• dun basbakan mette frederiksen 1 kasim'da secim yapilacagini acikladi. ben de sandim ki 2023 kasim, cunku hayal edemedim hemen 25 gun sonrasina secim yapilmasini. meger 25 gun sonra secim yapilacakmis gercekten de.

    sonra is arkadaslarima "ya cok yakin bir zaman degil mi, nasil olacak bu is" dedim. onlar da "ne yapacagiz 3 ay 6 ay onlarin zirvalarini mi dinleyecegiz, hem secim karari alininca hukumet bir karar alamaz cunku yeni gelecek hukumeti dusunmesi lazim, o yuzden kisa surede secim olmasi iyidir" dediler. dogru dedim icimden, yine hayata bakis farkliligi ve dogru bildiklerimizin aslinda cok da dogru olmadigi duygusu kapladi icimi.
  • icinde 3 gün gezip hala kendisini şehir sanan turistlere sahip olan ülke.

    edit: turistler kacmis ama polska saglsun plakasini almis: iste o görüntüler: http://i.imgur.com/mw0k5kx.png

    edit 2: entry'nin yazariyla konustuk, anlastik helallestik. kopenhag basligi yerine yanlislikla danimarka basligina yazildigi belli. faydali bilgiler iceren bir entry idi ama ne yazik ki benim istemeden de olsa sebep oldugum bir lince kurban gitti. neyse, yukaridaki link entryinin icerdigi bu faydali bilgiler nedeniyle kalacak.
  • 2010larda başlayan hükümdarlarin abdication (tahttan rizaen çekilme) serisinin (ispanya'da juan carlos, hollandada beatrixin çekilmesi, japonya'daki imparator değişimi, hatta arap ülkelerinde de var birkaç örnek) son durağı olan ülke. sessiz sedasız devlet başkanı değişti. anayasal monarsiyi oldum olası stabilestirici bir unsur olarak gördüm, gerçekten de öyle. sabık kralıce geçmis yıllarda (şu anki kral) varisi dışındaki çocuklarından olan torunlarının prens ve prenses unvanlarını elinden almıştı yani bunlar resmi görev yapamayacak ve karşılığında ödenek almayacakti. mümkün olduğunca bütün kraliyet aileleri ülkelerinin her türlü zenginligine rağmen maliyetlerini kısmaya çalışıyor. neticede ülkeleri o kadar özgür ve demokratik ki günün birinde saltanatın kaldırılması bile oylanabilir. bunu engellemek için tahtın maliyetini düşürüp uzlaştırıcı etkisini arttıracak şeyler yapıyor her biri. biz de seçimle gelen adamlara abdülhamit'te bile olmayan yetkileri veriyoruz.
  • sıkıntıdan google map'te dolanıyordum. (bkz: #121709891) nolu entrynin etkisiyle danimarkaya bakayım dedim. drejø by isimli bir adaya denk geldim. buradakiler napıyorlar acaba, yaşayan var mı diye bakayım dedim. adamlar adayı tarım manyağı yapmışlar, bütün ada tarla. danimarka'nın geneline baktım. bütün ülke tarlaymış meğerse. yerleşim yeri olmayan her yerde tarım yapıyorlar neredeyse. aralarda ağaçlıklı alanlar bırakmışlar o kadar.

    araştırdım arazilerinin %61'inde tarım yapıyorlarmış. tahıl ve patates gibi kök bitkileri yetiştiriliyormuş. hatta insanlar "çok tarım ve gübreyle toprağımızı suistimal ediyoruz" diye dertlilermiş. ihtiyaçlarının 3 katı üretim yapıp ihraç ediyorlarmış. 34bin civarı çiftlik varmış ve bunların %91'i küçük ve orta ölçekte aile işletmeleriymiş, %7'si sadece şirketler tarafından kontrol ediliyormuş, gerisi ise enstitü ve kurumlara aitmiş.
  • yaklaşık 2 yıl avustralya’da eğitim gördüm. avrupa’nın bir çok şehrinde turist olarak bulundum. kız arkadaşımla en son pasaportumuzda 2 tane schengen vizesi bulunmaktadır. ve her zaman vize verilen giriş çıkış tarihlere de uydum. bu zamana kadar red almadım. iş yerlerinden izin aldık gerekli evrakları hazırladık ve kız arkadaşımla birlikte danimarkaya turist olarak 5 günlük vize için başvuruda bulunduk. seyahat tarihlerinde çocuğum okula gideceği için tatil planına dahil etmedik ve bunu beyan ettik. pasaportlar geldi ve reddetmişler. neden olarak 13. maddeyi göstermişler , geri dönme ihtimalimizi şüpheli olarak düşünmüşler. ben çocuğumu bırakıp nasıl sizin ülkenizde kalayım ? burda insan haklarına aykırı kıyım yapıldığını düşünüyorum.
  • bizim aksimize kurallari uygulayan ve yaptirimlari olan bir ulke. mesela burada kurallar uygulanmasa jørgen, hans, herkel, frank, coni de trafik kurallarini hice sayacak ve bir 3. dunya ulkesine donusmesi cok uzun surmeyecek. ama cezalayarak, sike sike kurallara uyduruyor.

    mesela norvec vatandasi olmus su keko'nun lamborghini'sini elinden almislar danimarka'da 228 km/h bastigi icin hayvanat. 20 gun hapis vermisler ve danimarka'ya girmekten de men edilmis 2021 yilinda. karara itiraz etmis ve gecenlerde sonuclanmis ve koca bir siktir cekmisler. keko arabaya sadece birkac saat sahip olabilmis. o da almanya'dan danimarka'da yakaladiklari yere kadar olan mesafede.
  • kitanin en mureffeh ulkelerinden biridir, ama bunun sebebi ulkede az insan yasamasi degildir. kisi basi milli gelirin yuksek olmasinin sebebi, gsyih‘nin yuksek olmasindandir. gsyih yuksekliginin sebebi ise endustrisinin gelismis olmasidir. misal, norvec de yuksek gelirli bir ulkedir, ama zenginliginin birinci sebebi yeralti/yerustu kaynaklaridir.

    gsyih yuksek olmasi sasirtici geliyorsa, sadece danimarka kokenli uluslararasi markalara bakarak da bir fikir edinilebilir. kisaca bir tur yaparsak su markalara rastlariz:

    lego, carlsberg, tuborg, vestas, leo pharma, novo nordisk, lundbeck, velux, oticon, bang olufsen, mærsk, coloplast, danfoss, royal copenhagen, georg jensen, ecco, ganni

    bu refahi, 1800’lerin ortasinda gectikleri demokratik sistem, yasalar karsisinda esitlige ve yuzyillardir suregelen hukukun ustunlugune borcludurlar. hala esitlik var mi ve hukuk ustun mu, birazdan deginecegim.

    vergi orani yuksektir ve progresif oranlar uygulanir. brut 30.000 kazanirken elinize 20.000 geciyorken, 100.000 kazaniyorsaniz 50.000 gecer. refah toplumu boyle saglanir. vergi kacirmak imkansizdir. bunun karsiliginda egitim ve saglik ucretsizdir. hatta universite ogrencilerine aylik 6.000 kron civari su denen odenek uygulanir. yani ustune para alirsiniz.

    benim esas deginmek istedigim konu ulkenin refahi degil de sistematik olarak nasil irkci bir toplum oldugudur.

    danimarka’da her okul acikladigi istatistiklerde ogrencilerin not ortalamasi, devam orani gibi standart bilgilere ek olarak ogrencilerin yuzde kacinin etnik dan, ne kadarinin yabanci ve ne kadarinin ikinci veya ucuncu nesil yabanci oldugunu beyan eder. bu bir noktada enteresandir, cunku bu bilgiyi edinmenin tek yolu, ulkenin kendi vatandaslarini “bizden” ve “bizden degil” seklinde fislemesinden gecer. hatta, yabanci kokenlilerin cocuklarini da “ikinci nesil ve hala bizden degil” ve bunun gibi “x nesil ve imkansiz bir sekilde bizden degil” seklinde fislemesi sonucu bu bilgileri ogreniriz.

    kimisine bu normal gelebilir. “evet iste, yabanciymis, bunda ne var?” denilebilir. ıste burada “yabanci” tanimi cok enteresandir. “bati kokenli ulkeler”den gelenler yabanci tanimina dahil edilmemistir. yani amerika dogumlu olup sonradan danimarka vatandasligi aldiydaniz dansiniz, ama mesela vietnam’da dogup danimarka vatandasi olduysaniz degilsiniz. kaynak

    ırkcilik ve yasalarin keyfi uygulamalarina baska ornek, suriyeli gocmenler akin etmeye basladiginda uygulamaya konulan ve gocmenlerin nakitleri ve degerli esyalarina el konmasina izin veren yasanin* mesela ukraynali gocmenler icin uygulanmayacagi aciklandi. buna gerekce olarak da ukraynalilarin kulturel olarak danimarka’ya daha yakin oldugu one surulmustur.

    irkcilik partiden de bagimsizdir. sag kanat hukumetteyken getirilen irkci uygulamalar simdiki sosyal demokrat hukumet tarafindan da harfiyen ve memnuniyetle uygulanmaktadir.

    hal boyleyken normal vatandas da ultra irkci duruslar sergilemekten geri kalmamistir. hatta yabanci kokenli bir parlamenterin ailesi meclis girisinde ciddi anlamda taciz edilmislerdir.kaynak
  • üç yıl kadar yaşadığım bu mükemmel ülke hakkında biraz bilgi vereyim. burada yaşamak istiyorsunuz ve vasıfsızsanız bunu unutun kötü fikir. ben doktorum ama orada diplomam ciddiye alınmadığı için vasıfsız olarak gittim. en dandik işlerde çalıştım. çok pahalı bir yer. kazandığım parayla dışarıda yiyebildiğim şeyler döner ve hamburger. düzgün bir yerde balık yerseniz maaşı orada bırakırsınız.

    vasıfsızı biraz açayım. tamir tesisat boya gibi işlerden anlıyorsanız kralsınız. evini boyatmak için altı ay sonrasına randevu alıyorlardı. bu işleri yapan bilen kişi sayısı çok az. kimse uğraşmak istemiyor sanırım. garsonluk ve benzeri işler vasıfsız.

    danimarkalılar için nereli olduğunuz çok önemli. kendilerini avrupalılardan üstün gören insanlar. türküm dediğiniz zaman pek ciddiye alınmıyorsunuz. ilk tanışmada mıtlaka nereli olduğunuz sorulur. danca bilmenize gerek yok çünkü herkes çok iyi ingilizce biliyor ama danca konuşursanız hoşlarına gidiyor ve size bakışları biraz değişiyor.

    ilk yıl sürüm sürüm süründüm maddi olarak. oradaki türklerle arkadaş olabildim. tam oradan bıkmışken türk büyükelçiliğinde çalışan bir arkadaş bana iş buldu. yaşlı insanlara ilaçlarını içirme işi varmış. diplomam sayesinde beni bu işe kabul etmişler. artık vasıflı elemandım. vasıflı derken az vasıflı diyelim. maaşım iki katına çıkmıştı.

    iş basit. bana bir bölge hasta ve ilaç listesi verildi. oradaki yaşlı insanlara ilaçlarını verip içtiklerinden emin oluyorum. diyelim ki bir hasta sabah akşam ilaç alıyor sabah sekiz akşam sekiz gidip ilacını veriyorum. günde üç ilaç kullananlara gıcık oluyordum çünkü sabah sekiz on altı ve gece on ikide iş demek. tam benim içki saatim.

    neyse sürekli kronik ilaç kullanan kişilerle muhabbeti kurdum. doktor olduğumu biliyorlar. görevim olmamasına rağmen tansiyon ve şekerlerini ölçüyorum hatta bazılarını doktor kontrollerine götürmeye başladım. öyle bir bahşiş veriyorlar ki maaşım gereksiz duruma düşüyor. dan çevremde genişliyor hızla. ev partilerine falan katılıyorum.

    eski entrylerimi okuyanlar bilir şamanizm şifacılık bitkiler konusunda bilgiliyim. doğaya çıkıp şifalı ot toplamaya başladım. türkiye gibi değil. karadenizde ya da egede doğaya çık tüm ülkedeki hastalıkları sağaltacak ot bulursun. orada iklim gereği sınırlı ot var. bu otlarla hastalarıma destek tedavisi vermeye başladım. devlet bunu duysa götümden kan alırlar ama hastalarım memnun.

    bir hastamın bahçesinde şeftali ağaçları vardı. toplamıyorlar ve bir kısmı çürümeye başlamış şeftalilerin. konuşunca istediğin kadar topla dedi. o şeftalilerden şarap yaptım. likör mü şarap mı bildiğimiz üzümden nasıl şarap yapılıyorsa o taktikle yaptım.

    bu içkiyi dan arkadaşlarımın sokak partisine götürdüm. sokaklarda içip eğleniyorlar parti dediğimiz. şaraba hasta oldular benim yaptığımı öğrenince lakabım şef oldu. artık partilerin aranan adamıydım. türk olmamı bile unuttular.

    evde magic mushroom yetiştirmeye başlayınca artık onlardan biriydim. dan'dım artık. diğer göçmenlerden avrupalılardan bile üsttüm.

    bir süre sonra sıkılmaya başladım. rahat mı battı yoksa bunalıma mı girdim bilmiyorum. japonya'da yaşamaya karar verdim. japonya'yı başka entryde anlatırım ama altı ay kaldım hiç sevmedim.

    danimarka'da para kazanabiliyorsanız cennettir. insanların olaylara bakışını görünce biz ne acayip insanız hissine kapılırsınız. alkolik olmamak ise imkansıza yakındır.
  • beyin göçü nedeniyle yaşadığım ülke. home office çalışılıyor corona sürecinde. fabrikalarda üretim ise devam ediyor. türkiye'den baya bi uzak kaldım ne oluyor ne bitiyor hiç bir bilgim yok. danimarka, finlandiya, isveç, norveç diye bahsettiğimiz iskandinav bölgesi çok huzurlu. bu huzur insana güven veriyor. bu 4 ülkeye ek olarak gezip gördüğüm için estonya ve letonya'yı da ekleyebilirim. zaten küçük ve sakin ülkeler. insanlar mutlu, sakin ve sevecen.

    danimarka özelinde bir kaç şey söylemem gerekirse insanları ingilizceyi çok akıcı konuşabiliyor. çekinmeden 2 saat ingilizce muhabbet edebilirsiniz. yazları sosyalleşme zirveye vuruyor, kışları yağışlı ev partileriyle takılıyorlar. burada herkes içkiye bayılıyor. herkes adeta gurme. bu kadar çok içki içip nasıl bu kadar fit kaldıklarına aklım almıyor. spor yapıyorlar tabi. yaygın bir gym kültürü var. genetik olarak hepsinin boyu uzun, kadınların bacak boyu uzun, dişleri herkesin 32 diş manken gibi. paylaşmayı çok seviyorlar bi misafir yemeğinde t-bone steakinizi bitirdiğiniz zaman direk önünüze ikincisini koyuyorlar. paylaşmaya bayılıyorlar yemek, içki, mutluluk fark etmez sürekli bir paylaşım halindeler çünkü kültürlerin de bu var.
  • danimarka polisiyle aram(ız)daki görülmemiş bir hesabı bugün bu başlıkta kapatmak, yoluma devam etmek istiyorum.

    yer: kopenhag (edit: tekzip geldi, yer odense'ymiş.)
    alkol var mı gençler: çok miktarda
    saat: gecenin bi yarısı
    aylardan: ocak

    bi takım insanlar olarak (alkollü) bi yerlerden çıkmış (sızmaya müsait) bi yerlere yürür, tüm şehir nüfusunun bizim kadıköy'ünkinden az olduğunu hesaba katmadan sokaklarda tek bir canlının bile olmamasını (dillendirmesek bile bilinçaltımızda) yadırgarken, (tinerciyi midyeciyi geçtik, en azından bi sokak köpeği falan saldırır di mi?) birden bire, anglosakson gavurların (ve bunların dillerini maşallah anadilleri gibi konuşan konumuz iskandinavların) deyimiyle out of nowhere, bir polis otosu yolumuzu kesmiş bulundu. (düşüncelerini çok sonraları o geceye çevirdiğinde sylarcan, polis otosunun yollarını kesmiş olmasından ziyade kendilerinin polisin gitmekte olduğu yola çıkmış olma ihtimalinin çok daha akla yatkın olduğunun farkına varacaktı.)

    bizim bu yalnız ve güzel ülkede alıştığımızın aksine, aracın içindeki polisler böyle bi geyik havasında, esnafla sohbet eder gibi iyi akşamlar dileyip (önce danca, bilmediğimiz anlaşılınca ingilizce), niye kırmızı ışıkta geçtiğimizi sordu. ingilizce bilen her dünya vatandaşını gururlandıracak bir şekilde 'what?' diye cevap verdik. o anda bu memur arkadaşımız yanındaki memur arkadaşıyla gülüşerek kırmızı yandığını ve kırmızıda geçmiş olduğumuzu tekrarlayarak niye kırmızıda geçtiğimizi, kırmızıyla yeşil arasındaki farkı bilip bilmediğimizi sordu.

    biz üç türk vatandaşı olarak o an geçtiğimiz yerin arabalar için oraya yapımış bir yol olduğunu, yolda bi trafik lambası olduğunu ve o anda o lambada yayalara kırmızı yandığını ibretle fark ettik.

    görüldüğü üzere hava eksi bilmemkaç, saat gecenin körü ama ama trafik ışıkları çalışıyor, emniyet de çalışıyor. danimarka denen ülkede, boş bir yolda o saatte bi polis aracının üç tane yayayı kırmızı ışıkta beklemediği için durdurabileceği gerçeğini idrak edemediğimiz için o an veremediğimiz cevabı yaklaşık bir yıl sonra şimdi vermek isterim, eğer bunu okuyorsan:

    hava çok soğuk amına koyim, niyesi mi var?
hesabın var mı? giriş yap