• bildiğiniz gibi bu bir tarih kitabı değil bir roman. tarihi gerçeklikler arasındaki fluluk kemal tahir'in muazzam dili ve hayal gücü ile birleşip kaybolurken, o dönemde yaşayan, osmanlı'nın kuruluşuna tanıklık eden bir türkmen köylüsü gibi hissetmenizi sağlıyor.

    romanın fonu osmanlı'nın kuruluşu olunca mecburen dikkatler dağılıp tarihe ve karakterlere odaklanılıyor. roman ister istemez popüler bir hale geliyor. ancak bu popülerlik kaymağını sıyırdığımızda altından dört dörtlük bir senaryo çıkıyor karşımıza. kötü adamla başlayıp, onunla biten, ilmek ilmek dokunan, neredeyse her bir karakterin derinine inen, göz göre göre hamaset yapmayan, gerçekçi, doyurucu, bilgilendirici, heyecanlandırıcı dört dörtlük bir tarihi roman.

    bitirdiğinizde romanın öncesi selçuklular, moğollar turk beylikleri ve romanın sonrası padişahları araştırmak, dönemle ilgili her şeyi yalayıp yutmak, karacahisar kalesini, söğüt'ü haritadan bulup, romanı canlandırmak, adamakıllı bir muhasebe yapmak çok zevkli ve neredeyse kaçınılmaz.

    kemal tahir'in dili romanı gerçek hale getiriyor adeta. dile hayran olup, satırlar yağ gibi kayarken hamaset hissedilmiyor bile.

    *hayatını barut ve tabanca yapmaya adayıp, barutla yüzünü yakan kaplan çavuş şöyle der ok öğrencisine: "okun ilki hedefe yapışmadan ikinci yarı yolda üçüncüsü yayda."

    *kılıç çok önemli: tımar (toprak) kazanacak kılıç, sapan demirinden olmaz. yumurtadan olur. neye şaştın avanak kerim, tavuk yumurtası değil, demir yumurtası. demirin özü. süzülüp arınmışı. içinde toz toprak hiç kalmayacak ki gerine gerine dövesin ve suyunu veresin zehir gibi. kılı havaya at, altına tut, ikiye bölsün. şam'da bulunur ki dımışki kılıcı denilir. ne mutludur ele geçiren yiğide.

    *savaş atı çok değerlidir. bir türk kölesi kurtulmalık (esirliğinin bitmesi için gereken para/mal) toplarken hem tarihi bilgiler verir hem de olayların düğümünde önemli rol oynar.

    *tekfurlardan biri körpe bir avrat alınca bacıbey, namı diğer devlet ana seslenir: kaynar çorba, buzlu şerbet olmaz, dişi çürütür. koca kişi körpe avrat uymaz işi çürütür.

    *aklımda kaldığı kadarıyla şahane bir sevişme tanımı vardır kitapta. 14 yaşındaki kız gerdeğe girdikten sonra sabahına anasına çıkışır. "neden beni bu zevkten mahrum bıraktın da 3 sene önce evermedin" diye bağırır ona.

    *sevgililer doyumum diye birbirlerine iltifat ederler.

    *acımazsız insanlara kıyıcı, kızını verecek babaya verimkâr denir.

    *bacılar takımı savaşlarda göğüslerini sıkı sıkıya sararlar.

    kitap yan araştırmalarla, sözlüklerle, padişah hayatlarını okumalarla, google map'de geçen saatlerle harala gürele, heyecan içinde okunup bitiyor. kemal tahir'e bir kez daha hayran kalınıyor.

    ridaniye savaşının yılını ezberletip soran aptal müfredatımız bu romanı okutmuyor öğrenciye. oysa tarihi öğrenmek, tarihi sevmek, ders çıkarmak için müthiş bir yöntem bulmuş kemal tahir ve diğer tarihi roman yazarları.

    kitap ayrıca türkler ile ilgili epeydir aklımda olan bir fikrin de iyice olgunlaşmasını sağladı. ben dahil, biz türkler övülmesini hak ettiğini düşündüğümüz birisini asla övmüyorduk. hadi asla demeyelim. o yokken arkasından övdüklerimiz oluyordu ara sıra. yüzüne karşı ise haşa… bu gerçeği kemal tahir'in dili ile daha iyi kavradım. batı ile aramızdaki en büyük farklardan biri bu bana kalırsa. övmesek iyi cehennem kazanında kaçmaya çalışanı dibe çekenler gibi tersine yüksek perdeden yeriyoruz da. batıda ise tam tersi olmasa da bireyi hep bir yüreklendirme, abartma söz konusu.

    sözlükçüler sağlamasını kaç kez kötü tuşuna, kaç kez şukela tuşuna bastıklarını hatırlayarak yapabilirler.

    bunun sebebi az çok belli. beğendiğimiz kişi şımarmasın, kendini salmasın, götü kalkmasın istiyoruz. o yüzden dünyanın en iyi edebiyatçısı, saksafoncusu, sporcusu pek yetişmiyor memleketimizde. oysa şımarmayı, göt kalkmasını engellemek için daha farklı yollar bulunmalı, o adam yaptığı iş için ödüllendirilmeli, alkışlanmalı, yüreklendirilmeliydi. motivasyon çoğu zaman yeteneklerin bile önüne geçen bir unsur.

    devlet ana'da da öyle. ertuğrul gazi'nin oğlu osman beyin kardeşi kerim ve arkadaşı mavro, 15-16 yaşlarındaki halleri ile, osman beyi öldürmeye and içmiş iki savaşçıyı türlü kahramanlıklarla yok etmişlerken, ahali, devlet erkanı, büyükler, atalar onları övmek yerine onlara çıkışıyor, şaka yollu takılıyorlar. "tüü allah belanızı" diyorlar. "utanmadan okladınız mı adamları? yiğit gibi kılıçla karşısına çıkamadınız mı" diyorlar. "lan manyaklar adamlar bize yüz tane ok sallamışken ne kılıcı" diyemiyor, şaka yollu kafanızı öne eğiyorsunuz. öğretmenleri "tüü size emeklerim, yaralı adamı 2 saat öldürememişsiniz, her tarafınız yaralatmışsınız" diye takılıyor, dalga geçiyor. herkes biliyor içten içe onları övdüklerini. ama bir kişi de açıktan "helal olsun lan" demiyor. açık açık "sizin sayenizde kurtulduk" demiyor. "sizler kahramansınız" demiyor, açık açık övmüyor, alkışlamıyorlar, taşaklarını yalamıyorlar.

    çok afedersiniz ama skeyim öyle tabiyatı, sokayım öyle karakteristiğe. bu ne lan? yüzyıllar sonra bile hiç mi değişmemiş bu rezil özelliğimiz. değişmemiş ki bu saatten sonra artık övmek istesek de övemiyoruz adam gibi. bilmiyoruz ki övmeyi. bu sefer de iyice abartıyor yüzümüze gözünüze bulaştırıyoruz. müzikle tek alakası 70 milyon vatandaşımız gibi şarkı söylemek olan birine super star diyebiliyoruz. gene sesi güzel diye, cahil, kaba, hoyrat, mafyatik, dallamanın birini imparator ilan edebiliyoruz. artık anlıyorum ki bu bize sert mizaçlı atalarımızdan, bu bize, bir kahramanlık gösterene kadar adam gibi isim bile takılmayan dedelerimizden miras. oysa biraz şımarmaya hepimizin ihtiyacı var. yeni nesil batıya özenip, bu eksikliği , "burcucum çok güzel çıkmışsın" diye kapamaya çalışıyor ama ilkeler ve prensipler olmadan yapmacıklıktan öteye gidemiyoruz. imparatorluğu kurmuşsun ama…
  • kemal tahir romanı. tarihsel kurgumuz için mihenk taşlarından biridir. kimisi bu eseri bir tez roman olarak kabul etmektedir. bülent ecevit'in bu roman için yazdığı ciddi bir eleştiri makalesi vardır. romanı osmanlıcı bulmaktadır.

    şahsi görüşüm de bu yazının eksenine yakındır heterodoks unsurlar biraz "havayi" ve aklı bir karış havada gösterilmiş, yunus emre iyi, saf ama dünya işlerinden anlamayan bir romantik ozan olarak çizilmiştir. dahası cimri olayı ve babai isyanları gibi hususlar iyi niyetli ama gereksiz ve "kaybetmeye mahkum" girişimler olarak ele alınmıştır.

    her şeye rağmen edebiyatımızın en önemli tarihsel romanlarından biridir ve şimdiye kadar çok az ele alınmış(hala bakir olan) konulara dokunmuştur.

    bu romanla ilgili ana mesele heterodoksiye tahir'in osmanlıcı bakışıdır.

    erol toy'un kuzgunlar ve leşler ile "azap toprakları" romanları konuyla ilgilenenler için ilginçtir. keza reha çamuroğlu'nun birçok eseri yanında "tarih heterodoksi ve babailer" isimli çalışması ve "iki ile bir" isimli romanı da konu dahilindedir.
  • kemal tahir in bir solukta okunan romani. ayrica romandaki baci bey karekteri, nedense bana aliye rona yi cagristirmaktadir.
  • bu romanı türkiye'de sinemaya aktaracak kalibrede ne yönetmen ne prodüktör olmadığı için asla filmi çekilmemesi gereken başyapıt. yorgun savaşçı'nın, esir şehrin insanları'nın, kurt kanunu'nun nasıl rezil edildiğini gördük, bir de devlet ana'yı görmeyelim.
  • kemal tahir'in 1968 türk dil kurumu ödülü'nü kazanan romanı.
    doğu - batı çatışmasını vurgulamak için öyküye eklediği şövalye notüs gladyüs haricinde, osmanlı devleti'nin kuruluş yıllarını anlatır.
    roman aşırı milliyetçi söylemi ve ayrıca, dönemin (13. yüzyıl sonu) konuşma dilini yansıtışı ile dikkat çeker.
  • mutlak okunması gereken listesinde tuttuğum bir kitaptır.

    koskoca osmanlı imparatorluğunun yüzlerce sene yaşayabilmiş olmasının temelindeki oluşumun hikayesidir bir bakıma...

    göçerlikten, konar olmuş bir uç beyliğinde, bey ile yoldaş arasındaki farkın saraylarda değil gönüllerde olduğunun romanıdır.

    bey ile yoldaşının, karındaşlığının ve omuzdaşlığının hikayesidir.

    yiğidin öfkesinin cenk meydanında olması gerekliliğidir. sulh zamanında aklın nasıl bir silah olduğunun hikayesi olup, kadının kafes arkasına atılmadığı dönemlerinin ve herbirinin yeri geldiğinde nasıl cenk edebildiğinin destanıdır.

    zamanımızda bize okullarda öğretilememiş bir tarihtir devlet ana'da bahsedilenler...

    kitap okunup giderken; bir romanın kurgusu içinde dahi olsa, hristiyan çocuk mavro'nun dindaşlarından kaçıp bacıların başı devlet hatun'un eteğine yapışıp: "verme beni onlara devlet ana" deyişi, adalet ve can güvenliği konusunda temelleri sağlam bir yapının kuruluşunu çok güzel betimler.

    romanın kaleme alınma uslubu edebiyatımızda eşinize rastlanır türde değildir. tarihsel ve sosyolojik verilerin son derece güçlü bir edebi anlatımla harmanlaması yıllarca kendisini okutturacak bir dev eseri ortaya çıkartmasına olanak vermiştir kemal tahir'in...

    diğer eserlerinde de açıkça göze çarptığı üzere anadolu coğrafyası üzerinde yaşayan insanların özelliklerini çok iyi bilerek eserlerini kaleme alan üstad, sosyolojik gerçeklerin tarihsel gelişimindeki sebep sonuç ilişkilerini de çok iyi bilmekte ve eşsiz birikimini edebi başarı ile ortaya koymaktadır.

    okunması, okutulması gereken bir eserdir...
  • adeta kendine özgü bir dili olan ve biçemsel olarak kemal tahir'in diğer kitaplarından oldukça farklı olan -eğer yazarını bilmeden okusaydım bir atsız romanı olduğunu düşünürdüm- bu kitap, özellikle ele aldığı dönem bazında değerlendirildiğinde kesinlikle türk edebiyatı'nda bir çığır açmıştır.

    ayrıca her sayfasına inceden bir indik rum'da kışladık eşlik etmektedir.
  • "yüreksiz yiğit çok yaşar, çünkü yiğidi yüreğinden tutup yüreğinden vururlar."
  • akabinde kesinlikle osmancık adlı romanın okunmaması gereken eser. zira okunmuyor :)

    arada muazzam bir üslup akışkanlığı farkı var.
  • - çevir olmadı.çevirmenle,kirişin ilmeğini kancasına yetiştireceksin ki,köpoğlu yay,gerilmiş bula kendini de,neye uğradığını bilemeye!hadi beraber!çevir!oğlum kerim,çelebilik istemem.defliyemedin yahşi imamdan öğrendiğin miskinliği.."fırtına gibi" dedim. yay senden korkacak.."yiğit elindeyim" diye katılıverecek..karşında ak defter yok kara düşman var!yayı yıldırım gibi kuramadın mı, gitti gider,tatlı can, gideer!hadindi tüh yüzüne..aslıhan bunu senden iyi yapar ,sefil kerim!öyle tutunca olur mu? vah emeklerime heyvah!yıkıl ne halt edersen et!gel beriye gavuroglu gel ki seni görelim!çevir!tamam!bir daha...tamam!yahu nedir!oğlum gavuroğlu,ben senin gavurluğundan şüphelensem gerek..aslan mavro,gizli dinler mi taşımaktasın ha? bu kıvraklık bildiğin ,müslüman savaşçı kıvraklığı...hadindi bir daha..görsün de utansın bu kerim, çevir , tamam!neden tamam? çünkü "usta okçu olayım" diyen, çabalayacak ki yatkınlık peydahlaya..her şeyin başı yatkınlık..el yatkınlığı,göz yatkınlığı,ille de , gönül yatkınlığı..oğlum kara vasil'in mavro ,bu senin kardeşliğin çelebi eskisinde,evet,bilek var,gözü de kör değil,gelgelim gönülsüz..ne demişler? "gönülsüz it,sürüye canavar alıştırır." denilmiştir...
hesabın var mı? giriş yap