ellerim
yatak çarşafının apaklığında duyduğum serinlik
ve sevgiyi sende bulduğum ilk
o ılıklığa değinmek yerine
uzak düşlerde olsa da yeter
içindeki mağaralarda besler büyütürüm
her ne olursa olsun bir değini
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
yaşadığımı koklamak istiyorum
bir koku uzaktan yakından ya da kendimden
kulak memelerinde şebboy
saçlarında o koku
ki öptükçe öpüldükçe büyüyen
her yel estikçe getirir düşlerime
koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi
bir yel esmiş mi esmemiş mi
bir kıpı dal oynasa
bir yaprak kıpırdasa
duyulur duyulmaz olsa da
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
her ne olursa olsun bir koku
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı
yaşadığımı tatmak istiyorum
bir tat ki uzaktan yakından ya da kendimden
ağzımda dilimde damağımda
bir buruksu mutluluk sandığım
salt benim diye aldandığım
kendi yalanlarıma kandığım
arttı yaşadıkça duyduğum acı
yitirmemek için o acıyı çoğaltırım
içimdeki mağaralarda besler büyütürüm
her ne olursa olsun bir tat
yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı.
aziz nesin -
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap