• şu anda 20.55 ten dolar alınıyor ve 19.59 a satılıyor. ancak google a bunu 19.41 olarak yansıtıyorlar. artık gözünüzle gördüğünüz şeylere de inanmamanızı öneririm. bu konunun gerçekleştiği diğer ülke irandır. ınternette gördüğünüz oranlar gerçeği yansıtmaz.

    bir şekilde bir takım şeylere artık gözünüzle görseniz dahi inanamayacağınız döneme girdiniz. yine bir şekilde başta kalmayı başarırlarsa, türkiye cumhuriyetini hiç kimse kurtaramaz. sadece son 21 yılın ekonomik çizgisine bakın. son 3 4 yıldaki dik çöküşü analiz edin. ilk 10 a girmeyi hedefleyenler ilk 20den çıktılar. ülke elden gidiyor gençler. başka bir şansınız daha olmayacak. seçimi kaybederseniz, artık siyasi yönetim hakkında tek bir cümle dahi sarf edemeyeceğiniz, anında terörist ilan edilip, sokak ortasında infaz edileceğiniz bir yarına çıkacaksınız. kaçıp gitme opsiyonunuz da artık olmayacak. şimdi uyanmak zorunda olduğunuz zaman. ya şimdi, ya hiç.
  • amerika birleşik devletleri kurulduğu günden bu yana bastığı doların %60'nı pandemi döneminde bastı. bu konuya mart 2023'te değinmiştim. diyeceksiniz bize ne? bize büyük dert. amerika bastığı bu dolarları 2021 senesi sonunda toplamaya çalıştı. peki nasıl?
    2022 yılı bitcoin çöküşleri ve faiz artışı ile. ancak bu ikisi bile bu kadar enflasyon yaratan fazla doları toplamaya yetmedi.
    peki amerika'nın tarihinin en fazla dolar bastığı pandemi döneminde, bizde ortalama dolar/tl kuru görsel 7 tl idi.
    dolar'ın kontrolsüzce basıldığı dönemde dahi kur 7 tl.
    bugün 27 tl. hala amerika toplamak istediği oranda piyasadan doları çekememişken. diğer risklerimiz ne?
    cari açık
    eksi merkez bankası rezervleri
    1 yıl içinde ödenmesi gereken yaklaşık 270 milyar dolar dış borç.
    bu durumda dolar kurunun yönünü yazmaya gerek yok sanırım.
  • kemalistlerin ödünü kopartan kurmuş. ağzına sıçtığımın gerizekalısı. dolar 2.10'dan 1 yılda 3 lirayı gördü hala ne konuşuyorsun lan?
  • gerçekten bu son birkaç yıldır dünyaya neler oluyor? daha önce ne güzel herkes işine okuluna gidiyordu, büyük kariyer planları filan vardı insanların, ev alacaklardı, araba alacaklardı. ne oldu da böyle bir anda bütün beklentiler al aşağı gitti ve aşağı yukarı ortalama bir insanın bütün hayatı netflix aboneliği ve belki ancak yaşamaya yeten maaşını kazandığı işe gidip gelmeye dönüştü bir anda? ha bir de eklemek lazım, seksüel hayat nispeten önceki onyıla göre daha serbestleşti. yani eskiden daha ciddi ilişkiler ve belki de evlilik gibi büyük sorumluluklara giden bir yol varken bugün insan artık günde birkaç partneri rahatça değiştirir hale geldi. bunu eskiden zeginler yaparken, bugün bu hareketler lumpenlerin düzeyine indi ve bu sefer de evlenme ve soyunu devam ettirmek zenginlerin tercih ettiği bir şeye dönüştü. bunlar tesadüf mü? tabii ki değil.

    hepmizin son yıllarda sıklıkla duyduğu bretton woods anlaşması diye bir şey var. fakat bu gibi konular, genele yayıldığı zaman sadece yüzeysel olarak “altın standartının terk edildiği anlaşma yea, 1971'de yapılmış, nixon döneminde” düzeyine iniyor. bu gerçekten bu kadar olabilir mi? adamın teki çıkıp televizyona “altın standartını bıraktık artık” deyip geçilebilecek bir konu mu? daha önce bu standartı kim neden nasıl koymuştu hiç mi bunlarla ilgilisi yok? tabii ki var ve bunların konuşulduğu bir oturumda ancak zaten olan biteni anlamak mümkün. yoksa tabağımızda tamamen endüstriyelleşmiş ve şubeleşmiş bir restoranın önceki gün 24 saat buzhanede beklemiş et dönerini yemek gibi bir şey oluyor. halbuki eskiden böyle miydi? damağımızda patlardı değil mi o lezzet? işte aynı buradaki yüzeyselleşme ve kalitesizleşme gibi bir durum söz konusu oluyor, aslında akademik ciddiyet isteyen alanlarda günlük kahvehane muhabbeti yapmak. neymiş bretton woods, doların altınla bağının koparıldığı anlaşmaymış. buna çok güzel bir eleştiri getiren şant manukyan'ı da burada anmazsak, akademik ahlaksızlık yapmış olurum. yeni kitabı global piyasalar gerçekten çok kısa ve öz şekilde anlatıyor olan biteni. fakat her ne kadar kolay anlaşılır olmak için yazıldıysa da kitap, öncesinde çok ciddi okumaların yapılmış olmasını da istiyor bir yandan. kitap içerisinde atıf edilen fakat anlatılmayan o kadar çok kısım var ki kitabı okurken “bunları okumamış olsaydım, bu kitaptan ne anlardım acaba?” diye düşünmeden edemedim. muhtemelen bu kadar zihnim açılmazdı. buradan şant manukyan'a da büyük teşekkürlerimi sunayım. kitabı kesinlikle okunmalı.

    bretton woods anlaşması ikinci harbin bitmesine bir sene kala imzalanmış bir anlaşmadır. bundan önce ve sonra daha birçok anlaşma ve toplantı daha yapılıyor. washington konferansı, atlantik konferansı, paris sözleşmesi vs. gibi birçok anlaşma ve toplantı bretton woods anlaşması'nın ya temelini ya da eksik taraflarını kurar. dolayısıyla, bretton woods anlaşması sadece dünyadaki rezerv paranın ne olacağına dair yapılmış bir oturum değildir. bunun öncesi ve sonrası da vardır ve bunlar olmadan kendi başına düşünülemez. kısaca şöyle izah etmek mümkün: bu anlaşmada rezerv para belirlendi fakat öncesinde kimin egemen olacağının savaşı verildi, daha sonrasında politik etki güçleri dağıtıldı, mesela birleşmiş milletler bu anlamda kurulmuş bir beşli konseydir. savaşın hesapta kazananları fransa ve ingiltere de dahil olmak üzere, abd, rusya ve çin de vardır. halbuki savaşın asıl kazananı sovyetler ve abd olmuştu. fakat işte fransa ve ingiltere de kazandı mı kazandı yani. ekonomik olarak tamamen berbat bir haldeydiler. marshall planı, truman doktrini gibi tamamlayıcı ve ayağa kaldırıcı aksiyonları sayesinde abd'nin, avrupa ancak ayağa kalkmıştır. burada asıl konu bir yandan almanya ve japonya'nın saldırganlığıdır. bu saçma ülkeler bir daha böyle uluslararası saçmalıklar yapamasın diye de onlara yardım edilmiştir ve abd iç piyasası açılmıştır, bu ülkelerin ihracat yapabilmesi için. teknolojik ve finansal yardım ile de sulanınca bu ülkeler ayağa kalkmış ve dış ticaret fazlası veren kendi içerisinde refah üreten ülkeler haline gelmiştir. bunların üzerine diğer küresel organizasyoları da eklemek mümkün, dünya ticaret örgütü vs. gibi.

    konu tam da bu noktada ihracat kelimesi kullanılınca para birimine geliyor ister istemez. iktisadi bir realite olarak, ihracat fazlası olan bir ülkenin cari fazla üretmeye başladığında parası değerlenir, parası değerlendikçe de ihracatı bundan olumsuz etkilenir. tam tersi bu sefer ihracat açığı olan, cari açık veren ülke için geçerli olacaktır. fakat burada bir farklı unsur var, bu konu ekonomistler tarafından da tartışılmış, literatürde de triffin dilemması olarak biliniyor, merak eden açar okur, rezerv para denen paranın sahibi tarafında mekanikler tam da böyle olmuyor. evet cari açık rezerv para sahibi ülke için de bir problem fakat bu para altına bağlı olduğu zaman böyle. çünkü aslında rezerv para o ülkenin parası değil, altının kendisi oluyor. yine bu kısmı şant manukyan kitabında çok iyi anlatmış. amerikan doları'ndan önceki rezerv paraların aslında dolar ile çok da benzer rezerv paralar olmadığını söylüyor. çünkü o zamanlarda o ülkelerin paraları, portekiz, ispanya, hollanda, birleşik krallık gibi ülkelerin (imparatorluk döneminden bahsediyoruz genel olarak, ingiliz imparatorluğu ardıdan 1922'de kurulan birleşik krallık'ın para birimi yine rezerv para olmuştur) paraları aslında altına karşılığı olan paralar ve o paraların uluslararası ticarette kullanılmasının asıl sebebi bu para birimlerinin kendi itibarları değil, altına olan güvenden geçtiği vurgusunu yapıyor. bu çok doğru! fakat dolar için konu daha farklı, işte o yüzden bretton woods anlaşmasını konuşuyoruz. 1971 yılında nixon bu bağı kopartarak dünyayı gerçekten ilginç bir rezerv para ile tanıştırdı. itibarı kendisinde olan bir para, altında değil. bu tarihte bir ilktı. kağıt para tarihte ilk çin'de basılmış, bundan bahsetmiyoruz, global olarak kabul edilen, itibarı altına dayanmayan bir paradan bahsediyoruz. bu ilk defa amerikan doları ile gerçekleşti.

    altına bağlı sistemde dış ticaret tamamen kaydi olarak gerçekleşiyordu. altınlar bir merkezde depolanmış, bir defteri kebir, ledger, var, dış ticaret açığı veren ülkenin kaydı, açık verdiği ülkeye geçiriliyor. altın yerinden bile kıpırdamıyordu. altına bağlı itibarlı paralar ve bu itibarları paralara bağlı daha yerel paralar olarak dönüyordu dünyadaki ticaret. yani dış ticarette itibarlı para kullanılıyor, iç ticarette ise o ülkenin kendi para birimi. ülkeler de birbirlerine bu ticaret açıklarını rezervlerindeki altınlar ile ödüyordu. bu altın da yukarıda dediğimiz gibi aslında bir tür kayıt aracı sadece. gidip geldiği bile yok. çünkü gerek yok. fakat dolar için konu biraz daha farklı. dolar mevzuunda doların kendi itibarı var ve diğer yerel paraların da dolar karşısında bir kendi itibarları var. bu da işte kabaca kur olarak karşımıza çıkıyor. cari açık veren ülkenin dolar cinsinden kuru değersizleşiyor, böylece ihracat tarafında avantajlı hale geliyor, cari açığı kapanıyor, parası değerleniyor, para değerlenince bu avantajını yitiyor, önceki turda eline geçen dolarları eğer güzel işlere harcamamışsa, türkiye gibi araba ve eve harcadıysa tekrar aynı döngü söz konusu oluyor. faizler arttırılıyor, sıcak dolar geliyor, sıcak dolar ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor filan. sıcak dolar gelinç tabii ki kur stabilize oluyor, kur stabilken türk lirası'na dönüşmüş dolarlar yüksek tl faizi alıyor, vade sonunda tekrar dolara geri dönüşüp, bu sefer daha çok dolar alıp götürüyor, fakat sistem yüksek faiz verdiği yeni dolarlar da o sırada geliyor oluyor. işte bu da ekonomi dahisi ali babacan ekolü. acayip ekonomi biliyor değil mi? müthiş!

    şimdi bu durum doların anavatanı abd'de nasıl oluyor? dış ticaret açığı veriyor abd, bu demek oluyor ki dışarı dolar gidiyor. dışarı giden dolar nerede birikiyor? daha sonra o birikmiş dolar ile ne yapılıyor? olan şu: o dışarıda biriken dolar, parada kalmak çok riskli olduğundan, tekrardan serbest ve çok derin bir piyasa olan amerikan tahvil piyasasına geliyor ve tahvile dönüşüyor. kısacası, abd dış ticaret ile açık verirken, dışarı giden dolar tekrar abd'nin fonlanması için kullanılıyor. bu arada bu faizler filan da kabaca abd tarafından belirleniyor. gerçi burada ekonomik aktivitelerin reel durumu çok önemli. yani türkiye'deki gibi “indir lan faiz maiz istemiyorum” gibi bir yaklaşım söz konusu değil. farklı yaklaşımlar var acayip bilimsel filan. oralara girmek istemiyorum, tamamen ayrı bir konu. çünkü o warren buffett'ın "fools with phds" dediği insanlar aslında pek de iyi iş çıkart(a)mıyorlar. mesela bizde de var benzerleri, türkiye'nin tek derdi sanki faiz indirimleriymiş gibi “bir faiz arttırsak aslında her şey çok güzel olacak” argümanından öteye gidemeyen nice profesörlerin olması, kendi suçları değil. benzeri abd'de de var. bu genel olarak sistemin bir suçu. bugün işte bu sorun karşımıza çıktı ve bunun sancıları çekiliyor.

    şimdi olaya bakın, abd enflasyon var diye faiz arttırıyor, faiz arttırınca dolar değerleniyor, dolar değerlenince demek ki başka kurlar değersizleşiyor. başka kurlar değersizlesince onların ihracat avantajları daha da azıyor. dolayısıyla, yabancı ülkeler lehine bir daha değerli dolarlala daha fazla dış açıklar veriliyor. abd'nin dış açığı ticaret partnerlerinin fazlası demek, onlarda daha büyük yığınlar halinde biriken dolarlar bu sefer abd'ye tekrardan tahvil almak için geri geliyor. bu noktada sanki “ne güzel düzen ya, adamlar her türlü kazanıyor” gibi düşünülebilir, aslında öyle değil. abd için rezerv para olan dolar, basına aslında bir tür bela. diğer ülkeleri ayakta tutmak için kendi iç piyasasını onlara açmak zorunda. dikkat edilirse, bu imparatorluklar döneminin hiç de istenmeyen bir durumuydu. hatta piyasasında başka ülkenin olduğu yerlere sömürgen deniyordu. e şimdi abd o zaman diğer ülkelerin bir sömürgesi mi? yoksa kendi bastığı bedava para diğer ülkelerde üretilen zenginliğin karşılıksız şekilde satın alınabildiği bir cennet mi? aynı quantum coherence gibi aslında her ikisi de. bunu yine şant manukyan kitabında çok iyi anlatmış, merak edenleri kitabı okumaya yönlendireceğim ve kitapta da referans olarak verilmiş bir mckinsey çalışması var, bunu da aşağı referans olarak bırakacağım. kabaca diyor ki bu çalışma, abd rezerv para sahibi olmakan yılda yüzde yarım gdp civarında bir fayda sağlıyor. çoğu zaman da aslında zarar görüyor. bunun ayrıntılarını daha sonra başka bir yazıda konuşmamız gerekecek. bu kısımlar nispeten teknik konular.

    burada bir de james rickards'ın kur savaşları kitabını referans vereceğim, burada da bu kur zonları güzel anlatılıyor. usd-cyn, usd-eur, cyn-eur gibi kur hatları tarafında usd daima açık veren taraf. e yukarıda dediğimiz gibi o ülkeye açık vermek demek, o ülkenin senden daha çok faydalanması demek. yani bunu şöyle düşünmek gerekiyor, iki tüccar var, birbirleriyle ticaret ediyorlar, birisi daima ötekisinden daha çok alışveriş yapıyor. demek ki öteki tüccar daha fazla para kazanıyor. “e ama burada o iki tüccar kendi bastıkları parayı harcamıyorlar ki?” evet doğru bir soru, fakat kendi de bassa abd bu dolarları, yine de değerli olan bir şeyi veriyor karşı tarafa ve karşı taraf da bu sefer abd'nin dolar ihtiyacını, abd tahvilleri alarak geri fonluyor, abd de bunlara bir de faiz ödüyor, teşekkür ediyor kendisini fonladığı için. işte bu garip durumu trump, teorik olarak değil belki ama bir tür hissikablel vuku ile anladı. bütün savaşı buydu adamın. “america first!” lafı buradan geliyordu zaten. “bu ne lan” diyordu, “almanya'yı, japonya'yı, çin'i mini, hepsini ben fonluyorum ya” diyordu. o yüzdendi o bütün ticaret savaşları filan. tam da bu noktada bir başka dahi, ray dalio'ya atıf vermem gerekiyor, -evet, zımni şekilde şant manukyan'a dahi dedim, böylece zımnilikten görünürlüğe taşımış da olduk- der ki ray dalio:

    “önce ticaret savaşları başlar, ardından teknoloji savaşları gelir, sonra jeopolitik etki savaşları başlar, bunu sermaye ve iktisadi refah savaşları takip eder, en sonda da askeri savaşlar yapılır. sıralama budur!”

    der. şimdi biz bu aşamaların neresindeyiz, artık bu da okuyucunun kendi yorumuna kalacak. “ya vitru sen söyle n'olur” diyecek olanlar olabilir, bu noktada sizden yardım istemek zorundayım, çünkü tam olarak neyden bahsetmem gerektiğini çoğu zaman anlayamıyorum. yanlış anlaşılmasın, sezdirme yapmak değil amacım, benim için net görünen bir şey olduğu için çoğu zaman o şeyden bahsetmiyorum, halbuki bu konuşulması gereken bir şey olabiliyor. bunu genellikle reel sosyal ortamlarda hissediyorum. o yüzden sorularınızla beni yönlendirirseniz, bunları da başka yazılarda bir paragraf olara konu etmem mümkün olacaktır.

    “e o zaman doların rezerv para olması abd için kötü bir şey ise bunu abd neden hala daha sürdürüyor?” çok güzel soru! işte abd içindeki bir kesim aslında bunu istemiyor. bugün bütün dünyaya küreselciler vs. diye anlatılan, %99'u da kalitesiz komplo teorisi olan konuların temeli aslında burası. evet bugün abd dünyanın jandarmalığını yapıyor, çünkü rezerv para sahibi olmak bunu gerektirir. yani dünyanın jandarması olduğun için paran rezerv paradır, paran rezerv para olduğu için dünyanın jandarması olmaya da devam etmek zorundasındır. işte bu noktada genellikle gelişmekte olan ülkelerin kifayetsiz muhterisleri de “abd çökecek, allah abd'nin belasını verecek, yök olacak” beklentilerinin arkasındaki konu da bu. abd bu rolünden kasıtlı şekilde bile isteye geri çekilebilir. fakat bunu yapmak için önce kendi içerisindeki bu güç mücadelesine bir son vermesi gerekiyor. kabaca, trump, doların rezerv para olmaya devam etmesini fakat o kadar da rezerv para olmamasını istiyor gibiydi. cari açığı kapatmak için çin'e tariff koyuyordu. temel unsur burada sadece cari açığı kapatmak değil, ince ayrıntıları öğrenmek isteyenleri yine sant manukyan'nın kitabına yollayacağım, bu hesaplar aslında hiçbir şeyi değiştirmiyor. zaten değiştirmediğini de iktisadi bir deney olarak bütün dünya gördü. ne oldu yani, o tariffler çin'in verdiği fazlayı kaybetmesine mi sebep oldu? hayır! aksine daha güçlü dolar eline geçti, biraz da kendi kurunu değersiz kıldı yine bir şey değişmedi. buradaki para oyunu artık hissedilmesi gerektiği üzere farklı bir şey. bireylerin geçinmek için gece gündüz çalıştığı şey ile bu düzeydeki para farklı şeyler. yine başka bir yazının konusu olacak, para ile borç yani rezerv ile kredi farklı şeyler. fakat sıradan insanların dünyasında bunların ikisinin de işlevi aynıdır. fakat şu soruyu soracağım: dolar almak ile dolar borçlanmak arasında bir fark var mı? iki durumda da elinizde x dolar oluyor. yani gittiniz, bir döviz büfesinden, 100 dolar aldınız ya da gittiniz, 100 dolar borç aldınız. iki durumda da elinizde 100 dolar var. fakat farklı durumlar değil mi? işte rezerv ile kredi arasındaki fark da budur. bu fark, elinizdeki o 100 dolar ile ne yaptığınıza göre bambaşka bir hal alır. işte günümüz sisteminin finans simyası burada başlar.

    ne kadar mümkün olacak bilmiyorum fakat toparlarsak eğer, bu bretton woods anlaşması denen şey sadece altın ile dolar arasındaki bağın kurulması ya da koparılması konusu değil. bu arada bretton woods anlaşması derken, hem ikinci harb sonrası yapılan anlaşmayı hem de 1971'deki bu anlaşmadan cayılışını kastediyorum. ikisine birden bretton woods anlaşması diyorum, biri kabulü ötekisi terk edilişi yani. burada dünyanın nasıl bir sistem ile devam edeceği konusu da var. batı siteminde kabaca, liberal değerler ön plana çıkarılıyordu. bu liberal değerler, finansal alanda gelir eşitsizliği, siyasal alanda woke, sjw, political correctness gibi kanserleri ve kültürel alanda da nihilizm yarattığı için, bir tür sallantı içerisinde. kısacası, bugün dünyadaki değişim bütün bu alanlarda ardı ardına gelişecek değişimlerin yaşandığı bir dönem. aynı bretton woods anlaşması'nın ikinci harbin resmi bitişinden önce yapılması gibi aslında bugün de resmi ve de facto olarak henüz bitmemiş şeylerin bitişini yaşıyoruz. kişisel felsefemin bir parçasıdır, kendimce konuyu iyi açıkladığı için kullanacağım:

    "her şey başlamadan önce başlar ve bitmeden önce biter,
    yani aslında durum daima önceden hazırdır,
    gelişme süreci ise 'o' ana kadar sürer,
    gerisi ise -sürecin devamı, yaşanacak olanlar- kaçınılmazdır.”

    burada özü itibariyle şunu demeye çalışıyorum, görülür hale getirmek açısından, sizce, nietzsche “tanrı öldü” dediği için mi 'tanrı öldü', yoksa 'tanrı öldüğü' için mi “tanrı öldü” dedi? ben net bir şekilde diyorum ki 'tanrı zaten ölmüştü', nietzsche de bunu fark eden zeki biriydi sadece. bunu güzel bir şekilde telaffuz etti ve kitleleri olan bitenin ne olduğuna hem uyandırdı hem de uyardı. bugün yaşanan şeyler de böyle bir şey. “e peki ne olacak?, dolar rezerv para olmaktan çıkacak mı? yerine ne gelecek? dolar mı satalım? altın mı alalım?” bu soruların cevapları bakış açısına göre değişiyor. şant manukyan'ın düşüncelerini öğrenmek için kitabı alıp okumanız gerekecek. benim kendi düşüncelerimi öğrenmek için ise kendi reklamımı yapıyor gibi görünme pahasına, affınızı isteyerek, yine benzer şekilde şimdiye kadar yazdıklarımı ve eğer burada bahsetmeye kalkarsam bu yazı çok uzayacağı için bundan sonra yazacaklarımı okumanız gerekecek. okumaktan başka yol yok bunu alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor.

    kaynaklar:

    ray dalio - principles
    james rickards - kur savaşları
    şant manukyan - global piyasalar
    https://www.mckinsey.com/…h/an-exorbitant-privilege
    https://seyler.eksisozluk.com/…kirsa-neler-olabilir
    https://www.postevre.com/…rezerv-para-olma-statusu/
    https://www.cfr.org/…ckgrounder/truth-about-tariffs
    https://www.nytimes.com/…iffs-washing-machines.html
    rusya ukrayna savaşı/@vitruvius kadini
  • madem ekonomiden konuşuyoruz öyleyse biraz daha açalım. fed faizi artı ülke cds/100 bize ülke borçlanma maliyetini veriyor. yani bugün için yüzde 8 gibi bir faiz oranıyla dolar bulabiliyoruz. bugün tl faiz yüzde 50 ise bugün dolar bozup tl vadeliye yatırıp seneye anapara artı faizini tekrar dolara çevirip gidecek olan yabancı sözde yatırımcı ne kadar kazanmış olacak. olması gereken yüzde 50 eksi yüzde 8 yani yüzde 42 oranında dolar kurunun yükselmesidir. bu durumda aylık ortalama en az yüzde 3,5 artması gerekir. yoksa dolar bazında dehşet bir faiz vermiş oluruz ve kkm’yi mumla ararız. şimdi dolar düşük kalsın ya da faiz arttı dolar artmaz tabi diyenler tekrar bi düşünebilir mi?
    ekonomimiz bu kadar deneyi kaldıramayacak noktaya geldi. artık hevesle değil ciddi düşünme zamanı.
  • hem genel ekonomi hem dolar için bir şey yazmak isterim.

    öncelikle hükümet fena sıkıştı. hem ekonomiyi yüzdürecek hem de doları tutacak bi' şeyler arıyorlar ama tabi ki öyle bir şey yok. bununla beraber enflasyon endeksli tahvil daha bir süre gelemeyecek. neden diye sorarsanız hükümetin daha önceki davranış paternlerinde yatıyor. gerek 2018 eylül gerek 2020 kasım gerekse de 2021 aralık'taki faiz(ve kur korumalı hesap) artırımları dolar arttığı için değil dolar "kontrolsüz bi şekilde arttığı" için geldi. yani asıl mesele doların artışı değil, doların hükümetin kontrolü dışındaki artışı. bir de insanların canlarını yakmayı seviyorlar. 20 aralıkta da bu yüzden iki saat içinde 18'den 13'e geldi. enflasyon korumalı tahvili sürekli dile getiriyorlar, buradaki asıl gaye "bak doları düşürürüm haa" mesajı.

    enflasyon korumalı tahvil geldiğinde iki senaryoda gerçekleşir. biri doları bozduranlarına diğeri de tüm tl ve dolar hesaplarına.
    öncelikle tüm tl ve dolar hesaplarına böyle bir hesabın gelebileceğini sanmıyorum. çünkü bu durum ekonomiyi daraltıcı bir etki yapar ve hem bankacılar hem de inşaatçılar inanılmaz rahatsız olur. kaldı ki hükümetin istediği şey; "yatırım araçlarının hepsi enflasyonun altında kalsın ve insanlar elinde geçen parayı harcasın. bu sayede ekonominin çarkları dönsün, şirketler de yatırım yapsın." tl hesapların bu tahvile eklenmesi ekonomide durgunluğa sebebiyet vereceği için tl sahipleri avuçlarını yalar bence.

    mantıklı ihtimal doları bozdurana bu tahvilin verilmesi olur. ancak burada da iki önemli parametre öne çıkıyor; biri vade diğeri de getiri. eğer getiri az olursa veya vade 1 yıl gibi uzun olursa çok az insan bu tahvili alır. peki hem getirisi iyi olsa hem de vadesi kısa olsa bunun dolara ve ekonomiye etkisi nasıl olur?
    bunun kısa cevabı doların bir miktar gevşemesi olur. döviz tevdiat hesapları da genellikle bankalar için kullanışlı mevduatlar olmadığı için likiditeye de etkisi pek olmaz. yani ekonomiye daraltıcı bir etki yapmaz.
    muhtemelen insanlar ellerindeki doları ilk merkez bankası'na satar ondan sonra hazineden bu tahvili alır.

    peki sonra ne olur? merkez bankasına yine bir miktar net döviz girer, buna ek olarak önümüz yaz olacağı için dolar piyasada bollaşır. fakat bu da muhtemelen en fazla eylül veya ekime kadar su götürür. çünkü inanılmaz bir kredi genişlemesi var ve bu kredi patlaması hem doları arttırıyor(çünkü şirketler ucuz tl finansman alıp bunu sonra dolara çeviriyor) hem de enflasyonu azdırıyor.
    18 şubat 13 mayıs arası toplam kredilerdeki genişleme 600 milyar tl'ye yakın!!!görsel

    sadece bu da değil fed hem faiz arttırıyor hem de bilanço daraltıyor. aynı zamanda dxy endeksi geçtiğimiz günler 105'i bulmuştu. şu an bir miktar düştü(abd stagflasyona girebilir ve bu yüzden fed faiz arttırımını bırakabilir endişesi sebebiyle) ama 120'ye kadar yolu var gözüküyor.

    cari açık rekora doğru gidiyor;
    https://www.sozcu.com.tr/…ilyar-dolar-oldu-7137419/
    cari açık ve dış borç olduğu sürece iç piyasadan dış piyasalara(yani yabancı ülkelere) döviz transferi olur. yani içerideki döviz azalır ve azalan döviz doğal olarak değerlenir.
    kısa vadeli dış borca şuradan bakabilirsiniz; https://www.tcmb.gov.tr/… dis borc istatistiklerii/

    uğur gürses'e göre merkez bankası son 4 ayda 30 milyar dolar satmış. satış kamu bankaları aracılığıyla oluyor. bu satışın sebebi doları tutmak. zaten bu satış da şirketlere yapılıyor. böylece şirketler cari açığın ve vadesi gelen döviz borçlarını karşılıyor.
    https://t24.com.tr/…-30-milyar-dolara-ne-oldu,35256

    yani uzun lafın kısası bu yeni tahvilin ömrü de en fazla 3 ay olacak. iktidar önünde sonunda faizleri arttıracak ve bu saçma enflasyonun önüne geçilecek. tabii bu arada binlerçe şirket batıp milyonlarca insan da işsiz kalabilir.

    debe editi: dün bu entryi hızlı hızlı yazmıştım. o yüzden biraz beğenmemiştim. birkaç ekleme daha yapmak isterim. piyasada doları belirleyen birkaç parametre var, bunların bazıları iç bazıları da dış etkenlerden kaynaklı.

    dış etkenler arasında: amerikan 10 yıllık tahvilleri, dxy endeksi, fed'in faiz arttırımı ve quantitative tightening(bilanço daraltması). bunlar birbirleriyle ilişkili şeyler, yani fed faiz arttırırsa dxy endeksi yükselir gibi. fed şu anda hem faiz arttırımına gidiyor hem de bilanço küçültecek. gerçi son veriler abd'nin bir durgunluğa girebileceğini işaret ediyor ve belki fed bu durgunluk nedeniyle faiz arttırma işine son verebilir diyenler de var. bunu bekleyip göreceğiz. son günlerdeki dxy endeksinin düşüşü de bununla ilgili.

    iç etkenkler de sayısız parametre var, aklıma gelenleri yazmaya çalışayım. birincisi insanların ellerindeki tl ile dolar alması. yani açılan döviz tevdiat hesapları. bunu şöyle düşünebiliriz, bir mal, emtia veya ürün kişiler tarafından bolca talep edilirse onun da değeri artar. yani insanlar ellerindeki tl ile dolar talep ederlerse piyasadaki tl - dolar döngesi dolar lehine bozulur ve doların değeri artar. hem kur korumalı mevduat hem de enflasyon korumalı mevduat zaten bunu amaçlıyor. ancak doların fiyatını belirleyen tek etken bu değil.

    bir diğer etken enflasyon. abd'deki enflasyon diyelim ki %10 bizde %70. o zaman tl'nin yaklaşık yıl içinde %60 kadar değer kaybetmesi öngörülür. bu her zaman böyle gerçekleşmez, ancak bunu siz bir parametre olarak alın. enflasyonla beraber diğer etkenler ülke risk primi(cds), cari açık ve kısa vadeli dış borçtur. dış borcu yüksek ve cari açığı olan ülkeler kendi piyasalarından dış piyasalara döviz ödemek zorundadır. bu da içerideki dövizi azaltır ve azalan döviz değerlenir. çünkü piyasadaki tl miktarı aynıdır.

    tüm bu etkenlere daha onlarca etken sayılabilir ancak şimdi aklıma gelenleri yazdım.
  • ekonomi bürokratlarını kutlamak gerekir. 2 aydır dolar yatay ve isterlerse en az 2 ay daha bu seviyeye yakın yerlerde tutabilirler gibime geliyor. çünkü brüt rezervler yine yükselişte(117 milyar dolar) ve ekonomi yönetiminin aldığı her karar nerdeyse işe yaradı kuru baskılama konusunda. tabii net hata noksan ve rusya'nın da bu konuda inanılmaz yardımı olmuş. erdal sağlam'agöre botaş ödemeleri ötelenmiş olabilir.

    yaklaşık son 3 - 4 aydır gerek ihracatın nispeten iyi gitmesi gerekse de turizm gelirleriyle birlikte temmuz sonundan beri ekonomi yönetiminin dolar konusunda eli rahatladı. özellikle kredileri kobilere verip büyük şirketlerin dışarıdan borçlanmasını veya özkaynakla iş yapmasını sağladılar. büyük şirketler dış borç çevirme oranlarını %204'e çıkarmış durumda. son 17 senenin en yüksek oranında.

    bu sayede tl olarak verilen kredilerin dövize dönmeleri hem zaman alıyor hem de miktarı azalıyor. çünkü kobilerin dolar\tl piyasasına etkisi daha az, büyük şirketler de dışarıdan türkiye'ye döviz getiriyorlar. zaten kkm sayesinde vatandaş da dolara gitmiyor.

    ancak mevcut hal ilerleyen birkaç ay içerisinde bir anda bozulabilir. çünkü ihracat tarafında işler iyi gitmiyor. birincisi tl inanılmaz değerli kaldı. üfe bazlı reel efektif döviz kuru 2017 haziran ayına denk geliyor. bu da ihracatçıların aleyhine bir durum. bununla birlikte dış ticaret haddi düşüşüne devam etmekte. tim başkanı "kur enflasyon oranında artmalı" diyerek ihracatçıların zor durumda olduklarına işaret ediyor.

    fed ise bilanço daraltmada son gaz devam ediyor ve sadece 9 - 16 kasım arası 52 milyar doları yaktı. 31 ağustostan beri 2.5 ayda 200 milyar dolarlık bilanço daraltmasına gitti. bu azalan dolar etkisi yakında piyasalarda daha da hissedilecektir. her 200 milyar dolarlık bilanço eksilmesi 100 baz puanlık faiz artışına denk geliyor.
    https://fred.stlouisfed.org/series/walcl

    ek olarak doğalgaz ödemeleri kış nedeniyle artacak ve hükümet belki rusya ile azerbaycan'dan aldığı doğalgazı ötelese de iran'dan aldığı gazı ödemek zorunda kalacaktır. kaldı ki ruslarla da tam olarak anlaşılmış mıdır emin değilim. rusya merkez bankası'nın varlıklarının yarısından çoğu batılı ülkelerde el koyulmuş halde ve rusya savaş başladığından beri 100 milyar dolar rezerv harcamış durumda. onların da savaş nedeniyle dövize ihtiyaçları var. https://www.cbr.ru/eng/hd_base/mrrf/mrrf_7d/

    velhasıl kelam kısa dönem için işler iyi gözükmekte ancak uzun vadede flu durumda. seçimlere kadar dolar ne kadar baskılanır görmek kolay değil. bir miktar yukarı salınacaktır fakat o miktar kaçtır emin olmak zor.
    edit: debe editi yapılmistir.
    edit 2: bazı arkadaşlar rusya'nın öteleme yapmadığını söylüyor, dogru olabilir. bu benim değil erdal saglam'ın ve yine bazı ekonomi gazetecilerin iddiası.
  • kabaca 3.0-3.5 tl/usd pariteye kadar yolu var. bir gecede olmaz, ama eninde sonunda varacağı ve stabilize olmuş sayılacağı değer budur. bunun dışındaki her türlü söylem wishful thinking, politik baskı, "fitili ateşleyen ben olmayayım" ve sair düşünceler altındaki beyanatlardır. aradaki dalgalanmalar, ancak esas depremden önceki ufak gerilim boşalmalarına benzetilebilir.

    kabanın kabası bir hesap, şuradaki tcmb datalarıyla yapılabilir: http://evds.tcmb.gov.tr/…ctory/evdpw/rpt/745656.csv

    nisan 2003: üfe=100
    nisan 2003: tl/usd=1.61

    temmuz 2013: üfe=217
    temmuz 2013: tl/usd=3.49 (olmalıydı)

    yukarıdaki hesaptaki sapma payları nedir?

    - tüfe ya da üfe değil, ikisinin ortalaması alınmalıydı,

    - tl'nin enflasyonundan doların enflasyonu düşülmeliydi,

    - o tarihteki 1.6 tl/usd paritesi tesadüfün iğne deliği olarak doların aşırı yüksek olduğu bir nokta olabilir. bir noktada kesip bakmak yerine, birden fazla örnekleme yapılmalıydı,

    - açıklanan üfe/tüfe rakamları bastırılmış değerlerdir. hükümetler, hiçbir zaman enflasyonu olduğu gibi göstermezler, habire sepetin içindeki malzemelerle oynarlar, kimsenin işine yaramayan ve gündelik hayatı etkilemeyen malzemeleri dahil ederler vs.

    yukarıdaki -hesabı saptıracak- etkenlerin kabaca birbirlerini karşılayıp, hata oranını düşürdüklerini kabul edersek, en başta verilen 3.0-3.5 paritesi uçuk bir varsayım değildir.

    bir ülkenin parasının değerinin diğer bir ülke parasına karşı kendi enflasyonu eksi karşılaştırılan paranın enflasyonu kadar değişmesi gerekir. normal şartlar altında bu böyledir. bunu değiştirecek dış etkenler savaş, doğal afetler gibi ekonomiyi de etkileyecek büyük sarsıntılar ya da büyük ekonomik atılımlar olabilir. geçen sürede bunların hiçbiri olmadığına, memlekette petrol de keşfedilmiş olmadığına göre, yukarıdaki hesaplama -kaba olmakla birlikte- yol gösterici olabilecek bir hesaplamadır.

    herkesin ayağını bu yorgana göre uzatıp, temkinli olması gerekir.
  • matematik yapalım biraz;

    önce input'lar:

    tarih: 11 mayıs 2017, yıl sonuna tam 235 gün var.
    235 gün/32 gün = 7,34375 ay (hesaplar basit olsun diye 6 ay diyelim)
    bugün en yüksek 6 aylık mevduat faizi: 13% (enpara, 100.000 tl altı)
    merkez bankası yıl sonu dolar beklentisi : 3,8495

    50.000 tl paranı bugün faize yatırsan 6 ay sonunda kazanacağın para;

    6 aylık (181 gün) brüt getiri : 3.223,29 tl
    vergi kesintisi : 386,79 tl
    net getiri: 2.836,50 tl

    yıl sonu elindeki para: 52.836,50 tl

    50.000 tl'ni bugün dolar yapan adamın yıl sonu kazanacağı para;

    şu anki dolar alış kuru (enpara) : 3,575450
    50.000 tl'nin dolar karşılığı: 13.984,25 $
    bugün dolar mevduat faiz oranı (enpara) : 2,6%

    13.984,25 $ paranı bugün faize yatırsan yıl sonunda kazanacağın para;

    6 aylık brüt getiri : 180,30 $
    vergi kesintisi : 27,04 $
    net getiri: 153,25 $

    yıl sonu elindeki para: 14.137,51 $

    merkez bankasının yıl sonu tahminine göre elindeki para:

    14.137,51 x 3,8495 = 54.422,35 tl

    sonuç:

    bugün parasını tl'den 6 ay vadeli yapan adamın yıl sonunda 52.836,50 tl'si olurken,
    aynı parayı dolar yapıp vadeliye yatıran adamın elinde yıl sonunda 54.422,35 tl'si oluyor.

    tl cinsinden fark: 1.585 tl / ~3,2%

    yıl sonunda kurun kaç olması durumunda dolar alan zarar eder;

    52.836,50/14.137,51 = 3,7373

    dolar kuru yıl sonunda 3,7373'ün altında kalır diyorsanız tl'de kalmak;
    merkez bankası gibi üstünde kalır diyorsanız $'da kalmak mantıklıdır.

    yatırım tavsiyesi değildir.

    düzeltme: imla, kur.
  • turk lirasinda haftayi 5.67'den kapatmazsa, turkiye icin yeni bir gerceklige merhaba diyor olacagimiz para birimi.

    buraya yazdigim bir denklem vardi, o dogrudan yalan oldu... cok ilginc gunler, kagit paralara guvenin yerle yeksan oldugu, gbp''nin 1.20lerde, euro'nun 1.11lerde, yuan'in bir gecede deevalue oldugu, arjantinin 2 senedir yedigi korkucn devaluasyon ustune, bir gecede %30 daha yedigi, ruble'nin, brezilyain %2 bir gunde deger kaybettigi gunlerde, try tek basina rezerv para birimi gibi duruyor su an, sacmalik mi? bence sacmalik... almanya resesyonu konusuluyor, turkiyenin en buyuk ihrac bolgesi euro zone abi ben cokuyorum diyor, turkiye nereden euro bulacak da bu euro yu ic tuketim/odemeler icin try'ye cevireck ve try talebi yaratacak? hic birisinin cevabi yok.

    altin 1520 olmus, dunyada resesyon sesleri, kagit paralara guven sifira dogru hizla kosuyor, herkes deli gibi kagit para satip bond/kupon aliyor, sp500'den cikma firtinalari falan filan derken

    try yine sapa saglam..... 2011'den gelen "tryusd" inverted grafigini , 2017'deki gorece olumlu havada kiramayan turk lirasi,
    tcmb merkez bankasi baskanini kovdugu,
    ihtiyac akcesini aktardigi,
    reel rezevlerinin eksiye indigi,
    brut rezervler ile top cevirdigi,
    halkin buyuk bolumunun dolarize oldugu
    faizleri indirdigi, reel faizin sifira yakinsadigi
    donemde kiriyor..
    rezerv para olsan boyle bir performans cok zor bu devirde.

    cok onelmi bir grafik, hesabi olanlar usdtry degil tryusd grafigine baksin demek istedigimi anlar.

    ben artik konunun her sabah 08.58'de kamu bankasi satislarindan ciktigini dusunuyorum, baska abiler oyunun icinde.... hala 08.58'de gelip satiyorlar, bu gun de sattilar, ama bunlarin artik kamu bankaci/tcmb oldugunun dusunmuyorum.
    isin icinde baska hesaplar var gibi...
hesabın var mı? giriş yap