• bu aksam cnbc ede yayınlanmıs olan filmdir.

    cevirmenin cahilligiyle aklımda kalacaktır.

    mesela bir sahne "sally bowles" bir oyuncu kadından bahsederken "on screen" diyor.
    altyazıdaysa "onu televizyonda gördüm" yazıyor.
    1932'de ne televizyonu guzel kardesim...

    en eglenceli cevriyse soyleydi:
    - where is your wife?
    - in cologne

    - eşiniz nerede?
    - kolonya'da

    insaf dedim, ayıp dedim. cevirilerin cogu hatalı ve eksikti ama köln'e kolonya demenin anlamını cözemiyorum. almanya'nın 1930'lardaki ruh halini belki de en iyi anlatan filmi ceviren arkadas 1932'ye televizyon koyuyor, haritaya bir kolonya sokuyor.

    bu isler ne yazık ki iyi ingilizce bilmekle olmuyor. biraz da zeka ve genel kültür gerekiyor.
  • orjinali christopher isherwood'un "goodbye to berlin" romani olan, "i am a camera" adi altinda oyunlastirilan, daha sonra cabaret adi altinda filme cekilen, türkiye'de de engin cezzar tarafindan müzikal haline getirilip basrollerini gülriz sururi (ki yillar önce i am a camera'da da sally bowles'u oynamistir), engin cezzar ve cüneyt türel'in oynadigi oyun.
    sally bowles'un o sarkisi "evinde oturma yapayalniz/ gel de müzik dinle/yasam bir oyundur dostum/buyrun kabareye" seklinde türkcelesmistir.
  • şehir tiyatrolarında muhsin ertuğrul sahnesinde gösterimi yapılan yücel erten in yönettiği hitler öncesi almanyanın nazi almanyasına geçişini anlatan bir müzikal. gerek kostümler - sahneye yakın izlemek lazım - gerekse şarkılar - türkçeye iyi çevrilmiş - çok hoş hazırlanmış.
    ama tabiki 3 saatlik bir uzunluğu var ve bu müzikal sevmeyen insanlara işkence gibi gelebilir.
    --- spoiler ---

    yani politika falan mı? ama bunun bizimle ne alakası var ki?

    --- spoiler ---
    bu arada bu müzikal bu ay içerisinde izlediğim nazi almanyası - yahudilik ilişkilerini inceleyen 3. oyundu. (bkz: mephisto) (bkz: kahraman annem)
    yoksa tiyatrolar bize birşeyler mi anlatmaya çalışıyor sorusunu akla getirmiyo değil... yani politika falan mı? ama bunun bizimle ne alakası var ki?
  • cabaret iki perdeden oluşuyor. ilk perde biterken sahne boyunca tavandan yere değin nazi bayrağı açılıyor ve oyuncular sieg heil selamı* veriyor.
    ben cabaret'i volksoper wien'de izledim. işte o bayrak açılıp ilk perde kapandığında salonda muazzam bir yarı sessizlik hakimdi. yarı sessizlik diyorum; çünkü, sessizliği bozan bazı seyircilerin kararsızlık dolu alkışlarıydı. perde kapanırken oyuncuları alkışlamak istiyorlar ancak nazi bayrakları açıldığı için utanıyorlar; o dilemma içinde biraz şak şak sesi geliyor ama bir yandan da salonda çoğunluk alkışlamayınca o şak şaklar hızla kesiliyor; biz oyuncuyu alkışlıyoruz, diye düşünen birkaç seyirci kendinden çok emin alkışlamaya başlıyor ama salonun büyük çoğunluğunun oluşturduğu sessizlik aynı bir kara delik gibi o denli yutucu ki onlar da varlık gösteremiyorlar. sessizlik gittikçe büyüyor ve bir noktada kimse artık hareket etmiyor, göz kırpmıyor, hatta nefes bile almıyor. eğer alkışlamanın norm kabul edildiği bir anda, avusturya gibi bir ülkede, sahnede nazi bayrağının açıldığını görmediyseniz, awkward silence'ı henüz tam anlamıyla tecrübe etmemişsinizdir.
    ben locadan izlemiştim. perde arasında, locada yanımda oturan yaşlı kadını barda gördüm. müzikali yan locadan izleyen arkadaşıyla birbirlerini perde sonunda hiç alkışlamadıklarına dair ikna ediyorlardı.
  • willcommen, cabaret, mein herr, money gibi muhteşem şarkıların olduğu nazi almanyasının yükselişini anlatan film.
  • eger yamulmuyorsam paris'te louvre muzesi ile conseil d'etat'in kesi$tigi meydanda yer alan me$hur club, restaurant, bar. cok enteresan ve ho$ bir yer. hayallerimdeki club'i bilgisayar ortamina aktarip in$a etseler herhalde boyle bir $ey olurdu. belli ba$li 3 degi$ik ortam var. bir tarafta restaurant, diger tarafta barlar ve makul buyuklukte bir dans pisti. bar kisminda oturulacak yerler cok rahat, $oyle uzunlamasina yatabilirsiniz. zaten etrafa $oyle bir bakinca goreceksiniz ki dunyanin her yerinden ta$ gibi hatunlar dolanmakta. ancak ne yazik ki burasi bir queen degil. yani gay clublardaki hatunlari rahatlikla tavlama avantaji burada yitirilmekte. straight club olmasi dolayisiyla playboylar da avdalar. o yuzden i$iniz biraz da muhabbete kaliyor. tipki i$ ba$vurularinda 2. yabanci dilin avantaj saglamasi gibi.
    giri$ 20 euro ve 1 icki bedava. dikkati ceken bir ba$ka husus da icki fiyatlarinin buddha bar ile yari$masi. en son bir vodka portakal 13 euro idi. tabi ki gitmeden di$arida cakir keyif olmak ve iceride muzigin keyfini cikarmak en iyisi. cunku muzik cok kaliteli. toplam 3 dj belli araliklarda degi$meli olarak kendi tarzlarinda caliyorlar. yani ho$unuza giden turde kalkip oynayabilir, sevmediginiz turde ise oturup mankenlik ajansi diye yanli$likla buraya gelenleri izleyebilirsiniz. son olarak 5:30'da kapanmakta diyerek, bitirelim.
  • kite kat kızları ve orkestrayla güzel güzel eğlenirken, ilk perdenin sonrasında yavaş yavaş hüzünlendirmeye başlayan, nazi'lerin faşizanlığıyla insanın içine öküz oturmasına sebebiyet veren harika müzikal.
  • bir broadway müzikali. hitler'in başa geçmesinden önceki dönemde berlin'de geçer. kabare oyuncusu olan sally bowles'ın amerikalı bir yazarla olan kısa ilişkisini anlatır. sally ve clifford'ın ilişkisi onları çepeçevre sarıp sarmalamış olan kaos tarafından ciddi bir tehdit altındadır. hikayedeki diğer bir acıklı aşk macerası da alman fräulein schneider ve yahudi talibi herr schults arasında geçer. 1972'de beyaz perdeye de uyarlanan bu müzikalde liza minnelli sally rolüyle en iyi kadın oyuncu, bob fosse en iyi yönetmen, joel grey en iyi yardımcı erkek oyuncu dallarında oscar ödülünü almışlardır.
  • aynı adlı filmde sally bowles tarafından söylenen şarkı:

    what good is sittin' alone in your room
    come hear the music play,
    life is a cabaret old chum
    come to the cabaret.
    put down that knittin', the book and the broom
    it's time for a holiday,
    life is a cabaret old chum
    come to the cabaret.
    come taste the wine, come hear the band
    come blow your horn, start celebratin'
    right this way, your table's waitin'
    no use permittin' some prophet of doom
    to wipe every smile away,
    life is a cabaret old chum
    so come to the cabaret!

    i used to have this girl friend known as elsie
    with whom i shared four sordid rooms in chelsea
    she wasn't what you'd call a blushing flower
    as a matter of fact she rented by the hour
    the day she died the neighbors came to sneaker
    well, that's what comes of too much pills and licqueur
    but when i saw her laid down like a queen
    she was the happiest corpse i'd ever seen
    i think of elsie to this very day,
    i remember how she turned to me and said:

    "what good is sittin' all alone in your room
    come hear the music play,
    life is a cabaret old chum
    come to the cabaret!"
    and as for me, ha!
    and as for me,
    i made my mind up back in chelsea
    when i gooo,
    i'm going like elsie,

    start by admitting from cradle to tomb
    it isn't that long a stay
    life is a cabaret, old chum
    it's only a cabaret old chum
    and i love a cabaret!

    der ve atlar sandalyeden...
  • kostumlerinin, makyajlarinin, gecislerinin, 1972 yilinin kisitli imkanlarina ragmen zengin gorselliginin yanina bugun bile hic bir film yaklasamadi. filmin bizim icin en onemli yani ise arka fondaki hikaye... fasizm adim adim nasil getirilir? sanatcinin rolu nedir? ne tur sanatci kullanilir?
hesabın var mı? giriş yap