• --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    sen yine beğenme. yalnız bir siki de içinde yaşadığın coğrafyanın standartlarını göz önüne alarak beğenme be arkadaş. adam anlatmış filmde. demiş ki senin koronadan saldığın adam gidip karısını öldürüyor diyor. senin otellerin parasını verdiğin zaman bir numaralı suç yuvasıdır diyor. senin eczacın yeşil reçeteliye reçetesiz ilaç verir diyor. iş yeri sahibin işçisine potansiyel hırsız olarak bakıyor diyor. senin türk aile yapın, dişi olmayan kafadan kontak orta yaşlı bir adamla, topallayan genç kızı birbirine denk görür, boş zamanlarında bunları hesap eder, böyle şeylere kafa yorar diyor.

    bu coğrafyada şöyle bir işe kalkışmak için cesaretin, zekanın, doymuşluğun, vizyonun ve önceki işlerden ders çıkarıp üzerine koyarak devam etme gibi toplumun çok azında bulunan istisna kaygılara sahip olmanın gerekmesinden başla, ondan sonra istediğin yerden beğenmemeye devam edersin.

    ülkende böyle bir film yapmaya götü yiyen kaç tane insan evladı oldu? bir joker filminin kaç kıytırık otobiyografi filminden çıktığını bilir misin? bilmezsin. adları sanları hatırlanmadığı için bilmezsin. cebinde parası olan zeki bir adam, teknesiyle yılın 52 haftası dünya turu yapmak yerine, sanatını her geçen yıl olgunlaştırmaya çalışıyor. kolpaçino'nun ivedik'in gişe rekoru kırdığı ülkende kimsenin bulaşmaya götünün yemediği, zekasının yetmeyeceği bir film türünde bundan 20 sene sonra yapılacak en iyi filmlerden birinin belki yolunu açıyor, belki zeminini hazırlıyor, belki cesaretini veriyor. bunları değil de hadi seninle oturalım 3 saat filmin ışığını, mekanını, oyunculuklarını, senaryosunu, kopuklukları gömelim. umalım o vakitler de gelsin, en önce onu yaptığımız zamanlar da olsun. ama daha sırası değil be arkadaş.

    iki saat boyunca riskli bir temada detaylara takılı kalmaya izin vermeden fikrinin ve cesaretinin güzelliğiyle izletti. aksaklıkları, eksisi yok muydu? tabii vardı. bizim ülkede jokere göre berbat olmak da bir başarı. her zaman böyle bir kıyas yapma şansımız olmuyor. o yüzden helal olsun cem yılmaz'a. emeğine, fikrine sağlık.
  • az önce bitirdiğim metaforik film. spoiler içerir

    internet fenomenlerinin peşinde koşan, uydurma şiirler, uydurma özlü sözler ile yeni bir kültür haline gelen sosyal medya düzenini eleştiren film. twitter'da konunun uzmanına “araştırmanı öneririm “ yazan kişi oldu edebiyat profesörüne ayzek, metin, çetin üçlemesi psikolojik durumunu yansıtan 3 isimli şizofreni kimlik.

    ayrıca filmdeki bütün karakterlerin bir özelliğini aldı sanırım ayzek.

    mesela
    topallayan zuhal oldu bıçaklanarak

    bıçaklandığı müptezel oldu eczane kapılarında ilaç dilenerek

    intahara kalkışan bahtiyar oldu arabanın üstüne düşerek

    hacer'i vuran davut'u vurarak davut oldu

    bi ara eczacı hanım da olmuştur ben yakalayamadım

    ama en sonunda kendi oldu.

    sıcağı sıcağına çıkarımlarım bu kadar. devamı gelirse eklerim.
  • cem yilmaz'in insanoglundan her gecen gun biraz daha nefret etmesinin disa vurumu olan film.

    adam nasil nefret ettiyse cevresindeki cahilinden de, okumusundan da, sosyetesinden de, koylusunden de...

    yardirmis.

    inanilmaz bir hikaye anlatimi var bayiliyorum ya.

    --- spoiler ---

    kendini merkeze koy, kendini merkeze koy...kimim ben ? belki gotun tekiyim, niye merkeze koyuyorum?
    --- spoiler ---

    ahahah tek cumlede butun yasam koclari ve sosyal medya psikologlarinin icinden gecmis abimiz.
  • şunu yazmak istiyorum, konuyla pek alakalı değil ama bilgilendirme açısından. şu entry'yi okuyan herkes cem yılmaz'ın setinde çalışan işçilere insan gibi davranıldığını bilsin. ne setler gördüm, duydum. hayatımda sinema sektöründe çalışanına bu kadar iyi davranan bir patron görmedim. bulunduğum süreler içerisinde bir set işçisine bile sesi yükselmedi adamın. çalışanına değer verirsen o da sana değer veriyor. yüzüne gülüp arkandan anasını siktimin orospu çocuğu, ünlüsün diye götün mü kalktı yavvvşak demiyor.

    filme gelirsek ayzek harika bir karakter, cem yılmaz'ın oyunculuğu bazı sahnelerde zirveye çıkmış resmen. tek eleştirim filmin bir tık uzun olması olabilir. edebiyat prefesörünü oynayan abi çok iyi oynamasına rağmen diyalogları biraz bunalttı. bunun haricinde çok güzel film bence.
  • film, son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. fakat bir komedi ve gişe filmi kesinlikle değil.

    ayrıca yaşı yetenlerin tatlı hayat dizisinden "irfan" rolüyle hatırlayacağı celal kadri kınoğlu ve gora'dan "ceku" rolüyle hatırlayacağımız özge özberk muhteşem oynamışlar.

    bakmayın siz ekşi sözlük hiçbir siki beğenmeme timinin saçma sapan yorumlarına. çoğu ya ergen ya 20'li yaşlarının başında z kuşağı çocuğu.

    mutlaka izleyin.

    edit: debe için teşekkürler.

    edit2: noktalama.
  • cem yilmaz’ın ilk döneminde yaptığı filmler için tavrı : “ulan inşallah çok izlenir” idi.

    orta dönem: “ulan ben ne yapsam zaten çok izlenir”

    son dönem: “izlenirse ekime, izlenmezse skime kadar”
  • ya abi madem o kadar gönderme yapıyorsun yapsana eczanenin ismini faruk eczanesi
  • "özür dilerim dünya
    ben bu otelden çıkamam"

    edip cansever

    son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. bence bu film, cem yılmaz'ın kendisini en iyi ifade ettiği filmlere, harika bir örnek. kesinlikle bu yolda devam etmeli. ben şahsen, kendisinin bu tür filmler üzerinde çalışmaya devam etmesi durumunda, uluslararası başarılar da elde edeceğini düşünüyorum.

    cem yılmaz'ın, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte kendisine yıllardır dayatılan "politik doğruculuk" baskılarına, yusuf atılgan romanı ve ikinci yeni şiiri karışımı bir imge sağanağıyla karşılık vermesi, muazzam bir kara mizah örneği olmuş.

    filme dair yazılanlara baktım. birisi, "cem yılmaz'ın, günceli yakalayamadığını; yaptığı tespitlerin birkaç yıl öncesine dair tespitler olduğunu ve onların çoktan tüketilip, yeni gündemlerin ortaya çıktığını" yazmış. özgüvene bak. pardon da siz ne zaman metin dili oğuz atay'a yaslanan bir gündemi tükettiniz lan? kutsal damacana 8 izlerken mi?

    bir de "sanat filmi çekmeye çalışmış ama çekememiş abi." argümanı türeten güruh var. adamın havsalasını aşan her şey, ona göre "bakışmalı sanat filmi" kategorisinde... filmde işlenen "yarı aydın" kitlesi tam olarak bu cenah işte.

    bence cem yılmaz, ortalıktan kaybolup inzivaya çekildiği dönemlerde, sinema konusunda okumalar yapmış, kendisini geliştirmek adına sinema teorisi okumuş, kafa yormuş; bu çok belli. yahu, sevmediğim için söylemiyorum; teşbihte hata olmaz ama istese ata demirer gibi ege'de yılın 12 ayı fangri avlar, rakı içerdi. para suyunu çektikçe de klarnetli bir zengin kız-fakir erkek hikayesi yazar, dalgasına bakardı. işte burada, "paranın suyunu çekemeyecek kadar fazla olması" da etken olabilir belki bilemiyorum fakat cem yılmaz, artık tatmin olmak için sinemanın peşinden gidiyor gibi görünüyor.

    filmde, oteldeki edebiyat profesörünü oynayan ve edip cansever'in "aşklar içinde" şiirinden bir bölüm okuyan celal kadri kınoğlu, edip cansever'in uğur polat ile özdeşleşen "ben ruhi bey nasılım" adlı eserinin tiyatro oyununda "otel katibi"ni oynayan kişidir. cem yılmaz, "halüsinatif ve şizofrenik semptomları olan bir otel katibini" oynadığı bu filmde, şiirinde kafayı neredeyse otel metaforu ile bozmuş olan; ölmeden önce yazdığı son kitabınının adı "oteller kenti" olan ve en büyük hayali, "ben ruhi bey nasılım"ın tiyatrosunu izlemek olan bir şairin;

    "mahpusunu kıskanan bir gardiyanı
    ve düşün sevgilim,
    mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün
    ne kadar acı bunlar
    kıskanıyorlar hepimizi ve kıskanacaklar
    güç iştir çünkü bir tarihi insan gibi yaşamak"

    dizelerini seyircinin gözünün içine sokuyor... mezkûr sahnede profesör, şiiri burada kesse de aslında şiir şöyle devam ediyor:

    "birazdan akşam olacak sevgilim
    bütün heybetiyle akşam olacak
    sevgilim, diyorum,
    oysa kimsecikler yok yanımda
    bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
    bildiğim bir şey varsa
    o kadar yeni bir anlamda
    söylüyorum ki bu kelimeyi
    unutup birden zamanı ve yeri
    onunla bir günü kutluyorum coşarak
    onunla bir günü kutluyoruz sanki"

    şiirin devamını filmde duymasak da ayzek, şiirin o kısmına kadar dinledikten sonra çok sinirlenir ve "senin hiç kendi lafın yok mu?" diyerek, sürekli başkalarından alıntı yaparak konuşan profesöre internetten bulduğu birkaç "uydurma can yücel dizesi" okur ve eczacı abladan, sezen aksu'nun "şinanay"* şarkısında, donla dans etmesi karşılığında ilacını alır. ilacını alır almaz otele döner. otelin lobisinden, çamaşırhanesine kadar tüm koridorlarını eksiksiz kat eder ve otelden çıkıp gitse belki de hiç görmeyeceği karakterlerden türlü hakaretler işitir. hepsini vakur bir edayla sineye çeker, hiçbirine itiraz etmez. nitekim peri'nin bulunduğu koridora geldiğinde ise tüm karakterler bir aradadır ve onlara, "söylediklerinizin hepsini anladım." der ve kapıyı açıp; kaptan kıyafetine bürünmüş hâlde, aslında yıllar önce ölmüş olan ve bir yanılsama ile hayaletlik mefhumu arasında gidip gelen peri'nin karşısına çıkarak ondan hesap sorar: "videoların hiçbir boka yaramıyor. ben kimim ki kendimi merkeze koyayım? belki götün tekiyim ben!"

    "ölüler dirilirdi. çıkamazdım ki otelden
    ben otelden hiç çıkamazdım ki
    her şeyi bilen bir adam gibi gelip geçerdi
    kış
    ve hayaletler halinde kuş sürüleri
    gündüz ve gece
    gece desem gece, gündüz desem gündüz
    ve desem ki, sonuncu günü
    dünyanın insan eliyle yaratılmasının
    sonuncu günü
    koridorlardan geçerdim."*

    adam; metaforu, alegoriyi, sembolü hepsini almış, üst üste koymuş, katlamış vuvuzela yapmış, ekrana doğru öttürüyor; biri de gelmiş, "sanat filmi yapmaya çalışmış becerememiş abi yea; biz bunları tükettik." diyor. ha siktir lan oradan.*
  • cem yilmaz’in kucuk dunyalara adim attigi daha cok film izleriz umarim. cehaletin altin cagi yasanan ulkemizde, anlamliydi. pek cok insan pandemi yuzunden zarar gordu. yalnizliga itildi, sanal kimlikler onemli oldu. fakat sosyal medyanin olumsuz etkileri var. telefon icinde yasanan hayata ozenen, guce tapan, ekonomik zorluklar ceken ama cebini haksizca doldurmayi dusunmeyen, bir cicegi sever gibi bir insani sevebilen, herkesin sevdigi karakter gibi olmak isteyen metin’in hayati bu yuzden samimi geldi. beni de yukari cekin cigligi attiginin farkinda olmayan o kadar cok insan var ki. "14 bin takipcisi olan kisi neden olmek ister?" olumlu geri bildirim almayi, nefes almak gibi hayati bulanlarin sorusu. onlarin dunyasinda her aniniz, ozlu soz ve muzik esliginde paylasilmali. "ananasli pizza oldugunu kabul etmek ya da etmemek. asil mesele bu. herkes, herkesi sevemez. herkes, herkesle ayni olmak zorunda degil. kendini oldugun gibi kabul et, kendine yalan soyleme." diyesim geldi ayzek'e. oscar wilde'in 'kendin ol. digerleri coktan kapildi' sozunu eklemek yeterli de, hani kendine ait soz cumlesini dusununce fulari bogazimdan attim.
    enerji, evrene selam, kisisel gelisim muhabbetlerine girenlere, kendisini doktor sananlara cem yilmaz faqbadi ile hak ettikleri sert dersi vermisti. sucuk ve borekle tekme atmasi da guzel olmus. oyuncu secimini, ozellikle ceku ve arif'i dunyasal dertler ile yanyana gormeyi sevdim. 7/10.
  • eylul 2023'de cevrim ici yayin akisina gelmis film.
    yazan, yoneten, basrol cem yilmaz.
    onemli rollerde ahsen eroglu, celal kadri kinoglu, ozge ozberk, bulent sakrak, nilperi sahinkaya.

    burada azicik kafa karisikligi seciliyor. acmaya calisalim:
    cem yilmaz, leman mizahi yapar.
    92'de kosesinde karikatur cizerken de leman mizahi yapardi. 95'de ilk gosterisine ciktiginda da bu mizahi yapiyordu. plaza medyalamacilarini guldurup meshur oldugunda, yukseldiginde, 98'de 2001'de ilk filmlerini cektiginde de uc asagi bes yukari bu mizahi yapti.

    leman mizahi hep komik degildir. yarila yarila guldurdugu cok nadirdir.
    kaan ertem'e, galip tekin'e, *'a, cagcag'a, bahadir boysal'a agiz dolusu guldugumu pek animsamiyorum.
    ama bu mizah, o baskici sansurcu 90'lar ortaminda, kartelci sermaye tetikcisi medya koselerinin bogucu bunaltici karanliginda insanlari eglendirdi. elestirdi. sosyallestirdi. hayata tutunmaya, gerilimi azaltmaya yardimci oldu. sorunlarla basa cikma direnci tasidi. toplumsal kodlarin, tarihsel sureclerin, gundemdeki canli kanli mevzularin bilgisini tasidi aktardi.

    goruldugu uzre, kocaman heyula gibi bir boslugu dolduruyordu. baskaca ozgur haber alma, eglenme, sorgulama kanallarinin eksikliginde, o bunalimli donemde buradan gurul gurul aktilar. her hafta, onlarca film, dizi yazip cizip oynar gibi urettiler. yaraticilardi, uretkenlerdi. cikardiklari renkler de canliydi, diriydi. bugunden bakildiginda muthis bir istir.
    (bittabii koksuz, kendiliginden, birdenbire olmus bitmis degildir. marko pasa'dan, girgir'dan filan gelen derin kokleri vardir. suzule suzule bicimlenmis, serpilmis)

    cem yilmaz'in 90'larin basindaki karikaturleri hemen ilk bakista keskin bir gozlem gucu, carpici bir zeka, karsit durus ile sayfalari cevireni carpiyordu. bilhassa "ab grubu"nda iyi reytingi oldu.
    buradan kagidi kalemi birakip, sahne onune spot isiklarin altina cikmak gibi pek denenmemis bir ise kalkisti. ki, karikaturcu tayfasi coklukla pek sahneye cikabilecek tipler degildi (tekin aral haric diyelim). ama cem yilmaz, bu birikimin ruzgarini arkasina alip pop-kultur cadirinin tavanina cikti.

    insanlarin yarila yarila guldugu, cem yilmaz'in sahnedeki gosterileriydi. ilk sakalari hele cok vurucuydu, hizliydi. 90'larin sonu, 2000'lerin basi gencliginin uzerinde, bugun twitter, eksisozluk filan sizde ne etki yapiyorsa, tek basina ayni etkinin tumunu yapmis olabilir.
    ama guldurmek, biraz zamanin ruhuyla alakali. yillar icinde, hatta aylar, gunler icinde cabucak degisip nefasetini kaybedebiliyor. komik, cok cabuk eskir. mizahin yarilanma omru dusuktur.

    velhasil, cem yilmaz do not disturb'de, karakomik filmler'de, gora'da hep kokleri 90'lara uzanan leman mizahi yapiyor.

    son filmlerinde sasirtici derece girebilmis karaktere. metni de iyi toparlamis, herhalde yardim almistir. zitliklari, akisi filan derli toplu vermis. ama sinemaci degil bu adam. misal, sinemaci, bu filmin* sonunu boyle baglamazdi. asikar ki, iyimser bir gul acilsin diye ugrasmis.

    burayi cozebilmek icun yesilcam'i da dusunebiliriz. oradan dunya capinda, sinemada cigir acan isler filan cikmadi pek. binlerce film cektiler oysa. canlari burunlarinda fabrika calisir gibi kan ter icinde film yaptilar. donemin toplumunda, kitlelerin yasaminda kimi bosluklari doldurdular bunlarla. algilari, ufuklari renk renk donusturduler. bunu da ortaoyunu'ndan, darulbedayi'den filan aldigi koklerin uzerine boy atarak yaptilar.

    cem yilmaz sinemasinin da islevi asagi yukari boyle.
    cikip disarilarda cannes'da, hollywood'da filan gostermek alkislatmak icin baska sekiller vermeniz gerek. o cicek, o topraktan sokulunce renklerini tutamaz. ucar gider.

    dalinda sevmeye, renklerini kokusunu sindirmeye bakacagiz.
hesabın var mı? giriş yap