• herkesi ilk tanıdığım haliyle özlerim ben. gerçekten var olduğunu sandığım güya güzel insanı, henüz maskenin arkasındakini göremiyorken sevdiğim haliyle özlerim..
    sonra o saflığı, inanmış, güvenmiş olmayı özlerim.
    maskeler düşünce çirkinlik saçılır ortaya. yollar ayrılır, herkes gider. gitmeyen de gitmiştir kalbimde..
    geriye ben kalırım. bir de özlemler.. "dört tarafı yalanlarla çevrili insan parçasıyım ben." diyordu edip cansever.. "adım yalnızlık."
  • ilhan berk'in;
    "ilk iki dakika kocaman bir yüreği var sanırsın; sonra bir ömür o yürekte, ilk iki dakikayı ararsın."
    dediği.
  • birçok nedeni olabilir; benim aklıma gelen iki nedeni var. biriyle tanıştığımızda ideal benliğimizi, görünmesini istediğimiz kendilik tasarımımızı, onaylanacak, beğenilecek taraflarımızı ortaya koyarız. başkasının görmesini istemediğimiz tarafımızı saklarız. bu karşı taraf için de böyle. o ilk gösterilen yan karşılıklı olarak yanılsama gibi bir şey.

    diğer yandan yeni tanıştığımız birinden etkilenmişsek ve onu idealize etmişsek bazı karanlık yanlarını gösterse bile dikkate almayabiliyoruz; ancak zamanla idealize ettiğimiz kişiyi o kadar da idealize etmediğimizi fark ettiğimizde ötekinin arızaları, kusurları daha görünür olmaya daha çok batmaya başlıyor. bakıyoruz ki partnere dair atfettiğimiz şeylerin bir kısmından aslında partner yoksun.

    nedeni ne olursa olsun karşılıklı yaşanan bu hayal kırıklığından sonra daha gerçekçi bir yerden ilişki kurmaya ve karşımızdakini daha gerçekçi bir taraftan algılamaya başlıyoruz. ve birinin ilk zamanlardaki halini özlemek sadece bize dair bir duygu değil; o biri de sizin ilk halinizi özlüyor olabilir.
  • ne diyordu şair, içimde öyle güzelsin ki onu kirletmeyeceğim seninle.
  • gün doğumu bir başkadır... çoğu zaman o büyüleyici, eşsiz manzarayı izlemek için çaba sarfeder, ışığını bize yansıttığı ilk dakikalara tanıklık etmek isteriz. hayranlıkla, doya doya izlemek isteriz. çünkü o anlar kadar eşsiz başka bir şey yoktur.

    gökyüzü kızıllara bürünür yavaş yavaş, gözlerinize ufuktaki ilk ışık taneleri düşer. sadece gözlerinizde değil yüreğinizde de hissedersiniz bu ışığı. hayranlık duyarsınız, söz konusu manzarayı bir daha göremeyecekmiş gibi heyecanlanırsınız.

    sonra, dakikalar içerisinde hayranı olduğunuz o kızıllığın yok olduğunu acı bir şekilde fark edersiniz. heyecan duyduğunuz o kızıllıktan eser kalmamıştır.

    uğruna nice çabalar sarfettiğimiz insan da böyledir. güneş'in ilk ışığı gibi yüreğimizin bir köşesine, hislerimize iz bırakır. sonra fark ederiz ki; masumiyetini, sevgisini, aşkını büyük bir hayranlıkla izlediğimiz o kişiden geriye hiçbir şey kalmamıştır.

    güneşin ilk parıltısını özler gibi özleriz o "birini."
  • yanlış bir duygudur.
  • aynı zamanda, o birinin ilk tanıdığın halindeki kendini de özlemektir.
  • bir ilişkinin bitmesine yakın hissedilen nane. son çırpınışlar acaba geri gelir mi, zaten öyle bi insandı sadece bugün böyledir diye avanak tesellileri ama çoktan uçup gitmiştir.
  • bu durumla ilgili thomas mann, venedik'te ölüm eserinde şöyle demiştir:

    “insan insanı hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir; özlem, eksik tanımanın bir sonucudur.”

    bu cümle üzerine uzun uzun düşünmüştüm ilk okuduğumda.
  • kişiye karşı beslenen iyi niyetleri özlemekten ibarettir. tanıdıkça pişman edilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap