• into the dalek bölümü tamamen türk sağlık sisteminden araklanmış.

    bu bölümde hasta bir dalek vardır ve doktor onu iyileştirmeye çalışır. derken bir grup hasta yakını, exterminate çığlıklarıyla hastaneyi basarak doktorun peşine düşer.
  • --- spoiler ---

    rastgele bölümlerini izliyordum. 6.sezon the god complex bölümü. amy doctor'a olan kayıtsız şartsız inancını kaybetmezse ölecek. canavar geliyor. doctor inancını kaybetmesi için amy'ye "ben sadece kulübesi olan deli bir adamım buna inanma vaktin geldi" diyor. ağalamalar falan filan amy'nin hayatı kurtuluyor, neyse gayet sıradan bir sahne değil mi?

    bundan sonra tamamen rastgele 5. sezon 1. bölümü açıyorum. doctor amy'i kendisiyle gelmeye tardis'e davet ediyor ve tardisteyken laf arasında şunu söylüyor.

    - ilerde bir gün hayatın buna bağlı olabilir. ben sadece kulübesi olan deli bir adamım.

    --- spoiler ---
  • ilk bolumun yayinlanip 10milyon izleyici toplayip rekor kirmasindan 4 gun sonra christopher eccleston'un basrolunden ayrildigini acikladigi dizi. dr who roluylen taninmak istemiyormus , daha ciddi rolleri almasina engel olabilirmis. herif cok uymustu role . uyuz pezevenk bastan niye istedin o zaman rolu.
  • arkadaşlar sittin senedir doctor who izlerim. kendimce çıkarımlarım vardır, hatta bir ara diziyle ilgili geniş bir yazı kaleme alma gibi bir küstahlıkta da bulunmuştum. sezonlar birbirini kovalarken hep ''son iki üç senedir çok bozdu'' falan diyoruz da aslında konunun bununla alakası yok.

    birazdan anlatacağım nedenler ile ilgili sakın ''abi senaryo da mükemmeldi'' yazmayın. elbette ki senaryoların mükemmelliğini arka plana atmayacağım. sadece yeterince yazıldı artık, yeter. ben başka bir alana odaklanacağım.

    - modern serideki doctor who aslında bir momentumdu. 0 km ile yolcuğuluna başlamış bir aracın yavaş yavaş ivmelenip 200 - 250 km hızlara çıkmasıydı dizi. dokuzuncu doktor christopher eccelston ile seriye duyulan özlemin dışarıya fışkırmasıydı ama momentumu bu yakalatmadı tabii.

    - momentum onuncu doktor olan david tennant ile başladı. genç, yakışıklıca, ince uzun, atletik, yerinde duramayan, oradan oraya hop hop zıplayan zeki ama goofy doktor görmek bizi heyecanlandırmıştı. böylece yeni nesiller olarak bizler, doctor who izleyici kitlesine katıldık. senaryoya uygun, genç, kanı yerinde durmayan, romantizm yaşamaktan çekinmeyen bir doktor... david tennant'ın oyunculuk kapasitesi ise muazzam seviyede. işte bu dizinin momentumunun hızlandığı noktadır.

    - onbirinci doktor matt smith ile dizide hem bir yenilik yapıldı hem de tekrara düşüldü. tahminen risk almamak içindir. yenilik neydi?

    1. dizinin prodüksiyonunun tamamen elden geçmesiydi. eskisi gibi b class kostümler, makyajlar, efektler, mekanlar yerine a class hollywood prodüksiyonuna ulaşmıştı dizi.

    2. doktorun olayı nedir? merkezde doktor yanlarında eşlikçileri (companion) vardır. beraber ha babam gezerler ve problemleri halletmeye çalışırlar. doktor bütün evreni kurtarmaya çalışırken, eşlikçileri de bir şekilde doktoru olayların içinden kurtarmaya çalışır. peki merkezde kim vardır? tabii ki doktor. peki burada ne değişti? gene doktor ve eşlikçileri var. yine ha babam geziyorlar ve yine doktor, evreni kurtarmaya çalışırken, eşlikçileri doktoru bir şekilde kurtarmaya çalışıyor. e her şey aynı, fark nerede? fark şurada. hikayenin merkezinde doktor yok. yani var ama yok. şöyle ki ana hikayenin merkezine bu sefer companionları yerleştirdiler. hatta tek companion. kim bu kişi? amy pond. doktor bu kızın ana hikayesinin üzerinden işlemleri gerçekleştirdi ve bu çaktırmadan değil, bayağı öküz gibi gözümüze sokularak yapıldı. heh işte burada fanlar ikiye ayrıldı.

    3. senaryo yapısı da değişti. eski doktorlarda ne vardı? bir tane büyük küçük fark etmeksizin temel ana hikaye, yanında da filler dediğimiz ana senaryo içerisinde yer almayan yan senaryolu doldurma bölümler vardı. steven moffat'ın ana senarist koltuğuna geçmesiyle yapılar değişti. birkaç tane diyebileceğimiz ana hikayeli yapı, yanına da denk gelirse bir iki filler bölüm ihtiva eden bölümler geldi. şimdi eski doktorlarda ana hikaye kadar yan hikayeler de aşırı kaliteliydi. steven moffat bu durumu pas geçerek, bütün yapıyı ana hikayeye yığdı. aşırı büyük anlatımlar, bölüm içerisinde 7504598096 tane twist, aynı anda 4-5 tane konu işleme vs. falan gırla gitti. bu yapılar doctor who'nun özünde olan aşırı kaliteli yan bölümleri çöpe gönderdi. steven moffat'ın ana senarist olduğu dönemde yazılan kaç tane süper filler bölüm var? valla benim aklıma pek gelmedi açıkçası.

    peki tekrara düşülen yer neresiydi?

    - tabii ki doktorun kendisi. bir önceki genç, atletik, yakışıklıca, goofy doktor tutunca hiç riske girmeyerek daha da genci, atletiği ve yakışıklısını diziye koydular. tabii ki birçok şey değişince risk faktörü de artıyor. o yüzden en risksiz kısımdan gittiler. tutan doktoru, devam ettirmek. aynı zamanda dizinin takipçi yaşı da bu bağlamda ergen seviyesine indi. matt smith genç yakışıklı adam(ha bu arada karakeri 900 yaşında ama neyse hehe.), karen gillan genç, uzun boylu, masum tipli ama seksi kız falan. tam teenage işler ha hehe. tardis cıvıl cıvıl, sonic screwdriver ışıl ışıl vs. tabii bu kısma river song karakterini ekleyemiyoruz. tam bir moffat başarısıdır o. gerçekten büyük olaydı, tebrikler moffat.

    - bu momentum 5. ve 6. sezonlarda tırmandı tırmandı durdu. 6. sezon silence ve river song hikayeleriyle allahuekber dağları seviyesine kadar çıktı ama o kadar çıktı ki işte sonrası sıkıntı oldu.

    - dizilerde şöyle bir durum vardır. istediğin kadar mükemmel bir dizi yap, istediğin kadar yaratıcı senaryo kas, oyuncular, oyunculuklar, genel atmosfer vs. bütün etmenler uçuyor olsun ama ne yaparsan yap bir zaman sonra o hava düşer. neredeyse bütün dizilerin kaderidir bu. the walking dead, supernatural, dexter, fringe, lost, maalesef game of thrones vs. fark etmiyor.

    - çünkü elinde belli bir senaryo şeması vardır. konuyu başlatacağın, tanıtacağın, inceden yükselteceğin, demlendireceğin, pik yapacağın ve bitireceğin bir yer vardır. işte o pik noktasına vardığın andan sonra diziyi toparlayıp, çözüme ulaştırıp bitirmen lazım ya da o pik noktasına hiçbir zaman dizinin ulaşmaması lazım ama o da bir yerden sonra yine sıkacaktır. yani ne demeye çalışıyorum?

    - alırsın eline konuyu, büyütürsün büyütürsün büyütürsün, en son bir sezonda bütün kartlarını oynarsın konu arş-ı alaya çıkar. heh işte o çıkardığın yerde bitirmen gerekiyor. eğer ki bitirmezsen devamında ivme tam tersine seneden seneye düşmeye başlıyor.

    örnek1: supernatural dizisinde sam, dean winchester kardeşlerin babalarını araması ve ararken de türlü yaratıklarla mücadelesini izliyorduk biz. (ilk sezon) sonra dizi büyüdü büyüdü büyüdü, 4. sezon şeytanların yanına meleklerin katılmasıyla beraber ivmesini hızlandırdı. lucifer hikayeli 5. sezonda pik noktasına ulaştı, nefesler tutulmuş ne olacak diye beklenirken güzel de bir final yazılıp sonuca gidildi. gidildi gidilmesine ama sonradan dizi devam etti ve her sezon kendini başka bir şekilde tekrara düşürdü ve bu dizi 15 sezon gördü bu arada.

    - twd dizisi de aynı. zombiler, insan ilişkileri, hayatta kalma vs. derken sezonlar büyüdü büyüdü büyüdü ama artık insanların takati kalmadı ki bu dizide sanırım onuncu sezonlarında mı ne? artık bir yerden sonra takip etmeyi bıraktım.

    - doctor who dizisi de aynı kaderi yaşadı bence. 6. sezonla beraber yok doktorun ölümü, yok river song'un hikayesi, yok amy ile rory'nin çocuğu, yok silence tarikatı, yok doktor ile river'ın evliliği vs. derken konu öyle bir büyüdü ki ondan sonra gelen sezonlar artık kesmemeye başladı. işte tekrar ve ivme kaybı tam olarak burada başlıyor doktor'da.

    - 7. sezonu aşırı yavan gelmişti mesela bana. yani yine iyiydi, güzeldi, hoştu ama o kadar tansiyonlu bir sezondan sonra daha yukarıya tansiyonu nasıl çekersin ki? zaten problem de bu. devamlı tansiyonu yukarıya doğru çekersen bir zaman sonra kendini aşamayacağın bir yer gelir. sonsuza kadar tansiyonu arttıramazsın. 6. sezon en kaliteli sezon muydu? bence hayır ama atmosferin, tansiyonun ve hikaye bombardımanının en fazla olduğu sezondu. (hatta 6. sezon kendi içinde problemli de bir sezondur. twist yapacağım diye işin bokunun çıktığı, konular aşıyı yükselince bağlam noktasında sıkıntılar yaşandığı bir sezondur.)

    - sonra sezonlar devam ettikçe bu aşağı ivmelenme de devam etti. moffat da durumu anlamış olacak ki yeni doktoru farklı seçti. genç, yakışıklı iki doktordan sonra o dönem ellili yaşlardaki capaldiyi seçme motivasyonunu da ben burada arıyorum ama işte bazen ne yaparsan yap yolun sonuna geliyorsun.

    - aşırı yavan geçen bir 8. sezonun ardından, ondan az daha yavan ama içinde gayet sağlam birkaç bölüm barındıran 9. sezon geldi. (hele heaven sent, neydi öyle? aman yarabbi. capaldi şov.) 10. sezonu hatırlamak bile istemiyorum.

    - zaten insanlar hiçbir şekilde tatmin olmayınca doctor who'da çıkışı nerede buldu dersiniz? tabii ki ucuz sjw'likte. şimdi şunu söylemek lazım. doctor who hiçbir zaman testosteron kokan erkeksi dizilerden olmamıştır. tamam, hep doktor erkekti, yerine göre de manitaları da oldu ama hep sosyal duyar anlamında bir damarı da vardı. bunu da ucuz bir şekilde değil gayet dolu dolu senaryoya yedirirdi ama özellikle capaldi döneminde çıkış bulunamayınca kendini tam olarak buraya adapte etti dizi. siyahi lezbiyen companion. olamaz mı? olur. hele ki doctor who da tam cuk diye oturur.

    - peki soruyorum kim bu companion'u hatırlıyor? neredeyse kimse. peki niye? siyah olduğu için mi? hayır. lezbiyen olduğu için mi? hayır. niye? çünkü hiçbir vasfı bulunmadığı için kimse hatırlamıyor.

    - ya da doktorun galaktik işleri bırakıp, bölüm başı gündelik dünya politikasına ergen gibi laf etmesine ne diyeceğiz? bir ara amerikan başkanına kafayı falan takmıştı doktor. öeh.

    - veeeee final. kadın doktor. zaten bu da tabuta son çakılan çiviydi. peki o companionlar neydi öyle? pakistan asıllı bir müslüman kız. disleksiden bozma siyah bir adam ve hırto bir beyaz ingiliz. yanına da '' bir temel varmış.'' de tam fıkraya dönsün.

    - şimdi gelelim olaya. kadın doktor olamaz mı? teoride olabilir. peki diziye uymaz mı? niye uymasın amk. doctor who dizisi bu. kurtlar vadisi pusu dizisi değil. dizinin halet-i ruhiyesi bu duruma aşırı uygun. peki biz kadın doktordan ne öğrendik? kadın cinsiyetine dönmenin yaşattığı değişimi öğrendik mi? hayır. kadın olmanın doktora verdiği hissiyatı öğrendik mi? hayır. kadın olmanın doktor olsan bile insana yaşattığı zorlukları ve bu zorlukların üstesinden nasıl gelinebildiğini öğrendik mi? hayır. doktorun bir erkeğe aşık olmasını, bir kadını severken şimdi bir erkeği sevmenin onda yaşatabileceği tezatları izledik mi? hayır. kadın birey olarak evreni kurtarmanın duygusal ve reel boyunu görebildik mi? hayır. e amk biz ne izledik? oğlum bunların hiçbirini madem göstermeyecektiniz, doktoru niye kadın yaptınız lan? hem de bu kadar sosyal damarı olan bir dizide.

    - ya da companionlar ne işe yaradı? hiçbir işe yaramadılar. e o zaman biz buradan ne çıkaralım? demek ki maksat sosyal mesajlar vermek değilmiş. maksat boş beleş sjw üzerinden reyting kasmakmış.

    sözün özü arkadaşlar: momentum önemlidir. ha bu dizi diğer diziler gibi değil. konu olarak kıyamete kadar sürebilir elbet ama momentumu bir kez kaybettiğin zaman oradan dönmek çok zor oluyor. o yüzden senaryo iyiydi kötüydü oralar tek mühim olan noktalar değil. esas önemli olan nokta dizi, arkasındaki rüzgarı kaybetti. artık rüzgar arkasında değil tam önünde. rüzgara doğru kürek çekiyor.
  • ow yine bir götünden anlama sendromuna yakalanmış troll ortaya çıkaran dizi.

    her "bilim kurgu" yapımının kendi içinde bir mantığı vardır. çöp kovasının adam yutması doctor who "evrenine" göre mantıklı bir olaydır. o izlediğin "saçma sapan" bölümde vitrin mankenleri de canlanıp yürümeye ortalığı dağıtmaya başlıyorlar sana göre bu da saçma o zaman. halbuki nerden bileceksin ki nestene bilinci nedir, nerden gelir, ne işe yarar... oturmuş tek bir bölümün 1 sahnesini izlemiş, gelmiş buraya ahkam kesiyor...

    "izlediği tek "bilim kurgu" doctor who olanlarmış" aman da ne güzel bayılırsınız insanları kafanıza göre yaftalamaya... bravo... sen böyle dedin diye kendimi o kadar ezik hissediyorum ki şu an anlatamam yani... hesabı falan kapatıp gideceğim buralardan... ne o bi de dövecek misin "ya da hiç dayak yememişizdir"mişiz... her bok da sizden soruluyor zaten...

    yani ne bileyim... "gerizekalıyım, saygısızım, insanlara hakaret etmekten hoşlanırım, popüler şeyleri eleştirmek, izleyenlerine/takip edenlerine bok atmak en büyük zevkim" demenin başka yolları da var... nasıl bir psikoloji içerisindesiniz ben anlamıyorum... bu arkadaşlarda kafa var olmasına da malzemeden çalmışlar, içinde beyin yok büyük ihtimalle.... hayır bi de her şeye böyle bir otorite, bir bilirkişi edasıyla yaklaşıyorlar ya... çok komik cidden...

    sen izleme ulan ayı...

    şafak 33
    (bkz: geliyor gönlümün efendisi)

    edit: bu entryi debe'ye sokan sevgili suser'lara teşekkür ederim elleriniz dert görmesin. trollerle yılmadan mücadele etmeye devam edeceğiz!!

    (bkz: bu daha başlangıç mücadeleye devam)
  • bu dizide çok fazla basitlik, bazen sakillik, bazen sallapatilik, biraz özensizlik, ve bilumum kötü özellikler bulabilirsiniz ararsanız.. hatta eğer kusur arama niyetiyle başına oturursanız en fazla on saniyede bir bile bulabilirsiniz yeni bi kusur.

    e o zaman seyretmeyelim di mi.. madem bu kadar kötü. ayrıca zaten bi sürü eleştireni de var işte, onlar da hep o kusurları gördükleri için diziyi kötülüyorlar.. seyretmeyelim o zaman..

    hayır işte öyle değil.. sayacağınız ve hatta saymanıza gerek olmayan çünkü bu diziyi severek seyreden insanların da zaten görebildiği o kusurların hiç birinin zerre önemi yoktur çünkü.. ve bütün o kusurlara rağmen bu dizi harikulade bi dizidir seyredinin gözünde.

    çünkü bu dizinin seyredeni (hatta bırak sadece seyredenini, yazanı da, çekeni de, oynayanı da) bu diziye bardağın dolu tarafına bakar gibi yaklaşır. o kusurlara değil, o kusurların biraz da ortaya çıkmasına sebep olan tamamen aşırı rahat hikaye yazımının diğer bi sonucuna, yaratıcılığa odaklanırız çünkü. her bölümde mutlaka artı noktaları alır bizim algımız sadece.. yoksa ne efektler umrumuzdadır, ne komik aksiyon sahneleri, ne başka bi şey.

    hikayelere, diyaloglara laf söylenemez mesela bu dizide.. dizide o zekayı hissedersiniz anında. her bölüm mutlaka yanınıza kâr kalacak bi şey bulabilirsiniz ayrıca. insanlara hizmet eden, beyinlerini ellerinde taşıyan ood yaratıklarını hizmetçi olarak pazarlayıp satan firma kendisini “ood’lar zaten hizmet için var olan bi tür, biz onları bu hale sokmadık” diye savunduğunda doctor “bir türün doğal içgüdüsünün hizmet olması mümkün değil.. evrimsel olarak imkansız” dediği an işte o bölüm için alacağımız kârı yazarız hanemize.. “ama biz onlara zulmetmedik, zaten bize hep barışçıl yaklaştılar” diye kendilerini savunmaya devam ettiklerinde donna “beyinlerini ellerinde taşıyorlar, düşmanca yaklaşma şansları mı vardı ki” dediğinde aha deriz o bölüm artık kazınmıştır aklımıza.

    ve hep bu tip zeka örnekleridir bizi bu diziye bağlayan şey. yoksa heyecan falan aramıyoruz bu dizide.. pompeii’de evlerini gözeten tanrılara adak adayan çocuk “household gods” kabartması önünde duasını ederken kabartmada doctor ve telefon kutusunu görüp de sonrasında dım dırımdı dım dırımdı diye jenerik girdiğinde gaza geliriz biz, 2000 yılında videoya iki yüz yıl sonra kaydedilmiş bi kayıt koyup karşılıklı konuşabildikleri an deliririz ekran başında (kayıtla konuşan kişinin cevaplarını yanındaki kişi kağıda dökmektedir ve o belge iki yüz yıl sonra doctor’un eline geçer, belgedeki karşılıkları prompter’dan okuyup cevap vererek kayıt oluşturur ve o kayıt iki yüz yıl önceye, yani bugüne gelir, böylece banttan kayıtla karşılıklı diyalog oluşur.. bu kadar zekanın sergilendiği başka bi dizi göstersenize lan bana), weeping angel’lar onlara baktığınız zaman donuk birer heykeldir ama sadece gözlerinizi kırptığınız anda bile hareket edebilirler, direkt ve kesintisiz olarak onlara baktığınızda hareket edemezler ve bunun adı için “quantum lock” der doctor, kuantum kilidi.. niye.. çünkü schrodinger’in kedisine bi göndermedir bu.. kedi öldü mü ölmedi mi görmek için bakman lazım. bakmadan bilemezsin.. weeping angel’a bakmadan bilemezsin ne yaptığını..

    siz baktığınızda komik mizansenler görürsünüz.. biz bakınca bunları. o yüzden bırakın eleştirmeyi. o saydığınız her kusurun farkındayız biz zaten. ama yine de harikulade bi dizidir bu.

    bu kadar yazmanın üstüne bir bölüm seyretmezsem olmaz.. beşinci sezonu bi daha seyrediyorum. şimdi izleyeceğim bölüm çok heyecanlı. çöp tenekesi düşmanlar (dalekler) winston churchill'i esir alıyorlar.. ehaeah.. hadi bakalım.. dım dırım dı dım dırım dı wwwwiiiuuuuuuuu wwiiiuuuuaaa...
  • benim için bir diziden çok daha fazlası.

    tanışıklığımız yeni sayılır aslında, iki ay öncesine kadar özel bir kanalda (hep bu lafı kullanmak istemişimdir) denk geldikçe izlemiştim sadece. varlığından epeydir haberdarım elbet, benim gibi bir bilim-kurgu hayranının gözünden kaçması mümkün değil zira. izlemeyi yakın zamana kadar ertelemiş olmamın en önemli sebebi, yalnızca dizi ile sınırlı kalmayan ve kitap, çizgi-roman, audio drama gibi birçok farklı koldan ilerleyen mitolojisinin gözümü korkutmuş olması. burada korkutmayı iyi anlamda kullanıyorum, çünkü böylesine muazzam bir külliyat nerd kişinin ıslak rüyasıdır aslen. bahsi geçen kişi aynı zamanda anlamsız bir şekilde mükemmeliyetçi ise de, işin rengi bir miktar değişebilir. en ufak bilgi kırıntısına varana dek hakkındaki herşeye vakıf olmak, tadını çıkarmak için bir önkoşul değil elbette fakat benim kafam öyle çalışmıyor maalesef. en azından iki ay öncesine kadar öyle çalışmıyordu.

    23 kasım 2013 günü day of the doctor özel bölümü gösterimiyle dizinin 50.yılı dünya çapında kutlandı. dostlar kendilerini eve kapatıp bölümü tüm dünyayla aynı anda izlerken ben de onları uzaktan izledim öylece. heyecanın bir parçası olamadığıma üzüldüm, izlemeyi bu kadar ertelediğim için kızdım kendime. gayet o gün oturup onlarla izleyebilirdim aslında ama mükemmeliyetçiliğim buna izin veremezdi elbet, hem bir bok anlamazdım muhtemelen (ki ne kadar doğru bir karar verdiğimi bugün anlıyorum, ama buna döneceğiz).

    sonuç olarak ben ve mükemmeliyetçiliğim (bu kelimeyi bir kez daha kullanmak durumunda kalırsam ekrana kusacağım) bir anlaşmaya vardık. 50 senelik bir mitoloji, zamanın başlangıcından sonuna uzanan bir macera külliyatı vardı önümde ama ben bunu göz ardı edip diğer herkes nasıl yaptıysa o şekilde başlamakta karar kıldım. içine girdikçe devamı gelecekti nasıl olsa, hem bugün whovian diye geçinen çoğu kimsenin başladığı noktaya kıyasla daha fazla şansım olacaktı beni bekleyene karşı hazırlanmak için.

    ve hazırlandım da.

    öncelikle diğer tüm fandom'lar gibi doctor who külliyatını da kılını kırk yararak inceleyen bir bilgi kaynağı olmalıydı, kısa bir aramadan sonra da buldum. (http://tardis.wikia.com/wiki/doctor_who_wiki)

    sonra bir liste hazırlamam lazımdı. day of the doctor bölümünü listenin sonuna nihai hedef olarak kondurarak, 2005 yılında başlayan yeni seriden günümüze bütün bölümleri listeledim önce. buraya kadar fazla karmaşık bir durum yok, dizileri biriktirip izleyen ve benim kadar titiz olan manyaklar da aynısını yapmıştır eminim. bu noktada doctor who adı altında yayınlanan diğer resmi (canon) yayınları bilerek göz ardı ettiğimi belirtmem lazım gelir, zira ortalama bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak yayınlanmış bütün kitaplarını, mecmualarını vs. satın alıp hatmetme gibi bir lüksüm mevcut değil maalesef. hem vakit yetersiz, hem nakit. ama eksikliğini de hissetmedim, bunun nedenine de geleceğiz.

    2005-2014 arası yayınlanmış yedi sezonun bölümlerini listelemekle bitmedi elbette iş, zira az evvel bahsettiğim tardis wiki sitesindeki listelemede dahi yer almayan irili ufaklı bir çok minisode, webisode, prequel bölüm ve animasyon vardı. bunun için de spoiler yememek için kıçımı yırtarak (ve büyük oranda başarılı olarak) başka doctor who sitelerindeki kronolojik listelerden yararlandım. eksik bölümler de eklenmişti listeye nihayet.

    sırada 2005 sonrası çıkan iki yeni spin-off dizisinin, torchwood ve the sarah jane adventures'ın listeye dökümü vardı. bilmeyenler için kısaca özet geçmek gerekirse; torchwood başrolde john barrowman'ın canlandırdığı yalanası insan jack harkness'ın yer aldığı, daha çok yetişkinlere hitap eden bir dizi iken, the sarah jane adventures adından da anlaşılacağı üzere elisabeth sladen'ın canlandırdığı gelmiş geçmiş en iyi companion sarah jane smith'in maceralarını konu alan çocuklara yönelik bir diziydi. bu üç dizi arasında ileride geçişler olacağından ve bir anlamda ana dizi ile paralel ilerlediklerinden listeye katmamak olmazdı. elbette ki diziler büyük oranda kendi içlerinde bağımsızlardı ve onları izlemeden de tecrübe edilebilirdi doctor who, ama en basitinden bu ikisini izlemeden doctor who üçüncü ve dördüncü sezon finallerini izlemiş olsaydım eksik kalacak imiş. yine az evvel bahsettiğim sitelerden faydalanarak diğer iki dizinin bölümlerini de kronolojik sıraya göre ekledim listeye. öyle ki, doctor who 3.sezondan itibaren başlayan iki dizi ile yeri geldiğinde üç bölüm doctor who, dört bölüm torchwood, iki bölüm sarah jane izleyerek ilerliyordum. yalnızca the sarah jane adventures bölümlerini direkt doctor who mitosuna etkisi olmayanlar dışında çıkardım listeden. beğenmediğimden değil, konsept bakımından fazla gerek görmediğimden. yine de david tennant ve matt smith'in konuk olduğu bölümleri izlemeseydim üzülürdüm, bunu da belirtmek isterim.

    araya bir de 1996 yılında çekilen ve 8.doctor paul mcgann'ın rol aldığı filmi sokuşturdum. nedenini spoiler olur diye söylemiyorum, ama her şeye rağmen iyi ki yapmışım. aldığım keyfi katladı kesinlikle.

    listeye son halini vermek kolay olmadı, zira birkaç kaynaktan birden takip ederek oluşturduğum için belli kronolojik farklılıklar mevcuttu ve spoiler yemeden hangi bölümün tam olarak nerede olacağını anlamam çok zordu. ancak neticede fazlasıyla göz ardı edilebilir bir yanılmayla neredeyse hepsini olması gerektiği sırada izledim.

    tüm bunları haybeye anlatmadık tabii. isterim ki yarın bi gün doctor who'ya başlayacak benim gibi rahatsız kimseler oluşturduğum listeden yararlansın, en güzel şekilde ve maksimum verimle tecrübe etsin diziyi. listenin son durumu aşağıdaki linkte mevcuttur. içeriğindeki bölümlerden doctor who olanları yeşil, torchwood olanları mavi, the sarah jane adventures olanları turuncu renkle işaretlenmiştir.

    http://tr.scribd.com/…/204111011/doctor-watchlist11

    alternatif link: http://www.docdroid.net/…ctor-watchlist11.docx.html

    kişisel doctor who tecrübeme dönecek olursak, son iki ayımızı neredeyse tamamen birlikte geçirdik. sabah kahvaltıdan yatsı ezanına kadar doctor who döndü, bilgisayar ekranında ve zihnimde. her bir bölümden sonra tardis wiki sayfasından ilgili bölüme dair okuma yaptım, kaçırdığım tek bir noktası olmadı bu sayede. ve yine bu şekilde eski seriyle de bağlantı kurdum, mitolojinin geneline kabaca da olsa hakim olmam mümkün oldu. hikayenin dizi dışında ilerlediği kolları göz ardı etmemle oluşan boşluğu da yine wiki sayfasından yaptığım okumalar esnasında ilgili eserlere yapılan göndermeleri didikleyerek kısmen de olsa doldurdum. hiç yoktan iyidir yani.

    böyle geçti iki ay, ve nihayet bu hafta içerisinde belirlediğim hedefe ulaştım. day of the doctor! o ne muazzam bir bölümdü, o nasıl bir nerdgasm idi öyle. şayet baştan almadan izlemiş olsaydım kesinlikle bölümde yer alan çoğu detayı kaçıracak, tekrar izlediğimde küfredecektim kendime.

    böylesine bir tutkuyla ve titizlikle, gecesi gündüzü doctor who olmuş şekilde izledikten sonra artık bir diziden çok daha fazlasıydı benim için. hayal dünyama yapılmış en güzel katkılardan biri olarak görmekteyim doctor who'yu, ve 50 yıldır izleyip de hayranı olan milyonlarca insanla aynı hisleri paylaşıyor olmak hem gururlandırıyor, hem de mutlu ediyor beni. hemen akabinde time of the doctor bölümünü de izleyerek listeyi nihayet tamamlamış ve hem 11.doctor’a, hem de haftalar süren doctor who maratonuna veda etmiş olmanın burukluğu var şimdi içimde. ancak, belki de en iyi doctor who hayranlarının bileceği üzere, her veda bir başlangıçtır aynı zamanda.

    bu şarkı sona erdi, ancak hikaye devam ediyor. hiç bitmeyecek bir hikaye bu.

    doctor who?

    ***

    ayrıca, (bkz: an adventure in space and time/#40153167)
  • --- spoiler ---

    4. sezon 5. bölümünde (the poison sky) gaz maskesini taktıktan sonra kendisine "latest firing stuff. what do you think, doctor?" diyen generale "are you my mommy?" diyerek beni ortadan yarmış karakter.

    --- spoiler ---
  • şu ve şunu aynı anda açın. ikincisinin sesini kısın.

    ne demek istediğimi anlayacaksınız.

    tanım: özlediğimiz efsane dizi.

    eklemeddin: birleşmiş hali
  • beğenmeyenlere iyi gözle bakmadığım başyapıt.

    ayrıca 2, 3 ve 4. sezonlara sıkıcı, david tennant'a itici diyenlerin de dili şişer.
hesabın var mı? giriş yap