• zamanında burada tekmili birden duruyorudu @unpacked tarafindan yazilmisti diye hatirliyorum ben de sozlukteki haliyle bir metin belgesine kaydetmisim buraya da tekrar ekliyorum.
    olaki unpacked gorur bu entry'i isguzarlik yapma derse silerim tabii
    sosyal biaslar:

    sözlükte başlığı olanlar:

    (bkz: dunning–kruger effect)
    (bkz: barnum etkisi)
    (bkz: false consensus)
    (bkz: fundamental attribution error)
    (bkz: halo etkisi)
    (bkz: herd instinct)
    (bkz: ortalamanın üstü etkisi)
    (bkz: ingroup bias)
    (bkz: adil dünya inancı)
    (bkz: ahlaki rastlantı)
    (bkz: outgroup homogeneity)
    (bkz: self serving bias)
    (bkz: system justification theory)
    (bkz: actor observer bias)
    (bkz: ultimate attribution error)

    başlığı olmayanlar:

    (bkz: projection bias)
    (bkz: egocentric bias)
    (bkz: trait ascription bias)
    (bkz: illusion of asymmetric insight)
    (bkz: illusion of transparency)

    ---

    karar alma ile ilgili ve davranışsal biaslar:

    başlığı olanlar:

    (bkz: anchoring)
    (bkz: bandwagon fallacy)
    (bkz: confirmation bias)
    (bkz: endowment effect)
    (bkz: impact bias)
    (bkz: loss aversion)
    (bkz: mere exposure effect)
    (bkz: outcome bias)
    (bkz: post purchase rationalization)
    (bkz: tepkisellik teorisi)
    (bkz: algıda seçicilik)
    (bkz: sosyal karşılaştırma)
    (bkz: status quo bias)
    (bkz: wishful thinking)

    başlığı olmayanlar:

    (bkz: zero-risk bias)
    (bkz: unit bias)
    (bkz: semmelweis reflex)
    (bkz: restraint bias)
    (bkz: pseudocertainty effect)
    (bkz: planning fallacy)
    (bkz: omission bias)
    (bkz: normalcy bias)
    (bkz: neglect of probability)
    (bkz: negativity bias)
    (bkz: moral credential effect)
    (bkz: money illusion)
    (bkz: irrational escalation)
    (bkz: interloper effect)
    (bkz: information bias)
    (bkz: illusion of control)
    (bkz: hyperbolic discounting)
    (bkz: hostile media effect)
    (bkz: framing effect)
    (bkz: focusing effect)
    (bkz: extraordinarity bias)
    (bkz: expectation bias)
    (bkz: distinction bias)
    (bkz: denomination effect)
    (bkz: contrast effect)
    (bkz: congruence bias)
    (bkz: choice-supportive bias)
    (bkz: bias blind spot)
    (bkz: attentional bias)

    ---

    hafıza ile ilgili olanlar:

    başlığı olanlar:

    (bkz: context effect)
    (bkz: kriptomnezi)
    (bkz: hindsight bias)
    (bkz: recency effect)
    (bkz: reminiscence bump)
    (bkz: spacing effect)
    (bkz: tip of the tongue phenomenon)
    (bkz: von restorff etkisi)
    (bkz: zeigarnik effect)
    (bkz: primacy effect)
    (bkz: serial position effect)
    (bkz: mood congruent memory bias)
    (bkz: levels of processing effect)
    (bkz: childhood amnesia)

    başlığı olmayanlar:

    (bkz: verbatim effect)
    (bkz: testing effect)
    (bkz: telescoping effect)
    (bkz: suggestibility)
    (bkz: suffix effect)
    (bkz: stereotypical bias)
    (bkz: source confusion)
    (bkz: self-relevance effect)
    (bkz: rosy retrospection)
    (bkz: processing difficulty effect)
    (bkz: positivity effect)
    (bkz: picture superiority effect)
    (bkz: persistence)
    (bkz: peak-end effect)
    (bkz: part-list cueing effect)
    (bkz: osborn effect)
    (bkz: next-in-line effect)
    (bkz: modality effect)
    (bkz: misattribution)
    (bkz: misinformation effect)
    (bkz: list-length effect)
    (bkz: leveling and sharpening)
    (bkz: lag effect)
    (bkz: illusion-of-truth effect)
    (bkz: generation effect)
    (bkz: humor effect)
    (bkz: fading affect bias)
    (bkz: egocentric bias)
    (bkz: choice-supportive bias)
    (bkz: change bias)
    (bkz: consistency bias)

    ---

    olasılık ve inanç ile ilgili olanlar:

    başlığı olanlar:

    (bkz: base rate fallacy)
    (bkz: false authority bias)
    (bkz: availability heuristic)
    (bkz: conjunction fallacy)
    (bkz: hot hand phenomenon)
    (bkz: gambler's fallacy)
    (bkz: hindsight bias)
    (bkz: pareidolia)
    (bkz: recency effect)
    (bkz: regression to the mean)
    (bkz: stereotype)
    (bkz: primacy effect)
    (bkz: clustering illusion)

    başlığı olmayanlar:

    (bkz: well travelled road effect)
    (bkz: subadditivity effect)
    (bkz: pessimism bias)
    (bkz: availability cascade)
    (bkz: ambiguity effect)
    (bkz: anchoring effect)
    (bkz: attentional bias)
    (bkz: belief bias)
    (bkz: capability bias)
    (bkz: forward bias)
    (bkz: illusory correlation)
    (bkz: observer-expectancy effect)
    (bkz: optimism bias)
    (bkz: ostrich effect)
    (bkz: overconfidence effect)
    (bkz: positive outcome bias)
    (bkz: subjective validation)
    mevzubahis entry:
    (bkz: #21424897)
  • insanın herhangi bir konuda muhakemesini etkileyebilecek psikolojik olguların genel adı. kabaca bilişsel yatkınlık olarak çevrilebilir sanırım. sayısız çeşidi olsa da, örnek olarak şunlar verilebilir:

    - bandwagon effect*: çoğunluğun yaptığını yapmaya yatkınlık.
    - focusing effect: bir olayın belli bir yönüne gereğinden fazla önem verme sonucu olayın sonucuyla ilgili sağlıklı öngörüde bulunamama.
  • 20 cognitive bias
    1) anchoring bias: people are over-reliant on the first piece of information they hear.
    in a salary negotiation, whoever makes the first offer establishes a range of reasonable possibilities in each person's mind.

    insanlar duydukları ilk bilgi parçasına aşırı bağımlıdırlar. bir maaş görüşmesinde, ilk teklifi kim yaparsa, bu teklif, görüşen iki kişinin de aklında bir dizi olasılıklar oluşturur. (maaşı verecek veya alacak) hatta belki de iş başvurusunda maaş beklentisi bu yüzden sorulur.

    2) availability heuristic: people overestimate importance of information that available to them. a person might argue that smoking is not unhealthy because they know someone who lived to 100 and smoked three packs a day.

    sahip olduğu istisnai bilgi ile yargıda bulunmak: insanlar kendilerine sunulan bilgilerin önemini abartmaktadır. örneğin, bir kişi, sigara içmenin sağlıksız olmadığını, tanıdığı bir kişinin 100 yaşına kadar günde üç paket sigara içerek geldiğini söyleyerek iddia edebilir.

    3) bandwagon effect: the probability of one person adopting a belief increases based on number of people who hold that belief. this is a powerful form of groupthink and is reason why meetings often unproductive.

    bandwagon etkisi: bir kimsenin inancı benimseme olasılığı, bu inancı benimseyen kişi sayısına göre artmaktadır. bu, güçlü bir sürü psikolojisidir. toplantıların neden çoğu zaman verimsiz geçtiğini açıklar.

    4) blind spot bias: failing to recognize your own cognitive biases is a bias in itself.
    people notice cognitive and motivational biases much more in others than in
    themselves.

    kör nokta önyargısı: kendi bilişsel önyargılarınızı tanımamak, kendi içinde bir önyargıdır. bu önyargı, kendimizi eleştirmede, başkalarını eleştirmeye göre daha zayıf olduğumuz ile ilgilidir.

    5) choice-supportive bias: when you choose something you tend to feel positive about it, even if that choice has flaws. like how your dog is awesome - even if it bites people every once in a while.

    seçim destekli önyargı: bir şey seçtiğinizde, bu seçimin kusurları olsa bile, bu konuda
    olumlu hissetme eğilimi gösterirsiniz. köpeğinizin -her seferinde insanlara saldırsa da- nasıl da harika bir köpek olduğunu düşünmeniz gibi.

    6) clustering illusion: this is the tendency to see paterns in random events. it is key
    to various gambling fallacies, like the idea that red is more or less likely to turn up
    on a roulette table after a string of reds.

    kümelenme (totem) yanılsaması: bu, tekrar eden rastgele olaylarda bir düzen görme/arama eğilimi. 10 defa atılan bozuk paranın 10 defa art arda yazı gelmesi sonucunda paranın hileli olduğunun düşünülmesi gibi

    7) confirmation bias : we tend to listen only to information that confirms our proconceptions - one of the many reasons it's so hard to have an intelligent conversation about climate change.

    doğrulama önyargısı: sadece önyargılarımızı doğrulayan bilgilere kulak verme eğilimindeyiz. örneğin dini konularla ilgili akıllıca bir tartışma yapmak bu yüzden zordur. duymak istediklerimiz duymadığımızda bozuluruz. fikirlerimizi değiştirmek, kendimize olan güveni zedelediği için bundan kaçınmaya çalışırız.

    8) conservatism bias: where people favor prior evidence over new evidence or
    information that has emerged. people were slow to accept that the earth was around
    because they maintained their earlier understanding that the planet was flat

    muhafazakarlık önyargısı: insanlar bir konu hakkında yeni kanıtlar veya bilgiler ortaya
    çıksa bu yeni bilgileri kabul etmekte direnç gösterirler. örneğin dünyanın yuvarlak
    olduğuna dair kanıtlar ve bilgiler ortaya çıktığında insanlar hemen bunları kabul etmemiş, konu hakkındaki ilk bilgilerine dayanarak dünya düzdür demeye devam etmişlerdir.

    9) ınformation bias: the tendency to seek information when it does not affect action. more information is not always better. with less information, people can often make more accurate predictions.

    bilgi önyargısı: eylemi etkilemediğinde bilgi arama eğilimi. daha fazla bilgi her zaman daha iyi değildir. daha az bilgi ile, insanlar genellikle daha doğru tahminler yapabilirler. ayrıca daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulduğu önyargısı olarak da ifade edilebilir.

    10) ostrich effect: the desicion to ignore dangerous or negative information by 'burying' one's head in the sand, like ostrich. research suggest that investors check the value of their holdings significantly less often during bad markets

    devekuşu etkisi: bir kişinin, kafasını devekuşu gibi kuma gömerek, tehlikeli veya olumsuz bilgiyi görmezden gelmesi. araştırmalar, yatırımcıların piyasalar kötü iken, sahip oldukları malların veya şirketlerinin değerini daha az sıklık kontrol ettiklerini gösteriyor.

    11) outcome bias: judging the decision based on the outcome – rather than how exactly the decision was made in the moment. just because you won a lot in vegas doesn't mean gambling your money was a smart decision

    sonuç önyargıları: kararın, kararın tam olarak nasıl verildiğine göre değil, sonuca dayalı olarak değerlendirilmesi. örneğin vegas'ta çok fazla kazandığınız için paranızı kumara yatırmak akıllıca bir karar değildir. neticede parayı kumardan kazandınız durumun vegas'la bir alakası yoktur.

    12) overconfidence: some of us are too confident aout our abilities, and this causes us to take greater risks in our daily lives. experts are more prone to this bias than laypeople, since they are more convinced that are right.

    aşırı özgüven: bazılarımız yeteneklerimizden çok eminler ve bu da günlük hayatımızda daha fazla risk almamıza neden oluyor. uzmanlar, bu önyargıya, diğer insanlardan daha eğilimlidirler, çünkü onlar bilgilerinin doğru olduğuna daha fazla ikna olmuşlardır.

    13) placebo effect: when simply believing that something will have a certain effect on you causes it to have that effect. in medicine, people given fake pills often experience the same physiological effects as people given the real thing

    plasebo etkisi: bir şeyin sizin üzerinde belirli bir etkiye sahip olacağına inandığınızda, bunun bir etkisi olur. örneğin tıpta, sahte haplar verilen insanlar genellikle gerçek ilaç verilen insanlar gibi aynı fizyolojik etkileri yaşarlar.

    14) pro-innovation bias: when a proponent of an innovation tends to overvalue its usefulness and undervalue its limitations. sound familiar, silicon valley?

    yenilik taraftarlığı önyargısı: bir yeniliğin taraftarı o yeniliğin ne iyi yönlerini öne çıkarır abartır, eksikliklerini görmezden gelir küçümser, silikon vadisinde böyle kimseler bolca bulunur.

    15)recency: to tendency to weigh the lastest information more heavily than older data.
    ınvestors often think the market will always look the way it looks today and make unwise
    decisions.

    en son olan olayın öncekilerden daha ağır basması: bir konu hakkında ulaşılan son bilginin, daha önceki bilgilerinden daha fazla dikkate değer görülmsei eğilimidir. örneğin yatırımcılar piyasaların bugün olduğu ya da davrandığı gibi davranacağını zanneder ve akılsızca yatırımlarda bulunabilirler. dolar bugün çok arttı ise dolar alalım kesin yarın da artar (artmadı)

    16) salience: our tendency to focus on the most easily reconizable features of a person or concept when you think about being malued by a lion, as opposed to what is statistically more likely, like dying in a car accident.

    göze çarpan kısma aldanma: bir araba kazasında ölmek gibi, istatistiksel olarak daha muhtemel olanın aksine, bir aslan tarafından yenmeyi düşündüğünüzde, bir kişinin veya kavramın en kolay tanınan özelliklerine odaklanma eğilimimiz.

    17) selective perception: allowing our expectations to influence how we perceive the world. an experiment involving a football game between students from two universities showed that one team saw the opposing team commit more infractions.

    seçici algı: beklentilerimizin dünyayı nasıl algıladığımızı etkilemesine izin vermek. iki
    üniversitenin öğrencileri arasında yapılan bir futbol oyununu içeren bir deneyde, bir takımın rakip takımın daha fazla kural ihlali ile suçladığı görülmüştür. bir olguya dair negatif algılarımızın onu kritik ederken adil olamamamıza neden olması da denebilir.

    18) stereotyping: expecting a group or person to have certain qualitiea without having real information about the person. ıt allows us to quickly identify strangers as friends or enemies, but people tend to overuse or abuse it.

    klişeleşme: bir grup veya insan hakkında gerçek bir bilgi sahibi olmadan belirli niteliklere sahip olmasını beklemek. bu yetenek bizlerin yabancıları arkadaş ya da düşman olarak hızlı bir şekilde tanımlamamıza izin verir, ancak insanlar bu yeteneği aşırı kullanma ya da kötüye kullanma eğilimindedir.

    19) survivorship bias: an error that comes from focusing only on surviving examples, causing us to misjudge a situation. for instance, we migth think that being am enterpreneur is easy because we have not heard of all those who failed

    kurtuluş önyargısı: sadece hayatta kalan örneklere odaklanmamızdan kaynaklanan bir hata, bir durumu yanlış anlamamıza neden oluyor. mesela, girişimci olmanın kolay olduğunu düşünüyoruz çünkü başarısız olanları hiç duymadık.

    20) zero-risk bias: sociologists have found that we love certainty even if it is
    counterproductive. eliminating risk entirely means there is no chance of harm being caused

    risksizlik önyargısı: sosyologlar kesinliği sevdiğimizi bulmuşlardır – zarar verici olsa bile. risk tamamen ortadan kaldırıldığında, zarar görme olasılığının da bulunmadığı anlamına gelir. örneğin, riskleri% 5'ten% 0'a veya% 50'den% 25'e düşüren seçeneği tercih edip etmeyecekleri sorulduğunda, insanlar, riskteki azalmanın önemli bir yer olmadığı gerçeğine rağmen % 5'ten% 0'a düşüşü ezici bir şekilde tercih ettiler.
  • kendinizi daha iyi tanimak ve daha bilincli olmak adina kesinlikle bilmeniz gereken bilissel yargilardir.

    devletlerin, sirketlerin, organizasyonlarin, reklamcilarin en fazla kafa yorup insanlari etki altina almak istedikleri butunler listesidir.

    buradan beyini etkileyen bu etkilerin listesini grafiksel olarak gorebilirsiniz.

    apple'nin neden 3 secenek sunarak 2. ve 3. en pahali olani size satin aldirdigi, ikea'nin neden size demonte mobilyalari satip diger mobilya firmalarindan daha mutlu ettigi gibi onlarcasini ogrenip, asiri bir kultur yuklemesi yapip bilinclenmek istiyorum derseniz 196 kadar etkiyi buradan kisa veya uzun detaylariyla okuyabilirsiniz:
    ingilizce
    turkce
  • türkçe'ye bilişsel önyargı olarak çevrilebilir.

    hatalı düşünmeye yol açsa da bu önyargıların bir işlevi vardır: bilişsel kolaylık vadederler. eğer her seçim yaptığımızda, her hüküm verdiğimizde ya da her karar aldığımızda, tüm seçenekleri tartacak, tüm muhtemel sonuçları karşılaştırmalı bir tabloya döküp irdeleyecek olsaydık hayatımız felç olurdu. zihinsel bir “göz kararı” her zaman kullanışlıdır. evet bazen bizi yanlış yönlendirebilirler ama aynı zamanda kompleks sorunları başa çıkılabilir ve öngörülebilir kılarak basitleştirebilirler de. bu da karmaşık ve belirsizliklerle dolu bir dünyada muvazenemizi korumamızı sağlar.
  • kullanmasını bilmeyen zevatların elinde tartışmaları piç eden psikolojik önyargılar ve yönelimler.

    şunları iyi anlayacaksınız öncelikle.

    ilki, herhangi bir bias tespiti, bir itham değildir. ikincisi, söylem ve davranışlar bias kisvesi altında yanlışlanamaz.

    sadece psikolojik eğilimlerdir bunlar. fazlası değil.

    örneğimiz, hayretler içinde ne bu başlıkta, ne refer edilen başlıklarda hiç adını görmediğim ve kendisine ciddi haksızlık, haydi haydi kahpelik yapıldığını düşündüğüm (bkz: proportionality bias) olsun.

    çok kullanılagelinen, ancak pek bilinmeyen bir psikolojik eğilimdir kendisi.

    kısaca, büyük olayların, büyük ve karmaşık açıklamaları olması gerektiğine karşı bir önyargıdır bu. birleşik devleteri hedef alan eylül saldırılarının ne kadar travmatik olduğunu, dünya tarihini ve dengesini ne kadar ciddi etkilediğini süzme bir şapşik değilsek biliriz.

    şimdi bu büyük olaydan hareketle, insanlar standart terör saldırısı gibi açıklamalardan fazlasına ihtiyaç duyarlar. yani konuyu yahudi lobisinden tutalım da, cia temelli zırtapozluklara kadar sündürme ve uzatma eğilimi.

    benim entrynin başında eyyorladığım noktaya gelelim.

    insanlarda böyle bir eğilimin olması demek, eylül saldırılarının cia tarafından yüce amaçlar ve yine devletin bekası uğruna, bilimum hayranlık verici hafiyelik meziyetleri ile bezenmiş senaryolar kullanılarak düzenlenmediği anlamına gelmez. tıpkı paranoyak olmanızın, izlenmediğiniz anlamına gelmediği gibi.

    fakat doğrudur efendim, cognitive bias serileri, hayırlama ve yanlışlama amacı güdülerek kullanılırlar.

    yine de, milyarlarca insan bir tanrının varlığına inanıyor, yanılıyor olamazlar deyip, götümüzden bir tanrı çıkarıp körükörüne ibadet etmek yakışık almayacağı gibi (bkz: bandwagon fallacy) milyonlarca insan cinayetin yanlış olduğunu düşünüyor, ben öyle zehir bi psikoloğum ki bilirim her boku, böyle banttır, vagondur, yanılgılara da düşmem, dolayısı ile önüme geleni kıtır kıtır doğrayabilirim demek te en iyimser senaryoda beyinsizlik hastalığı semptomları olacaktır.

    şimdi ismini hatırlayamadığım ünlü birisinin harikulade bir özdeyişi vardı; şöyle bişeydi yaklaşık;

    hayatta en hakiki mürşid ilimdir fendir. bunların haricinde fallacydir, biastır, uğraşmak, gaflettir, delalettir, cehalettir, zevzekliktir

    altına imzamı atarım.
  • aslinda psikoloji ile pek ilgim olmamasina ragmen, cesitli makalelerde sik sik karsilastikca zaman ayirmaya basladigim bir konu oldu cognitive bias. bunun sebebi, yapilan arastirma ve testlerin isin fiziksel ve deneysel kismina dair calismalar da iceriyor olmasi. yani davranis yapilari ve tercih sistemleri incelenirken, beynin islem yetenekleri ve sistemleri de cözülüyor.

    inceledikce beynin aslinda evrimsel olarak olusmus birkac parcanin birlesiminden olusan bir organ oldugunu, ve benlik dedigimiz kavramin bu organ tarafindan sanal olarak olusturuldugunu fark ediyorsunuz. aslinda akilci karar verdigimizi zannederken ne kadar ilkel ve mantiksiz davranabildigimizi görüyoruz. kendi kararlarinizdan ve karakterinizden de süpheye düsüyor olacaksiniz. (düsmüyorsaniz da yine bu davranisiniza sebep olan bias'i asagidan secersiniz artik.)

    yazilarin aciklamalarini kasten neredeyse birebir ceviri olarak buradan aktardim, yorum katmadim. ayrica "bias"larin isimlerini ingilizce biraktim ki kendiniz de arastirmak isterseniz kolaylik olsun. aciklamalari ise bana ait. sizi benim gibi her birini duydugunuzda ayrica arastirma zahmetinden kurtarmis oldum böylece.

    baslayalim.

    ---------------------------------------------------------------

    problem 1: cok fazla bilgi.

    dünyada cok fazla bilgi var, ve maalesef hemen hemen hepsini filtrelemekten baska secenegimiz yok. beynimiz, yüksek ihtimal bir sekilde yararli olacak bilgi parcalarini secmek icin birkac basit yöntem kullanir :

    1.1. ilk once, zaten önemli olduguna daha once karar verdigimiz ya da yeterince tekrarlanmis bilgileri algilariz. bu, "beynimizin daha önce yüklenmis bilgilerle iliskili olan seyleri fark etmeye yatkin olmasi" dedigimiz basit kuraldir.

    1.1.1. availability heuristic: bir konuda, daha ilk ulasilabilir kaynaklari inceler incelemez karar verme yatkinligidir.
    - "ucak güvenilir midir?" diye soruldugunda, son 5 yilda sansasyonel olan ucak kazalarini hatirlayip olumsuz düsünmek.
    1.1.2. attentional bias: bir karar asamasinda seceneklerden biri, halihazirda dikkatimizin odaklandigi birseyle ilgiliyse, o secenege odaklaniriz.
    - yemek yemeyi seven bir insan, ilgisiz bir konuda yemeklerle ilgili secenege odaklanacaktir. böcekten korkan bir insan da böceklerle ilgili bir secenegi ne kadar mantikli olursa olsun secmemeye egilimli olacaktir.
    1.1.3. illusory truth effect: bir bilgiyi sürekli tekrarlaniyor olmasi, onun dogru olduguna dair tahminimizi etkiler.
    - politikada en sik kullanilan yöntem olan "bir yalan ne kadar tekrarlanirsa o kadar cok inandirici olur" kavrami.
    1.1.4. mere exposure effect: birseye ne kadar cok maruz kalirsaniz, o seye duydugunuz sempati artar.
    - sürekli dinlediginiz bir sarkiyi eninde sonunda sevmeye baslanamaniz.
    1.1.5. context effect: anlik ruhsal durumunuzun, olayi degerlendirmede olan etkisi.
    - en sevdiginiz sovu izlerken cikan reklamlari, o an eglendiginiz ve mutlu oldugunuz icin otmatikman daha iyi buluyor ve degerlendiriyorsunuz.
    1.1.6. cue-dependent forgetting: baska hatiralarla baglantili olmayan bilgilerin unutulmasi. ama baglanti ile karsilasildiginda bilginin de hatirlanmasi.
    - yaz tatilinde gittiginiz restoranin adini hatirlamazsiniz. ama önce ne yediginizi hatirlarsaniz, ardindan yemek tabagini, ardindan ortami ve restorani hatirlarsiniz.
    1.1.7. mood-congruent memory bias: icinde bulundugunuz ruh hali, hangi anilarinizi daha önce hatirlayacaginizda kritik rol oynar.
    - diplomanizi aldiginiz gün neler oldugunu cok iyi hatirliyor olmaniz.
    1.1.8. baader-meinhof phenomenon: frequency illusion olarak da bilinir. bir konu hakkinda bilgi edindikten sonra, onunla sik sik tekrar karsilasmaya basladiginiz algisidir.
    - bir araba modelini ögrendikten sonra birdenbire bunun komsunuzun arabasi olarak karsiniza cikmasi, reklamlarda görmeniz. aslinda daha önceki ile ayni siklikta karsilasiyorsunuz, sadece daha önce arabayi bilmediginiz icin bunu farketmeniz mümkün degildi.
    1.1.9. empathy gap: "kendi yasamayan bilmez" olarak özetlenebilir. bir sorunu ve hislerini yasamadiysaniz, karsinizdakinin düsüncelerini tam algilayamazsiniz. * örnek: arkadasinizin dersinizi dinleyip "derdin bu muydu yani" demesinin sebebi de budur.
    1.1.10. omission bias: zararli eylemleri, ayni derecede zararli bir eylemsizlige göre etik olarak daha kötü kabul etmek.
    - diyelim michael, george ve john üc rakip tenis oyuncususu ve yarin birbirlerine rakip olacaklar. hep beraber aksam yemegine gittiler. michael ve george john'un fistiga karsi alerjisi oldugunu biliyor. michael, john'a fistik iceren bir yemek önerip yemesini saglayarak safdisi birakti. george ise john'un icinde fistik olan bir yemek sectigini görüp ses cikarmadi. hangisi daha etik disi davranmistir? deneklerin cogu ilk durumu daha etik disi bulmus.
    1.1.11. base rate fallacy: bir olay üzerine verilen özel bilgiler, verdigimiz kararlari genel bilgiye oranla daha cok etkiler.
    - tüm örnegi suraya tiklayarak okumanizi öneririm. epey ilginc buldum. kisaca, nufusun 0.0001'i terörist. olan bir sehre, %1 false pozitif, %1 ihtimal false negatif uyarisi veren bir alarm sistemi kuruluyor. bu alarm birisi icin pozitif uyarisi verdiyse, hatali olma olasiligi nedir? ben de %1 olarak tahmin ettim. ama aslinda matematiksel ihtimal %99'mus. muazzam bir fark.

    1.2. garip/komik/görsel olarak dikkat cekici/ bizarre/funny/visually-striking/antropomorfik (insanlastirici?) seyler, garip ve komik olmayan seylerden daha cok akilda kalir. beynimiz garip ya da sasirtici seylerin önemini yukseltmeye yatkindir. diger yandan, siradan ve beklenen seyleri de görmezden gelmeye yatkiniz.

    1.2.1. bizarreness effect: garip seyler, normal seylerden daha iyi hatirlanir.
    1.2.2. humor effect: komik seyler, normal seylerden daha iyi hatirlanir. (sebebi ya, komik durumu algilamak icin olusturulan düsünce sisteminin hatirlamak icin de kullaniliyor olmasi, ya da olusan duygusal bagin etkisidir.)
    1.2.3. von restorff effect: "grubun icinde farkli olan daha iyi hatirlanir" kurali. - beyaz renkli bir alisveris listesinde arka fonu yesil olan ürün daha cok hatirlanir, ya da "sandalye, yatak, masa, sincap, dolap, tabure, koltuk" listesinde sincap'in en kolay hatirlanacak olmasi gibi.
    1.2.4. picture superiority effect: "görsel girdiler daima kelimelerden daha iyi hatirlanir" kurali. deneylere göre, geri istenenler kelime olsa dahi görsel olarak sunulan veriler kelimelerden daha iyi akilda kaliyormus.
    1.2.5. self-relevance effect: kendinizle ilgisi olan bilgileri, baskalariyla ilgili olanlardan daha iyi hatirlarsiniz.
    1.2.6. negativity bias: kötü anilar iyi anilardan daha iyi hatirlanir.

    1.3. birseyin degistigini fark ederiz. ve genelde yeni durumun onemini tek basina degerlendirmekten cok, degisimin eski duruma göre negatif ya da pozitif olmasina göre karar veririz. bu durum iki benzer seyi karsilastirirken de gecerlidir.

    1.3.1. anchoring: karar asamasindan hemen önce verilen bir bilginin, verilen kararda cok yuksek rol oynamasi. yine günlük hayatta epey sik kullanilan bir yönlendirme bicimi.
    - "gecen yil ucak kazalarinda yuzlerce kisi oldu. sizce ucaklar guvenli midir?" diye soruldugunda, cevabimizin yuksek derecede etkilenmesi durumu.
    1.3.2. contrast effect: bir bilgi ya da nesnenin, icinde sunuldugu grupla karsilastirilmasina göre degerlendirilmesi.
    - bir rengin, koyu renk grubunun icinde daha acik, acik renk grubunun icinde daha koyu algilanmasi gibi.
    1.3.3. focusing effect: bir olayi degerlendirirken, sebeplerden tek bir tanesine özellikle odaklanmak.
    - patronla tartistiktan bir gün sonra isten cikarilirsaniz o tartismaya odaklanirsiniz. oysa gecmiste cikarilmanizi etkileyen pek cok etmen mevcuttur.
    1.3.4. money illusion: parayi algilarken, rakamin büyüklügünün algimiza etki etmesi.
    - paradan alti sifir atinca degerinin azalmis gibi gelmesi bir örnektir.
    1.3.5. framing effect: yine en sik maruz kaldigimiz aldanmalardan biri.
    - bir hikayeyi verirken isimize gelen kisimlari söylemek, karsi tarafin diger bilgileri düsünmemesini saglamak.
    1.3.6. weber–fechner law: bu epey saglam, denklemlerle falan ispatlanmis bir teori gibi duruyor. kisacasi, bir element algilanirken, icinde bulundugu gruptan farkinin buyuklugu de bu algiya etki eder.
    - 10.000 ile 9.990 arasindaki fark, 10 ile 20 arasindaki farktan kücükmüs gibi gelir.
    1.3.7. conservatism: bunu hepimiz biliyoruz: bir kere sahip oldugumuz fikri kolay kolay degistirmeyiz, yeni kanitlari degerlendirirken önyargili davraniriz.
    1.3.8. distinction bias: cok fazla secenek karsisinda, secenekler birbirine yakin dahi olsa, fark sizin icin önemsiz de olsa gereginden fazla vakit harcama dürtüsüdür.
    - bir sepet elmanin icinden, tadi cok fark etmeyecek olsa da en iyisini bulmaya calismak gibi.

    1.4. halihazirda sahip oldugumuz inanclari dogrulayan detaylara yöneliriz. bu gercekten önemli bir madde. paralel olarak da, halihazirda sahip oldugumuz inanclari yanlislayan detaylari da görmezden geliriz.

    1.4.1. confirmation bias: sadece isimize gelen kanit ve bilgilere odaklanmak, kendimize kendimizi hakli cikardigimiz bir dünya kurmak.
    - : sözlükcülerin de en sik düstügü yanilgilardan biridir, herhangi bir basliktaki kavgalara bakarsaniz görürsünüz ki herkes savundugum görüste uzmandir ama karsi tarafin ayinlarini nadiren okumustur.
    1.4.2. congruence bias: bir bilgiyi kontrol ya da test ederken "direk test" metodunu "indirek test" metoduna tercih ederiz.
    - "iki buton var, ama sadece biri kapiyi aciyor. bu buton soldaki midir?" sorusunu yanitlamak icin gidip soldaki butona basariz. aslinda sagdakine basmak ve kapiyi acmadigini görmek de bize ayni bilgiyi saglayacakti. bu durum daha karmasik ve cok secenekli olaylarda, sadece bir metodu test etmek, ama diger yöntemlerin de ayni seyi sagladigini fark edememeye yol acabilmektedir.
    1.4.3. post-purchase rationalization: choice-supportive bias olarak da bilinir. bir secenegi sectikten sonra, o secenegi dogrulayan seyleri önemsemek ve yanlislayanlari kücük görmek.
    - "pahaliya almissin adamlari"ni böyle savusturuyoruz. mesela ben "ucuzunu bulmak icin gezip emek sarfetmemis oldum" deyip geciyorum.
    1.4.4. selective perception: secmis oldugumuz seylerin kusurlarini görmeyiz. örnek: bir ögretmen favori ögrencisinin derslere gec geldigini bilincsizce görmezden gelecektir.
    1.4.5. observer-expectancy effect: bir deney ya da göylemde almak istediginiz bir sonuc varsa, herseyi o istege göre yorumlarsiniz. bu epey önemli bir madde, cünkü en bilimsel deney bile aslinda matematik gibi kesin sonuclar vermiyor, ve yorumlara dayali konularda bilimadamlari dahi duygularina kapilabiliyorlar.
    - aslinda bilimsel deneylerde asla birebir eslenik sonuc yakalayamazsiniz. ve isinize geleni söyleyiverirsiniz.
    1.4.6. experimenter’s bias: bu da epey kritik. bilimadamlarinin islerine gelen deney sonuclarini yayinlayip, isine gelmeyen sonuclari görmezden gelmesi, hatta istedigi sonuclari alana kadar deney yapip durmasi ve bunlara göre isine gelen raporlar düzenlemesi. sahtekarliktan cok saplanti seklinde olmali.
    1.4.7. observer effect: expectation bias olarak da bilinir. deneyin sonuclarini yorumlayan kisinin, bulgulari istedigi sonuca odakli olarak algilamasi, ve/veya sonuclari buna göre yorumlamasi. özellikle yoruma dayali sonuclar iceren bilimsel deneylerde (dna analizi gibi) görülme olasiligi vardir.
    1.4.8. ostrich effect: riskler degerlendirilirken negatif bir durumun duygular sebebiyle görmezden gelinmesi. finans odakli bir terimdir.
    - bir hissenin kazanma kadar kaybetme ihtimali de vardir, ama kazanmak istediginiz icin bunu algilayamazsiniz.
    1.4.9. subjective validation: bireyin mantiksiz bir seyi dogru kabul etmesi sebebiyle, diger olaylari buna göre yorumlamasi ve ispatlamasi. özellikle arasinda bag kurmasina sebep olmasi.
    - medyumlara inaniyorsaniz, bir medyum size "cocuklugunda büyük bir yara var" dediginde bunu "gercekten de var, medyum gecmisimi okudu" olarak yorumlarsiniz.
    1.4.10. continued influence effect: gecmiste edindiginiz yanlis bilginin, dogrulandiktan sonra bile kararlariniza bilincsizce etki etmesi.
    1.4.11. semmelweis reflex: kanitlarla dogrulanmis bir bilginin, yerlesik inanislar sebebiyle görmezden gelinip reddedilmesi.
    - macar doktor ignaz semmelweis, hastalari muayene etmeden önce eller yikandiginda hastanin enfekte olma oraninin neredeyse sifira indigini gözlemlemis. bu düsüncesi diger doktorlar tarafindan "bir centilmenin elleri hastalik tasimaz" düsüncesi ile reddedilmis. hatta , semmelweis isinden olmus.

    1.5. baskalarinin kusurlarini, kendi kusurlarimizdan daha kolay görürüz. evet, bu makaleyi "baskalarinin nasil dusundugunu aciga cikaran igneleyici bir liste" olarak görmeden önce, kendinizin de bu yanilgilara özne oldugunuzu fark edin.
    1.5.1. bias blind spot: baskasinda kolaylikla görebildiginiz yanilgilari kendiniz yaparken kolay kolay göremezsiniz.
    1.5.2. naïve cynicism: egocentric bias'in (kendini daha degerli görme) kendinden cok baskalarinda oldugunu düsünmek.
    1.5.3. naïve realism: kendimizi yanilgilardan bagimsiz, herseyi oldugu gibi görebilen insanlar olarak algilariz. bizimle ayni düsünmeyen herkes ya bilgisiz, ya tembel, ya mantiksizdir, ya da algi yanilmalarindan birine düsmüstür.

    problem 2: durum yeterince anlamli degilse.

    dünya cok kafa karistiricidir, ve biz sadece kücük bir parcasini görebiliriz, ama hayatta kalmak icin daha cok seyi kavramak zorundayiz. (halihazirda yavaslattigimiz) bilgi akisi geldikten sonra, biz noktalari birlestiririz, bosluklari zaten bildigimiz seylerle doldururuz, ve kafamizdaki "dünyanin düsünsel modeli"ni buna göre modifiye ederiz.

    2.1. daginik bilgiler arasinda bile baglantilar ve sablonlar buluruz. dünyanin sadece kücük bir parcasini görebilmekte, ve geri kalan herseyi filtreledigimize göre, tüm hikayeyi bilme lüksüne asla sahip olamayacagiz. iste beynimiz, kafamizin icinde herseyi algiliyoruz zannetmemiz icin dünyayi böyle yeniden insa eder.
    2.1.1. confabulation: beynimizin olaylar hakkinda anilar "uydurmasi". karsi kanitlar gösterilse bile inanmamamiz.
    2.1.2. clustering illusion: kucuk raslantilari oldugundan daha sik ve önemli algilamak, genel veri yigini icinde herseyin aslinda normal oldugunu algilayamamak.
    - hot hand phenomenon güzel bir örnektir, "bugün sansim yerinde" dersiniz ama hayatinizin geneline bakildiginda istatistiksel olarak garip bir durum yoktur. bir ilgin örnek de, 2. dünya savasi döneminde ingilizlerin v2 roketlerinin düstügü yerlerin haritasina baktiklarinda "hic roket düsmemis bölge" algilamalaridir. "buraya niye atmiyorlar acaba" diye seferber olmuslardir. oysa sans eseri roketlerin hicbiri oraya düsmemistir.
    2.1.3. insensitivity to sample size: az sayidaki örnegin bile genel degerleri yansitiyor olacagi yanilgisi.
    - bir gün icerisindeki dogumlarda %60 erkek bebek dogumu raporlayan bir hastane büyük müdür, kücük müdür?" diye soruldugunda cogu insan "farketmez, bilemeyiz" diye cevap vermis. oysa kücük hastanede istatistiki degerlerin altinda/üstünde oran yakalanmasi cok daha yüksek bir ihtimal.
    2.1.4. neglect of probability: riskin tehdidi ve/veya duygusal faktörlerin, ihtimal hesaplamalarimiza etki etmesi.
    - emniyet kemeri taktigi icin suya düsen arabada bogulan birinin haberini okuyup "aslinda her zaman emniyet kemeri takmamak lazim" diye düsünmek gibi.
    2.1.5. anecdotal fallacy: kendi gözlem ve verilerinize, genel gözlem ve verilerden daha büyük deger bicmek.
    - "dayim amcam 30 sene sigara ictiler, hicbiri de kanserden ölmedi, demek ki sigara cok da zararli degil" gibi.
    2.1.6. illusion of validity: özellikle bizi destekliyor gibi yorumlanabilecek rakamlar varsa, kendi tahmin ve istatistiklerimize oldugundan cok daha fazla güveniriz. gercek istatistikler aslinda hic de öyle olmadigi gösterse bile.
    - askeri egitim sirasinda askerlerden hangilerinin lider olma yetenegi oldugunu tahmin edip ona göre egitim veren bir askeri danisman ekibi var. yillarca rakamlarla desteklenmis tahminler yapiyorlar, ama uzun vadede bakiyorlar ki aslinda raslansal tahminlerden daha iyi bir is yapmamislar. yine bir örnekte, bir subay bombardiman ucaklarinin savunma icin cok agir silahlar tasidiklari icin vurulduklarini öngörüyor. ama tüm diger subaylar, "rakamlara göre birbirini silahlarla koruyan ucaklarin performansa artmis" diyerek silahlarin kaldirilmasini reddediyorlar.
    2.1.7. masked man fallacy: bu daha direkt görülen bir mantik yanlisi. 1."bob'u taniyorum." 2. "maskeli adamin kim oldugunu bilmiyorum" 3. "o halde maskeli adam bob degil" gibi bir yanlisa düsmek. bu daha cok leibnitz law olarak da bilinen, daha resmi ve matematiksel bir yanilgi. straw man dahil pek cok argümanda da kasten kullaniliyor.
    2.1.8. recency illusion: özellikle dilbilgisinde, bir kurali ilk kez duyduysaniz sanki yeni icad edilmis gibi algilarsiniz. oysa cok bilinen bir dilbilgisi kurali da olabilir.
    2.1.9. gambler’s fallacy: bu epey meshur. "5 kere yazi geldi. üst üste 6 kere yazi gelmesi ihtimali düsük olduguna göre, simdi tura gelme ihtimali daha fazla." diye düsündüren yanilgi.
    2.1.10. hot-hand fallacy: bu da epey arastirilmis meshur bir yanilgi. spor-basketbol oyuncularinin "gününde olmasi" kavrami incelenmis. örnegin serbest atislarin ilki girince ikincinin de yüksek ihtimal girmesi gibi, ya da o gün sürekli üclük atan adamin psikolojik rahatlama geregi attikca atmasi gibi. oysa derinlemesine istatistiki inceleme yapildiginda görülüyor ki ortada hic de öyle dramatik bir etki yok. bu durum hicbir spor cevresi tarafindan ciddiye alinmamis, herkes hala "su adam bugün gününde, sutu ben cekmeyeyim de ona atayim" diye düsünmeye devam etmistir.
    2.1.11. illusory correlation: iki alakasiz olay arasinda baglanti oldugunu algilama. bu da gayet sik yapilir.
    - galatasaray formasi giyerek mac izlediginizde üc kere üst üste kazanirsa 4. mac totem yaparsiniz. pek cok zararli-ayirimci önyarginin da sebebidir, size kötü davranan cinsiyet-millet-sosyal konumdakilere karsi önyargili olmak gibi.
    2.1.12. pareidolia: nesneleri (beynimizin algisi sebebiyle) oldugundan farkli/fazla olarak algilama.
    - ay yüzeyinde görülen surat, mars'ta görülen "oturan adam" gibi.
    2.1.13. anthropomorphism: hayvanlara insansi karakterler atfetme. ezop masallari'ndan tutun, mitolojideki centaur'lara kadar genis bir yelpazede gözlemlenir.

    2.2. bilginin neresinde bir bosluk varsa, bunu sterotiple, genellemelerle, ve gecmiste olanlarla doldururuz. cok asina oldugumuz bir grup seyin icerisindeki özel bir tanesi hakkinda yarim bilgimiz varsa, beynimiz bosluklari "en iyi tahmin"le ya da güvenilir kaynaklarin verdikleriyle doldurmakta problem yasamaz. daha sonra da, hangisi gercekti hangisini biz doldurmustuk unutuveririz.

    2.2.1. group attribution error: en sik rastlanan ve sorunlara yol acan yanilgilardan biri. bir grubun bir uyesinin davranislarini tüm gruba mal etme, ya da o grupta olmaktan kaynaklandigini zannetme.
    2.2.2. ultimate attribution error: bireylerden cok bir gruba özellik atfetmek egimiminde olma yanilgisi.
    2.2.3. stereotyping: bir grubun üyesinden, o grubun üyelerinin genelde gösterdigi davranislari beklemek.
    2.2.4. essentialism: fakat gruplama icgüdümüzü iceren bir yanilgi. dünyadaki sayisiz veri ile basedebilmek icin onlari gruplariz.
    2.2.5. functional fixedness: bir nesneyi hep ayni sekilde kullandiginiz icin, baska kullanim amaclarini algilayamama durumu.
    2.2.6. moral credential effect: iyi birsey yaptiktan sonra kendine kötü seyler yapma hakki tanimak.
    - "fitness salonuna gittim, cikista hamburger yeme hakkim var" gibi.
    2.2.7. just-world hypothesis: "adalet eninde sonunda yerini bulur, kötüler cezasini görür, iyiler mükafatini baska birseyde alir" bakis acisi. ugranilan haksizliklarin asla hesabinin sorulmayacagini bilme acisi ile basetmek icin kullanilir.
    2.2.8. argument from fallacy: (bu da cok önemli bir nokta) bir argümanda kisinin fallacy'e düsmüs olmasi, söyledigi seyin dogru olmadigi anlamina gelmez. yani burayi okuyup sagda solda "x fallacy yapiyorsun" diyerek argüman sunamazsiniz. ayrica yanlisligi kanitlamalisiniz.
    2.2.9. authority bias: bir konudaki otorite kisiligin fikrini, tecrübeli oldugu konuyla ilgili olmayan konularda da gecerli kabul etmek.
    2.2.10. automation bias: otomatik sistemlerin kararlarina "bilgisayar da yanilacak degil, hersey hesaplanmis" diyerek güvenmek. bu durum daha cok olayi gözlemleme, kendi analiz etme sansi olmayan insanlarda görülür.
    - ucak pilotunun önündeki göstergelere bakip karar vermek yerine bilgisayara güvenme yatkinligi gibi.
    2.2.11. bandwagon effect: etrafinizdaki herkes inaniyorsa bir bildikleri vardir yanilgisi.
    - ciftlikbank'a para yatiran yatirimcinin söyledigi "bu kadar insanin aptal olamayacagini düsündüm" gibi.
    2.2.12. placebo effect: bu da en meshur yanilgilardan biri, tedavinize yönelik bir is ilac-hareket yaptiginizda iyilestiginizi hissetmeniz, agrinizin gercekten kesilmesi.

    2.3. tanidigimiz ya da sevdigimiz seyleri, tanimadigimiz ya da sevmedigimiz seylerden daha iyi olarak hayal ederiz. yukaridakiyle ayni sey, ama doldurulmus parcalar genelde baktigimiz seyin kalitesi ve degeri hakkindaki türetilmis tahminleri de icerir.

    2.3.1. halo effect: bir kisi hakkindaki pozitif ya da negatif yargilarinizin, o kisiyi diger alanlarda yargilarken de etkide bulunmasi.
    - güzel-yakisikli insanlarin daha iyi kalpli algilanmasi, ya da is görüsmesine takim elbise ile gitme sebebimiz olan durum.
    2.3.2. in-group bias: kendi grubunuzdan olana daha iyi davranmaniz. torpilcilik.
    2.3.3. out-group homogeneity bias: diger gruplari homojen birbirine benzer bireyler olarak algilarken, kendi grubunuzu daha farkli bireyler olarak algilayabilirsiniz.
    2.3.4. cross-race effect: kendi irkiniza ait insan yüzlerini rahatca ayird etmenize ragme, farkli irklardan insanlari birbirine benzetmeniz.
    - evet "tüm cinliler birbirine benziyor" düsüncemiz aslinda evrimsel-genetik bir kusurdan kaynaklaniyor.
    2.3.5. cheerleader effect: buraya "ben bunu barney stinson buldu saniyordum" yazacaktim, ama arastirdiginda gördüm ki gercekten o bulmus! 2008'de how i met your mother'da gecmis, 2013'te deneylerle ispatlanmis.
    - gercekten de bir grup insana baktigimizda, birey olarak olduklarindan daha güzel olarak algiliyoruz.
    2.3.6. well-traveled road effect: sik gidip geldiginiz yollardaki yolculuklari kisa, ilk kez gittiginiz yolculugu ise daha uzun olarak algilamak.
    2.3.7. not invented here: kurumlarda da görülen, baskasinin ürettigi seyi kullanmamayi tercih etme, önyargili yaklasma durumu.
    - yazilim dünyasinda da epey yayginmis ve gercekten de thirt party komponentte kullanirken zora gelince "ben en iyisi kendi yazdigimi kullanayim" diyerek isin icinden cikiyorsunuz. bu sekilde tekerlegi yeniden icad etmek cok pahaliya patlayabiliyor.
    2.3.8. reactive devaluation: bir olguyu degerlendirirken, fikrin kimden ciktiginin karariniza etki etmesi.
    - amerikan vatandaslarina "abd baskaninin nükleer silahlarin karsilikli kontrolü programi" hakkindaki fikirleri sorulmus. %90 desteklenmis. sonra ayni anlasma "uzmanlarin önerisi" olarak sunuldugunda oran %80'e düsmüs. "gorbacov'un önerisi" dendiginde ise oran %44'e inmis. gercekten de herkeste olan, kritik bir bias.
    2.3.9. positivity effect: yine insanligi felakete sürükleyen kusurlardan biri. sevdigimiz kisiler ne yapsa pozitif sonuc cikarir, toz kondurmayiz. ayni seyi sevmedigimiz insan yaparsa negatif cikarimda bulunuruz.

    2.4. ihtimalleri ve rakamlari, üstlerinde daha rahat düsünebilmek icin basite indirgeriz. alt bilincimiz matematikte cok kötüdür ve eger veriler eksikse, birseyin olup olmama ihtimalini hesaplarken herseyi batirir.

    2.4.1. mental accounting: bu genel bir tanim gibi duruyor, beynimizin mali olay degerlendirmesi sistemi.
    - kredi karti ile alisveris yapmanin para ile oldugundan daha kolay olmasi, az az harcayarak toplamda daha cok para harcama yanilgisi vb.
    2.4.2. normalcy bias: bir felaket ya da korkunc-anormal olay durumunda beynin bu durumu algilamayi kapatmasi. "en tehlikeli biaslardan biri" olarak tanimlaniyor.
    - felaket olaylarinda insanlarin %70'i bu davranisi sergiliyor. volkan patladiginda kacmak yerine durup seyredenler, yangin ya da sel yaklasirken evini terketmek istemeyenler du psikozun icindeler.
    2.4.3. appeal to probability fallacy: "bir is ters gidecekse, gider" inanisi. evet, murphy's lawin kural haline getirilmisi.
    2.4.4. subadditivity effect: bir olayin gerceklesme ihtimalini, o olayi meydaha getiren seylerin gerceklesme ihtimalinden az olarak algilamak.
    - deneyde, ilk gruba "kanserden ölüm orani tahminleri" sorulmus, %18 cevabi alinmis. sonra "kalp krizi" sorulmus, %22. "diger sebepler kac olabilir?" denince de %33 denmis. ikinci gruba ise "dogal sebepler (kanser, kalp krizi ve diger sebepler) ölüm orani kac olabilir?" diye sorulmus. cevap "%58". ama tek tek sorunca elde edilen toplam %73.
    2.4.5. survivorship bias: bir olayda kurtulanlara ya da basaranlara odaklanip, basaramayanlarin sayisini görmemek.
    - "adam garajinda web sitesi yapip milyoner oldu" diye yola cikarsiniz, oysa ayni seyi yapip ömrünü heba eden yüzbinler mevcuttur.
    2.4.6. zero sum bias: birden fazla degerlendirme yaparken ortalamada sifiri tutturma icgüdüsü.
    - yapilan deneyde "100 ögrenciye 5 üzerinden puan verin" denmis. denekler ilk 50 kisiye yuksek verdiyse, digerlerine düsük, düsük verdiyse yüksek vermeye egilimli olduklari görülmüs. siz de popstar jürilerinin ilk yarismacilara göre koydugu standardin, diger yarismacilari degerlendirirken nasil etki ettigini gözlemleyebilirniniz.
    2.4.7. denomination effect: bütün paralari - büyük degerdeki banknotlari harcamazken, bozuk paralari harcamaya deger görme icgüdüsü.
    - "cüzdandaki para bozulunca harcanip gidiyor"un bilimsel aciklamasi.
    2.4.9. magic number 7+-2: bu epey popüler ve kullanilan bir inanis: insanin kisa süreli hafiza blogunda tutabilecegi bilgi sayisinin 7+-2 oldugu prensibidir. (kelime, nesne ne olursa olsun)

    2.5. digerlerinin ne dusundugunu bildigimizi dusunuyoruz. bazi durumlarda, bu bizim bildiklerimizi bildiklerini farz ediyoruz, diger durumlarda ise onlar da bizim kendimizi dusundugumuz kadar bizi dusunduklarini farz ediyoruz demek. basitce, kendi dusuncelerimize dayanarak digerlerinin dusuncelerini modelliyoruz. (bazi durumlarda cok daha basit halini.)

    2.5.1. curse of knowledge: bu herkesin "bende var" diye rahatca sahiplenecegi bir yanilgi. "konu hakkinda bilgi sahibi kisinin, bilgisi olmayanin bakis acisini algilamada zorlanmasi. anlatip anlatip "nasil anlamazsin ya" diyen insanlarda görülür.
    - deneyde, bir sarkiyi masaya vurarak calan deneklerin, karsidakinin sarkiyi bilme ihtimalini söylemeleri istenmis. hepsi cok yuksek degerler vermisler, cünkü calarken kafalarinda kendileri de mirildaniyorlar, ve duyanin bunu bilmemesi imkansiz diye düsünüyorlar. oysa karsidaki sadece masaya vurulani duyuyor ve sarkiyi bilmek hic de kolay degil.
    2.5.2. illusion of transparency: insanlar digerlerinin kendisini cok iyi bildigi hatali öngörüsüne sahiptir. buna paralel olarak diger insanlari da cok iyi bildigini zanneder.
    2.5.3. spotlight effect: icgudusel olarak digerlerinin sizin varliginizi ve hareketlerinizi izlemesi durumunu normalden fazla algilamak. halbuki kimse hayatimizi cok umursamiyor.
    2.5.4. illusion of external agency: verdigimiz kararlarda dis etmenlerin oynadigi rolü azimsana yanilgisi. "kisilik etkisi", "kavrama gücü" ve "iyilik" olmak üzere üc cesidi bulunmaktadir. örnegin bir hediyeyi begendigimiz zaman, bunu kendi begeni kriterlerimizden cok hediyeyi verenin iyi bir insan olmasiyla ilisiklendirmekteyiz. bu deneylerde etmenin "tarafsiz" olmasi cok önemli. bu yüzden bu bias, kendi basardiklarimizdan sonra "tanri yardim etti" diye düsünmemizde de önemli rol oynamaktadir.
    2.5.5. illusion of asymmetric insight: bizim baskalarini, baskalarinin bizi anladigindan daima daha fazla anlayabilecegimizi dusunmemizee sebep olan yanilgi.
    - sik sik "ben bu adami cözdüm" dersiniz, ama kolay kolay "bu adam beni cözdü" diyemezsiniz, sizde daima baskasinin daha anlayamadigi daha derin birseyler vardir.
    2.5.6. extrinsic incentive error: kendi davranislarini daha karakter ve kisilige dayali, icsel, baskasinin davranislarini ise daha basit ve dissal sebeplere dayali olarak yorumlamak. yani siz mesleginizi "kendinizi gelistirmek dünyaya anlam katmak" icin yapiyorsunuz, ama baskalari para icin yapiyor.
    - deneyde mba ögrencilerine, citibank'ta ise basvuranlarin basvurma sebeplerini degerlendirmeleri istenmis. liste "maas-is guvenligi-yan haklar-yönetimin kiymet bilmesi-mesleki tatmin-kendini gelistirme-degerli bir sey basarma-yeni seyler ögrenme" olmus.
    bu sefer basvuranlara amaclari sorulmus, liste "yeni seyler ögrenme-degerli bir sey basarma-kendini gelistirme-yan haklar-is güvenligi-degerli bir sey basarma-maas-yönetimin kiymet bilmesi" olmus. yani tamamen ters.

    2.6. su anki fikir ve tahminlerimizi gecmise ve gelecege yansitiriz. olaylarin ne kadar cabuk ya da yavas degistigini algilamakta iyi olmadigimiz icin de bu yanilginin etkisi katmerlenir.

    2.6.1. hindsight bias: olaylar gerceklestikten sonra, o olayin öngörülebilir oldugunu hatta kendisinin öngördügünü düsünmek.
    - beynimizin "belliydi zaten" diyerek bizi rahatlatmasi. hatta "ben demistim" diyen kisilerin beyinleri bu aniyi gercekten yaratiyor.
    2.6.2. outcome bias: bir olayin degerlendirilmesinde, olayin sonucunun rol oynamasi. riskli bir ameliyatla hastanin hayatini kurtaran doktorun takdir edilmesi, ama ayni ameliyatla bir hasta öldügünde suclanmasi.
    2.6.3. moral luck: bir olayi degerlendirirken ahlaki etmenlerin rol oynamasi.
    - kirmizi isikta gecen bir arabanin söförüne "hic birimiz mi yapmadik" deyip gecebiliriz. ama kirmizida gecip ir cocuga carpan arabanin söförüne lanet ederiz.
    2.6.4. declinism: herseyin kötüye gittigi, eskiden daha güzel oldugu yanilgisi.
    - amerika, ingiltere gibi pek cok ülkede yapilan arastirmalarda insanlarin %70'i "kötüye gidiyoruz" diye düsünmekteler, oysa rakamlara göre iki ülke de büyük yükseliste.
    2.6.5. telescoping effect: yeni olaylarin oldugundan daha eski, eski olaylarin daha yeni algilanmasi. bu algidaki sinir 3 yilmis.
    - yani 3 yildan eski bütün olaylarin arasindaki mesafeyi göremiyoruz, lisedeki anilarimizla üniversitedeki anilarimiz birlesiyor.
    2.6.6. rosy retrospection: gecmis olaylari daha iyi hatirlama durumu.
    - cocukken fakir olan ve babasindan dayak yiyen bir adamin yine de hafif bir sempati ile, "heey gibdi günler" diye hatirlanmasi.
    2.6.7. impact bias: bir olayla ilgili duygusalirinizi etkileyecek bir etmenle karsilastiginizda, hissedeceginiz duygular olayin üzerinden gecen zaman uzadikca azalacaktir.
    - yapilan deneyde, sahte bir is görüsmesi düzenlenmis. denekler görüsmeden hemen sonra ise alinmadigi söylendiginde yogun duygular hissetmisler, ama 10 dakika sonra ögrendiklerinde artik duygulari yogunlugunu kaybetmis.
    2.6.8. pessimism bias: duygusal durumu sebebiyle basina hep kötü seyler gelecegi yanilgisi.
    - "hep de benim basima gelir " diye düsündügünüz anlar.
    2.6.9. planning fallacy: bir isi yapma sürenizi oldugundan düsük tahmin etme yanilgisi.
    - gözlemlerde, yilik vergi formlarini dolduran kisiler hep "bu yil daha kisa sürede hallederim, kac yildir yapiyorum" diye düsünmüsler, ama her yil oldugu gibi o yil da formlari göndermeleri ayni süreyi almis.
    bu durumun sebebinin, beynin prosesi dusundugu sureyi isi halletme suresi gibi algilamasi olabilecegi, ve beynimiz kafada bitirdigi icin de "ha o isi 2 güne hallederim" dedigimiz düsünülüyor.
    2.6.10. time-saving bias: yüksek hizlarda yapilan arttirimlarin, yavas hizlardaki arttirimlardan daha cok zaman kazandirdigi yanilgisi.
    - hizinizi 30'dan 40'a cikarmak, oransal olarak hizinizi 70'ten 110'a cikarmaktan daha cok zaman kazandirir. ama ikincisini daha verimli zannederiz.
    2.6.11. pro-innovation bias: bir icadin diger tüm secenekleri tamamen eleyip dünyayi degistirecegi yanilgisi.
    - pek cok uzman "nükleer enerji" ilk kesfedildiginde, tüm diger enerji cesitlerinin yerini alacagindan cok eminmis. oysa günümüzde hic de böyle bir durum yok.
    2.6.12. projection bias: gelecekteki durumumuz ve duygularimizi tahmin ederken, o anki durumumuzdan etkilenmesi.
    - tüm derslerden kalmis bir ögrencinin, 2 hafta sonraki partide hic eglenemeyecegini düsünmesi.
    2.6.13. restraint bias: icgüdüsel ve hormonal durumlara yüksek direncimiz oldugunu düsünmek.
    - insan kendisinin sigara ya da uyusturucu bagimliligina daha iyi direnebilecegini düsünür.
    2.6.14. self-consistency bias: hareket, inanc ve düsücelerimizde daha kararli-stabil oldugumuz yanilgisi.
    - kücükken cicikolata seviyorsaniz, zaten hep sevdiginizi zannedersiniz. "aslinda sevmiyorken de biraz seviyordum galiba" yanilgisina saparsiniz.

    problem 3: hizli hareket etme ihtiyaci.

    zaman ve bilgi tarafindan kisitlaniriz, ve bunun bizi hareketsiz kilmasina izin vermek istemeyiz. kararsizlik karsisinda hizli hareketme kabiliyeti olmaksizin, bir canli türü olarak uzun süre önce yok olurduk. her yeni bilgi parcasi ile duruma etki etme kabiliyetimizi tahmin etmek, kararlarimiza uygulamak, gelecegi simüle edip sonra ne olacagini tahmin etmek, ve ters durumda yeni duruma göre hareket etmek icin elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayiz.

    3.1. bir sey yapmak icin, yaptigimiz seyin bir etkisi oldugundan emin olmak ve yaptigimiz seyin bir önemi oldugunu hissetmek ihtiyaci hissederiz. gercekse, bu özgüvenin hemen hemen hepsi asiri özgüvendir, ama bu olmadan hareket bile etmeyebiliriz.
    3.1.1. overconfidence effect: cesitli diger biaslarin sonucunda olusan, kendi tahminlerine oldugundan fazla güvenme yanilgisi. beynimiz karari bir kere verdikten sonra ona güvenimizi giderek arttirma yönelimine sahip. bu sebeple "%99 eminim" denilen seylerin, %40 oraninda yanlis ciktigi görülmüs.
    3.1.2. egocentric bias: kendimizi oldugundan daha önemli, fikirlerimizi oldugundan daha degerli görürüz. bu bildigin hastalik olan egoizm degil, hepimizde olan bilincdisi egoizm.
    - yapilan deneyde, "etrafinizdaki adaletli ve haksiz davranislara örnekler verin" dendiginde, denekler adaletli durumlar icin hep "ben.." diye baslayan, haksizliklar icin ise "onlar..." diye baslayan cümleler kurmuslar.
    3.1.3. optimism bias: bu da daha cok bir "yanilgilar grubu". bizi mutlu edecek ihtimalleri yüksek tutma yanilgisi. ortalamadan daha iyi oldugumuzu düsündügümüz icin, kötü seylerin basimiza gelme ihtimalinin dusuk olduguna inanmak.
    3.1.4. social desirability bias: sosyal anketlerde, kendi kisiligini daha cekici gösterecek yanitlar verme, kusurlarini gizleme egilimi.
    - örnegin anketi yapanin görüslerini biliyorsaniz o görüslere kolay kolay sivri gitmiyorsunuz. ya da "yasadisi madde kullandiniz mi?" dendiginde hic kimse "evet kullandim" deyip gecmiyor, "arkadasim vermisti", "kötü günler geciriyorken" diyerek sosyal kaliba sokuyor.
    3.1.5. third-person effect: medyadaki "yönlendirici" haberlerin digerleri üzerinde sizdekinden daha cok etkisi olduguna inanmak.
    - yanli bir gazetenin yaptigi bir haberden herkesin daha fazla etkilendigini dusundugumuz kanitlanmis. ya da bir liderin atesli nutkunu dinlerken siz pek etkilenmediginizi dusunursunuz, ama kalabaliga baktiginizda herkesin bu kadar bilincli olmadigini, daha bir gaza geldigini tahmin edersiniz.
    3.1.6. forer effect: barnum effect olarak da biliniyor. insanlarin "sana özel hazirlandi" diyerek verilen karakter tahlillerini "evet gercekten dogru" diyerek algilamasi.
    - burc yorumlarini tutuyor zannetme sebebimiz.
    3.1.7. illusion of control: beynimizin tamamen bagimsiz olaylar üzerinde dahi etkimiz oldugunu hissettirmesine sebep olan yanilgi.
    - bilincsizce "ceketimi giymedigimde yagmur yagdiriyorum", "ben söyle yaptigim icin böyle oldu" bilincalti edinimleri sayilabilir. bunu deneyle ispatlamak icin, denegin önüne bir buton ve bir lamba konmus ve "bu lamba butona basip basmadigina göre bu lambanin yanmasi etkileniyor. sence tahmini etkin yuzde kac olabilir?" diye soruluyor. deneklerin cevabi normalin cok cok üzerinde cikiyor.
    3.1.8. false consensus effect: insanlarin kendisiyle ayni fikirde oldugunu/olacagini düsünme yanilgisi.
    3.1.9. dunning-kruger effect: gelmis gecmis en populer, agza sakiz olmus yanilgi. konu hakkinda bilgisiz olanin kendini bilgili sanmasi, bilgili olanin ise (zorlugu da bildigi icin) kendini daha bilgisiz olarak görmesi.
    - aslinda yoldan bir cahil cevirip konussaniz da yeter, ama dunning-kruger deneklere bir bulmaca vermisler, ve cözme ihtimallerini sormuslar. sonra bulmacayi cözme egitimi verdikten sonra ayni sorulari tekrar sorduklarinda, deneklerin verdigi rakamlar gözle görülür sekilde düsmüs.
    3.1.10. hard-easy effect: zor kabul ettigimiz konularda kendimize güvenimizin yüksek, kolay kabul ettigimz konularda düsük olmasi.
    - varligi üzerinde halen tartisilan bu yanilgida, yapilan deneyler-rakamlar göstermis ki "kolay" dedigimiz sorulari bilme ihtimalimizi daha düsük, zor dediklerimize de daha yüksek veriyormusuz.
    3.1.11. illusory superiority: lake wobegone effect olarak da bilinen, "ortalamanin üstü etkisi" dedigimiz bilinc yanilgisi: herkes en iyi ya da cok iyi olmadigini bilse de, "ortalamanin üstünde" oldugunu düsünmektedir. yanlis olsa da olmasa da aslinda bu yanilgi insan özgüveninin temellerindendir, ve bu yanilgi olmadan saglikli yasamak mümkün degildir.
    3.1.12 self-serving bias: basarilarimizda, basarisizliklarimizdan daha cok payimiz oldugunu düsündüren yanilgi.
    - ögretmenin 2-3 puan yardim ettigi bir ögrencinin gecince "dersi gectim", kalinca "hoca birakmis, yanitlarimi iyi anlamamis" demesi.
    3.1.13. actor-observer bias: fundamental attribution errorolarak da bilinir. bir davranisi kendimiz gerceklestirirken karakterimizle degil, olayin detaylariyla bagdastiririz, ama baskasini yorumlarken davranisini karakterine veririz.
    - biz kirmizi isikta gectigimizde "aslinda yapmazdim ama özel bur durum vardi" derken, baskasi aynisini yapinca "o yapar ya" deyip genellemek.
    3.1.15. defensive attribution hypothesis: bir olay icin sebep bulma icgudusune sahibiz. cünkü olaylarin sebepsiz olmasi demek, korunmak icin hicbirsey yapamayacagimiz durumlarin oldugunu anlamina gelir, yani asla %100 güvende olamayacagimiz gercegiyle yüzlesmek zorunda kaliriz.
    - bir araba kazasi gördügümüzde beynimiz otomatik olarak sebep bulmaya calisir. belki sürücü sarhostur, belki sürerken telefonunu kurcaliyordur.
    defensive attribution ayni zamaninda insanligin toplum olarak yasamasini saglayan, ama günümüz toplumunu kötü sekilde etkileyen en önemli beyin kusurlarindan bir tanesi. bir olay karsisinda, kurbanla benzerligimiz arttikca olaya verdigimiz tepki ve hissettigimiz duygular o oranda (ve deneylerle ispat edilecek seviyede) yükselmektedir.
    3.1.16. trait ascription bias: kendimizi daha karmasik, olaylari bir düsünme ve inceleme skalasindan gecirip analiz ederek tepkiler veren bireyler olarak görürüz. baskalarinin tepkilerini ise asit metodlarla elde edilmis ve daha kolay tahmin edilebilir olarak görürüz.
    3.1.17. effort justification: eger birsey icin verdigimiz emek arttikca, verdigimiz deger de gözümüzde o kadar yüksek olur.
    - büyük eziyetlerle gittiginiz bir ülkenin ya da ciktiginiz bir dagin daha bir degerli olmasi, "o kadar ugrastik bari biraz zaman gecirelim" diye düsünmeniz.
    bu bias, amerikan filmlerinde gördügümüz "bir adayi ögrenci grubuna almadan önce bir sürü iskence edilmesi"nin sebebini de aciklar: eziyet sonucu elde ettigi üyelik, kisi icin daha degerli olacaktir.
    3.1.18. risk compensation: peltzman effect olarak da bilinir. kötü bir duruma karsi alinan önleyici tedbir aldikca, insanlar bu tedbirlere güvenerek daha cok hata yaparlar. aldigimiz tedbir de yararsiz kalir, hatta zararli olabilir.
    - peltzman rakamlarla ispatlamistir ki, abd'de emniyet kemeri zorunlulugu getirildikten sonra kazalar artmistir. cünkü daha önce her kazada yüksek ölüm riski varken, emniyet kemeri takinca sürücüler "nasil olsa ölmüyorum, en kötü ihtimal araba hasar görür" diyerek gaza basmaktadir. daha beteri, bu tedbirler sürücü ölüm istatistiklerini degistirmedigi gibi, yaya ölümlerini arttirmistir! bu arastirma psikoloji kadar finansta da referans olarak kullanilmaktadir.

    3.2. odaklanmis kalabilmek icin, geciktirme sansimiz olan ve uzaktaki seyler yerine önümüzdeki anlik ve iliskili seye odaklaniriz. günümüzdeki seylere gelecekteki islerden daha cok odaklaniriz, ve anonim kisi ve gruplar yerine belirli kisilerin hikayeleri ile baglanti kurariz. bu yanilginin dünyaya olan büyük etkisini düsününce, bu kadar az cesit bulunmasi sasirtici.
    3.2.1. hyperbolic discounting: uzun vadede yüksek kar getiren planlar yerine, ortalama kazanc daha az da olsa kisa vadede dönüs yapacak seyleri tercih ederiz.
    - bu da ekonomide cok sik görülen, "kösetasi" kabul edilen bir yanilgi. özellikle süre arttikca insan davranisi hiperbolik oldugu icin büyüyor. "simdi 50 dolar mi vereyim, yoksa seneye 100 dolar mi?" diye soruldugunda cok yüksek bir yuzde hemen 50'yi almayi tercih ediyor.
    3.2.2. appeal to novelty: bir dusunceyi sadece "yeni ve modern" oldugu icin dogru kabul etmek.
    - "en yeni dis macunu en yararlisidir", "en yeni yazilimlar daha güvenilirdir" gibi. tabii tekrar not düselim: örneklerin yanilgi olan hallerinden, "sirf yeni diye" tercih edilmesinden bahsediyoruz, yoksa yeni bir yazilimin daima daha iyi olmasi üzerine elbette bir tez kurulabilir.
    3.2.3. identifiable victim effect: bir kurbanin tanimlanmis olmasi, kimliginin bilinmesi, ona yapilan yardimi muazzam ölcüde degistirmektedir.
    - örnegin bir depremden etkilenen 10.000 kisiye yardim toplamakta zorlanirken, depremden etkilenen birisinin fotografini basar, "ali de bu depremden etkilenenlerden biri." diyerek yardim toplamaniz cok daha etkili olacaktir.

    3.3. birseyler basarabilmek icin, halihazirda zaman ve enerji harcadigimiz seyleri tamamlamaya odaklaniriz. newton'un birinci kanunu'nun "davranissal ekonomist" versiyonu: hareket eden nesne, hareket halinde kalir. bu bizim birseyleri bitirmemize yardimci olur, vazgecmemiz icin surekli yeni nedenler ortaya ciksa bile.
    3.3.1. irrational escalation: sunk cost fallacy olarak da bilinir. eger bir ise cok para harcadiysaniz, yaptiginiz is yanlis ciksa bile kabul etmez, hakli cikaracak kanitlar bulmaya calisirsiniz.
    3.3.2. escalation of commitment: yukaridakine benzer sekilde, hatali karara hatali oldugu ortaya ciktiktan sonra bile devam etmek, alternatifleri görmezden gelmek.
    3.3.3. loss aversion: "kayiptan kacinma önceligi" diyebiliriz. esit riske sahip iki durumdan kazandirandan önce kaybettirmeyeni tercih ederiz.
    - psikolojik olarak 5 tl kaybetmenin acisi, 5tl kazanmanin sevincinden daima daha büyüktür.
    3.3.4. ikea effect: bir ürüne emek vermeniz, ürünün degerini arttirir.
    - tahmin edebileceginiz üzere, ikea'dan alip birlestirdiginiz bir koltuk, satin aldiginiz herhangi bir koltuktan daha degerlidir.
    3.3.5. processing difficulty effect: uzun süre okuduyup arastirdiginiz ve üzerinde daha cok düsündügünüz bilgi, daha iyi hatirlanir.
    3.3.6. generation effect: kendi buldugumuz-edindigimiz bilgiyi, baskasinin verdigi bilgiden daha iyi hatirlariz.
    3.3.7. zero-risk bias: büyük bir riski cok kucultmektense, kücük bir riski sifira indirmeyi tercih etme icgudusu.
    - yapilan deneyler göstermis ki, matematiksel maliyeti cok daha yüksek olsa bile bir riski "sifirlamak" öncelikli olarak tercih ediliyor.
    3.3.8. disposition effect: yine finans alaninda agirlikli olarak kullanilan bir terim. (bu arada, tüm finans sisteminin bu biaslari kullanarak insanlari yolmak icin icad edildigini anlamis olmalisiniz.) insanlar bir hisse yükseldigi zaman hemen satip karlarini realize etme, düsünce de "aman satmayayim belki yükselir" diyerek zararlarini realize etmekten kacinma icgudusune sahiptir.
    3.3.9. unit bias: verilen isi-durumu bitirmeye odakli olmak.
    - "özellikle yemek yerken görülen bir yanilgiymis", yani gercekten de meshur "cekirdege bir kere basladin mi bitirmeden duramamak" kavramini tanimlar.
    3.3.10. pseudocertainty effect: bir sey kazanmaya calisirken risk almamaya calisirken, birsey kaybetmemek icin ise risk almaya cok daha yatkin oluruz.
    3.3.11. endowment effect: elimizdeki bir seyi vermek icin istedigimizin, ayni seyi elde etmek icin verecegimizden daima daha fazla olmasi.
    - kanitlamak icin yapilan deneylerde, denekler ellerindeki bardagi ortalama 5 dolara satmaya razi olurken, ayni bardak baskasinin elindeyken ortalama 3 dolar vermisler.
    3.3.12. backfire effect: iste kötü anilarinizi canlandiracak bir bias daha. bir insana, inandiklarinin yanlisligini kanitlarsaniz bu kaniti direk reddetmeye meyillidir, hatta inanisina daha bir sevkle sarilir.
    - ama artik beynin calisma prensibini cözdügünüz icin, günlük hayatinizin her evresinde karsiniza cikan bu duruma karsi artik kafayi yemeyeceksiniz. karsinizda "sizi dinleyen, söylediklerinizi analiz eden insanlar" yok. "belli inputlara belli dönüsler yapan bir sinir sistemi" mevcut. bu sistemin önemli bir kismi da gercegi kavramak icin degil, evrimsel olarak günü kurtarmak üzere dizayn edilmis. bu yuzden karsinizdaki laftan anlamiyorsa cok da seyetmeyin.

    3.4. hata yapmaktan kacinmak icin, grup icindeki otonomi ve statümüzü koruma, ve geri dönülemez kararlar almaktan kacinmayi tercih ederiz. eger secmek zorundaysak, en az riskli, ve status quo'yu koruyan secenegi secme egilimindeyiz. bildigin seytan, bilmedigin seytandan daha iyidir.
    3.4.1. system justification: icinde bulunulan sistemi koruma-destekleme-mesrulastirma egilimi. insanlar degisim yararli bile olacak olsa, risk almayip varolani korumayi tercih ediyorlar.
    tabii burada kastedilen düzeni yikmanin getirecegi reel riskleri hesaplayarak yapilan mantikli cikarimlar degil, bilincsiz olarak tercih edilen "duraganligi koruma" egilimi sebebiyle sistemi desteklemek.
    - birden fazla teori ile beraber degerlendirilen ve örneklenen bir bakis acisi. kimisi hayatin bir sekilde adaleti sagladigini dusunuyor, kimisi .sosyal gruptan soyutlanmak istemiyor. ama sonuc daima "varolani degistirme riskini almamak" uzerine.
    3.4.2. reactance: secme gücünü elinden alan etmen ya da otoriteye gösterilen tepki, o secenegin cazibesinin kisi gozunde artmasi.
    - "yapma dedikce inadina yapmak" davranisini aciklayan bias iste bu.
    3.4.3. reverse psychology: "ters psikoloji" de dillere destan bir yanilgi bicimi. reactance ile baglantili olarak, eger bir secenegi gereginden cok över, sahiplenir ve sunarsaniz, kiside diger secenege yönelme icgüdüsü uyandirirsiniz.
    3.4.4. decoy effect: bu da satiscilarin en cok kullandigi keriz silkeleme bias'larindan biri. a ve b secenegi arasinda secim yapmaya calisan tüketiciyi yönlendirmek icin, (a'ya yönlendireceksek) a'yi daha kötü ama daha pahali bir c secenegi sunma teknigi.
    - en güzeli wikipedia linkindeki rakamlarla verilmis örnegi incelemek.
    a ürünü
    3.4.5. social comparison bias: "kendimize rakip olmayacak secenekleri" tercih etme egilimi. bu da beynimizin varligimizi korumak icin ürettigi bir egilim.
    - yapilan deneyler göstermis ki, eger bir alanda iyiysek, tercihimiz daima baska alanda iyi olanlari ise almak oluyor.
    3.4.6. status quo bias: üstteki pek cok egilimi kapsayan, "duraganligi koruma" egilimi. kazancimiz yuksek olacak bile olsa elimizdekini kaybetme riskini almiyoruz.

    3.5. basit ya da hakkinda daha cok bilgi olan secenekleri, daha karisik ya da belirsiz seceneklere tercih ederiz. onemli ve karmasik isi yapmaktansa cabuk ve basit olani yapariz, önemli ve karmasik is eninde sonunda taman ve enerjinin daha verimli kullanimi anlamina gelse bile.
    3.5.1. ambiguity bias: riskini bildigimiz secenekleri tercih etme egilimi.
    - wikipedia'da matematiksel ispati da yapilan bu yönelimde, örnegin ev kredisi cekerken, kredi taksidinin piyasaya göre dalgalandigi kurlar nadiren tercih edilirken, yüksek de olsa sabit kurlar sürekli tercih edilmekte.
    3.5.2. information bias: "fazla bilgi göz cikarmaz" icgüdüsü, daha cok bilginin kararimizi daha saglamlastiracagi yanilgisi.
    - gercekten güzel bir test düsünülmüs, tiklayin. (bu arada bu listeyi böyle hikaye gibi okuyunca sallamasyon gibi duruyor ama, deneylere bakinca anliyorsunuz ki hepsi gercekten yaratici yöntemlerle masaya yatirilmis, ispat edilmis - tartisilan bilimsel edinimler.) "bir hasta var, ve %80 ihtimal a hastaliini tasiyor. ama a degilse ya b, ya da c. yapacaginiz bir test b hastaligi icin pozitif, c hastaligi icin ise negatif dönüyor. a hastaligi icin ise %50 ihtimal pozitif ya da negatif . ilaci vermeden önce testi yaptirir misiniz? neden?"
    deneklerin büyük cogunlugu "yaptiririm" diyor, oysa yapilmasi gereken sey sorgusuz sualsiz a hastaligi tedavisini tercih etmek. yine de hic kimse testsiz mestsiz bir hastaya ilac vermeyi mantikli bulamiyor.
    3.5.3. belief bias: bu da adama cok cektiren biaslardan. bir fikri, "kulaga mantikli gelmesine göre" de yargilariz.
    - argümaninizi dinledikten sonra birkac saniye düsünüp "yok, benim aklima yatmadi", "olmaz mu öyle sey" diye reddeden insanalrin icinde bulundugu durum.
    3.5.4. rhyme as reason effect: bu da politikada cok kullanilan bir algi yanilgisi: eger bir argümanin söylenisi ritmikse, inanilirligi artmaktadir!
    - zaten bizim müzikten keyif alma kavraminin kendisi beynin bias'indan kaynaklanmakta. dolayisiyla söylenisi ritmik bir argümanin da hosumuza gitmesi hic garip degil. demek o secim arabalari bangir bangir sarkilarla bosuna dolasmiyormus. "ekmek icin ekmeleddin"e bosuna kafa yorulmamis.
    3.5.6. law of triviality: bike-shedding effect veya delmore effect olarak da bilinir. önemli ve kompleks bir konuda karar alirken önemsiz seylere odaklanma icgudusu.
    - konuyla alakali olarak wadler's law yazilimda önemli konular yerine sentaksa ve kodlamaya odaklanmayi aciklar.
    3.5.8. conjunction fallacy: spesifik ihtimallere yönelme icgüdüsü. bilgi verildikce onu kullanma icgüdümüz yukselmekte, ve dogru tahmin etmekten feragat etmekteyiz.
    - yapilan deneylerde denekler, bir tenisci icin "ilk seti kaybedecek" secenegini, "ilk seti kaybedecek ama maci kazanacak" seceneginden daha düsük kabul etmisler. oysa sadece ilk seti kaybedecek olmasi mutlaka daha yüksek ihtimal olmak zorunda. (tabii araya kafa karistirici siklar da eklenmis.)
    3.5.9. occam’s razor: cok duyulmus olan bir mantik yönelimi, ama burada kastedilen "bias" olani. yani fizik ve diger bilimlerin paylastigi "isinizi mümkün oldugunca basitlestirin" prensibi degil, beynimizin karmasik olandan kacinma yöneliminden bahsediyoruz. ayni sonuca ulasan iki teoriden basit olani tercih etmeye egilimliyiz.
    3.5.10. less-is-better effect: bir ürünün degerini, icinde bulundugu gruba göre degerlendirme yönelimi. bir hediyeyi oldugu gibi degerlendirmek yerine, kimin aldigini ve hange secenekler arasindan secildigini de merak ederiz.
    - yapilan ispat deneylerinde denekler 50 dolarlik bir mendil degerli hediye kabul ediyor, cunku mendil fiyatlari 5 ila 55 dolar arasinda. ama 55 dolarlik bir ceket degersiz kabul ediliyor, cunku ceketler 50 ila 500 dolar arasinda, ve alan kisi burada "düsük secimi" yapmis.
    benzer sekilde 24 parcalik bir yemek takimi seti degerli kabul edilirken, 31 parca + birkac kirik parcadan olusan takim daha degersiz.
    ayni yönelim madalya azanan sporcularda görülüyor: gümüs madalya kazanan kisiler bronz kazananlardan daha mutsuz oluyorlar, cünkü altini kacirdilar. ama bronz alanlar mutlular, cunku diger secenek hicbirsey alamamakti.

    problem 4: önce neyi hatirlamaliyiz?

    evrende cok fazla bilgi var. biz sadece ileride ise yaramasi yuksek ihtimal olanlari tutabiliriz. neyi hatirlayip neyi hatirlamayacagimiza dair sürekli bahisler ve takaslar yapmak zorundayiz. örnegin, özellikler yerine genellemeleri tercih ederiz cünkü daha az yer kaplarlar. eger cok sayida ve basite indirgenemeyecek detay görürsek, birkac standart noktayi secip kaydeder ve geri kalani cikaririz. burada kaydettiklerimiz beynimizi problem 1'deki bilgi asiri yuklemesi icin uyaracak, ayrica problem 2'deki "bilgideki bosluklari doldurma" sürecini de tetikleyecektir. gördügünüz gibi hepsi kendi icinde birbirini destekliyor.

    4.1. bir karar aldiktan sonra, bazi anilari güncelliyor ve güclendiriyoruz. bu islem sirasinda anilar daha güclenebiliyor, ama cesitli detaylar da kazara yer degistirebiliyor. bazen kazayla bu aniya, daha önce orada olmayan bir detay ekleyebiliyoruz.
    4.1.1. misattribution of memory: "hafizanin yanlis iliskilendirilmesi" olarak türkcelestirebiliriz. bir aniyi hatirlariz, ama kaynagi hakkinda yanilma durumudur. asagidakiler daha cok bu durumun cesitleri.
    - dikkatle okunmasi gereken bir bölüm, cünkü burada aninin tamamen yanlis yorumlanmasi sözkonusu ve durumu yasayan kisi samimi oldugu icin tehlikeli sonuclara yol acabiliyor.
    ayrica bu asagidaki yanilgilarin cogu agir yanilgilar, ve cok agir baski ve travma anlarinda, ya da agir bilgi yüklemesi esnasinda ortaya cikiyorlar.
    4.1.2. source confusion: aniyi zihnimizde tutariz, ama kaynagini karistiririz.
    - günlük hayatta belki de en sik karsilasilan yanilgilardan biri. kaydedilen adli vakalarda polis "silahim var!" diye bagirdiktan sonra, taniklarin "silah gördüm" diye ifade vermesi, oysa ortada silah olmamasi. abd baskani ronald reagan da, bir filmdeki kahraman pilotun anilarini gercek gibi anlatmis, hatta madalyayi bizat kendisinin taktigini söylemis.
    4.1.3. cryptomnesia: burada bir aninin kaynagini tamamen unutur ve kendinize mal edersiniz.
    - "20 sene önce suraya yüzmeye gitmistim" diyen bir arkadasinizin aslinda sizin aninizi size anlatiyor olmasi dahi mümkündür. nietsche de kitabinda, 50 yil önce okudugu kitabin aynisini kendi sözleri gibi yazmis.
    4.1.4. false memory: hayal ettigimiz seyi gercek zannetmek.
    - deneklere bir ofiste beklemesi söyleniyor, ve sonra "ofiste neler vardi?2 diye soruluyor. deneklerin pek cogu duvarda "ofis semasi" asili oldugunu söylüyor. oysa böyle birsey yok.
    ayni zamanda "filmdeki basketbol oyuncusunun boyu ne kadar uzundu?" sorusunun cevabiyla "filmdeki basketbol oyuncusunun boyu ne kadar kisaydi?" cevabi arasinda 10cm fark var.
    4.1.5. suggestibility: soruyu soranin önerisi ve senaryosunun, beyinde zamanla gercek bir ani olarak yerlesmesi.
    - "itiraz ediyorum tanigi yönlendiriyor!" diye bosuna demiyorlar. sürekli tekrar ve veri girdisiyle olmayan seyleri var gibi hatirlamaya basliyoruz. örnegin bir kavgaya sahit olduktan sonra, o kavganin büyüklügü zihnimizde eklenen yeni anilarla giderek artabiliyor.
    4.1.6. spacing effect: zamana yayilarak ögrenilen bilgi yigini, kisa sürede ögrenilen bilgi yiginindan daha iyi akilda kalacaktir.
    - derslerimizden hatirlariz ki 2 ay düzenli calisan ögrencinin bilgisi, son 3 gün calisip sinava giren ögrencinin bilgisinden daha kalici olacaktir.

    4.2. genelleme yapabilmek icin özel seyleri cikariyoruz. bunu gerekli oldugu icin yapiyoruz, ama bu üstü kapali baglantilar, sterotipler ve önyargilarin etkisi, listedeki en parlak kötü sonuclarin bazilarina yol aciyor.
    4.2.1. implicit association: stereotypical bias ya da implicit stereotypes, belli sosyal gruplara belli karakterler atfetmektir. bagnaz yaklasimlarin hepsi bu gruba giriyor.
    - varligi kesin olan bu bias'ta, kisinin durumunu test etmek icin " implicit association test" yapiliyor. örnegin bir grup ve bir karakter özelligi hakkinda fikriniz soruldugunda durup "ne alaka" diye düsünüyorsaniz, yanitlamaniz uzun sürüyorsa bias'ta degilsiniz demektir. ama aninda cevabi yapistiriyorsaniz demek ki önyargilisiniz. daha taktiksel testlerde, örnegin siyahilerin sik kullandigi isim olan "jerome sinavi gecti, ve..." sorusunu tamamlamaniz isteniyor. cevaplarin "...ve microsoft'ta ise girdi" ile "...ve sorulari caldigi ortaya cikti" arasinda gidip gelmesi ile durumunuz ölcülüyor.
    4.2.4. prejudice: "önyargi". bu da ayni üstteki gibi, olay karsisinda, kararimizin olayla ilgili gruplardan etkilenmesi.
    4.2.5. negativity bias: kötü olaylarin, psikolojimize iyi olaylardan daha cok etki etmesi durumu. beynimiz dogasi geregi nankördür.
    - bizim zaten bildigimiz "yüz iyilik yaparsin unutulur, ama bir kere kötülük yapinca unutulmaz" kurali, deneyleri de yapilarak ispatlanmis.
    4.2.6. fading affect bias: negatif duygularin, pozitif duygulara göre daha cabuk unutulmasi egilimi. beynimiz kendimize zarar vermesinden korumakta.
    - gercekten de bir oyunda 10 kere yenilip bir kere yendiyseniz, beynimiz kazandiginiz güne odaklanmaktadir, ve basari tatmini saglamaktadir.

    4.3. olay ve listeleri, anahtar noktalarina indirgiyoruz. olay ve listeleri genellemek ve indirgemek zor, bu yuzden bunun yerine bir iki noktayi, herseyi temsil etmesi icin seciyoruz.
    4.3.1. peak–end rule: bir deneyimin duygusal durumu tanimlarken, deneyimin genelini algilayamayiz, ve sadece en yogun duygularin yasandigi kismi ve sonucu ile tanimlariz.
    4.3.2. leveling and sharpening: zihnimizdeki bir ani ya da hikayenin bize yarayan kisimlarinin cok net sekilde hatirlanmasi, diger kisimlarinin ise gecistirilmesi ve bulanik kalmasi. zihnimiz sadece az hatirlamakla kalmiyor, bu bulanik kisimlari kendi isine geldigi gibi doldurmaya da meyledebiliyor.
    4.3.3. misinformation effect: bir ani esnasinda ya da daha sonra verilen yanlis bilgilerin, aniyi etkilemesi ve degistirmesi.
    - deney olarak da deneklere bazi aletlerin fotograflarini gösterirken sesli olarak yanlis isimler söylenmis, (cekic fotografina "bu bir makas" sesli bilgisi eslik etmis. haliyle insanlar da gördükleri mi makasti duyduklari mi makasti karistirmislar.
    4.3.4. duration neglect: insanlar bir olayin yaratigi duygunun seviyesini mutsuzlugun süresine degil, tepe noktasina ve ne kadar cabuk kurtulduklarina göre belirlemekteler.
    4.3.5. serial recall effect: bir listeyi hafizadan düzenli bir seri olarak geri cagirmak, daginik cagirmaktan cok daha iyi sonuc vermektedir. bunun dezavantaji ise, listeyi bir kere karistirirsaniz bu kez hatirlama sisteminin tamamen cökmesi.
    4.3.6. list-length effect: verilen bir liste uzadikca, o listeden daha cok maddenin hatirlanabilmesi.
    - deneklere 30 maddelik bir liste verildiginde 15'ini hatirlayabiliyorlar (%50). 100 maddelik listeden ise ortalama 40 tanesi hatirlaniyor (%40).
    peki ama neden 30 maddelik listenin tümünü kolay kolay hatirlayamiyoruz?
    4.3.8. memory inhibition: hafizamizin kasten herseyi algilamamasi. sadece bizi ilgilendirebilecek seyleri kaydetmemiz.
    - aslinda sayisiz veri ile basetmeye calisan beynimizi rahatlatmakta, bizi delirmekten kurtarmaktadir. bu mekanizmanin calismamasi ile olusan low latent inhibition, bir psikolojik rahatsizlik olarak addedilir.
    4.3.9. part-list cueing effect: bir listeyi hatirlamaya calisirken hatirladiginiz her madde, digerlerini hatirlamanizi zorlastirmaktadir.
    4.3.10. primacy effect: recency effect ya daserial position effect, verilerden en son verilenlerinin en iyi ve ilk olarak hatirlanmasi.
    4.3.7. modality effect: primacy effect'in sözlü verilerde, yazili verilerden daha fazla görülmesi durumu.
    4.3.13. suffix effect: bu da ilginc, "recency effect"e konu olan testlerde son girilen verinin hatirlanmasi gerekmedigi söylendigi zaman, recency effect kaybolmakta. yani recency effect slotu, denk düsen veri olayla ilgisiz olsa dahi dolduruluyor.

    4.4. hatiralarimizi, onlari yasama seklimizden farkli olarak kaydediyoruz. beynimiz sadece o an önemli gördügü bilgiyi kaydediyor, ama bu karar bilginin degeriyle ilgisi olmayan diger kosullar tarafindan etkilenebiliyor (baska neler oluyor, bilgi kendisini nasil sunmus, ya da bilgiye istedigimiz an tekrar ulasabilir miyiz vb.)
    4.4.1. levels of processing effect: bir konu üzerinde düsünüp analiz etmek, onun hatirlanmasini ve hafizadaki yerini saglamlastirmaktadir. kolaylastirmaktadir.
    4.4.2. testing effect: bir bilgiyi test etmek, uzun dönem hafizada cok daha kalici yer etmesini saglar.
    4.4.3. absent-mindedness: "algilamama" dedigimiz kavramin bilimsel adi. gözümüzün önündekini görmüyor olma sebebimiz. sebepleri olarak dikkatimizi vermeme, baska bir seye dikkat ediyor olma ve cevresel etmenlerin dikkatimizi dagitmasi gösteriliyor.
    4.4.4. next-in-line effect: sirayla söz alan bir grupta, sizden bir önce söz alacak kisinin söylediklerine odaklanamiyor olma durumu.
    4.4.5. tip of the tongue phenomenon: "dilimin ucunda" kavraminin bilissel psikolojide kavramlasmasi. ama beynimizin "search" modundayken bize verdigi rahatsiz duyguyu tanimlamaya yariyor.
    - sasirticidir ki, henüz nörolojide tam olarak aciklamasi yapilamamis. oysa her gün birseyleri "neydi, neydi" diye düsünüyoruz, ve aradan saatler gectikten sonra ya da ertesi sabah uyandigimizda birden bire hatirladigimizi fark ediyoruz.
    4.4.6. google effect: ulasilabilir durumda oldugunu bildigimiz seylerin hafizada yer etmemesini aciklayan fenomen. gercekten de yüzlerce kez kullandigimiz bilgileri dahi eger google'da yaziyorsa hic hafizamizda depolamadigimizi fark edebilirsiniz.

    --------------------------------------------------------------------

    conclusion.

    listemizi bastan sona okuduktan sonra kafanizda pek cok yeni dusunce olusmus olmali.

    benim birkac gözlemim var. ilk kanim, cok katmanli beyin yapisinin insanligin ilerlemesinin önündeki en büyük engel oldugu yönünde. bildiginiz üzere önce ilkel sinir sistemimiz olusuyor, sonra bunun üzerine basit kararlar alan mekanizmalar ekleniyor, ve en sonunda da benlik bilincimizin yaraticisi olan "frontal lob" evrimlesiyor. evrimlesiyor evrimlesmesine de, o ilk ilkel sistemler kararlarimiza etki etmeye devam ediyor. bu yüzden en aklli normal canlilar dahi mantiksiz davraniyor, duygusal travmalarla aci cekiyor, ya da saldirganlik egilimi gösteriyorlar. tamam, bu beyin sagolsun 2 milyar yilda bizi bu noktaya getirdi, belki daha ileriye de götürür ama eskimis mekanizmalarinin verdigi zararlar katlanilir gibi degil. hala dünyadaki enerjinin büyük kismini "aman önce o bizi bombalamasin, nükleer silah atmasin" diye birbirimize saldirarak harciyoruz. gmantiksiz seylere saplanip enerjimizi tüketiyor, insanliga yararli bir is bile olsa "aman o kazanmasin" diyerek basarili üretken insanlarin altini oyuyoruz. cünkü beynimizin bir kismi hala kücük düsünüyor.

    ikinci önemli husus da, hala beynimizin sirrini-olayini cözememis olmamiz. bilgiyi tutma seklimiz, geri cagirma sistemimiz karanlikta. canli beyinler üzerinde deney yapmak ahlaken hic de hos karsilanmadigi icin mecburen bu cognitive science bulgulari ile yetiniyoruz.

    peki olur da beyni tamamen aciklayinca ne olacak? insanlari artik "birey" gibi degil, ancak belli kosullarda belli davranislari sergileyen, bir muhabbet kusu kadar predictable bir canli olarak görmeye basladigimizda ne olacak?

    kasparov vs deep blue, alphago vs lee sedolden de görebileceginiz gibi, öyle "bilgisayarlar insan zekasina erisemiyor, en iyi bilgisayar programi bile usta satranccilari yenemiyor" efsanesi de bitmis oldu. bu gözlemlerden yola cikarak benim tahminim ve tavsiyem, bu beyinsel kusurlari mekanik-elektronik islemcilerle kapatma yoluna gidecegiz, ve yeni bir canli türü icad edecegiz. ortaya cikan canli, beynin sadece ise yarayan - (henüz elektronik olarak deviremedigimiz ya da aktaramadigimiz) kisimlarini kullanacagi icin bizden daha kusursuz olacak. artik bu dönüsüm "evrim" kapsaminda kabul edilir mi emin degilim, cünkü artik isleri raslansalliga birakma devri de kapanacak.

    bu islerin sonunu göremeyecek, bütün sirlari cözemeden gidecek oldugunu bilmek üzücü.
  • bunların hepsi beni çok güldürüyor. en basitinden confirmation bias mesela...

    insan alemi olarak kendimizi çok övüyoruz da ne kadar aciz ve zavallıyız aslında... bildiğin koyunlardan hiçbir farkımız yok. propaganda malzemesi olmuşuz hepimiz; devletlerin, şirketlerin...

    senin neyine küreselleşme, ticaret falan aciz canlının tekisin. git ıssız adada hindistan cevizi kır, ye, iç, yüz, seviş, yoga moga yap sonra yat zıbar. çok kasmaya gerek yok yani.

    yaşadıkça rezil oluyoruz, her tarafımız zaaf. basit yaşa rezil olma.

    düzeltme: "en basitinden confirmation bias" diyeceğime başlığı girmişim gene. düzeltildi.
hesabın var mı? giriş yap