22 entry daha
  • mülkiyet insanın "teknik üretmesi ve bunu kültürle devretmesi sonucu ilerlemesi"nin temel motivasyonu olduğu için gelişmiş bir kavram değildir. yani insan bir şeylere sahip olmayı çok istediği için yenilikçi girişimci olmuş da, böylece insanlık ilerlemiş gibi bir durum yok tarihte. döngüsel nedensellik gibi şeyler var olabilse de, özellikle bu hikayede de yaratmamıştır; sonuçlar sebepleri yaratmaz.

    mülkiyeti açıklayan kavram "icatçı, gelişmeci, doğayı manipüle edebilen insan zekası" değil, "iktidar"dır, "güç"tür. mevzubahis teknik gelişmelerin, nüfusun bir kısmının boşta kalmasını mümkün kılacak şekilde, ya da başka bir deyişle nüfusun bir kısmının toplumunun tamamının gıda ihtiyacını hatta daha fazlasını üreteceği noktaya gelinmesiyle kurumsal ve ideolojik bir nesne olarak, bugünkü anlamına yakın bir şey olarak tezahür etmiştir. buna artı değer diyoruz, buna el koymayı mümkün kılacak şekilde toplum üzerinde askeri ve ideolojik tahakküm şansı olan iktidar zümreleri mevcut teknik ilerlemenin sonuçlarına ve avantajlarına el koymuşlardır tarih boyunca.

    somut örnekle gidelim: mesela avcı toplayıcı bir toplumda bir kişi tohum ekmeyi bulur, bunu bütün nüfus öğrenir, ilk bulan olmanın avantajını bir kaç yıl veya nesil yaşar (patent hakkı sayesinde milyonlarca dolar kazanmaz mesela), ama mevcut nüfusun tamamı avcı toplayıcı şekilde ucu ucuna yetecek şekilde gıda teminiyle meşgul olan toplulukken, kıtlıkta eşitlik içindedir. şimdi dönüştüğü yerleşik tarım toplumu içinde artık, önce her çiftçi aile bir yılda bir buçuk yıllık gıda üretebilmektedir, veya 4 ay yoğun çalışıp yıllık gıdasını temin edebilmekterdir. bu aslında ortada aynı sayıda insanın çok daha fazla gıda üretebildiği veya toplumun bir kısmının tamamının gıdasını üretebildği yeni bir durumdur. şimdi eğer ortada bir artı değer varsa, buna zorla el koyacak agresiflikte ve/veya örgütlülükte kişi ve çetesi (devletin prototipidir bu), bu yerleşik yeni toplumun lideri, bir şeylerin "sahibi" olur. insanların ürettikleri gıdalarının açlıktan ölmeyecek kadarını onlara bırakıp fazlasına el koymayı meşru hale getirecek şey, güç kullanma tekeline sahip baskınlıktaki zümrenin veya liderinin kendisini üretimin yapıldığı yerin sahibi ilan etmesidir. bunun kendini havanın sahibi ilan edip insanların nefes almasından vergi almaktan farkı yoktur. ancak bu sayede kendisi elinde kılıç tutarak veya kılıç tutanlarla el konulan bu artı değeri paylaşarak insanların emeklerinin üstünde çalışmadan yaşamakta ve üstüne üstlük adaleti ve güvenliği sağlayacak (yani:bu sistemin devamını sağlayacak, itiraz edeni indirecek) silahlı gücü de besleyebilmektedir. bu güç de aslında çalışmadan üretmeden yatmaktadır. 100 kişlik farazi bir toplumda 80 kişi 100 kişinin gıdasını üretebiliryorsa, bu 80 kişiye 70 kişilik gıda bırakılır, (kişi başı 0.87 birim; ambarımda iki yıllık yemek var deyip, rahat edemez, her zaman kıtlık endişesi ile işlerine sarılırlar), kalan 30 birimlik gıdanın 15 birimini tüm o üretime el koyacak güçteki lider ve ailesi 5 kişi olarak yer (kişi başı 3 birim). bu toprak ağası egemen kral bey vs. kimse onun sistemini devam ettiren 15 kişilik asker tahsildar falan ekip de 15 kişi kalan 15 birim gıdası (kişi başı 1 birim) ile "çok şükür tarladaki marabalar gibi yarı aç yarı tok çalışmıyoruz" diye egemene sadakatini tazeler. oysa üretimin %100'ünü o seksen kişi yapmakta. toplumun %5'i çalışmadan asilzadelik yapmakta, %20'si de "güvenlik", "adalet", "vergi toplama için" yani o %5'e hizmet ederek vakit öldürmektedir. şimdi bu örnekteki gıda üretimi herhangi bir toplumda gerçekte de en önemli üretim kalemlerinden birisidir. ama siz bunu tüm mal (kıyafet, konut, araç gereç) ve hizmetlerin (ulaşım, sağlık, eğitim, eğlence sanat) üretimine ve bu üretimdeki artı değere el konması olarak düşünün. mesela bir toplumdaki hekimlerin de toplam mesaisine de bir üretim ürün olarak bakın ona da yine bu %5 ve kaynak kalırsa, kalan %15 ulaşabiliyorsa burada mülkiyet üzerinden ele geçirilen kaynakların takası ile sağlık hizmetine el konulmaktadır.

    modern toplumda bireylere tanınmış kutsal, dokunulmaz mülkiyet hakkı* bunun binlerce yılda dönüşüm geçirmiş halidir, kral ve toprak ağalarından, soylulardan, orta sınıfa kadar inmiş evrenselleşmiş bir haktır (bkz: rant). kişiler mülklerinin, emeklerinin vergisini "devlet"e ödemekte, mülklerinden rant elde edebilmektedir. ancak mülk sahiplerinin bu şekilde çalışmadan üretmeden yaşaması için sistemin yine en altında mülksüz çalışanların, çalışmak zorunda olanların, çalışmazsa mesela kirasını ödemeyip sokakta kalacak, aç kalacak veya doktora gidemeyecek insanların, gerçek bir işçi sınıfının olması gerekir. bu sayede bir insanın maaşının yarısından fazlasına kira olarak alıp aileden (bkz: miras) kalan fazldan iki evle, çalışmadan üretmeden yaşamak mümkün olmaktadır. bu tip bir rantiye aslında kiracılarını köle maraba olarak kullanmaktadır, ancak para ekonomisinde onları doğrudan tarlasında çalıştırmamakta ve yiyeceği yemeği ürettirmek yerine, asgari ücretli maaşlarının yarısı ile gidip marketten alışverişini yapmakta veya restorana gidebilmektedir.

    burada dikkat edilmesi gereken; kişinin kullanımındaki şeylere, evine arabasına tarlasına sahip olmasına yönelik bir eleştiri yoktur. "popomdaki donuma sahip olmam hırsızlık mı şimdi, mülkiyet hırsızlıksa?" gibi bir soru akla gelmesin. birisinin kendi ihtiyaçları için kullandığı her şey, onun kullanımına münhasır kalabilir, buna mülkiyet diyeceksek bu mülkiyetde sorun yok. donlarını fakirlerle dönüşümlü giymek zorunda değilsin, aynı şekilde bir kişi içinde oturduğu evinin, kullandığı arbanın, içinde çalıştığı dükkanının, ekip biçtiği tarlanın bahçenin kalıcı "sahibi" olabilir, buna yönelik bir itiraz yok. hatta bilinen mülkiyet rejiminde servet zamanla birilerinin elinde asimetrik şekilde toplandığı için (yüzlerce dairesi olan insanlar örneği gibi) bunun tam tersi bir duruma mülksüzlüğe doğru bir gidiş oluyor. engels'in ailenin ve mülkiyetin kökeninde yaptığı analizde eski roma'da bağımsız köylüler birkaç nesil veya bilemedin asırda borçlanma kıtlık vs. derken tarlalarını toprak ağalarına zengin ve güçlülere kaptırıp maraba ve (bkz: serf) haline geliyorlar. sorun olan mülkiyet, kendin kullanmadığın ama birine kullandırdığın ve o kişinin emeğinden pay alarak çalışmaktan yırrttığın mülkiyettir (bkz: rantiye). yani ailenden miras kalan evde oturabilirsin, birileri barınma ihtiyacını karşılıyordu şimdi sen oturuyorsun bir haksızlık yok. ancak miras kalan fazladan evlerin kirası ile geçinmek, faizle geçinmek, kendi çalışmanla edinmediğin imal etmediğin şeylerin kirası ile geçinmek rantiyeliktir.
174 entry daha
hesabın var mı? giriş yap