• zaman aşımına 87 gün kala müge anlı'nın tekrar hatırlattığı cinayet. zır meçhul olmakla birlikte insanda çok ta merak uyandıran bir cinayettir. yalnız bu trajedide benim en çok üzüldüğüm kişi çağla'nın annesi oldu. kayıpları art arda yaşamış, elindekileri sırayla kaybetmiş bir kadın kendisi. önce kızı gitmiş, binbir şüpheyle ve paranoyayla kalmışlar ortada. soruşturma esnasında çok samimi ve yakın olduğu komşuları sırt çevirmiş. bu noktada onlara da söylenecek çok laf var aslında. bütün apartman şüpheli olunca ve soruşturulunca rahatsız olmuşlar ve hiç yardımcı olmamışlar hatta cenazeye bile gelmemişler. normalde masum olanların en çok beni soruşturun aman bir şüphe kalmasın demesi gerekirken, hepsi geri çekilmiş. muhtemelen birbirlerini gazlayıp sırt çevirdiler ama bu noktada bir elebaşı olduğuna (ve bu işle de oğlu,kızı, kocası vs gibi bir alakası olduğuna) ve kendi doğrudan fitnelemek yerine birini diğerine doldurttuğuna inanıyorum. apartman yaşamında çok ta zor değil, hele ki bu kişi diğerlerinden daha yaşlı ve o sosyal ortama hakimse. mahalle baskıları öylesine etkili olmuş ki bugün aile onlar hakkında konuşamıyor en ufak bir şüphe dile getiremiyor bile. sonrasında tepki ve dedikodulardan orada yaşayamaz hale gelmişler ve evlerinden olmuşlar, uzak bir yere taşınmışlar. mahallede esnaf bile dedikodularını yapar iftira atar olmuş. yine bu durumu bir önce anlattığım apartman ahalisine bağlıyorum ve aynı yöntemi dışarıda da işlettiklerini düşünüyorum. (yine aynı elebaşı şüphem devam ediyor) sonrasında kadının oğlu evlenmiş ve onlardan uzaklaşmış. çocuğun gençliği zaten bu soruşturmalarla geçmiş, kendisi şehir dışında okulda kayıt altında olmasına rağmen hep dedikoduların ve şüphelerin odağında olmaktan yorulmuş ve haklı olarak bu konunun peşini bırakmış artık, kendi ailesiyle bir düzen kurmuş. peşinden gülnur hanım kocasıyla ayrılmışlar, adamcağızın da durumu perişandır muhakkak ama günün sonunda baktığımızda manzara şu;
    güvenini, emniyet duygusunu, dostlarını, ailesini, hissiyata dair iyi olan ne varsa hepsini kaybetmiş bir kadın tv ekranında tek başına oturuyor. yanında ne bir akraba ne bir dost, tek başına. sesi hep kısık yükselmiyor bile, şöyle avaz avaz bağırıp ta rahatlamayacak hiç bir zaman. telefonlar susmuş, kedisi kaybolanlara bile zırıl zırıl öten telefon bir kez olsun çalmıyor, tek bir kişi arayıp ben de o çevredeyim o gün şu oldu bu oldu demiyor. hatta bir kişi arayıp ta ben komşusuyum o gün hiçbir şey olmadı demiyor, her şey normaldi demiyor. o gün hiç yaşanmamış gibi çağla hiç var olmamış gibi sanki çağlayı annesinden başka kimse hatırlamıyor gibi. çağla vardı ve vahşice öldürüldü.
  • henüz 15 yaşındaki çağla tuğaltay, 5 haziran 2000 tarihinde fulya’daki evlerinde boğazı kesilerek öldürüldü. cesedi bulunduğunda iç çamaşırları çıkartılmıştı. adli tıp kurumu raporu sonuçlarına göre katili, çağla’ya tecavüz etmemişti ya da edememişti. evden çalınmış tek eşya yoktu. kapı girişi zorlanmamıştı. apartmana giren yabancı birini gören yok.. cinayet aleti bıçak evin mutfağından alınmış, parmak izi yok.. dosya kapatıldı. 2009 yılında ise istanbul emniyet müdürü hüseyin çapkın’ın talimatıyla özel bir ekip kuruldu. ancak görevlendirilen ekip de cinayeti aydınlatamadı.

    (bkz: hande çinkitaş)

    bu çocuklar evlerinde, en guvende olduklarını düşündükleri yerde öldürülüyor. hem de iğrenç bir şekilde. ceylin adında on yaşında bir kızın da katili komşusu çıkmış. dilerim bu iki kızın da katili yakalanır.

    edit: olay yeri uzmanı bir polis çağlanın ayakkabısının mutfakta bulundugunu ama parmak ızı alınmadıgını belirtmiş, olay yeri inceleme ekibinin de ihmali olduğunu eklemiş. bilgi için @merhabahocam’a teşekkürler
  • hande cinkitaş cinayeti ile karıştırılan faili meçhul cinayettir. çağla, üvey falan değildi. hem annesi hem de babası öz anne ve babaydı.

    polis, bu olay yüzünden senelerce o apartmanın altını üstüne getirdi. 2 sene boyunca apartmanı ablukaya aldı. neredeyse orada yaşadı. ancak anlamlı bir bulguya ulaşamadı.

    katil bir erkek olduğu için o dönemde apartmanda yaşayan erkeklerden parmak izi örneği alındı. cinayetten yıllar sonra 2013 yılında çağla'nın tırnakları arasında katile ait dna donesi tespit edilince o dönem apartmanda yaşayan erkeklerden kan ve dna numunesi alındı. sadece aradan geçen zaman içinde vefat eden erkeklerden dna numunesi alınamadı. ancak apartmanda yaşayan erkekler ile katilin dna'sı arasında hiçbir eşleşme veya uyumluluk tespit edilemedi.

    "katil muhakkak tanıdık biri" saplantısı yüzünden polis yıllarca vakit kaybetti ve asıl faili veya failleri gözden kaçırdı.

    bu sapık katil, özgür arduç, nurullah ayaz ve tolga kudu gibi bir profile sahip.. bu çok net.

    özgür arduç, nurullah ayaz ve tolga kudu da, vahşice katlettikleri kızları tanımıyorlardı. sadece onları hedef seçmişlerdi. bir müddet takip ettikten sonra kurban seçtikleri insanları bıçak ile vahşice öldürmüşlerdi. bu üç ismin ortak özelliği genç kadınlara karşı hem saplantılı bir cinsel dürtüye sahip olmaları, hem de bu tür kadınlara karşı kin ve nefret duygusu geliştirmiş olmalarıdır.

    bu sapık katillerden tolga kudu ve nurullah ayaz inşaat tesisatçısıymış mesela. yalnız yaşayan genç kadınları tespit edip onlara musallat olurlarmış. hedef seçtikleri kişilere tecavüz ettikten veya etmeye çalıştıktan sonra genç kadınları, kurbanlık koyun gibi boğazlayarak öldürürlermiş.

    mesela adliye muhabiri ve araştırmacı gazeteci mustafa şekeroğlu'nun tespitlerine göre geçen sene ceren özdemir'i öldüren özgür arduç, 2000 ila 2003 yılları arasında istanbul'da, çağla tuğaltay'ın öldürüldüğü mühite yakın bir yerde ikamet ediyormuş.

    öte yandan o dönemde çağla'nın öldürüldüğü yerde çok sayıda inşaat varmış. olay mahalline ortalama olarak 100 metre mesafedeymiş bu inşaatlar.

    ayrıca cinayetin işlendiği eve yakın yerde bir gecekondu varmış. burada hep genç erkekler toplanır içki içerlermiş. genelde buranın önünde kırık içki şişeleri, sigara izmaritleri falan olurmuş. muhtemelen uyuşturucu ve uçucu madde kullananlar da takılıyordu buraya.. bu gecekondu, yalnız yaşayan yaşlı bir adama aitmiş. çok sonraları bu adam da orayı müteahhite verip taşınmış. kuvvetle muhtemel şu anda hayatta değildir.

    zaten merhum çağla tuğaltay , cinayetten birkaç ay önce çok ürkekleşmiş. telefonlara cevap vermek istemiyor ve annesinin cevap vermesini istiyormuş. ayrıca kapı çalınca kapılara bakmak istemiyormuş. gece olunca çoğu zaman annesi ile uyumak istiyormuş. arabaya binince hemen kapıları kilitliyormuş falan. çağla'nın annesi gülnur hanım, kızı çağla'nın ruh ve davranış durumundaki değişimleri fark etmiş. ancak bu kadar ciddi ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya olduğuna ihtimal vermemiş olacak ki, bu durumun üzerinde pek durmamış. bir de çağla, babası duymasın ve başı belaya girmesin diye yaşadığı bazı sorunları açıklamamış ve içine atmış da olabilir tabii.

    muhtemelen kızı takip eden, rahatsız eden, telefon ile arayarak bir şekilde taciz eden biri veya birileri vardı. çocuğun rahatsız olduğu bir şeyler olmasa bu kadar ürkek bir ruh haline bürünmez. zira çağla, okuldan eve dönerken ortaklar caddesi üzerindeki uzun bir yolu yürüyerek eve gelirmiş. bu cadde üzerinde o dönemde inşaat, tesisat ve izolasyon çalışması yapılan evlerin olduğunu herkes biliyor. evin olduğu sokak ve apartmana giden merdivenler ise bugün bile tenhadır. kim bilir 21 sene önce nasıldı?

    mesela başka mühim bir ayrıntı daha öğrendim bu cinayet ile alakalı.

    çağla'nın katledildiği apartmanın bulunduğu mahallede 1999 yazında bir olay daha yaşanmış.

    sonradan bu olay yüzünden psikolojisi bozulan ve temelli almanya'ya göç eden bir kadın, burada sistematik bir biçimde tacize uğramış.

    o sıralar 19 yaşındaymış. yaşadığı evde devamlı olarak iç çamaşırları ve özel eşyaları kaybolmaya başlamış. yolda yürürken takip edildiğini ve izlendiğini hissediyormuş bu genç kız.

    cevapsız telefonlar geliyor ve telefondaki kişi sadece nefes alıp veriyormuş. sapıkça sesler çıkarıyormuş. anlaşılması zor bir diksiyon ile sapıkça sorular soruyormuş bu kıza.

    kız, bu yüzden evde durmak istemiyormuş. bir gün kendisi evde yokmuş. kuzeni ve arkadaşı evdeymiş. pat diye herifin biri kapıyı açıp içeri girmiş. orta boylu, dalgalı saçlı, iri gözlü, kemerli burun yapısına sahip, esmer biri. içeride birden fazla kişi olduğunu görünce süratle oradan kaçmış.

    taciz ettiği kızı tek yakalasa ona da tecavüz etmeye kalkışacak ve öldürecekti muhtemelen.

    benzer bir hadise de yaşar doğu sokakta, çağla tuğaltay cinayeti ile aynı zamanlarda yaşanmış. kadının biri elinde poşetler ile alışverişten dönmüş. oturduğu apartmanda kendi dairesinin bulunduğu kata çıkmış. anahtar ile evinin kapısını açmaya çalışırken bir ürperti hissetmiş ve arkasını döndüğü anda ensesinin dibinde bir herif bitivermiş.. kadın hiçbir suretle adım sesi veya nefes alma sesi duymamış. adam bir anda hayalet gibi arkasında belirmiş. evdeki eşi "sen mi geldin hayatım" diye seslenince herif geri çekilmiş. dümenden adres sormuş, bir şeyler gevelemiş falan. tabii kadının ödü koptuğu için bağırıp çağırmış adama. herif de süratle uzaklaşmış oradan. kadın o meczup kılıklı adamın apartmanın içine nasıl girdiğini ve o kata kadar ne cüret ile çıkabildiğine anlam verememiş tabii. evde biri olmasa ve kadın tek olsa belki de bu kadın da şimdi hayatta olmayacaktı. veya gasp edilecekti, cinsel saldırıya maruz kalacaktı falan.

    üstelik başka kadınlar da aynı yıllarda aynı mühitte değişik şekillerde taciz edilmiş. özel eşyaları, çamaşırları, ayakkabıları falan kaybolanlar olmuş. telefon sapıklığına maruz kalmış bazıları. taciz edilenlerin hepsi de genç kızlarmış.

    polis daha sonradan bölgedeki genç kadınları ve çocukları taciz eden ve kamuoyuna kasklı sapık olarak yansıyan seri tecavüzcü şahin öğüt ismi üzerinde yoğunlaşmış. yıllar sonra şahin öğüt'ten kan ve dna numuneleri alınmış. parmak izi karşılaştırmaları yapılmış. ancak elde edilen veriler, çağla'nın katili ile hiçbir suretle eşleşmemiş. müge anlı da burada büyük bir hataya düşüp insanları erken umutlandırdı.

    aslında bu durumda şaşılacak hiçbir şey yok. çünkü şahin öğüt sadece sapıktı. çağla'nın katili ise hem sapık hem katil. şiddet dolu bir pedofil. arada muazzam farklar var. şahin öğüt hiçbir kızı öldürmemiş. bıçak ile tehdit ettiği kızlara tecavüz etmiş. sonra da bu kızları koli bandı ile sıkıca bağlayıp, yanlarına da kendilerini çözmeleri için bir bıçak bırakarak motosikleti ile olay yerinden süratle kaçmış. olaylar sırasında kaskını hiç çıkarmazmış.

    yani çağla'nın katili daha farklı biri. kuvvetle muhtemel o dönemde, o mühitteki inşaatlarda çalışan biriydi. işçi, usta, sıvacı, tesisatçı falan olabilir.

    katil tek başına hareket ediyordu muhtemelen. tabii birden fazla kişi de olabilirler. ancak ciddi bir çıkarı olmadan kimsenin böyle bir vahşete ve sapıklığa suç ortağı olmak isteyeceğini sanmam. bu işin cezası çok ağır çünkü. yakalandığınızda hem itibarınız yok olur, hem de hayatınız biter. insan içine çıkamaz hale gelirsiniz. neticede hırsızlık veya soygun değil bu. yani para amacı ile yapılan bir iş değil. bu olay tamamen sapıklık ve cinayet. yüz kızartıcı rezil bir suç.. bu sebeple katilin tek başına hareket eden pedofil ve fetiş bir sapık olduğu kanaatindeyim.

    katil eğer kasaplığın ve besiciliğin yaygın olduğu bir şehirden istanbul'a göç etmişse, daha önceden hayvan kestiği için boğazlama olayına aşina biridir. kurbanın boğazını doğru açı ile tutarsa üzerine kan da sıçramaz. insanlar hep "katilin üzeri kan revan içinde kalmıştır, o vaziyette dikkat çekmeden nasıl kaçtı" diye sorup duruyor. burada çoğunluk yanılıyor. benzetmek zorunda kaldığım için kusura bakmayın zira teşbihte hata olmaz. ancak siz hiç kurban kesimi izlemediniz mi? hangi kasabın üstü başı batıyor kurban keserken? işini bilen bir kasabın, boğa bile kesse üstü başı kan revan içinde kalmaz. insandan çok daha güçlü olup vücudunda çok daha fazla miktarda kan bulunan hayvanları keserken üzerine kan sıçratmayan biri, insanı keserken üzerine hiç kan sıçratmaz. hele hele söz konusu kurban bir çocuk ise. bu husus da çağla'nın katilinin kasaplık geçmişi olan biri olma ihtimalini hayli güçlendiriyor. tıpkı necla sağlam adlı genç kadını, hiç tecavüz etmeden direkt olarak boğazlayarak öldüren tolga kudu gibi.

    neticede fışkiye değil damar bu.. ilk olarak arter kesildiği zaman kalp atımı ve tansiyon ile doğru orantılı olarak gelen kan tazyikli akar. sonra tansiyon süratle düştüğü için bu tazyik de azalır. ilk saniyelerden sonra sıçrama falan olmaz.

    mesela çağla'nın ayakkabıları, öldürüldüğü yerden uzakta, mutfakta bulunmuş. çağla'nın annesi kızının evin içinde ayakkabı ile dolaşmadığını ve kapıdan girer girmez ayakkabıları çıkardığını söylüyor. mutfağa kadar ayakkabı ile gitmez yani bu çocuk.

    bu durum şuna delalet ediyor. katil, daha önce 1999 yılında o mühitteki genç kızı taciz eden sapık olabilir. çünkü anlatılanlara göre o sapık da bir fetişti. böyle hem sapık hem de fetiş olan kişilerin; kadınların iç çamaşırlarına, eşyalarına, ayakkabılarına ve aksesuarlarlarına karşı patolojik bir ilgi ve saplantı geliştirdiklerini biliyoruz. katil, olaydan sonra çağla'nın ayakkabılarını yanında götürmek istemiş ancak dikkat çekeceği ve delil niteliği taşıyacağı için bundan vazgeçmiş olabilir. muhtemelen taşıması daha kolay diye maktuleye ait bir iç çamaşırını yanında götürdü bu sapık. aradan epey zaman geçtiği için ve olayın verdiği şoktan dolayı bu ayrıntı herkesin gözünden kaçmış olmalı.

    benim kafamdaki senaryoya göre bu katil, apartmandan biri de değil. akraba da değil. hep tanıdık birileri üzerinde durulduğu için esas fail veya failler gözden kaçtı. tabii bunca zaman için gebermiş de olabilir bu çocuk katili. umarım gebermemiştir de, yakalanarak kalan hayatını bir hamamböceği gibi hücrede çürüyerek geçirir.

    tüm bu faktörler göz önüne alındığında katil, tanıdık biri değildi bence. o mühitte bulunan ve cinayetten önce keşif yapmış biriydi. binanın giriş çıkışını biliyordu. en kısa yoldan binaya nasıl girip nasıl çıkacağının da farkındaydı. çağla hangi dairede oturuyor, evde kaç kişiler, ne zaman evde yalnız oluyor falan biliyordu. 1-2 aylık bir keşif ile her şeyi çözmüştür sapık katil.

    evi tam olarak görüyordu. belki de dürbün gibi bir nesne ile evi ve apartmanı gözetliyordu. dürbün dediğiniz kaç paralık şey ki? evin kapısının marka ve modelini bir şekilde öğrenmişti. zaten inşaatçı falan ise tek bakışta çözer kapının marka ve modelini. o marka ve model kapıyı açan anahtarı büyük nalburlardan temin etmiştir. o eski kapıların anahtarını temin etmek veya maymuncuk veya universal anahtar gibi bir nesne ile o kapıları açmak çocuk oyuncağı sayılırdı. kapının markasını ve modelini söyle, karaköy'den su parasına satın al anahtarı. o dönemde öyleydi. şimdiki yüksek güvenlik özelliklerine sahip olan kalın çelik kapılar gibi değildi eski kapılar.

    ailesinin ve arkadaşlarının anlattığına göre çağla, çok utangaç ve kendi halinde olan ürkek bir çocuk olduğu için kapıyı tanımadığı birine, hele hele yabancı bir erkeğe açacağını hiç sanmıyorum. hele katil, maktuleyi gölge gibi takip etse bile ona yaklaştığı anda çağla, apartman içinde çığlık atardı ve kesinlikle katil panikleyip kaçardı. zorla giremezdi eve. direnç ve tepki ile karşılaşırdı. komşular çığlık ve arbede sesleri duyar kapılara koşardı. ayrıca nereden bilecek çağla'nın evde yalnız olduğunu ve evde kimsenin olmadığını. üçüncü kata kadar kızı takip etme cüretini hiçbir psikopat gösteremez. özgür arduç bile! o yüzden katil, yoldan geçen ve o sırada çağla'yı fark edip, hedef seçen bir sapık değil. kesinlikle planlı hareket eden pedofil bir sapık bu katil.

    yani katil cinayetten önce plan yapmış ve pusu kurmuştu. evin içinde çağla'yı bekliyordu. çağla gelmeden önce eve girmiş, perdenin arkasından kızın yolunu gözlüyordu.

    çağla'nın annesi, doktor randevusu için evden çıkınca katil kendi anahtarı ile kolayca eve girdi. çağla'nın okuldan eve geleceğini biliyordu. çağla eğer kitapçıya uğramak yerine doğrudan eve gelseydi, katilin planladığı şeytani planı uygulamak için çok daha bol vakti olacaktı. ancak kız, kitapçıya gidip oyalanınca eve daha geç geldi ve katilin daha az vakti kaldı.

    kız, eve geldi. anahtar ile kapıyı açtı. çantasını ve anahtarını yere bıraktı. ardından evde bir anormallik hissetti. evde biri olduğunu düşündü. ama yabancı biri olduğu hiç aklına gelmemişti doğal olarak. annesi doktora gitmedi, doktordan erken döndü falan sandı. ya da babasının evde olduğunu veya abisinin üniversiteden eve dönerek bir sürpriz yaptığını falan sandı. bu yüzden alt komşu gökçe'nin duyduğu ve şaşkınlık ifadesi taşıyan şekilde "aaaa" dedi.

    katil saklandığı yerde bekledi. çağla'nın dış kapıdan uzaklaşmasını ve evin içine doğru ilerlemesini bekledi. fırsatını bulduğu anda saklandığı yerden çıktı ve çağla'nın arkasından saldırdı ve bıçağı dayayıp, eli ile kuvvetlice kızın ağzını kapattı. o sırada çağla'nın canı yandı ve alt komşu "ayyyy" diye bir ses duydu.

    katil, kızı kapıya en uzak odaya sürüklemeye çalışıyor, kız ise dirense bile karşı koyamıyordu. katilin, çağla'yı kapıya en uzak odaya sürüklemesinin sebebi olur da maktule elinden kurtulmayı başarırsa dış kapıdan kaçamasın diyedir. ayrıca maktulenin seslerinin duyulmaması ve olur da kapıdan içeri biri girerse kendisini görmemesi için çağla'yı dış kapıya en uzak odaya sürükledi cani katil..

    çünkü sapık katil, tecavüz planlıyordu. önce tecavüz edip sonra öldürecekti kızı.. tabii çocuk, bağırmaya çalıştıkça katil, bıçağı daha sıkı dayıyordu. alt kattaki komşu kız gökçe ise ders çalıştığı esnada üst kattan bu tuhaf sesleri duyuyor ve çağla'yı arıyordu. telefona bakan olmuyordu tabii. yukarıya çıkmak istediğinde ise babası buna müsade etmiyor ve "otur dersini çalış. çağla'nın abisi falan gelmiştir, şakalaşıyorlardır" minvalinde bir şeyler söylüyor ve bunun üzerine komşu kız da doğal olarak ders çalışmaya devam ediyordu.

    sonra birden bire sesler kesilmiş.

    çağla'nın annesi gülnur hanım da kızının cep telefonunun kapalı olmasından ve ev telefonuna cevap vermemesinden ötürü panikleyerek kızını devamlı olarak aramaya başlıyor. çağla, normalde okuldan gelir gelmez cep telefonunu açarmış. o dönemde cep telefonlarını okula götürmek yasak olduğundan yanında götürmezmiş. eve gelince açarmış.

    cinayet günü çağla'nın cep telefonu devamlı olarak kapalıymış ve hiç açmamış. ev telefonlarına da hiç cevap vermemiş.

    devamlı olarak telefonun çalmasından ve çağla'nın çırpınmasından, bağırmaya çalışmasından ötürü panikleyen katil, kafasındaki tecavüz planını uygulayamadı.. ayrıca olay esnasında çağla'nın özel gününde olmasından ötürü şeytani planını yarıda kesmek zorunda kaldı. çağla'yı canlı bıraksa yüzünü gördüğü için eşgali belirlenecek ve o mühitte yaşadığı veya çalıştığı için kısa sürede yakalanacaktı. bu yüzden çağla'yı öldürdü. vakti çok az olduğu için olabilecek en hızlı biçimde çağla'yı boğazlayarak öldürdü. böylece kızın bağırmasını da engellemiş oldu. zaten kadınlardan ve kızlardan nefret ettiği, onlara karşı histerik bir düşmanlık beslediği için kin doluydu. daha önceden tıpkı tolga kudu gibi kasaplık falan da yapmış ise bu vahşi infaz biçiminde hiç tereddüt etmemiştir. maktulenin boğazını doğru açıya tuttuğu için üstü başı kan revan içinde de kalmamıştır.

    katilin sadece elleri ve kolları biraz kan olmuştu. onu da mutfakta yıkadı. çağla'nın ayakkabılarını yanında götürecekti, vazgeçti. hem dikkat çekerdi, hem de delil niteliği taşırdı. ayakkabıları mutfağa koydu ve geldiği kestirme yoldan gitti. burada önemli bir ihtimali daha göz önüne almak gerekir. herkes merdivenlerden inip gitti sanıyor ancak katil, o apartmana ve o eve kestirme bir yoldan gelip gitmiş de olabilir. çoğu kişinin bilmediği ve aradan uzun zaman geçtiği için hatırlamadığı kestirme bir yol olamaz mı? çatıdan, balkondan, üst kattan, yan binadan falan gelmiş olamaz mı bu katil? o dönem çağla'nın evinin üzerinde dubleks bir daire varmış. o daire, olayın yaşandığı dönemde boşmuş. o taraftan bir yolunu bulup gelen katil, aynı kestirme yoldan süratle kaçmış olamaz mı? belki de bu yüzden kimse görmedi. kim bilir? bu da bir olasılıktır ve mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve araştırılmalıdır.

    eğer katilin herkesin kullandığı normal yoldan gelip gitiğini varsayarsak, katili gören kimsenin olmaması kuvvetle muhtemel bir durumdur. çünkü insanlar her saniye balkondan, pencereden, kapı deliğinden falan mahalleyi ve apartmanı gözetlemiyor. her saniye sokağı ve merdivenleri kolaçan etmiyor. böyle olaylar milyonda bir olduğu ve herkes kendi dünyasında bir meşgale ile uğraştığı için sapık katil, geldiği gibi süratle buhar olup gitti.

    o sırada doktor muayenehanesinde olan ve hasta dosyaları karıştığı için normalden uzun bir süre doktorda kalan anne gülnur hanım ise kızı çağla'nın bu alışılmadık tavrından rahatsız olarak, apartmandaki herkesin yedek anahtarını bıraktığı nilgün hanım'ı arayarak evine çıkıp çağla'nın gelip gelmediğine bakmasını istedi.

    komşu nilgün hanım ise yedek anahtar ile gülnur hanım'ın evine girerek çağla'ya seslendi. ses gelmeyince eve girdi. çağla'nın odasına baktı. kimse yoktu. ancak anahtar ve çanta oradaydı. herhalde banyoda diye düşündü ve tekrar seslendi. cevap gelmeyince oturma odasına baktı. biraz daha ilerledi. tam evden çıkarken aynadan çağla'nın ayaklarını gördü.. "çağla.. kızım.. o ne biçim yatış öyle" diyerek kapıyı araladı ve o korkunç manzara ile karşılaştı. yatak, duvar falan kan revan içindeydi. çağla'nın ise alt tarafı soyulmuş, gömleği yarıya kadar açılmış, ancak eteği komple çıkarılmamıştı. çağla'nın rüzgarda eteğinin açılma ihtimaline karşı giydiği çiçekli şort pedofil katil tarafından çıkarılıp yere konmuştu. iç çamaşırı dizlerine kadar indirilmişti. hijyenik pedi ise yerdeydi. sapık katil, tecavüz için her hazırlığı yapmış ancak çocuğun direnç gösterip, çırpınmasından ve bağırmaya çalışmasından ötürü sapık emellerini gerçekleştirememişti. peşpeşe telefonların çalmasından ve apartmandan seslerin gelmesinden ötürü de paniklemiş ve kaçmadan önce olabilecek en hızlı ve kesin biçimde maktuleyi öldürmüştü. üzerine de pek kan sıçramamıştı. biraz sıçrama olsa bile koyu renk elbise veya iş tulumu giyen biriyse, dışarıdan bakıldığında dikkat çekmesi mümkün değildi. ellerine ve bıçağa bulaşan kanları ise mutfak musluğunda yıkayıp süratle olay mahallinden uzaklaşmıştı.

    cinayetten sonra eve ilk olarak komşu nilgün hanım girmişti.. tabii komşu nilgün hanım, çağla'yı o vaziyette görünce hayatının şokunu yaşadı ve o panikle mahalleyi inleten çığlıklar attı. takma dişleri düştü ve terlikleri ayağından fırladı.. o panikle aşağı doğru koşarken tüm zilleri çaldı ve bağırmaya başladı. katil o sırada evden çıkmamış olsaydı muhtemelen nilgün hanım'ı da öldürecekti, konuşmasın diye. kadında iyi cesaret varmış.

    sonrasında çağla'nın annesi ve babasına haber verdiler. tabii ikisi de fenalaştı ve olay mahalline girip kızlarını o vaziyette görmelerine müsade edilmedi. ilk etapta anneye kızın vefat ettiği bile söylenmedi. teskin edici ilaçlar verildi ve çok sonradan alıştıra alıştıra söylendi. tabii baba, fenalaşsa bile emekleyerek merdivenleri çıkıp, bir şekilde olay mahalline girmiş ve kimse kızını öyle görmesin diye maktulenin genital bölgelerinin üzerini örtmüş. yaşıyor mu diye kızın boğazına elini tuttuğunda ise elleri hep kan olmuş.. maktulenin boğazında kan ve köpük varmış sadece. derin 10 cm'lik bir yara ile aort damarı komple kesilmiş. maktule karotis arter yaralanmasına bağlı kan kaybından dolayı vefat etmiş. cinayetten sonra sapık katil, kanlı ellerini maktulenin bacaklarına silmiş. sonra da evin mutfağında yıkamış ellerini. cinayet aleti olan bıçak ise kendisine aitmiş. evden bıçak, kesici alet falan kullanılmamış yani.

    çağla'nın abisi ise olayı radyodan öğrenmiş. olay sırasında karadeniz teknik üniversitesi'nde okuyormuş. şehir dışındaymış. bu çocuğu da "anneannen rahatsızlandı" diyerek çağırmışlar. otobüsle istanbul'a gelirken cinayet haberi radyoda yayınlanmış ve o dönem 18 yaşında olan ağabey, vaziyete uyanır uyanmaz otobüsün içinde sinir krizi geçirmiş ve zor zaptedilmiş.

    mustafa şekeroğlu iki önemli hususun daha altını çiziyor bu olay ile ilgili.. birincisi o dönemde bu cinayet ile ilk olarak standart karakol polisleri ilgilenmiş. o zamanlar polisin ve olay yeri inceleme ekiplerinin çalışma biçimi şimdikine göre çok daha amatörceymiş. bir sürü hata yapılmış. mesela çağla'nın babası olay yeri ekiplerinden önce cinayet mahalline girmiş ve kızının üzerini örtmüş, kızı yaşıyor mu diye tekrar tekrar bakmış falan. uzmanlara göre aslında bunların hiçbirine müsade edilmemeliymiş. hiçbir suretle hiçkimse, olay mahalline girmemeli ve cesede dokunmamalıymış. benzer şekilde karakol polisleri değil doğrudan doğruya cinayet büro ekipleri olay mahalline intikal etmeliymiş. cinayet büro ve kriminal inceleme ekipleri gelene kadar olay mahalline güvenlik şeritleri çekilmeli ve kimse içeriye sokulmamalıymış. bunların hiçbiri yapılmamış. bir sürü amatörlük yapılmış o aşamada.

    mustafa şekeroğlu'nun aktardığı bir diğer husus ise 2013 yılında çağla tuğaltay'ın tırnakları arasında bulunan ve katile ait olan dna donesi.. yeni teknoloji ile çağla'nın tırnak numuneleri tekrar incelenmiş ve çağla'nın tırnaklarında katile ait dna donesi bulunmuş. söz konusu dna donesi bir deri döküntüsüymüş. çağla, can havliyle katil ile boğuşurken tırnaklarını katile geçirdiği esnada tırnak aralarında katile ait dna kalıntısı kalmış.

    dna çok çok önemli bir bulgu. mesela karındeşen jack'in kimliği, öldürdüğü kadınlardan birinin kazağında bulunan dna kalıntısı sayesinde tam 120 sene sonra tespit edildi. çağla tuğaltay' ın katili neden tespit edilmesin?

    şu anda hapishanede olan mahkumların tamamından kan ve dna örneği alınırsa kuvvetle muhtemel bu çocuk kasabı tespit edilir. hangi suçtan hüküm giymiş olursa olsun, şu anda hapiste olan tüm mahkumlardan kan ve dna numunesi alınıp, faili meçhul cinayetler için gerekli eşleştirme ve tarama çalışması yapılmalı. çünkü bu kadar gaddarca, sapıkça ve vahşice cinayet işleyip bir çocuğu öldüren yaratık, daha sonra da rahat durmaz. mutlaka gene birilerine zarar verir, suç işler, bir şeyler yapar. normal, ahlaklı ve sağlıklı bir insan işi değil çünkü bu olay. hatta sadece hapiste olanlar değil 2000 - 2021 yılları arasında hüküm giymiş, şartlı salıverilmiş falan ne kadar sabıkalı varsa hepsinin kan ve dna örneklerini alıp ulusal dna veri bankası'na kaydedilmeli. 2000 yılı başlangıç kabul edilerek, o zamandan bu zamana çözülmedik cinayet ve suç olayı bırakılmamalı. hem faili meçhul cinayetler aydınlansın, hem de yeni masum insanlar öldürülmesin diye bu şarttır. acilen bu proje hayata geçirilmelidir.

    konuya dönecek olursak..

    çağla tuğaltay cinayetinden sonra tam bir kaos yaşanmıştır. çeyrek asıra varan ve bir duran, sonra yeniden başlayan tahkikat süreci yaşanmış.

    apartman sakinlerini ve akrabaları mercek altına alan ve iki sene boyunca apartmanda yaşayan cinayet büro ekipleri çok yorucu ve stresli zamanlar geçirmişler. çoğu zaman kıyafetlerini değiştirmek için eve gitmeye dahi fırsat bulamamışlar. tüm bu çabalara ve aradan geçen zamana rağmen maalesef çeyrek asırdır fail hala bulunamadı.

    bu kişi eğer hala yaşıyorsa ve hapiste değilse veya temelli olarak yurtdışına kaçmadıysa ne pasaport başvurusunda bulunmuş, ne nüfus cüzdanı yenilemiş, ne de ehliyet almış. hiçbir yere parmak izi vermemiş.

    çünkü katilin parmak izleri, kesik ve düşük kaliteli olarak mutfak musluğunun bataryasında tespit edilmiş. kanlı ellerini evin mutfağında yıkarken, musluğun bataryasında parmak izi çıkmış çocuk kasabının.

    acaba o dönem istanbul'da çalışıyordu da, cinayetten sonra köyüne mi döndü? ya da yabancı uyruklu bir işçi, çalışan falandı da, bu olaydan sonra temelli olarak ülkesine mi döndü? kim bilir...

    yani nereden bakarsanız bakın paradokslar ile dolu olan gerçek bir trajedi bu olay. istanbul'un göbeğinde bir kız çocuğu canavarca öldürülüyor ve çeyrek asırdır ortada ne fail var, ne de kesinleşmiş bir hüküm var. bu yüzden başta anne gülnur hanım olmak üzere tüm aile perişan durumda. sağlık durumları bozulmuş herbirinin.

    ayrıca çocuğa karşı işlenen suçlarda hele hele vahşice işlenmiş bir çocuk cinayeti mevzu bahis olduğunda zaman aşımı diye bir şey olamaz. olmamalı.

    öte yandan anne gülnur hanım'ın son arzusu kızının failinin bulunması ve kızının adının bir yere verilerek yaşatılması.

    çağla'nın en büyük hayali kreş veya çocuk yuvası açmakmış. okuduğu bölüm bu hedefine yönelikmiş çünkü çocukları çok seviyormuş. böyle bir çocuk yuvasına adı verilse fena mı olur? hem vahşice öldürülen bu çocuğun adı sonsuza kadar yaşar, hem de ailesinin son isteği gerçekleşmiş olur.

    bu devletin, bu aileye borcudur bu ve yapılmalıdır.

    istanbul'un göbeğinde yaşayan bir çocuğu kendi evinde koruyamadınız, çocuğun katil veya katillerini bulamadınız, bari bu insanların acısını böyle bir jest yaparak bir nebze de olsa hafifletin.
  • bir turlu anlam veremiyorum katilin bulunamamasina.

    bence suclu o apartmandan biriydi ve bunu ortbas etmek icin butun komsulari aileye karsi cephe aldirdi. neymis sorgulandiklari icin aileye cehpe almislar. gencecik bir kiz canice öldürülmüş sizin o tribizi sikerler. insan biraz empati yapar, sucsuzsan zaten bir problemin olmaz sorgulanmakla ilgili. nasil bir vaka ki cozulemiyor. kimse nasil bir sey gormuyor o da bir muamma. ben burada sinirden kendimi yedim, annesinin halini dusunemiyorum bile.
  • ne yani mustafa şekeroğlu onay vermeden katil bulunamaz mı? koca emniyet teşkilatı bu zata mı kaldı!

    gerçekse eğer söylendiğine göre tek delil aile ve komşulara ait olmayan parmak izi. onunda 24 yıldır sahibi bulunamamış. nasıl oluyorsa!! şahıs cinayeti işlemiş ve yok olmuş.

    yani bu kız gel benim boğazımı kes mi dedi hiç direnmedi mi?
    bunu şundan söylüyorum, çağlanın tırnaklarında deri ve benzeri şeyler bulunamamış. sonradan yıllar sonra yeni teknolojiyle yapılan incelemede bir kepek tarzı sanırım bir şey bulunmuş ama net bir sonuca ulaşılamamış. çünkü çok küçükmüş, eskiymiş vs. zaten bunun katile ait olma ihtimali düşük. peki neden?
    (suç aletinin bıçak olduğunu var sayarak devam edeceğim. toplam 3 bıçak darbesi var. 1 ense kısmında, diğer 2 bıçak darbesi boynunda. öldürücü olanlar boynundakiler.)
    çünkü çağlanın ense tarafında bıçak batığı var ilk darbe bu olabilir ama bu derin değil öldürücü değil. yani çağla katile arkasını dönmüş izlenimi verdi bana tanıdığı olduğu için. katil, çağla arkası dönükken ilk darbeyi yapıyor ama sanki bu kararsız bir hamle izlediklerime göre bu darbe derin değilmiş, bu yüzden karasız diyorum. katil yabancı olsa ilk hamlesi bu şekilde olur muydu? ilk hamlenin daha sert ve amaca yönelik olması geremez miydi?!! diyelim katil içerdeydi evi soymak için girdi. kapının açıldığını duydu ve o anda bir yere saklandı. nereye saklanabilir? herhalde dairenin kapısının açıldığı koridorda beklemez. bir odaya girer. böyle olursa da çağlayı arkasından yakalaması daha zor olur, o kısa sürede (çünkü alt komşunun ifadesinde belirttiği kapı açıldıktan kısa süre sonra çağlanın aaa şaşırma nidasını unutmayalım)
    bir hamle yapacaksa da ensesinden yapmaz. diyelim yaptı öldürücü, derin bir iz olmalı. peki ne olabilir? arkasına geçerek bıçağı boynuna dayar direk ve öldürücü hamleyi yapar. bu sırada çağla korkudan çığlık atabilir ama koşuşturma yaşanmaz ayrıca ifadede belirtilen yüksek sesle konuşma da beklenmez. katil öldürücü hamleyi yaparken acıyla da olsa can havliyle katili engellemeye çalışır . elleriyle katili engellemeye çalıştığı için illa ki tırnaklarında, ellerinde katile ait kanıt olmalıydı. bu kısım bana çok muallak geliyor. nasıl oluyor da olmuyor? işte bu yüzden katile ait olmadığını düşünüyorum. can havliyle yapılan güçlü bir harekette net bir kanıttır tırnaktan çıkan ve tek tırnaktan değil aynı elin diğer tırnaklarında da büyük ihtimalle olması gerekmez mi?

    peki neden direnmemiş olabilir. tanıdığı biridir hiç beklemiyordur böyle bir şeyi.
    buradan alt komşunun ifadesine geçersek
    "kapı açıldıktan sonra çağlanın aaa diye şaşırma ifadesini duymuş" içerde biri var demek bu. çünkü yine alt komşu ifadesinde "çağla merdivenlere sert basarak çıkarmış bu yüzden çağlanın merdivenlerden çıktığını anlamış" ama yanında ikinci bir ses yok yani çağla tek başına çıkıyor merdivenlerden ve eve giriyor kapıyı açışını duyuyor. bunları neden tekrar yazıyorum katilin evde çağlayı bekleme ihtimalini destekliyor.
    izlediklerim kadarıyla bu ifade de çağlaya ait çığlık sesi vs yok. kısa bir süre konuşma ve koşuşturma olmuş.

    yani sanki bu cinayet plansız gibi. aniden gelişen bir cinnet tarzı bir şey gibi geliyor bana. ya tamam da o kısa sürede ne yaşandı ki olay o raddeye geldi derseniz.
    çağlanın geçmişi olan tanıdık biri derim.
    diğer ihtimalde çağla kapıyı açtı, içeri girdi, odaların birinde görmemesi gereken bir şeye şahit oldu.

    bir taraftan aileden şüphelenenlerin videolarını izleyince ister istemez hak veriyorsunuz. çünkü gerçekten tutarsız konuşmalar videolarda belli oluyor.

    diğer yandan youtubeda aileden şüphelenenleri eleştiriyorlar haklı olarak biz maddi delile bakarız diyorlar.
    tamam haklısınız da söylenenlere göre bu cinayeti yıllar içinde 3-4 ekip incelemiş ve çözememiş bunun nedenini biliyorsunuz yeterli delil yok. zamanda geriye gidip varsa eğer gözden kaçan delilleri bulamayacağınıza göre, siz nasıl çözeceksiniz? halen maddi delile bakarız demenin şu saatten sonra bir anlamı kalıyor mu?
    dün yine bir youtube videosunda izledim biz dosyada olan maddi delillere göre ilerleriz aklımda bir şüpheli var diyor hanfendi . eee hani delil ? sadece şüphelenmek yetmiyordu hani!!
    yeterli delil yok çözülemiyor bunu idrak eden insanlarda şüphelerini başka yöne çekiyor. neden delil yok içerden müdahale mi var şüphesi hasıl oluyor.
  • sapık katil çamaşırını bırakmış, spermi ortada,ayak izleri bulunmuş,solak,ellerini yıkamış. buna rağmen nasıl bulunamıyor ? 15 yaşında gencecik kız, 5 gün sonra zamanaşımı olacak. bu konu gündemde tutulmalı!
  • tüm editler entry'nin sonundadır.

    _____________________________________

    dosyayı uzun zamandır takip ediyorum, detaylara hakimim. bir gazeteci olarak bu entryde ailenin çelişkilerinden ve yalanlarından bahsedeceğim.

    anne gülnur hanım o gün doktora gidecek. doktor, eşinin tanıdığı olduğu için randevusuz gidiyor. doktor "15.30 gibi gelsin" demiş. yani randevu 15.30 diyebiliriz.

    doktor ile ev arası mesafe, araba ile 4 dakika. zaten gülnur hanım da katıldığı programlarda araba ile 5 dakika olduğundan bahsediyor.

    ancak evden 14.30 gibi çıktığını ifade ediyor. altında araba var, mesafe 5 dakika. neden bu kadar erken çıkıyor evden? 1 saat bekleyip ne yapacak?

    bu arada doktorun muayenehanesi, baba nedim bey'in iş yeri ile karşılıklı. nedim bey de ifadesinde "gülnur yanıma 14.00 - 14.30 gibi geldi" diyor. yanında çok kısa süre kalmış ve doktora gitmiş. yani kadının gereğinden çok erken şekilde evden çıkıp doktora gittiği net.

    doktorun sekreterinin ifadesine göre gülnur hanım 15 dakika civarı doktorda kalmış ve muayene olmadan çıkmış. o arada da telefon elinden hiç düşmemiş, sürekli birilerini arıyormuş.

    kaba hesapla 14.30 civarı evden çıktığını, 5 dakikada oraya ulaştığını nedim beyin yanında bir iki dakika kaldığını ve doktorda da 15 dk civarı kaldığını varsayarsak 15.00 gibi doktordan ayrılıyor.

    ama gülnur hanım çıktığı programlarda doktordayken 15.30 gibi içine bir huzursuzluk düştüğünü ve zırt pırt çağlayı ve evi aradığını ifade ediyor. birincisi, 15:30'da doktorda olması imkansız. ikincisi, çağla 16.30 - 16.45 civarı eve ulaşıyor. zaten kendisi levent kız meslek lisesinde okuyor, ev okul arası mesafe kısa yani. o gün okul çıkışı arkadaşları ile okulun tam karşısındaki akmerkez'e kitap bakmaya gidiyor ama 5 dakika bile kalmıyor. zaten elde olan tek kamera görüntüsü de bu avm'den. avm'nin kamera saati de bu yazdıklarımı destekliyor. yani 16:30 civarı eve ulaşan kızı için 15:30'da endişelenmeye başlaması çelişki. bu arada çağlanın cep telefonu var ancak o zamanlar okulda kullanımı yasak olduğu için evde duruyor ve kendisi eve gelince telefonu açıp kullanıyor. ayrıca olay yeri fotoğraflarında da telefon masasının üstünde duruyor.

    gülnur hanım eşine çağlanın telefonlara cevap vermediğini söylüyor. eşi de komşuyu aramasını söylüyor. komşuda evin anahtarları var. anne nilgün hanımı arayıp "anahtarı al da çağla'ya bir bak" diyor. anahtar kısmı da ilgi çekici. yani merak ettiysen "çağlaya bi' baksana" dersin. anahtarı al diyerek o kadının cesedi görmesini ve görgü şahidi olunması istendi.

    nilgün hanımın ifadesine göre kendisi 17.20 - 17.30 gibi çağla'ya bakmaya gidiyor. yani çağla'nın öldürülmesinin öğrenilmesi 17.30 civarı. zaten görür görmez çığlık atıyor, koşuyor, zillere basıyor vs. herkes o vakitte öğreniyor. başka bir komşu anneyi arayıp hemen eve gelmelerini söylüyor.

    işte asıl nokta bu! panik, heyecan vs. oldu, hadi diyelim komşular 17.45 gibi anneyi arayıp çabuk koşun gelin dediler diyelim. anne ile baba tam 5 dakikalık mesafedeler! ancak oraya kaçta varıyorlar? evet 18.45 gibi varıyorlar!

    kızınızın başına kötü bir şey gelmiş, siz de zaten huzursuzdunuz. 5 dakika mesafedeyken koskoca 1 saat ne yaptınız? neden haber verildikten 1 saat sonra geldiniz?

    anne baba eve ulaşıyorlar. polis gelmiş, bütün mahalle apartmanın önünde. buna rağmen gülnur hanım çok sakin. annenin yukarı çıkmasına izin vermiyorlar, komşunun evine götürüyorlar. anne çok sakin. ne oldu ne bitti diye merak etmiyor. ortalama bir anne, 15 yaşındaki kızının başına bir şey geldiğini duysa ne yapar? kim tutabilir o anneyi? normal bir anne evde duramaz, gitmek ister, bağırır, ağlar, ne oldu kızıma diye feryat eder. ama gülnur hanım mutfakta öylece oturuyor.

    bir de sakinleştirici meselesi var. komşu sakinleştirici hap getirmiş. anne içtiğini, komşu içmediğini iddia ediyor. içmiş olsa dahi hapın o derece etki etmeyeceğini biliyoruz. iğne olsa hemen etki etti diyebilirdik. hapın hem etkisi az, hem de etki süresi uzun.

    anne komşuda yaklaşık 2 saat oturuyor. sadece bir kere ayağa kalkıp gitmek için hamle yapıyor.

    baba ise elleri üstünde emekleyerek merdivenleri çıkıyor ve eve ulaşıyor. kızının boğazına elliyor. eteğini indiriyor. sonra bütün odaları dolaşıp katili arıyor. kanlı elleriyle her yere elliyor. yani olay mahalini bayağı bir bozuyor. bu da zaten doğru düzgün inceleme yapmayan polislerin üstüne tuz biber ekiyor.

    anne evin içinin tıklım tıklım olduğunu, bütün komşuların evin içine dolmuş olduğunu söylüyor. madem bu kadar çok kişi vardı, babanın kanlı elleriyle çıldırmış gibi bütün odaları aramasına nasıl izin verildi? o kadar kişiden birisi de adamı tutup "dur nedim abi sakin ol" demez miydi? adam buzdolabının bile içine bakmış. başka bir iddiaya göre kapının önünde sadece bir polis ve bir komşu varmış, nedim bey ikisini de itekleyerek içeri girmiş. bu iddia daha doğru, çünkü dediğim gibi ev tıklım tıklım olsa baba öyle her yeri gezip her yeri elleyemezdi.

    gelelim abi ilker'e. ailenin en şüphelisi, çünkü çok bariz yalanları var.
    iddiasına göre o gün kendisi ordu'da, üniversitede. geceleyin akrabaları evine gelip istanbul'a gitmesini söylüyorlar. o da dedesi yakın zamanda vefat ettiği için anneannesine bir şey olduğunu zannediyor. otobüse binip sabah istanbul'a varıyor falan filan.

    başlayalım; hani otobüs bileti denildiğinde, kendisi evinin samsun-ordu yoluna çok yakın olduğunu ve bu yüzden birkaç polisle birlikte yoldan geçen bir otobüsü durdurup ona bindiğini söylüyor. saat olarak 23:00 civarı olduğunu söylüyor. gecenin o vakti polisi nerden buldun? bu bir. bir gencin anneannesinin hastalanması/ölmesi durumunda polise gidip otobüs durdurtacak kadar endişeleneceğini sanmıyorum, bu iki. madem çağla'nın başına böyle bir şey geldi, o akrabalar neden ilker ile birlikte otobüse binip de istanbul'a gelmediler? çocuğun kardeşi katledilmiş, ilker'i gecenin o vakti tek başına göndermek mantıklı mı?

    evet gelelim en can alıcı kısma. ilker bolu civarında radyoda sabaha karşı haberi duymuş, sinir krizi geçirmiş. otobüsün camını patlatmış.

    birincisi; bolu'da, istanbuldaki bir yerel radyonun frekansı çekmez. ikincisi; o zamanlar otobüs şoförleri kaset takıp dinlermiş. radyo açık olmazmış, çünkü frekans sürekli değiştiği için cazır cuzur sesler gelirmiş. doğru düzgün bir şey dinlenemez yani. ayrıca sabaha karşı, herkesin uykuda olduğu vakitte radyonun açılması düşük ihtimal, ki açık olsa bile anca şoförün duyacağı kadar olur.

    üçüncüsü en çok güldüğüm kısım; ilker'in otobüs camını patlatması. yahu sen hulk mısın? otobüs camında bahsediyoruz yahu, tek yumruk indirmiş de camı patlatmış. böyle bir şeye kalksan anca elini kırarsın, cama da zerre bir şey olmaz. elinin sargılı olmasına bahane uydurmaya çalışmış ama olmamış.

    bir de yine saat meselesi var. bu kısım da çok bariz yalan. kendisi gece 23.00 - 00.00 gibi otobüse bindiğini, sabah 6-7 gibi esenler otogara vardığını iddia ediyor. 2000 senesinde 7-8 saatte ordu'dan istanbul'a gitmek imkansız. ki bugün bile otobüsler daha hızlı, yollar daha güzel olmasına rağmen gidilemiyor. yol bugün ortalama 12-13 saat çekiyor. o zamanın şartlarını da göz önüne alırsak ünye'den esenler'e ortalama 16-18 saatte varması gerekir. yani gece dediği saatlerde binmiş olsa, öğle vakti ulaşmış olması lazım. ancak kendisi sabahın erken saatlerinde vardığını söylüyor. yalanı da bu şekilde ortaya çıkmış oluyor.

    ayrıca yine ilker otobüsün çok kalabalık olduğunu söylüyor. yolculardan biri sinir krizi geçiriyor, cam patlatıyor. bu olayı diğer herkes hatırlar değil mi? neden bu zamana kadar şoför, muavin ya da onlarca yolcudan biri bile çıkıp "ya evet o gün öyle bir şey yaşandı" diye bir ihbarda bulunmadı?

    evet çünkü o gün ilker ordu'dan istanbul'a gelmedi. otobüs olayı tamamen hikaye.

    aklıma geldikçe bu entry'i editleyeceğim. video, fotoğraf vs. ekleme yapacağım. bütün çelişkili ifadeleri ortaya koyacağım.

    _____________________________________

    edit: gülnur hanım resmi ifadesinde "çağla eve 16.30 - 17.00 gibi gelirdi" diyor. ama cinayet günü nedense doktordayken 15.30 civarı içine bir korku doluyor, kötü bir şeyler olduğunu hissedip art arda seri şekilde çağlayı arıyor.

    birincisi; saat 15.30'da çağla okulda, daha doğrusu okuldan çıkmak üzere. sınıf arkadaşının da belirttiği gibi tam o saatlerde okuldan çıkıp avm'ye uğruyorlar. ve o zamanlar okulda cep telefonu yasak olduğu için çağla telefonunu evde kapalı şekilde bırakıyor, okuldan döndüğü zaman da açıyor. yani kız o saatte eve varmamış, okuldan daha yeni çıkıyor. bunu bilmene rağmen neden ısrarla kızı arıyorsun?

    ikincisi; o saatte okulda olduğunu ve okulda başına bir şey geldiğini düşündü diyelim. e o zaman da üyesi olduğun okul aile birliğini ararsın? öğretmenlerini ararsın? ki bir öğretmeni de eve gelip gidiyormuş, samimiyet var yani. eh telefon numarası da vardır illaki. olmadı arkadaşlarını falan ararsın. hiçbirinin numarası olmasa dahi okul aile birliğinden kadınların numarası her türlü vardır. yanında telefonu olmayan kızını aramanın amacı nedir?

    _____________________________________

    edit 2: şu videoda "fenalaştı" diye başlık atılmış ama alakası yok. 00:51'den itibaren abi ilker konuşmaya başlıyor ve neredeyse her kelimeden sonra öksürüyormuş/boğazını temizliyormuş gibi yapıyor. adeta yalan söylüyorum diye bağırıyor. 03:41'den itibaren tekrar bağlanıyor ve yine yalan olduğu çok bariz bir şekilde boğazını temizliyormuş gibi yapıyor.

    ayrıca anne gülnur hanım katıldığı onlarca programda bir damla bile gözyaşı dökmeyip sürekli peçeteyle ağzını silerken, sadece bu programda abi ilker telefona bağladığında gerçekten duygulanıyor ve ağlıyor.

    _____________________________________

    edit 3: baba nedim bey'in biraz pasif olduğu ve abi ilker'in sert ve otoriter bir tip olduğu biliniyor. özellikle kardeşi çağlaya karşı baskıcı olduğu iddia ediliyor. öyle ki, abi ilker sınavdan iyi bir puan almasına rağmen üniversite için ordu'ya yollanıyor. yani istanbul'da, yanı başlarında daha iyi bir okulda okuyabilecekken ordu'ya yollanıyor ki çağla biraz nefes alabilsin. hatta neredeyse her gün çağla'yı telefonla arıyormuş. şurada da çağla ile bir çocuğun görüşmesini istemeyip onları ayırmasından bahsediyor.

    _____________________________________

    edit 4: bu olay 2008 senesinde müge anlı'nın dobra dobra programında işlenmiş, hatta müge'nin programının magazinden cinayet araştırmaya evrilmesi de bu olay sayesinde oldu denilmekte. peki anne gülnur hanımın programa bir süre sonra çıkmayı reddedip program kayıtlarını mahkeme kararıyla kaldırtmasına ne diyeceğiz? o dönem televizyonda canlı şekilde izleyebilmiş olanlardan aldığım bilgilere göre müge'nin anne gülnur hanımın ve abi ilker'in üstüne gitmesi nedeniyle gülnur hanım böyle bir yola başvurmuş. ki müge'nin ayrıntılara ne kadar dikkat ettiğini ve konukları konuşturmasını ne kadar iyi becerdiğini hepimiz biliyoruz. şayet mahkeme kararı olmasaydı ve o günkü programlara ulaşabilseydik eminim ki çok mühim ipuçlarına varabilirdik.

    gülnur hanımın senelerdir program program gezmesi, olay deşilip önemli ipuçlarına yaklaşıldığı zamanlarda programlardan ayrılmasının tesadüf olduğunu hiç sanmıyorum.

    _____________________________________

    edit 5: üstte ilker'in ordu'da üniversitede olduğu iddiasının bariz şekilde yalan olduğunu birazcık mantıkla ortaya çıkardık. o gün ordu'da olmayıp üstüne üstlük evde olabileceğine dair bir videodan bir kesit göstereceğim. şurada olay gününü anlatmaya başlarken, "çocukların kahvaltılarını..." diyor ve aniden susuyor. resmen ağzından kaçırdığını fark edip cümleyi bitiremiyor.

    ayrıca müge anlı'nın programında "o sabah ilkeri okula uğurladık..." tarzı bir cümle söylendiği iddia ediliyor. ne yazık ki program mahkeme kararı ile kaldırıldığı için programa ulaşıp bunun doğru mu yalan mı olduğunu ispatlamak imkansız.

    ayrıca alt komşu gökçe, babasına bağırış çağırış var dediği zaman babasının "abisi ile şakalaşıyordur, bir şey olmaz" demesi de, gökçe ve babasının ilker'in sesini duyduklarını ancak bunu açıkça söyleyemediklerinin ispatı olabilir.

    _____________________________________

    edit 6: yine bir saat çelişkisinden bahsetmek istiyorum. gülnur hanım o gün 11.00 - 11.30 gibi alt komşuya sabah kahvesine gittiğini, 13.00 gibi de eve çıktığını söylüyor. oysa alt komşu, gülnur hanımın 12.00 gibi geldiğini ve zaten o sırada misafirleri olup kahve içtiğini söylüyor. kendileri de yanlış anımsamıyorsam bir doğum sebebi ile şehir dışından gelen akrabalarla birlikte bir yere gidecekler. yani hazırlanıp giyinmişler, kahveyi de bitirmelerine az bir vakit varken gülnur hanım gelmiş. tabii komşu da kalkıp gideceği için doğal olarak gülnur hanım da çok az oturmuş, bir kahve içip kalkmış. alt komşunun ifadesine göre 15 - 20 dakika oturmuş. bu konuda komşunun dediğini daha doğru ve mantıklı buluyorum, çünkü gülnur hanımın ifadesine göre kendisi 1.5 - 2 saat komşuda oturmuş oluyor. oysaki hazırlanmış evden çıkmak üzere olan insanlarla o kadar saat oturmak mümkün değil.

    _____________________________________

    edit 7: anne gülnur hanım bir programda "muayenehanede dosyalar karıştı, randevu sarktı" diyerek 17.00'ye doğru muayene olduğunu söylüyor. başka programda ise yine randevuda gecikme olduğunu ancak içine düşen şüphe sebebiyle muayene olmadan doktordan ayrıldığını söylüyor.

    baba nedim bey ise verdiği ifadede "gülnur'un o gün saatli bir randevusu yoktu. doktor benim arkadaşımdı, rica ettim. dosya karışması olayı falan yok" diyor.

    _____________________________________

    edit 8: gülnur hanım katıldığı tüm programlarda evden doktora araba ile gittiğini, hatta araba anahtarını da eşinin dükkanına bıraktığını ifade ediyor. ancak son katıldığı yayında doktora taksi ile gittiğini söylüyor. bunu fark eden birisi de sohbette bu durumu soruyor ve gülnur hanım oldukça bocalıyor, mimiklerinden dahi yalan söylediği anlaşılıyor.

    _____________________________________

    edit 9: programda gülnur hanıma "çağlanın avm çıkışı otobüse bindiğini arkadaşları gözleri ile görmüşler mi" diye soruluyor, gülnur hanım da "evet, arkadaşları öyle söyledi" diyor. ancak o gün çağla ile birlikte durakta otobüs bekleyen sınıf arkadaşı sara, diğer arkadaşları ile otobüse binebildiğini ama otobüs çok dolu olduğu için çağlanın binemediğini, hatta binemediği için onlara dışardan kırgın bir şekilde baktığını söylüyor.

    _____________________________________

    edit 10: serap paköz'ün programına bağlanan şu kişi çağla'nın liseden arkadaşı olduğunu iddia ediyor. uçankuş tv'deki başka bir programda ise eskiden çağla'nın mahallesinde oturan, şu an ise almanyada ikamet ettiğini iddia eden bu şahıs var. sözde iki farklı kişi ama dikkat ederseniz sesler aynı kişiye ait.

    _____________________________________

    edit 11: gülnur hanım şu videonun 25. dakika 33. saniyesinde doktordan çıkıp eşi nedim bey'in yanına gittiğini iddia ediyor. ancak nedim bey resmi ifadesinde gülnur'un kendisini telefon ile aradığını söylüyor.

    _____________________________________

    edit 12: gülnur hanım şurada çağla öldürülmeden 1 sene önce, abisine gözlük verildiği için heves edip onun da gözlük istediğini ve sırf heves ettiği için de numarasız bir gözlük aldığını söylüyor. oysaki çağlanın çok ufak yaşlardan itibaren gözlük taktığı çocukluk fotoğraflarından 1 2 görülebiliyor.

    _____________________________________

    edit 13: abi ilker şurada 22. saniyede bolu'da mola verildiğinde otobüsten inmediğini iddia ediyor. annesi ise otobüsten indiğini söylüyor.

    _____________________________________

    edit 14: pek çok programda anne ve abi, ilker'in o gün sınavının olduğunu iddia ediyor. mesela şurada 36. dakika 3. saniyede. ancak abi ilker o gün sınavının olmadığını, ertesi günkü sınava çalıştığını söylüyor.

    _____________________________________

    edit 15: şu videonun 6. dakika 8. saniyesinde ve neredeyse diğer tüm programlar gülnur hanım doktorda muayene olduğunu söylüyor. amma velakin burada muayene olmadan doktordan çıktığını ifade ediyor.

    _____________________________________

    edit 16: abi ilker bazı programlarda cep telefonu ile annesini babasını arayıp ulaşamadığını, daha sonra ise dayısına ulaşıp konuştuğunu iddia ediyor. bazı programlarda ise telefonunun şarjı bittiği için mola yerindeki ankesörlü telefondan arama yaptığını söylüyor.

    _____________________________________

    edit 17: anne gülnur hanımın oğlu konuşurken ona yaptığı sus işareti 1, 2 ve 3
    oğlu her yayına bağlanışında ne kadar tedirgin olduğunu anlatmaya gerek yok; gözlerinden, beden dilinden çok net anlaşılıyor.

    _____________________________________

    edit 18: abi ilker, serap paköz programında çağla ile en son cuma günü yani cinayetten 3 gün önce görüştüğünü iddia ediyor. ancak başka bir programda ise cinayetten önceki akşam konuştuğunu söylüyor.
  • neye daha çok üzülmeliyim, hangi hakikatten daha çok korkmam gerek bilmiyorum.

    yaşasa 35 yaşında olacak gencecik bir insanın 15 yaşında hayattan koparılmasına mı,
    bu vahşetin, dünyanın en güvenli noktası kabul ettiğimiz yerde -evde- hatta kendi yatak odasında yaşanmasına mı,
    son anlarında ne kadar acı çekmiş olduğuna mı,
    bir çok mevcut delile rağmen, internet-sosyal medya gibi popüler baskı unsurlarının yokluğu yüzünden soruşturmanın alenen savsaklanmasına mı,
    bu katliamı ve çağla’nın adını 20 yıl sonra twitter’da bir hashtag ile öğrenmeme mi,
    koskoca 20 senedir elini kolunu sallayarak gezen vahşi bir katille aynı toplu taşımayı, aynı şehrin soklarını paylaşıyor olduğumuz gerçeğine mi? gerçekten bilmiyorum.

    ne olur sesinizi yükseltin, 5 haziran’da bu dosya kapanmasın.
  • 6 ay sonra zaman aşımına uğrayacak cinayet vakası.

    çok acı çok korkunç bir olay. gencecik bir kız, bir çocuk meçhul bir cinayete kurban gitti ve eğer 6 ay içinde herhangi bir kanıt bulunamazsa yapanın yanına kâr kalarak kapanacak dosya.

    umarım konu gündemde tutularak bir sonuca ulaşılır hem ailesinin acısı bir nebze diner hem rahmetli çağla’nın ruhu huzur bulur.

    bu arada çağla’nın bedeninin bulunduktan sonra odaya çok giren olduğu için olay yeri ve kanıtlar bozulmaya uğramış. yani allah korusun böyle bir durumda polis gelene dek olay yerini kapatıp o şekilde beklemek lazımmış. kimsenin böyle bir bilgiye ihtiyaç duymamasını dilerim.
  • 19 yıl once benzer bi sekilde iskenceyle öldürülen hande cinkitaş olayi bugün çözüldü. ılk defa türkiyeye yurtdisindan bir kit getirilip deliller yeniden incelenmiş, babasıyla üvey annesinin izi bulunmus, 4 günün sonunda da itiraf etmişler. yine bu kız geldi aklıma, aynı kitten bir tane daha alıp bu kız için de kullansalar olmaz mı?
hesabın var mı? giriş yap