• gün itibariyle tüm bölümlerini izlemiş bulunduğum hayatımda izlediğim en iyi dizilerden biri olan şahane yapım. izlerken düşündürüyor sürekli, ara ara akışı dudurup söyleneni sindirmeye çalıştım izlerken pek çok yerde ki sanırım pek çoğunu sindiremedim, gelecekte sürekli aklımı kurcalayıp duracak sürüyle şey miras bıraktı bana bu dizi.

    --- spoiler ---

    hala merak ediyorum çocukluğunda sevmeyi, sevilmeyi öğrenememiş biri için hala umut var mı? diane nguyen gibi sevgiyi hak etmem halini ilaçlarla mı aşmak gerekir yoksa bojack horseman gibi sürekli alkol ve uyuşturucu türevleri ile bu düşünceden kaçmaya çalışmak mı bilmek istiyorum. kendimi o kadar sevilmeye değmeyecek sevilemez bir nesne olarak görüyorum ki biri bana iyi davrandığında "bundan ne çıkarı var?" diye şüphelenmek ya da bana yakınlaşmaya çalışan biri olduğunda bunun bir "kamera şakası" mı olduğundan şüphe etmek ve yakınlaşmaya çalışanı istem dışı olarak tersliyorum ve böyle istemiyorum. lanet olsun zaten senelerdir kafamda dönüp duran soruyu bu dizi kafama öyle derin kazıdı ki unutabilir miyim bilmiyorum. unutmalı mıyım onu da bilmiyorum. gerçekten, neden insanlar istedikleri halde mr. peanutbutter gibi olamıyorlar? genetik mi? eğitim mi? çevre mi? şapşal todd chavez bile hayatını düzene sokarken, seven sevilen, kendinden memnun bir insan olabiliyorken yeteneğine, zekasına, tüm imkanlarına rağmen bojack horseman neden başaramıyor? bu bir kaçınılmaz mı? başta yanlış atılmış bir düğümü çözmenin imkanı yok mu? sanırım silenos haklı “insan için en iyisi hiç doğmamış olmaktır".

    --- spoiler ---
  • karantina surecinden çok once izlemeye basladigim dizi. genellikle geceleri çerezlik olarak izlerdim ama giderek sarmaya başladı ve bir animasyon gibi degil gercek hayatin icinden bir diziymiş gibi izlemeye devam ettim. tabi ki karantina günlerinde de en yakin arkadaşlarim oldu bojack, todd, diane, princess carolyn ve mr peanutbutter. son sezonundayım ve asla bitirmek istemiyorum.
    genelde en sevdiğim dizilerin en çok ilk sezonlarını severken bojack horsemanin son uc sezonunu daha çok severek izledim. hiç bi diziyi ikinci kez izlemememe rağmen ilk sezonları ıngilizce altyazı ile izlemeye calisarak bir çok espriyi kacirdigimi düşündüğüm icin eski bölümlerini tekrar izleyeceğim. daha sonra bu hatadan döndüğüm icin her bir bolumu sindirerek izledim maalesef.
    princess carolyn ve todd sizi çok seviyorum en yakin arkadaşımla bana benziyorsunuz. ayni evde yasamaya basladiklarindan beri asiri egleniyorum.

    herkese tavsiye edebileceğim, netflix in açık ara en iyi yapımlarından (belki de en kalitelisi) müthiş bir animasyon dizi.
  • komedi olarak başlasa ve tanımlansa da sezonlar ilerledikçe hep daha da derinleşip anlamlar kazanan ve sert tokatlar indiren müthiş orijinal netflix dizisi. başta (bkz: raphael bob-waksberg) olmak üzere (bkz: will arnett) büyük saygı hak ediyor.
  • breaking bad'in karakter gelişimi, konunun ağır ağır işlenmesi göz önüne alındığında, bb'nin çizgi dizi versiyonu.

    ben bu diziye karantina günlerinde gülmek için başlamıştım. aklımdaki rick and morty ve belki biraz daha derini bir hikayeydi. pek güldürmediği gibi yüzüme tokat gibi çarptı bazı bölümleri, hatta son sezonu artık beni iyice duygusal top yaptı. her bölümde yerli yersiz ağlamaklı hissettim.

    dizide bana kalırsa tüm dizi/film dünyasının bazı enleri var:

    --- spoiler ---

    1. sezon 11. bölüm izlediğim en iyi uyuşturucu sonrası bad tripti.

    3. sezon 4. bölüm izlediğim en iyi alternatif evrenlerden biriydi, su altı dünyası ve bojack'in orada yaşadıkları oldukça düşündürücüydü.

    6. sezon 15. bölüm izlediğim en iyi ölümü anlatma biçimlerinden biriydi. hele sondaki diane'i araması, o çıplak gerçek sanki başıma gelmiş gibi kötü oldum, ekrana dakikalarca bakakaldım.

    --- spoiler ---

    ve daha birçok bölümde çok güzel ayrıntılar vardı. pek gülemediğim ama dizinin sonunda izleyerek ne kadar haklı bir karar verdiğimi anladığım netflix'in harbiden de en güzel yapımı.
  • gregory house ve behzat ç. ekolünün son temsilcisi bir atı barındıran dizi.
  • çok fazla spoiler içermese de yine de önlemimizi alalım efenim.
    --- spoiler ---

    bu dizi öyle bir dizi ki her bir karakteri ayrı bir dizi olsa sırıtmaz. netflix yapımlarının çoğunda gözlemlediğim yüzeysel olay ve karakter kurgusu bu dizi için geçerli değil. zira bojack karakteri öyle bir karakter ki herkesin kendinden bir şey bulması içten bile değil. bu açıdan yapım bildiğin çok kaliteli bir dizi olmuş. bu açıdan da rick and morthy ve south park'tan ayrılıyor. dizide en çok beğendiğim nokta bir çok duyguyu size yaşatması... şöyle ki bazı bölümlerde abd kültürünün çürümüşlüğüne ince ince gömerken sinsi sinsi kendinizi gülerken buluyorsunuz, bazı bölümlerde ise bojack' ın içine düştüğü derin boşluğu o kadar derinden hissediyorsunuz ki bölüm bittikten sonra bile bir süre ekrana boş boş bakıyorsunuz, bazı bölümlerde ise todd ve mr peanutbutter absürt fikirlerine kahkaha atarken kendinizi buluyorsunuz.... kısaca bu diziyi diğer animasyon dizileri gibi düşünmeyin bildiğiniz dizi olmuş bu. ve son olarak bojack: benden hoşlanmanı çok istedim diane...
    --- spoiler ---
    edit: imla
  • sonunda bitti ama ben de bittim. ortalıkta çizgiden atların, kedilerin, striptizci balinaların, kunduzların dolaştığı çizgi dizi şimdiye kadar izlediğim en üzücü şeylerden birisi oldu. ne diyordu bojack, “no one watches the show to feel feelings, life is depressing enough already''. seni izlerken öyle olmadı ama şerefsiz at, ebemi sktin bazen ya.

    izlerken bazı göndermeleri araştırmak için defalarca diziyi durdurmak zorunda kaldım. fondaki tabelaları, afişleri falan okumak için de ha keza. metin okuması yapar gibi izledim diziyi resmen. sahne geçişlerinde devamlı abuk subuk olaylar oluyordu, onlar izlemek için de geri döndüm bazen. (alık mıyım lan ben acaba, ne biçim izlemişim)

    seslendirmeler nefisti. will arnett, alison brie, aaron paul (aaron paul bir ''yeah bitch'' patlatır mı dedik ama olmadı) başta hepsi süperdi. neredeyse bütün hollywood'u seslendirmede kullanmışlar zaten. amy schumer, ricky gervais, jessica biel, john krasinski, ed helms, eva longoria, martin short, tim gunn, cindy greyfurt... ama az ama çok herkes var lan resmen, yaz yaz bitmez.

    buradan sonra azıcık şipoyler, ona göre.

    --- spoiler ---

    diane: sürekli kendini araması, bir türlü bulamaması. bulduğunun aslında kendisi olmaması. olduğu yerin hep dar gelmesi, olduğu kişinin hep dar gelmesi. kültürlü, eğitimli, zeki, esprili biri olmasına rağmen kendince hak ettiği mutluluğu hiç bulamaması. belki de mutluluk bir bizondadır kim bilir?ayrıca bojack'in bir daha hiç görüşmeyeceği belki de tek sabiti dünyadaki. ulan bi de bi şey itiraf edicem, diane aşırı seksi değil mi yaa :( özellikle saçları kısa kestirdikten sonra tövbe estafırılla.

    mr. peanutbutter: neşeli, optimist, sıcakkanlı, hayatı çok güzel gören sevimli labrador (olm golden yazmışım yaa, mesajla suratıma vuruldu nazikçe). bu güzel özellikleriyle ben ve benim gibi salaklar tarafından nefret edilen kişi. bazen popülizmi, bazen bad boy olmayı tadan ama sonunda hep özüne dönen karakter. güzel iş tekliflerinin onu bulduğu, en gerzek fikirlerinin altın olduğu gerçeğine rağmen bütün bunları hayatı geçiştirmek için kullanan biri mr. peanutbutter. kardeşinin hastalığı ile de anladığımız üzere aslında ne kadar da kırılgan.

    todd: bojack istismar etsin diye doğmuş sanki garibim. o kadar aldatılmaya, arkadan vurulmaya rağmen hiç kin tutamayan iyi kalpli saftirik. aseksüel müteşebbis, bere reis. bir ara kendi yaptığı seks robotunun emrinde çalışmıştı hshasha, frankenstain göndermesi eşliğinde de kurtuldu. o kadar devasa işten sonra mutluluğu dadılıkta buldu. bütün şovun en naif adamı, belki de dünyanın. en azından o dünyanın.

    princess carolyn: pembe bayan birey kedisi. çocuk da yapar kariyer de, yaparken de bojack eyler sanki kendi derdi gibi (ay anlaşıldı mı acaba şakam). işkolik, problemkolik, bana ne diyemez, görmezden gelemez. kendisi hariç kimseye derman olma zorunluluğu olmadığını kırkından sonra anladı (müşterilerine de bir yere kadar olmalı bence). dıştan sert, içten yumuşak kedimize de allah bir yastıkta kocatsın diyoruz. bunun da asistanı judah'a talibim lan ben. sıfır gereksiz muhabbet ve maksimum iş. hayal gibi pezevenk.

    ve bojack: bencil, adi, her sorununun dış etkenler kaynaklı olduğunu düşünen, sorumsuz, kendisiyle barışık olmayan hatta nefret eden, alkolik, yalancı, sinsi, arkadaşlarını satan, yüzeysel, kırıcı, neye karşı olduğu tam da belli olmayan bir hınçla dolu, kompleksli, çıkarcı, bağımlı, bağlanamayan, muhtaç... ama derinlerde bir yerde iyi biri :)

    ailesinin sakat bıraktığı, travmalarından kurtulmak bir yana devamlı yenilerini ekleyen yakışıklı at. kendi mutluluğunu kendisinin bulması gerektiğinden muzdarip olup aslında kendi kahvaltısından bile sorumlu olmaması gerektiğini bilen bilge. dizi boyunca müthiş biri olduğu tek bölüm belki de küçük deniz atını kurtardığı bölümdü, onu da sadece biz gördük.

    bütün bunları göz önünde yaşadığı için aşkı 30 yıldır komada olup kendisini hiç duymamış birinde arayan ama onu da kısa sürede tüketen akşamdan kalma. sorunsuz sevgiliyi sorunlu, sorunlu sevgiliyi daha sorunlu hale getiren boyalı yeleli.

    ben ölmüş olduğunu düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum diyeyim. bir şekilde hep yanında olan 4 kişiyle hesabını kapadı ve gitti. gerçek bojack her kimse havuzda öldü ve derinlerde bir yerde iyi biri miydi hiç emin olamayacağız.

    biraz da notlar ve sorular:

    -5. sezon 6. bölüm, annesinin cenazesindeki full monolog azıcık behzat ç. 78. bölüm gibi değil mi la?
    -what time ıs ıt right now şirketi saatleri ayarlama enstitüsü mü yoksa şüphen mi var?
    -introları sakın atlamayın izlerken, çok güzel. izlemeyen kaldıysa tabii.
    -sesli kitap dinliyorsanız eğer kötü bir yan etkisi olabiliyor dizinin. tüm konuşan karakterleri kedi, köpek, fok, ayı falan diye canlandırdım ben bir süre. belki sadece bana özgüdür ama söyleyeyim dedim.

    --- spoiler ---

    ağzıma sıçtın bojack ya. neyse, ne demişler

    ''it gets easier''
  • hayatımda ilk defa bu kadar etkilendiğim bir dizi izledim. iyi ki izlemişim. taştan bir insan değilseniz mutlaka izleyin. yüzlerce entryde her şey söylenmiş neredeyse. gerçekten değer.

    karşılaştırma açısından, rick and morty’i de çok severim ama bojack ayrı bir kategoride benim için. rick’in hali, düşünceleri de etkileyebilir ama bu dizi tamamen farklı bir etkiye sahip.
  • ahh yine son bölümüne geldiğimi fark etmeden bitirdiğim bir dizi daha. hop diye bitiverdi. aynısı crazy ex-girlfriend dizisinde de olmuştu ki ikisinin benzerliklerini belirtmeye gerek yok herhalde. ben friends falan seven bir insanım anacım nereden sardım bu tarz dizilere. işin görece iyi tarafı genelde ana karakter ile empati yapabiliyorum, neyi neden yaptıklarını ve öyle ya da böyle nasıl hissettiklerini anlıyorum ama genel anlamda kendimi onlarla değil dizideki başka bir yan karakterle özdeşleştiriyorum. bojack kendinden minik şeyler bulmak için muhteşem bir karakter. birçoğumuzun hayatında kısa ya da uzun bir dönem bu karanlığa düştüğü olmuştur fakat sürekli böyle hissetmek..

    --- spoiler ---

    ben en çok her gün evin önünden koşarak geçen ne olduğunu anlayamadığım hayvanı sevmiştim. her gün koşuyordu ve beklediğim gün gelip tam da beklediğim tavsiyeyi verdi. her gün yapmalısın dedi. valla benim için dizinin ana fikri budur. diane'nin dediği gibi, iyi ya da kötü insan yoktur sadece davranışlarımız ve onların sonuçları vardır. niyetinin ne olduğu ikinci derece önemlidir sadece. niyetin iyi ve sonucu kötü mü? bu sadece kötülüğünü biraz azaltır ama kötüdür. niyetin kötü ama sonucu iyi mi? bu sadece iyiliğini biraz azaltır ama iyidir. tek başımıza değiliz çünkü bu hayatta. etrafımızdaki herkes -eğer sanal bir dünyada değilsek- bizim kendi tiyatromuzda yan roller değiller, herkes kendi hayatının baş kahramanı. kimse dizilerdeki baş karakterin sürekli anında olup bütün hayatı onun ilişkileri hakkında tavsiye verip sonra kenardan onu izlemek olan yan karakter değil. bu yüzden davranışlarımızın sonuçları önemlidir, niyetimiz değil. bu yüzden bojack iyi bir insandır diyemiyorum, onu anlıyorum ama diyemiyorum. onu seviyor muyum? evet. ondan hoşlanıyor muyum? hayır. tam da kendisinin söylediği gibi yani.
    oki. peki ben kimle kendimi özdeşleştiriyorum? işin aslı bir princess caroline olmak isterdim. kadının kimseye eyvallahı yok. anası kal diyor o gidiyor, asistan olarak kalacaksın diyorlar o yükseliyor, çocuğun olamaz diyorlar o evlat ediniyor, sevdiği eski sevgilisi hadi tekrar beraber olalım diyor o geç bunları bebeğim diyor etc etc. belki doğum gününü yalnız geçiriyor ama hayatında değişiklik yapmaktan korkmuyor. hoş o bu sıralarda kırk bilmem kaç yaşında ve bojack herifini salamıyor ama napalım. ben ise kendimi diane ile özdeşleştiriyorum. onun kadar depresif asla değilim ama depresif olduğum her halim onun gibi. herkesten ve en çok da kendinden çok fazla şey bekliyor ve olar gerçekleşmediği zaman ne kadar yetersiz ve aptal olduğu ile ilgili kısır bir döngüye giriyor.o asla sevmediği iddia ettiği babasının cenaze törenine geliyor, sevmediği kardeşlerine ve annesine kendini ispatlamaya çalışıyor, her bokun üzerinde çok düşündüğü için etrafındaki diğer insanlar gibi her bok hakkında kesin fikirlere sahip olmak yerine bu şöyledir ama belki de böyle olduğu için şöyledir kalıbıyla gidiyor bütün düşünceleri ve bilmiyorum diyor. bense onun antidepresan kullanmaya başladıktan sonraki haliyle normal arasında bir yerlerdeyim bir nevi. hala bin beş yüz yıl düşünüyor ama sonunda kendini sonu olmayan içki cips ikilisine vurmak yerine omuz silkip ama napalım diyor ve benimse omuz silkmem biraz uzun sürüyor ve bazı insanları hayatımdan çıkarmayı öyle ya da böyle başarmış olsam da kafamda onlarla kavgam hala biraz sürüyor. işin komik tarafıysa etrafımdaki birçok insana sorsak beni daha çok mr. peanutbutter'a benzeteceklerine eminim. yav acaba cidden öyleyim de kendimi daha derin bir insan olarak görmek istediğim için mi böyle havalar takınıyorum yoksa cidden diane gibiyim de onun gibi yalnız kalmaya cesaretim olmadığı için etrafımdakilere sürekli mr. peanutbutter gibi davranıp onları etrafımda mı tutmaya çalışıyorum? bilemiyorum efenim.

    --- spoiler ---
  • -tembel kendime nihayet- bugün bitirdiğim dizi. gayet orijinal bir deneyimdi. hollywood'u ya da sinema-show dünyasını ne kadar takip ettiğinize göre alacağınız zevk de değişecektir tabi keza sektörle ve isimler, senaristler, şirketler, yapımcılarla ilgili çok fazla gönderme var.

    ilk 4 sezon özellikle çok zevkliydi benim için. 5. ve 6. sezonda, birçok yabancı dizide görüldüğü üzere arada bol bol şişirme bölümler de (ben buna sezon dolgusu diyorum) vardı. gerisi spoiler:

    --- spoiler ---

    benim için en unutulmaz bölümü tamamı su altı dünyasında diyalogsuz geçen fish out of water bölümüydü (s3e4). çok etkilendim ondan, büyüleyiciydi. onun dışında s6e15 de kolay unutulacak bir bölüm olmasa gerek...

    ayrıca ben senaryo ekibinin kesinlikle kedici * olduğunu düşünüyorum. bunu, mr. peanutbutter'ın kısmen karaktersiz, ağzında bakla ıslanmayacak ve nereye çekersen oraya giden hallerinden anlayabiliyoruz. karşısında princess carolyn'i ise azimli, çalışkan ve bold karakterli bir birey olarak görüyoruz. bu iki karakterden biri öne çıkarılmıyor tabi, yalnızca bize gösteriliyor; çıkarımlar size ait olacak. bu yüzden benim bu parağrafta bahsettiğim kedi-köpek tarafı düşünmek genel olarak yersiz olabilir ama detaylarda hissedilmiyor da değil. neyse, güle güle mr blue, -bojack-.

    ---------------------------------------------------------

    bojack: olanlar için üzgünüm.
    herb: demek özür diliyorsun...
    bojack: evet, üzgünüm.
    herb: tamam. seni affetmiyorum.
    bojack: herb üzgünüm dedim.
    herb: evet ve ben de seni affetmiyorum.
    bojack: ne olduğunu anlamıyorsun bence. bu son fırsatımız olabilir.
    herb: hayır ben bu defteri kapatmıyorum. anlamıyorsun, hayatının sonuna kadar yediğin bokla yaşamak zorundasın! hiçbir şeyin düzelmeyeceğini bilmek zorundasın!

    ---------------------------------------------------------

    --- spoiler ---

    elveda parçası, mr. blue
hesabın var mı? giriş yap