43 entry daha
  • hakkında kimsenin kötü konuşmadığı bölgedir. yemekleri, müzikleri, coğrafyası, insanı, doğası, etnik yerleşimi, politik görüşü gibi bir çok konuda; ege gibi, trakya gibi, akdeniz gibi anadolu gibi, doğu anadolu gibi farklılığını her daim belli eden yerdir. belki de bölgelerin bu denli birbirlerinden farklı oluşunun bir ürünüdür ülkemiz. cezbeden budur.

    ama nedense bir ezilmişlik hissedersin müziğinde. süreyya davulcuoğlu, kamil sönmez düetlerinde hep neşe vardı ki bizim nesilde. böyle neşredildi yıllarca. yerel müzisyenler çok çabalamıştır, her türü denemiştir. deli horonu trt ye taşımışlardır. tenzih ederek; nedense ismail türüt ve eşraf-ı, davut güloglu ve mankenleri bana tattırmamıştır, murgulda bilmem kaç bin rakımdaki bulut üzerindeki tulumun sesini. yine de bünyeler kazım koyuncu, fuat saka, volkan konak ve son gözdem gökhan birben i aramıştır. ağlamakla, kaş çatmak arasındadır bu insanların ağızlarından dökülen sözlerin notalar ile düeti. karadeniz müziğinin özünde ezilmişlik var ki bu hissi kalpte değil direkt boğazda hissediyoruz. ama ne gariptir ki nasıl roman havası bizi ortaya dökse, karadeniz türküleri de bir o kadar düşündürür. sevgiye ve aşka susamışlığı anlatmak ister her ne kadar “ha uşaam ha” desede...

    insanı coğrafyasında sıkışmıştır karadenizin. samsun dan hopa ya yeşil denizinin içindeki siyah çizginin hemen yanında ev yapmalıdır. zira bahçe denilen evin arkası koca dağların eteklerinden ibarettir. evlerin birbirinden çok uzak oluşu, ilişkilerinin öyle olduğu anlamına gelmiyor. birlikte yaşamayı, komşuluğu ve hemşehriliği çok iyi bilir ve uygularlar. kulağa hoş gelen bir çok dilin etkisindeki ağızları, sohbetlere neşe katar. çok ince bir espiri yetenekleri var ki nesiller boyu değişmeyen. yine de ezikliği asla hayatlarına sokmayan bir yapıları vardır. bu yapılarını her yönüyle ortaya koymaktan çekinmezler. yemeklerine bile duygularını dökmeye çalışırlar. tartışmalarını atışarak, aynı yemeklere değişik isim takarak, aynı müziğe farklı ayak oyunları yaparak gerçekleştirir, evlerindeki mutfakların büyüklüğü ve varenda, balkon veya terasın olması zenginlik değil, gönül zenginliğine işarettir. herkes gelsin oturalım oynayalım konuşalım diye...

    öyle ki, mıhlamaya kuymak diyenler aynı şehirden de olabilir. çotanak’a yumru diyenler de kardeşlerdir. taflan’a karayemiş diyenlerde kapı komşusudur. biri dible’yi fasülyeden yaparken diğeri karalahanadan yapar. bir kadın fasülye turşusu kurarken diğeri bu fasülyeyi kızartır. yemekleri gibi hep heyecan ve neşe içerirler.

    çok göç vermiştir o yüzden sevgililer hep uzaktır, manilerde, şarkılarda ve artık telefon mesajlarında. hava çoğu kapalı ve inceden bir ahmak ıslatan, cmyk renk paletinde bulunmayan yeşilin içinde yaşarsın ve pencereyi açtığında bulutların üzerindesindir her ne kadar toprak ve çam kokusu burnunu delsede... böyle bir yerde aşık olmamak için zor tutar insan kendini, saf ve beyaz güzellere.

    yazacak çok şey olmasına rağmen karadeniz benim için, her cümlenin sonunda gizem ve duygu fiillerinin kullanıldığı konudur. 1998 yılının mayıs ayında çektiğim 1440 kare fotografın her birine bir isim vermişimdir. mardin evlerinin büyüsü, istanbulun sarayı, kelebek vadisinin muhteşemliği neyse karadeniz kareleride benim için öyledir.

    abant’tan hopa’ya bir yol, bir hayat, bir tarz demek daha doğrudur.
236 entry daha
hesabın var mı? giriş yap