• bir süredir kafamı kurcalayan bir reklam sloganı. dünya genelinde kadın ve kadın bedeni üzerinden yaratılan bir imaj algısı mevcut. bunu filmlerde, dizilerde, reklamlarda, reklam sloganlarında görebiliyoruz. kapitalizmin bize dayattığı, yaratılan bu mükemmel kadın imajını sorguluyorum aslında. bu kadın imajı hem evde çok yetenekli, hem çok güzel ve ideal ölçülerde, hem işinde çok başarılı, hem iyi bir eş ve anne. bu mükemmel kadın algısı yüzünden günümüz kadını bu "ideal" kadına ulaşmak adına üzerine bir sürü yük ve sorumluluk aldı. bana göre bu yük ve sorumluluk da kadınının üzerinde inanılmaz bir baskı ve mutsuzluğa sebep oluyor.

    yaratılan bu kadın imajının gerçekliğini kaçımız sorguluyoruz? bu anlamda the stepford wives filmi harika bir eleştiridir. izlemeyenlerin izlemesini öneririm. günümüzde kadından beklenenlerle bire bir örtüşüyor çünkü. biz gerçekten de her zaman seks yapmaya hazır, bakımlı, istekli, özverili, sevecen, kusursuz, şefkatli, yorulmak nedir bilmeyen kadınlar mıyız? erkekler böyle değil çünkü. öyle bir dönemden geçiyoruz ki daha önce de dedikleri gibi black mirror'daki nosedive bölümünü yaşıyoruz resmen ve buna en çok kadınlar maruz kalıyor bana göre. en çok da medya pompalıyor bunu.

    çoğu kişi birileri tarafından beğenilmek adına bu mükemmel görüntüyü bozmuyor ve bu şekilde bir algı yaratılıyor. benim de burada takip ettiğim bir doktor için biri "aslında ruh sağlığına eğilmiş birinin bu kadar #paradisefamily olması -imajsa bile- doğru değil. insanlarda “bizde bi sorun var” algısı yaratıyor." diye bir yorum yapmıştı. düşününce doğru da geldi. düşünüyorum insanlar hiç mi sinirlenmez, tartışmaz, hata yapmaz, kötü günlerden geçmez, eşiyle tartışmaz, sorun yaşamaz, beyaz da olsa yalan söylemez vs vs... biz o filmdeki gibi mükemmel kadınlar değiliz ki. belki de günümüzdeki linç kültüründen dolayı insanlar ne şiş yansın ne kebap mantığı güdüyorlar ve böyle bir profil çiziyorlardır, bilemem.

    eski kadınlar o kadar işi nasıl yapıyordu* başlığında çoğu kişi günümüz kadınını nedense 50 yıl önceki kadınla karşılaştırmış.* nedenini anlamıyorum. günümüz kadınından beklenenler ile 50 yıl önce annelerimizden, annenelerimizden beklenenlerle bir midir? bir kadının çalışma hayatını bırakıp evde çocuğuna bakmak istemesini yadırgıyoruz mesela. veya bir kadının çocuk sahibi olmak istemeyip iş hayatında uzmanlaşmasını eleştiriyoruz. bilmiyorum belki ben de zamanında eleştirmişimdir bu kadını ama şimdilerde bizlerden istenen bu ideal kadını sorguluyorum. böyle bir gerçeklik mümkün müdür?

    geçen hafta yabancı birine müdürümün evine gideceğimi söyledim. erkek olduğunu düşündüğü için herhalde, bana gülerek "evli mi bekar mı?" diye sordu. ben de gülerek "kadın" diye cevap verdim. yıllar önce erkeklerle eşit şartlar adına başlayan hareket ne kadar yol alabildi acaba diye düşünüyorum. günümüz iş dünyasında kadınlar üzerinde hala bir cam tavan mevcut. sadece türkiye'de değil bu, dünya genelinde böyle. hala aynı düzeydeki bir erkeğe göre kadın daha az maaş alıyor, herhangi bir göreve ilk erkek öneriliyor. ben neden daha çok çalışıp daha zeki olduğum halde daha alt kademede değerlendiriliyorum bilmiyorum. yurtdışında bir iş olsa bazı şirketler ilk erkeği göndermeyi tercih ediyor mesela. kadınlar gerçekten de çok mu dayanıksız?

    müdürüm akşam evde bilgisayarda çalıştığı bir gün 3 yaşındaki kızının elindeki oyuncağı alıp bilgisayarının önüne koyduğunu söylemişti. çocuk aslında annesinin onunla ilgilenmesini istiyor o hareketle. bence bir anne için çok üzücü. psikoloji ile ilgili kitaplarda çocuk gelişiminde annenin rolünün öneminin altı çizilirken bir taraftan da bu kadından çocuğunu kreşe veya bir bakıcıya bırakıp çalışma hayatına dönmesini istiyoruz. burada acayip bir tezatlık var. 1984'ün ünlü çiftdüşün kavramı gibi geliyor. kendi ayakları üzerinde durmalı, başka birine muhtaç olmamalı. evet, ben de hak veriyorum ama bir taraftan da küçücük bebeğini annesine, kreşe, kayınvalidesine bırakıp işe giden ama aklı hep çocuğunda olan anneleri de görüyorum. çocuğu bıraktığı da yine bir kadın bu arada, dikkatinizi çekerim. bana bu ikisi büyük bir dilemma gibi geliyor. hayal edilenle gerçek arasında büyük bir uçurum var.

    bir kadın olarak kadının evlendikten sonra tazminatını alıp işten ayrılmasını doğru bulmuyorum. bu çoğu zaman art niyetli kişiler tarafından kullanılıyor çünkü. veya kadına verilen nafakaya yeniden düzenleme getirilsin. ama bunun yanı sıra ben bir kadın olarak çocuğum olduğunda misal 3 yıl devletin bana destek olmasını ve sonra da iş hayatına tekrar dahil edilmem için destek vermesini istiyorum. çünkü bir kadının 6 aylık bile olmayan bebeğini bırakıp gitmesini uygun bulmuyorum. bunun yanı sıra bir çocuğum olsa kariyerimin sekteye uğrayacağını ve eşim de olsa başka birinin maddi yardımına muhtaç kalacağımı biliyorum ve bunu düşünmek beni kötü hissettiriyor. bu uğurda belki bir erkeğe göre daha çok efor sarfetmiş biri olarak böyle hissetmek istemiyorum. yanlış mı düşünüyorum? iş hayatında hiçbir erkeğin evlendikten veya çocuk sahibi olduktan sonra böyle bir ayrımcılığa uğradığını zannetmiyorum. ben de kadın olarak bunu yaşamak istemiyorum.

    mesela ev hanımı olmuş kadınları bile biz kadınlar olarak biraz daha aşağıda veya güçsüz görüyoruz zaman zaman. burada mizahını yapmışlar ama gerçekten de işini bırakıp çocuğuna bakan kadının hissettikleri buna benzer bir şeydir diye düşünüyorum. ev hanımı demişken bir şey paylaşmak istiyorum. teyzem yıllarca anne çocuk eğitimi verdi. verdiği kişiler de genel olarak ev hanımları. eğitim verdiği kadınların eğitimden bağımsız olarak "zeynep hanım kocam benimle sevişmiyor" dediğini söylemişti. hatta eklemişti "bizim akşama kadar canımız çıkıyor. bir de akşam ev ve çocuk bizde. biz akşam adam bir şey istemese diye dua ederken bu kadınlar sadece evde çalıştığı için adam kadar yorgun olmuyorlar ve dolayısıyla akşam kocalarıyla sevişmek istiyorlar. eşleri de akşama kadar yorgun geldiği için sevişmek istemiyor bence" demişti. ben de hem teyzemin dediklerini hem de burada erkeklerin eşlerinin onlarla sevişmediği için yakındığını okumuştum ve birbirine tezat gelmişti.

    bana göre libidosu erkeğe göre yüksek olan bir canlı nasıl erkekten daha düşük bir libidoya sahip olabiliyor diye sorgulamıştım. cevabını covid dönemi geçici olarak kardeşime taşınınca buldum. ilk zamanlar* hem çok yoğun çalışıyordum hem de kardeşimin işinden dolayı yemek, çamaşır, bulaşık bana kalmıştı. kendimi kötü hissettiğim bir dönemi hatırlıyorum. kendimi bir anne ve hizmetçi gibi hissetmiştim bir an. hatta konuştuğum 70li yaşlarda bir kadın "kullanılmış hissetmiştim" diyerek cümlemi tamamlamıştı. demek ki çoğu kadın aynı hissediyor. o zamanlar bu benim kardeşim değil de eşim olsa libidom sıfırlanır, sevişmek istemem herhalde demiştim. kimi zaman o kullanılmışlık hissi buna sebep oluyor bence. evde eşit iş bölümü yapmaya özen gösterin...

    okuldayken cindy sherman'ın untitled film stills* sergisi anlatılmıştı. "bütün bu kadın stereotipleri kadının kadını nasıl gördüğü ile ilgili değil, aksine erkeğin kadını nasıl gördüğü ile ilgilidir" deniliyordu. o zaman anlamamıştım ama şimdi baktığımda gerçekten de kadınlardan o stereotiplerin hepsini aynı anda sergilemelerinin beklendiğini fark ediyorum. bu kadınların hangisi biziz?

    kadına sadece cinsel bir obje olarak bakılmasını istemiyorum. nasıl yaşamaları, nasıl davranmaları gerektiğinin söylenmesini istemiyorum. erkeğe bağımlı olmasını istemiyorum. şu an süregelen sistem maddi ve manevi olarak kadınlar kadar erkeklere de zarar veriyor. insanları birbirinden uzaklaştırıyor ve bunu korkutucu buluyorum. kimseyi eleştirmiyorum. bu uğurda yan yana yürümesi gereken iki cinsiyetin neden karşı karşıya geldiğini sorguluyorum. yan yana yürünmediği takdirde de bu düzenin aynı şekilde devam edeceğinin farkındayım.

    edit: (bkz: küçük liya için umut oluyoruz kampanyası)
  • hırs, hırs, hırs, hırs, hırs.. artık yeni çağın ideal insanı hırslı olmalı. her şeyi yapmalı. reklamlar, kadın dergileri, erkek dergileri, gazetelerin ekonomi sayfaları, businnes ilaveleri, insan kaynakları ekleri hep bunun üzerine kurulu. hırslı olun. rakip tanımayın, engel tanımayın, en tepedeki kata çıkın, 27. kata. niye çıkamayasınız? hayat bir yolculuksa yeriniz en önde olmalı. çocuk da yapın kariyer de, hatta aynı zamanda başbakan da olun. sizi kim engelleyebilir? yapmanız gereken şey basit: orkid kullanın, milliyet businnes okuyun, hürriyet insan kaynakları ilavesini kaçırmayın, patronunuzun direk gözlerinin içine bakın, haftasonu da nişantaşı'nda alışverişin tadını çıkarın. midem bulanıyor benim artık.
  • - kariyerimin doruğundayım, çocuk da yaparım kariyer de
    - konumum gereği "nah" diyemiyorum. kendinize geliniz teresa, hatırlatırım ki rahibesiniz
  • cocugu bakiciya baktirdiktan, kariyeri kukuya yaptirdiktan sonra.. teheeeey kine heeey.. ohoooy kine oyyy nidalariyla karsilanan,
    bir "ulan hedef kitleniz bir avuc insan, onlarda zaten hali hazirda musteriniz, siz kime yaptiniz bu reklamı" durumu ile karsimizdaydi orkid..
  • taşıyıcı anneler birliğinin girişinde yazar bu
  • patrona veriyorum demenin kisa yolu.
  • su noktaya dikkat cekmek isterim 'cocukda bakarım ' demiyor, 'yaparim' diyor.. yasayan bilir cocuk yapmak isin en kolay kismidir. yiyosa o yaptigin cocugun bakimini ustlen. hatta sadece aksamlari bile bakacak gucun kalirsa alnindan operim
  • hem çalışan hem de 2.ci çocuğunu kucağına almayı bekleyen bir anne olarak, bu ikilemi düşünmek beni çok sinirlendiriyor.

    ilk çocuğumda tesadüfen hamileliğimin 5. ayında şirket kapandı ve hepimiz işsiz kaldık. herkes çok üzülürken ben bu duruma sevinen tek kişiydim belki de. sonuçta göbeği çıkmış bi kadını o saatten sonra iş arasa da kimse işe almazdı buna eminim. nihayetinde gebeliğimi ve sonrasında kızım 9 aylık olana kadar ki kısmı evde geçirdim. taa ki artık benden çalışmam beklenene kadar. kayınvalidem kızıma bakmalıydı ben de çalışmalıydım. neden aptallar gibi bana dayatılan bu durumu kabul ettim anlamıyorum. işe gelip evde kalan minicik bebeğimin videolarıyla fotoğraflarıyla yetinmem gerekiyordu. diğer yandan sürekli "iyi mi, bi sıkıntısı var mı?" diye düşünmek de cabası.

    şimdi 2. gebeliğim ve farkediyorum ki hiç de çalışmak zorunda değilim. ikisini aynı anda "başarmaya çalışıp" kimseye kendimi -daha güçlü- göstermem gerekmiyor. bu şöyle algılanmasın; "kadın zaten çalışmak zorunda değil erkek çalışıp eve ekmek getirmeli, kadın evle ve çocukla ilgilenmeli" hayır demek istediğim, ben ne yapmak istiyorsam onu yapmalıyım. çünkü çalışmak ve ekonomik özgürlüğünü kazanmak kadar çocuk yetiştirmek de ciddi ve hatta daha önemli bi durum.
    bunun dışında şu pandemi süresince yaklaşık 3 ay evde kaldım ve kızımın bana, benim de ona ne kadar ihtiyacımız olduğunu farkettim. meğer çalıştığım sürede sadece annelik yaptığımı zannedip kendimi kandırıyormuşum. tüm gün evde kalıp onunla ilgilenip, oyunlar oynayınca farkettim ki her hareketinizden bir şeyler öğrenip kendini geliştiriyor. çocuk yetiştirmek, onun iyi bir karaktere sahip olmasını sağlamak başkalarının eline bırakılmaması gereken önemli bir konu. çok iyi, çok tecrübeli bile olsa bir bakıcının ona neler söylediğini, onun yanında başkalarına nasıl davrandığını, nasıl konuştuğunu bilemezsiniz.
    ve şimdi haziran itibari ile tekrar işe başladım ve önceden benim işe gitmemi umursamayan kızım şimdi gitmiyim diye ağlıyo her gün şu durumu yaşamak bana ızdırap gibi geliyo. ve biliyorum ki; kayınvalidemin "bişey olmaz sen gidince susar" demesi kadar basit değil kızımın hissettikleri. gitmemi istemeyip boynuma sarılıyosa bu şımarıklık değil sevgidir/özlemdir. "işe gidip hava kararmadan hemen gelicem" dediğinizde 3 yaşında bi kız çocuğundan olgun davranmasını bekleyemezsiniz. onun kollarını kendimden her ayırışımda paramparça oluyorum sanki ve bu durumu bir daha yaşamak istemiyorum.

    tüm bunlardan sebep, doğum iznime ayrıldıktan sonra işe geri dönmeyip ikinci çocuğuma da pıtırcık kızıma da kendim bakacağım. bunun bizi ekonomik olarak ne kadar zorlayacağını bilemiyorum tabii ki ama çocuklarımı başkasına bırakıp çalışma fikri de bu saatten sonra hiç olumlu bakabileceğim bir durum değil. sağlığım yerinde oldukça ilerde istersem yine çalışabilirim ama evlatlarımın gelişimini başkasının doğru gördüğü düşünce yapısına/mantığına bırakamam. en basit örneğiyle kızımın sinekler onu yiyecek korkusuyla büyümesine ya da balkona işemenin doğru olduğunu düşünmesine izin veremem. kızımı, bu düşünceleri(ve daha nice saçmalarını) aşılayan insanlara maruz bırakamam. bu kariyer yapamam demekse de hiç önemli değil. önemli olan iyi yürekli, güçlü, yardımsever ve doğru düşünebilen çocuklar yetiştirmek bana göre.
  • herşeyden önce, şarkıdaki (jingle) özgürlük teması, ne kariyerle ne de çocukla (bkz: çocuk yapmak) bağdaşmayan bir kavramı merkeze alır. özgürlük, işe girince yitirilmese de başarılı bir kariyer yapmakta olan kişilerin yavaş yavaş yitirdiği bir şeydir. yetişecek raporlar, okunacak dökümanlar, sabahki toplantıda belirtmek üzere hazırlanması gereken yeni fikirler mesai saatlerine asla sığmaz. bu yüzden kişiler bunları evlerine götürür ve sabahın erken saatlerine kadar bunlarla uğraşırlar. belirli bir noktaya erişene kadar -ki bu nokta vasat bir nokta değilse 35 yaşından önce pek erişilemeyecek bir yerdedir- başarılı kariyerlerin bedeli budur. (kariyeri mesleki yetenekleri dışındaki özelliklerle yapan kadınları ve çocuklarını tamamen başkalarının -bakıcı değil de dadı, mürebbiye gibi- büyütmesine izin verecek kadınları hariç tutuyorum) çocuk için de aynı şey geçerlidir. çocuğun başladığı yer özgürlüğün gömüldüğü yerdir. isterse çocuğa bakıcı bakıyor olsun, yine de durum aynıdır. annenin aklı (muhtemelen) hep evde, çocuktadır. geceleri çocuğun sesine uyanacak, ağlamalarıyla uykusundan olacak, haftasonlarını şehirde güzel bir yerde kahvaltı ederek değil, çocuğun haftalık ihtiyaçlarını gidererek ve haftaiçi ona yeteri kadar zaman ayıramadığı için çocukla sosyalleşerek geçirecektir.
    başka bir deyişle, çocuk da kariyer de aynı ömür içinde yapılabilir (aynı zamanda değil) ama bu, kulağa çok hoş, modern bir ses gibi gelse de orkid reklamındaki gibi neşe ve coşkuyla yapılmaz. (öğrendim bunu ben). kariyer yapmakta olan kadınlar çocuk yapamayı düşündüklerinde kara tasalara düşerler, çünkü iki alan da maksimum sorumluluk gerektirmektedir. elinizden geleni yapmadığınız takdirde ileride pişman olma korkusu, canınızı dişinize takarak her ikisini de yapmanızı sağlayabilir. ama yılların böyle geçmesi üzücüdür (bkz: #6664030). geriye tatmin olmuş ama yıpranmış, tükenmiş bir kişi kalabilir. yani, hem çocuk hem kariyer yapmak zorlu, taşlı, dikenli bir yoldur ve öyle şarkılar söyleyerek girildiğinde büyük şoklarla karşılaşılabilir. bırakın çocuğu, evlilik veya sevgililik kurumlarını bile tehlikeye sokabilir kariyer yapmak, eğer amacınız gerçekten büyükse.
    çok olumsuz bir tablo çizmek istemiyorum ama yaparım ederim demekle olmuyor böyle şeyler..

    ha bir de içimde kalmasın, eklemek istiyorum; son derece modern, hem aile kuracak hem kariyer yapacak, "kalamam hayatın köşesinde(?)" ifadesindeki gibi hiçbirşeyden geri kalamayacak, reklamdaki gibi hem spor yapacak, hem iyi giyinecek kadınlar bence ped yerine tampon (bkz: ob) kullanırlar. çünkü pedler öyle herşeyi yapmaya izin veren süper ergonomik ürünler değildirler (tamponların aksine).
hesabın var mı? giriş yap