• katolik kilise haçlı seferleri’yle güç kazandıktan sonra, kendisiyle çakışan görüşleri olan grupları yok etmeye girişti. bu alanda ilk çabayı katharların üzerine salınan orduda görüyoruz: 1204’teki haçlı seferi’nin, kardeşin kardeşe kırılması ve bizans imparatorluğu’nun latin kökenli bir aileye geçmesi ile sonuçlanmasından sonra, kilise güç kaybetti. o kadar insanı “size müslüman kafir kestirecez, cennette 3 oda 1 salon yeriniz hazır” diye kandırdıktan sonra, götürüp hristiyanları doğratmaları hiç de hoş bir hareket değildi tabii… bu kötü imajı yıkmak isteyen kilise, 1209’da kendine yeni “kafirler” olarak pireneler’de yaşayan kathar kavmini seçti. katharlar, kendini hristiyan sayan, fakat gelenekleri hiç de hristiyanlara benzemeyen sıradışı bir kavimdi ve sıradışı olmanın cezasını çektiler. 1209’daki haçlı ordusu’na, fazla azap çekmeden, evden de fazla uzaklaşmadan “cennetlik” olmak isteyen bir sürü hristiyan katıldı. bu sefer gerçek kafirler doğranacak, kardeş kanı akmayacaktı. fakat evdeki hesap çarşıya uymadı, katharların bağlı bulunduğu feodal lord, onları haçlılara teslim etmeyi kabul etmeyince, kilise otoritelerinden şöyle bir emir çıktı: “hepsini kesin, tanrı aralarından kafirleri ayırdedecektir!”. sonuç yine berbattı: haçlılar yine bir avuç “kafir”in yanında binlerce hristiyan kestiler. bu noktada da güç kazanma prosedürü değişmiş oldu ve cadı avının temelleri atıldı. artık hristiyan toplumu içinde yer alsalar bile “sıradışı” olan insanlar “kafir” olarak tanımlanmaya ve buradan hareketle de avlanmaya başladılar. farklılığın derin olması gerekmiyordu.

    yeni keşfedilen kafirliğin açık tanımları da katolik kilise ve onun en hevesli üyeleri dominikenler tarafından yapıldı. 14. yüzyılda veba ve 100 yıl savaşları’nın da varlığıyla zaten çivisi çıkan toplum, o ana kadar lokal olarak seyretmekte olan avların genelleştirilmesine zemin hazırladı. o zamana kadar kafirlik tanımını başka türlü yapan canon episcopi’nin varlığından dolayı ortalığı iyice dağıtamayan dominikenler, 1484’te papalık tarafından yayınlanan summis desiderantes affectibus (istenilen eylemlerin özeti) ve 1486’da engizisyon tarafından yayınlanan malleus maleficarum (cadıların çekici) ile yaptıklarına ve de yapacaklarına destek buldular. canon episcopi, cadıların varlığını inkar ediyor ve dolayısıyla da insanların cadı oldukları için avlanmasını engelliyordu, fakat yeni kitaplar, cadılığı kafirliğin yeni bir şekli olarak nitelendirdi ve cadılarla savaş meşru kılınmış oldu.

    dominikenler, cadılık tanımını oldukça etraflı yaptılar ve yeni bir demonoloji evreni yarattılar. buna göre, cadılar şeytanla anlaşma yapıyorlar, buna karşılık listesi uzun bir cin, ruh, öcü, vs. topluluğunu kontrol altına alabiliyorlardı. efendilerine bağlılıklarını belirtmek için de onun kıçını öpüyor, garip törenler düzenliyor, incubus ve succubuslarla sevişiyor, üzerlerine yeni kesilmiş bebeklerin vücut yağlarını sürüp, kapı aralıklarından ve çatlaklardan geçebiliyor, süpürgelerle uçuyorlardı. bu saçmalıklara normal şartlarda kimse inanmazdı fakat o yılların rezalet ortamında, hele de kilisenin korkunç gücü karşısında, zaten yaşayabilmek için bir şeylere inanmak dışında çaresi olmayan halk, bu hikayeleri ödü koparak dinlemeye ve cadı yakma törenlerini alkışlarla izlemeye başladı.

    bütün bunlara rağmen, 16. yüzyılın ilk yarısında, av yavaşladı. bunda rönesansın avın entellektüel temellerini yıkmasının önemi herhalde vardır, ama asıl kıyamet reform hareketiyle koptu…

    reform hareketini başlatan protestanlar, katoliklerin incil’e getirdiği yorumun saçmalık olduğu, ve gerçek hristiyan olabilmek için köklere dönmek gerektiği fikrini hızla yaymaya başladılar. reform her ne kadar yenilikçi bir kavram gibi görünse de, reformist protestanlar bir hayli muhafazakardı, ortaçağ geleneklerinin, skolastik düşüncenin ve dolayısıyla da demonoloji sisteminin muhafaza edilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. “yenilikçi” luther, 1540’ta kendi emriyle 4 cadıyı yaktırdı. bundan sonra herşey “devrim-karşı devrim” şeklinde ilerledi. protestan cizvitler katolikler tarafından icat edilen kutsal su, vaftiz gibi törensel eylemlerin cadılığın ta kendisi olduğunu söyledikçe, katolik dominikenler de “asıl cadı sizsiniiiz, hem biz şööle bööle yapanların da cadı olduğunu düşünüyoruz, siz ise bu cadıları yakmadığınız için işbirlikçisiniiiiiz” diye bağırıyorlardı. sonuç olarak cadı avı katolik ve protestanların çatışması yüzünden toplumsal histeri halini aldı.

    1560-1630 yılları, cadı avının kontrolden çıktığı seneler oldu. karambolde, iyi cadı kavramı yok oldu, cadı olmak yakılmak için yeterli sebep sayılmaya başladı, engizisyon mahkemeleri tam güç çalışmaya, herkesi kesip yakmaya başladı. protestanların “witchfinder general” gibi bir rütbeyi de başarıyla icat etmeleriyle, ortalık işi gücü cadı yakalayıp yakmak olan adamlarla doldu. ve panik, kendi yarattığı ivmeyle, beklenenden çok daha hızlı büyümeye başladı.

    engizisyon mahkemeleri sorguya aldığı insanların cadı olduğuna inanmak için gittikçe daha az ve daha abuk kanıtı yeterli bulur oldu. önceleri kasabanın tuhaf yaşlı kadınını ya da şifacısını sorguya alan engizisyon, artık herkesi toparlamaya başlamıştı. sorguya alınan kişi cadı olduğunu kabul edene ve yandaşlarıyla yaptığı tuhaf törenleri bir bir anlatana kadar korkunç işkencelere tabi tutulup, ancak yeteri kadar konuştuktan sonra öldürülüyordu.

    şimdi düşünün, sizi evinizden alıp götürüyorlar, “nooluyo?” diyince “aşşa mahalleden bakkal selim cadı olduğunu söylüyo…” diyorlar, ya da belki demiyorlar bile, iğrenç bir zindanda soyup, bütün tüylerinizi traş ediyorlar ve hissiz bir nokta bulana kadar vücudunuzun her yerine koca koca iğneler batırıyorlar (deri üzerindeki hissiz noktaların şeytan’ın yaladığı ya da tırnağıyla çizdiği yerler olduğu o ara yayınlanan saçma kitaplardan birinde yazıyor. eh, cadı diilseniz neden şeytan gelip sizi yalasın ki?). bir tane buluyorlar, ya da başka bir bahane buluyorlar (“sen kızılsın, ancak cadılar kızıl şaçlı olabilir” gibi). sonra da tutturuyorlar “itiraf et” diye. itirafın sonunda yakılmak var, itiraf etmemenin sonunda da "işkence + yakılma" var. hangisini seçersiniz?
    başlıyorsunuz ötmeye: “evet, ben cadıyım. cadıların piriyim hatta… hemen öldürülmem lazım… geçen gün 78 bebek kesip kanlarını içtim. evvelki gece şeytan yatak odama geldi, böyle boynuzları ve kuyruğu vardı, seviştik. bana hem pipisini hem boynuzunu, hem de kuyruğunu soktu. kanlar aktı benden, o kanlarla da ruhumu sattığıma dair anlaşma imzaladım. sabahlara kadar tepiştik. inkubus sukubus, ne isterseniz vardı. sonra da süpürgelere binip tarlalar üzerinde bi güzel gezdik. rastladığımız bebeklerin kalbini yedik, yağlarını çıkarıp süründük, sonra da değişik evlere süzüldük. ertesi gün de akşama kadar büyü yaptım. efendim?… yandaş mı? tabii, olmaz mı? en az 34 tane var. hatta isterseniz 34.000 bile olur, yeter ki öbür gözümü de çıkartmayın… tabi sayarım isimlerini: hale, jale, aslında bizim bütün mahalle, hepimiz cadıyız, öldürün beniiiii.”. sizden alınan ifadeler tutanaklara geçiriliyor, ve engizisyon hale, jale ve bütün mahallenin peşine düşüyor. onlardan da ali, veli, kırkdokuz elli’nin isimlerini alıyor ve bu böylece devam ediyor. her gün onlarca insan yakılıyor. cadı avı devam ediyor…

    bu iş 17. yüzyılın ortalarına kadar böyle gitti. o zamana kadar sadece “cadı vardır ama incubus diye bişey olamaz”, “şeytan vardır ama onunla sevişilemez” ya da “cadı vardır ama hale ve jale cadı değildir” gibi boşa sıkılmış mermiler atan skeptik akademisyenler, yaratılan vakum kendilerini de içine çekmeye başlayınca daha ciddi söylemler geliştirmeye başladılar. cizvit papaz friedrich spee, kendisinin de işkenceyle ifadesinin alınmasından ve saçlarının birkaç saatte beyazlamasından sonra işkence altında verilmiş ifadelerin değersiz olduğunu savunan bir metni gizlice yazdı ve manüskriptin tesadüfen el değiştirmesi sonucu kitap cautio criminalis adıyla yayınlandı. şüphe tohumu atılmıştı ama çılgınlığın sönmesinin asıl nedeni savaşlar ve dış ilişkilerdi. protestan - katolik çatışmasının savaşa dönüşmesi, dikkatleri başka tarafa yöneltti ve otuz yıl savaşı bittiğinde bir bakıldı ki önyargılarla kimse ilgilenmiyor, cadı hikayelerine herkes gülüyor.

    savaştan sonra akılcı düşüncenin gelişmesiyle, içinde bütün bu ruhani ve düşünsel pislikleri bulunduran havuz çatlamış oldu, cadı önyargısı da o çatlaktan akıp gitti. yerine başkaları geldi, ama işin o tarafı bizi aşar. biz yakılmış insanlara bakar bakar ağlarız, bunlar yenilerini asar, giyotinle keser, iğneyle uyutur… geçtiğimiz aylarda başka bir yazıda** da dediğim gibi, it ürür, kervan yürür…

    (nonserviam'da yayınlanmış bir yazıdan, yelda k. yazmıştı.)
    **#8809148
  • (bkz: the crucible)
  • 1942’de başlatılan manhattan projesi sırasında senator joseph mccarthy'nin amerika'da büyük bir komünist komplonun varolduğunu iddia etmesiyle, elinde hiçbir delil olmadan önüne gelene suçlamalar yöneltmesiyle amerikan toplumunda bu 'cadı avı' başlamış oldu. delil yokluğu, mccarthy'e göre komplonun ne kadar profesyonel ellerde olduğuna işaretti. özellikle sovyet casusu alher hiss'in 1948'de mahkum edilmesi; julius ve ethel rosenberg'in* 1950-54 arasında casusuluk suçuyla yargılanıp idam edilmeleri, bu cadı kazanının ateşini körükledi. 1929-1930'larda büyük ekonomik bunalım sırasında komünist parti'ye kayıt olan sanatçı ve aydınların hemen hepsi bu kazana atılacaktı. elia kazan da bu sanatçılardan biriydi. ama o itibarını yerle bir etti, soruşturmalar sırasında komite'ye arkadaşlarının adını verdi.
  • (bkz: burning times)
  • pek çok açıdan yanlış değerlendirilmiş bir tarihsel olgudur cadı avı. öyleyse, bilmediklerimizi öğrenelim, yanlış bildiklerimizi düzeltelim:*

    cadı avı cinsiyetle ilgilidir, fakat cinsiyete özgü değildir; erkekler de paylarına düşeni almıştır bu cadı avlarından. kadınlardan sonra en fazla itham ve infaz edilenler ise çocuklardı (bu meseleye sonra döneceğiz). fakat neden cadılık “kadın”larla özdeşleştirilmiştir?: ilkin söylenmesi gereken şudur ki cadı avı her şeyden evvel dalâletle* ilgilidir ve rahipler cadılık kuramlarını tasavvur ederken, kadınların önceden beri melahide* addedildiğini göz önünde bulundurmuşlardır. mesela bakınız efendim cenevizli iki katolik rahip yazdıkları kitapta pekçok cadının neden kadın olduğuna ilişkin savlarını nasıl da kadınların ahlaki olarak –hele ki cinsel meselelerde- zayıf ve zihinsel açıdan erkekten daha zayıf olmasıyla ilişkilendirmiştir. (bkz: malleus maleficarum)**
    (fakat daha can alıcı açıklamalara entarimizin son kısmında değineceğiz)
    -bu arada,, belki alâkalıdır, lütfen-
    (bkz: zındıklar ve mülhidler)

    tarihsel bilgi: feodalizmin çöküşüyle en fazla sarsılan kurum olan “katolik kilisesi”nin yetkesini güçlü devlet yapıları alt etmiş; “kilise”nin pekçok işlevini*** kiliseden devralmıştır. eşzamanlı olarak, “bilim”* hiyerarşik toplumsal nizamı meşru kılma mülkiyetine haiz olmuş; orta çağda “toplumsal nizamı” haklı çıkaran “kilise”nin bu toplumsal işlevini ondan devralmıştır. fakat “kilise”nin karşısınaçıkan tek rakip “doğal bilimler” değildir; protestanlar on dördüncü yüzyılın sonlarından itibaren tarih sahnesindeki yerlerini almaya başlamıştır.

    cadı avı bağlamında protestanların katoliklerden tek farkı, meselenin, yargılama hakkının kilise mahkemelerinin tekelinde olduğu saltık ilahiyatçı çerçeveden, yargılama hakkının devletin tekelinde olduğu dünyevî suçlar çerçevesinde incelenmesi gerektiğine ilişkin dönüşümü sağlamak olmuştur.

    tarihsel bilgi: “uzun” on altıncı yüzyılın ikinci yarısına merkezîleşmiş devlet gücünün
    sağlamlaştırılması çabaları damgasını vurmuştur; 1595 itibariyle, merkezîleşmiş devlet gücü rüştünü, bir anlamda alt edilemezliğini, herkese kabul ettirmiştir. cadı avı bu sürecin sonunu tayin eden bir düzenek olarak addedilmelidir.

    cadı avının ciddi anlamda gerçekleştiği devir 1550-1660 arasıdır. cadı avını kışkırtan, güdümleyen, düzenleyen, gerçekleştiren yeni kurulmuş devletlerin bizâtihi kendisidir. mesela devletler cadılığı bir crimen exceptum olarak, yani mahkumiyet delillerinin standart kural ve gereklerinden feragat edilmesi lazım gelen bir suç olarak tanımlamıştır, yani, itham edenler, komşu yahut yakınlarının ölümlerinin dolaysız sorumluluğundan azade kılınıyordu.

    peki, cadı avına neden gerek duyuldu? önce bazı bu platformda da itibar görmüş bazı yaygın savları sıralayıp bunları çürütelim
    1. feministlerin savı: üniversite eğitimi almış doktorlar işin ehli olmayan sağalticıların, yani köyün bilge kadınlarının rekabetini saf dışı etmek istemiştir.
    karşı sav: bi’kere bu kadınların çoğu sağalttıkları için değil; zarar verdikleri için itham edilmiştir.ayrıca, tarihsellikten yoksun bir savdır bu zira üniversite eğitimi almış doktorlar ancak on sekizinci yüzyılın sonlarına doğru fakir köylüleri tedavi etmek üzere kırsaldan iş kabul etmeye başlamıştır.
    2. sav: cadı avı, cadı olduğu iddiasıyla infaz edilenlerin mülkiyetini müsadere eden (el koyan yani, haczeden) yerel yöneticiler tarafından kârlı bulunduğu için gerçekleştirilmiştir.
    karşı sav: mesela almanya için geçerlidir bu sav, fakat umumiyetle, cadı olduğu iddiasıyla infaz edilenlerin çoğu yoksuldu ve cadı avı borca girmek pahasına maliyetliydi-- öyle ki, bazı sanıkların takibatı yıllarca ertelenmiştir bu maliyetler yüzünden.
    3. sav: işçi ve köylülere iktisadî külfet yükleyen yaşlı kadınlar “günah keçisi” olmuştur. bu savın bir çeşitlemesi de şudur ki, zenginler fakirlerin devrim yapmasından korkuyor ve bu yüzden birilerini günah keçisi ilan ediyordu. bu savın diğerbirçeşitlemesi de şudur ki, protestanlıkla beaber, birtakım toplumsal ve iktisadî çöküşler yaşlı kadınlarla ilişkilendirilmiş, onlara bağış vermek reddedilmiş ve böylece hissedilen suçluluktan, suçu yaşlı kadınlara isnat etmek suretiyle arınılmıştır.
    karşı savımsı: mevcut belgeler cadı avının protestan bölgelerde katolik olanlara nispeten daha az gerçekleştiğini göstermektedir. fakat bu sav doğru olsaydı protestan bölgelerde daha fazla “cadı”nin avlanmış olması gerekirdi.

    bununla birlikte bu ve buna benzer savların hemen tamamı kısmen doğrudur,, kısmen çünkü şu yahut bu bölgeye göre değişkenlik arz etmektedir. peki nedir bütün bu olan bitenin esbab-ı mucibesi?

    madem ki cadı avı avrupa genelinde gözlenen bir olgudur, öyleyse avrupa geneline uygun gerekçeler ibraz edilmelidir.

    ilkin,, on altıncı yüzyıl, toplumsal nizamın yeniden tesis edilmesi teşebbüsünün, hem de öyle böyle değil, doğanın dahi ve onun bir parçası addedilen düşük ‘rütbeli’ sıradan köylülerin denetlenme ve boyun eğdirilmesinin lazım olduğu bir nizamın yeniden tesis edilmesi teşebbüsünün geçerli olduğu yüzyıldır:

    cadı avının birincil sebebinin ardındaki gerçek budur: dinî ve dünyevî yetkelerin önemliliklerini pekiştirmek üzere kamuda baskı altında tutma “hizmeti” “gereksinim”inin sadece iyi bile değil, “mecburî” olduğu yönünde kanı uyandırmak.
    bakınız, bu söylediğimizin daha iyi anlaşılması için tilly beyefendinin “war-making and state-making as organized crime” (örgütlü bir suç olarak savaş yapma ve devlet kurma) nam makalesinin okunması faydalı olabilir. bir diğer önemli kavram için ise lütfen (bkz: koruma maliyeti) yani (bkz: protection cost). yüzyıllardır itibar edilen beylik bir yöntemden bahsediyoruz burada yani: kamusal düşman icat etmek; inşa edilmiş, doğaüstüymüş, yanılsamaymış vs. vs. kimin umurunda?! bir bakınız daha vereyim anasını satiiiim: (bkz: cold war)

    devlet bir kere daha iti ite kırdırmıştır yani! yahu nedense bir anda aklıma geldi:
    (bkz: faşist) (bkz: faşizan) (ara: kürt*) (ara: ermeni*) (ne var idi başka yahu?) (haa, buradan harun kardeşe* ve sayın nazmiye demirel’e de selam ederim)

    pekala, neden önce kadınlar ve çocuklar?

    köylü kadın, popüler köylü kültürünün rabıtasıdır. her ne kadar resmi kültür “kadın”ı zayıf, murdar, muhtemelen ruhsuz vs. tasavvur ediyorsa da, köylü için kadın, popüler kültürün “haznesi” ve “aktarıcısıdır”; yaşayan ve ölüler arasındaki, ve “gerçek dünya” ve “ruhlar alemi” arasındaki, ve toplum ve kimi zaman yararlı, kimi zamansa zararlı doğa arasında “aracı”dır*. kadın, hikaye anlatıcısıdır ve cemiyetin toplumsal belleğidir. böyle bir varlık dünyevi yetke ve ruhban sınıf için tehlikelidir zira hıristiyanlığa karşı duran sihirli dünyayı insanları ifşa eder, sağ bırakır! peki ya çocuklar? bunu kavramak için o zamanın outillage mental’ini kullanmamız lazım gelir:
    “küçük çocuklar, bizim şimdi kavrayamayacağımız bir rol üstlenirdi: öteki dünya ve bu [dünya] arasındaki vasıta olma rolünü: sözcükleri ve eylemleri ölülerin arzularını canlılara iletmek için kullandıkları bir usûldü.” (bkz: fossier)

    fakat eğer kadınlarsa cadı avının esas mazlum ve mağdurları, bunun sebebi kırsal sözel geleneğin ve kültürel kısıtların taşıyısı ve koruyucu olmalarıdır. bu, “kilise”nin çağcıl işlevlerine direnç gösterme anlamına gelir; kadın, köyün toplumsal belleğidir: sınırların, toprakların, kimin hangi mıntıka için ne kadar rant verdiğinin/aldığının, hangi feodal yükümlülüklerin kimlerin yüzü gözü hürmetine, ne zaman, neden terk edildiğinin vs. tarihini bilir. anlatır. av döneminin toprağın değerinin ve ekilebilir kısmının artmasına tesadüf etmesi yalnızca bir rastlantı mıdır??

    kadın var ya, ne "cadı"dır kadın!!!

    speyşıl not: bu entari, sevgili hocam “sheila pelizzon”un henüz yayınlanmamış doktora tezinin bir kısmı esas alınarak yazılmıştır.
  • bir toplu histeri* durumunun sonucu.
    (bkz: toplumsal histeri)
  • ingiltere'yi bilemem ama edinburgh'da cadilari derince bir bok cukuruna atmislar cukurda olmeyenleri de yakmislar. almanyada ise butun esmer ve sisman olmayan kadinlari cadi niyetine yaktiklarini duydum az evvel. modern almanyadaki butun guzel kadinlarin aslen alman olmadiklarina sasmamak lazim hehee.
  • kızıl saçlıları da hedef almıştır yer yer nedensellikleri saçmalanarak.
  • cadının erkek mi kadın mı olacağına göre değişen aktivitedir. düşünülenin aksine cadı olan kadınlar genelde çok güzel olurlar. bu yüzden erkeklerini düşünmeden, kadınlarınıysa biraz düşünüp sonra avlamak gerekir bu cadı aleminin.
  • 'osmanlı döneminde selanik vilayetine bağlı olup bugün yunanistan-makedonya sınırında, aynı isimli gölün kenarında bulunan doyran kazasında, 1904' te iki kişinin cadı olduklarına inanılarak, öldükten sonra kabirleri açılıp cesetlerinin yakıldığı doyran kaymakamlığı' ndan üst mercilere şöyle bildirilmişti.

    "rumeli vilayetleri umumi müfettişliğine;
    devletlü efendim hazretleri, doyran kazasının köşklü ve savcılı köylerinde, cadı diye tabir olunan hayali bir cismin ortaya çıkması dolayısıyla, bahsedilen köyler ahalisi tarafından yeni defnedilmiş iki cenazenin kabirlerinde yakıldıkları haber alınması üzerine yapılan tahkikat sonucunda; bundan kırk gün önce vefat eden ali onbaşı ve hanım ali isimli kişiler güya cadı veya buradaki tabiriyle vampir olup önce halasının kızı fatma' nın evinde gece saat bir sıralarında süt pişirirken tenceresine kum atıldığı ve evdeki tencere ve sahanların karıştırıldığı ve bu halin beş-on gece devam ettiği gibi ölen kişinin kendi evinde de aynı durum meydana geldiğinden, bundan ölen kişilerin cadı olduklarına inanılarak mezarları açılıp yakıldıkları anlaşılmış ve yapılan bu hareket, medeniyetle ve insanlık şerefiyle izah edilemez olduğu gibi esasen hükümete malumat verilmeksizin kabirler açılıp, gömülmüş cenazelerin yakılması kanunen ceza gerektiren fiillerden olduğundan, bunu yapanlar hakkında kanuni takibat yapılmak üzere evraklarıyla adliyeye sevk edildikleri bilgilerinize arz olunur. doyran kaymakamı nuri."'

    ntv tarih dergisi, 9. sayı.
hesabın var mı? giriş yap