• kendisi bebeğini karnında değil, plates topunun içinde muhafaza etmektedir.
  • karşısına geçip "kahrolsun pilates, yaşasın pilav-patates" demek istediğim eski model hanım.
  • annemin bana üç aylıkken hamileyken çektirdiği bir fotosu var, kadın alien sürüsü doğuracak gibi dostlarım. oburiks gibi göbek var. bıraksan 9 ayın dolmasını beklemeden oracıkta nijerya milli takımının ilk on birini doğuracak gibi. şimdi yıllar sonra yanıma sırayla utaka, etuhu, yakubu falan gelse "biz de senin kardeşiniz" dese, hiç ses çıkaramam, o göbekten beklerim çünkü. gerçi nihayertinde çıka çıka ben çıktım o da ayrı konu.

    bir de tv8'i ayakta tutan isimlerden biri olan ebru hanım'a bakıyorum, 6 aylık hamileymiş yanılmıyorsam, karın ip man karnı gibi, bruce lee karnı gibi, inanılmaz bir şey, nazar değmesin hey maşallah diyorum. peki benim annem niye öyleymiş lan? bu işte de bir tuhaflık var kardeşim. ya annemi inceleyin, ya ebru'yu...
  • "hamsi bu sıralar çok trend" diyen bir insan. mevsimi geldi filan diyoruz biz ona halk arasında allahım yarebbim.
  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?
  • bizim burada çalışan bir abla var. yıllardır kadını bir kere bile makyajsız ya da saçı başı dağınık görmedim. her zaman çok şık, temiz, klas bir hanımefendidir. bundan birkaç yıl önce bu ablanın çocuğu vefat etti, hem de bir ailenin kendisini suçlayacağı bir şekilde.

    cenaze oldu, pide mide derken işte abla 1 haftadan kısa sürede işbaşı yaptı. her zamanki bakımlı, güzel haliyle. etrafta arkasından konuşan da çok oldu tabii, mahalle karısı edasıyla, ölen oğluna üzülmediği imaları havada uçtu...

    ablayı bazen terasta görüyorum (ki terasa burada çıkan çok kişi olmaz). en kenarda parmaklıklara yaslanmış, herkesten uzak, kah yere kah ufka bakarak üst üste 2-3 sigara içiyor. içindeki acıyı ordaki halinden ben anlayabiliyorum. dolan gözlerini görebiliyorum.

    ebru şallı özelinde bir şey anlatmıyorum aslında ama neden bu başlık derseniz, işte buradaki mahalle karıları için aslında. kimsenin acısını bilemezsiniz, yaşamadığınız şeyin yorumu da size düşmez. herkesin her koşulda vereceği tepki farklıdır, içini yargılamak sizin işiniz değil.

    siz istiyorsunuz ki herkes sizden kötü duruma düşsün, perişan olsun ki onlara acıyabilesiniz. vah vah diyebilesiniz, ağlasınlar bağırsınlar, acınası hale gelsinler ki kendinizi 'superior' hissedebilesiniz. birileri size o malzemeyi vermeyince de mahalle karısına bağlıyorsunuz.

    keşke herkes kendi işine bakmayı öğrenebilse canım ülkemde.

    edit 1: arkadaşlar :) burası bir forum değil. ben sözlükte ayşe böyle bi yorum yapmış diyerek onu mentionlayıp yazmadım ki entrymi. okudum okudum görmedim diyor bi de :) arkadaşım ben birinin entrysine yorum yapmıyorum ki. sosyal medyada gördüğüm genel bi durum hakkında kendi fikrimi yazıyorum. artık entry girerken de sizden izin almamız mı gerekiyor çözemedim ben. yallah donanımhaber'e falan o zaman ne diyeyim bol bol birbirinize çemkirir durursunuz.

    yıllar sonra gelen edit: bu entryi girdiğimi unutmuşum bile biri favorileyince hatırladım. o bahsettiğim abla intihar etti geçen sene. konuşanlar konuştuklarıyla kaldı. artık dayanamıyorum, özür dilerim yazmış, asmış kendini. hayat kısa yargılamayın insanları…
  • boşanmasıyla, demet şener-ibrahim kutluay çiftinin de boşanabileceği konusunda beni umutlandırmış kişidir. forever demet akalın!

    edit: yıllardır bu entryle ilgili o kadar çok mesaj geldi ki, nerden biliyorsun bilmem ne diye. bence tuhaf olan bilmek değil bilmemek. bu devirde ünlü ve zengin olup da boşanmamak mümkün mü acaba? bir elin parmaklarını geçmez. hoş bu entry de bir espriydi ama neyse.
  • kaybettiği oğlu pars ile ilgili ilk kez konuşmuş.

    'biri içime ateş atmış gibi. hayatta hep güçlü durmaya çalıştım, küçüklükten beri güçlü bir yapım var. ama bu, başka bir şeymiş… hiçbir acıya benzemiyormuş! bitiyorsun! üstelik daha çok başındayım her şeyin. bugün 22. gün. hayatta olmadığını, nefes almadığını, bana, "güzel annem" diyemeyeceğini, o tatlı gözleriyle derin derin bakamayacağını kabul edemiyorum. ben ponçik'le yaşıyorum hala. biz iki yıl çektik bu hastalığı, hastanede yaşıyor gibiydik. son üç ayımız kötüydü. ama hastane sürecinde çok güzel günlerimiz de oldu. şimdi de sanki hala orada, sanki gidip görebilirim. oysa ponçik, zekeriyaköy'de bir mezarlıkta… toprağın altında… mezar taşında, 10 yaşındaki oğlumun adını gördüğümde inanamıyorum… 10 yaş nedir ki?! küçücüktü daha…daha önünde yaşayacağı bir hayat vardı… doyamadım oğluma… hiçbirimiz doyamadık. sık sık gidiyorum yanına.
    sohbet ediyorum. sanki beni duyuyor gibi geliyor.
    işte orada dua ederken, "evet ya, gitti!" diyorum. artık hastanede ve hayatta olmadığını ancak mezarlıktayken idrak edebiliyorum.
    ama normal di mi? çok yeni daha. kafam gidip geliyor. durup dururken ağlamaya başlıyorum mesela. kabullenme sürecindeyim belki de. gerçi 2 yıldır acı çekiyordum. yansıtmamaya çalışsam da gerçek bu. birileri, içime atmış gibi. üzerinde alevler olan bir top. oradan oraya çarpıyor içimde. dönüyor dönüyor, tüm vücudumu sarıyor. sonra kora dönüyor, o koru da hissediyorum.
    "bitti mi yoksa?" derken, yangın tekrar başlıyor. ilacın ya da herhangi bir şeyin fayda edeceğini düşünmüyorum. belki mental olarak bir süre edecektir.yapacak bir şey yok, ateş düştüğü yeri yakıyor. ömür boyu da yakacak. cansız bedenine son sarılışım. o melek yüzüyle huzur içinde uyurken ki hali, hiç gitmiyor gözümden önünden… ben artık uyuyamıyorum, beynim uyumayı reddediyor.
    vücudum yorgunluktan iflas edip uyumak istese de beyin direniyor, uyumuyor. ilaçla uyuyabilmek istiyorum ve dua ediyorum "n'olur oğlumu rüyamda görebileyim" diye."

    şu anda da saçma belki ama "üşüyor mu, aç mı?" diye düşünüyorum. tabii ki makul bir açıklaması yok ama, "beni çok özler, o bensiz ne yapar ki?" diyorum.
    ben ilaçlarını filan verirken, gözlerimin içine bakardı, o kadar güvenirdi bana. şimdi tabi düşünmeden edemiyorum: "korkuyor mu? üşüyor mu? karanlıkta mı? aydınlıkta mı? nerede?" o yüzden, "ponçik benimlesin!" yazdım o gün. "nerede olduğunun hiçbir önemi yok. annen seni bırakmayacak, hep yanında…"

    çok başka bir ruhtu. bilge bir çocuktu. herkese bir şeyler öğretti, ailede. bana çok düşkündü, ben de ona. beren'le olduğu gibi onunla da özel bir bağ vardı aramızda.
    ponçik, galiba benim en yakın arkadaşımdı. o yüzden "yarım" hissediyorum şu anda kendimi. birbirimizin yansıması gibiydik biz. tabii ki herkes düşkündür çocuklarıana ama amansız bir hastalıkla mücadele ederken, 7/24 yanında oluyorsunuz. ikimiz ortak oda kullanıyorduk.

    çünkü gece bakımı vardı. alması gereken ilaçlar vardı. hem annesi hem hemşiresi hem sırdaşı hem arkadaşıydım.

    matrak, hayat dolu, dünya tatlısı bir çocuktu. şefkatli, sevecen. bir gün bile bana sormadı, "ben ne zaman iyileşeceğim? ne zaman diğer çocukları gibi okula gideceğim?" diye.

    "ben neden bu hastalığa yakalandım?" diye isyan etmedi. çünkü üzmek istemedi, kimseyi. hele beni… asla! gözümün içine bakardı bir mutsuzluğum var mı diye.

    ben de onu üzmek istemezdim. hastanede aşağı iner, tuvalette ağlayıp ağlayıp, sonra yüzümü toparlayıp, öyle çıkardım odasına ve gücümü toplayıp, "hadi şimdi monopoly oynayalım!" derdim. ama hisleri kuvvetli bir çocuktu. biz, birbirimizin içini okurduk"

    of ki ne of. sabır dilerim.
  • sanki ilk kez ete kemiğe, kana sinire büründü herkes için. her daim renkli, fit, zengin, mutlu bi figür gibiydi. kutu bebeği!

    bence haberi duyan herkes en azından ilk beş saniye oğlunun ölümüne bunun için inanamadı. zihnimizdeki şemalar çarpıştı. yıllar içinde beslenme , spor, şöhret ikonu hâline gelmiş bu kadına bu acıyı giydiremedik.

    yavrusunu kaybetmiş herkes gibi yüreği yangın yeridir bugün. ve bundan sonraki her gün. son ana kadar bi yarık, kan çanağı olacaktır içinde. kendisine sabrın ganisini, yavrusuna aydınlığın yücesini dilerim. hakikaten sevinç ve ışık dolu bi çocukmuş pars. gittiğin yerde çok mutlu ol çocuğum.
hesabın var mı? giriş yap