• sen risk al, yatırım yap, üretim araçlarına sahip ol, sonra bunları işletme riskini al, sonra ürün çıkart sonra bu ürünün pazarlama, satış, satış sonrası destek risklerini al, sermayenin, hammaddenin ve fiyatın enflasyon riskini al, yatırımın geri dönüş riskini al, geceleri uyuyama, tatilde bile hindi gibi düşün, saçın başın dökülsün, çoluk çocuk arada haberin olmadan büyüsün, starbucks da oturup americanonsu yudumlayıp iphone'dan ınstagram'da karı kız kovalayan, eli sikinde akşam kimi siksek diye takılan pembe hoodie giymiş ergen mülkiyet hırsızlıktır desin.

    emeğin sonucu edinilmiş, risk alınıp bedeli ödenmiş sahiplik anasının sütü gibi helaldir.

    konfor alanından çıkmayıp yüksek gelir veya üretim araçlarına bedeva ortaklık bekleyenlerin, deşarj başlığı olmuş.
  • rousseau ne demis:

    bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip, bu bana aittir, diyebilen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. bu sınır kazıklarını söküp atacak, sonra da hemcinslerine, bu sahtekara kulak vermeyin, meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını unutursanız, mahvolursunuz, diye haykıracak olan adam, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu.

    ama olmadı..hadi dagilin..
  • "mülkiyet; öğrenilen bir kavramdır efendim. ne demek cinsellik, açlık, korku gibi beynimizin içine genetik olarak işlenmiş doğal güdüdür falan? saçmalık! gerçek insanlar, kendisine ve belki çevresine yetecek olandan fazlasını tüketmez. doğayla anlaşmalıdır ve onu hor kullanmaz."

    ben bir maymun grubunun, yagmur ormanlarinda verimli bir agacin canopysini ele gecirip diger gruplara kullandirtmamasinda bir anlasma, bir doga dengesi goremiyorum (zaten ortada milyarlik cekirge suruleri, virusler, birbirine giren galaksiler var, ne dengesi ne anlasmasi). bir aslan surusunun colun ortasindaki su kaynagini gasp edip oraya coreklenmesinde, yahut kendine suru bulmak icin dolasan yabanci aslani kabul etmeyip hirpalamasinda da pek bir asalet yok. mulkiyetin temeli, insan dahil territorial hayvanlarin saga sola iseyip sicarak burasi benim demeleridir, yoksa bir akillinin icadi filan degil.

    o kizilderililer de beyaz adama "nehirler satin alinabilir miymis vay vay vay" diye holier than thou artistigi cekeceklerine efendi olup yandaki kabileyle birlesselerdi. adamlar birbirinin aynisi neredeyse ama can dusmanlari, fransizi ingilizi gelmis bunlarin agzina sicarken bile hala birbirlerini bogazliyorlar. bir nehre sinir cekip burasi bizim demekle burasi benim demenin arasinda mulkiyet hirsizligi baglaminda ne kadar fark olabilir?

    ayni sekilde "mulkiyet hirsizliksa o zaman karini da paylas" ozlu sozune tepkiler gelmis ama bu aptalca nedenlerle ileri surulmus fikrin ozu o kadar da aptalca degil. kadin bir cok primatta da otokratik sosyal sistemlerde de bir mulktur. en guclu goril butun disileri alir ki sadece en guclu genler yayilsin. padisahin da haremi var, feodal beylerin prima noctesi var. kadin ticari bir meta gibi guclu aileler arasinda (suruler arasinda) alisveris edilerek ittifaklar kurulmasina vesile oluyor. bunlarin hepsi o goril sempanze gunlerinin, territorial suru yasaminin gunumuze yansimalari. eski komunistler taa 2000 sene once "hersey gibi kadinlar ve cocuklar da ortak olmali ki bencillik yaratabilecek her etken son zerresine kadar toplumdan arindirilsin"i misojeni yuzunden soylemiyorlardi, simdi de "bak bak ayinin dedigine, ne ayip" yuzeyselliginde tepki gostermenin alemi yok, mulk deyince bu senin varliginin ve kendini tanimlarken kullandigin kavramlarin (cocuk, es gibi) en ozune kadar iniyor iste.

    bir hata da, bunlari dedikten sonra, bu sefer diger asiri uca gidip olayi bir nevi determinizme baglamak, insanin kaderi buymus kabullenisiyle bir alternatif aramamaktir. allahin maymunu aslani bir ormani gasp etti diye, o aslanlarin icinde de en iri erkegi butun disileri mulk edindi diye, ilelebet bu is katlanarak buyumek ve vahsilesmek zorunda degil, batti balik yan gitmesin. lunatic d'nin bahsettigi gibi asil sorun "mülkiyetin doğasında olan bir tür vahşilik ve 'kötülük' değil, mülkiyetin kapitalist birikim süreçleri boyunca kazanmış olduğu dünya-tarihsel anlamdır". bu anlam da kacinilmaz bir kader degil, nitekim tarih boyunca komunist-anarsist bir suru yapilanma ortaya cikti, topluluklar cesitli yerlerde mallarini mulklerini kollektivize ettiler. yani teori kiyasi da yapmiyoruz burada, basbayagi gerceklesmis seyler bunlar. hatta asil sorun uretenin sahiplenme hakkinin olmamasiysa, uretim araclari disinda ozel mulke izin verecek sinirli bir komunist duzen dahi bir alternatiftir. petrol kuyusunu, rafinerisini kollektivize edersin ama evin araban sende kalir gibi bir ortayol yani.

    ote yandan bu tip teorilerin eksik yani, artik degerin emekle olculmesinin imkansizligi. bir ay calisip yeni bir yazilim uretiyorsun bilmemne sektorundeki verimliligi iki kat arttiracak, simdi bunun degeri bir aylik marangozluk emegiyle bir degil. o zaman emek oraninda insanlar soz sahibi, hak sahibi olamasinlar, e ne diye olsunlar, piyasa talebine gore. e geldik iki adimda simdiki duzene. kaldi ki -bu zaten cokca tekrarlanan bir olgu- su anki gorece bencil kultur icinde yetismis biri olarak ben ne diye kendimi laboratuvarlarda, bilgisayar basinda paralayim, verimliligi arttirmak icin caba sarfedeyim eger o katma-degerden fazla calismam oraninda bir geri donusumum olmayacaksa. yani ev araba olmasi da yetmiyor, adam patentini alip pay isteyecek. bakmisin tekrar petrol rafinerisi ozellesmis.

    dolayisiyla mulkiyetin kulliyen veya uretim araclari dahilinde kismen hirsizlik olmasi, "benim bu isten ne cikarim olacak" kafasinda yetisen bizlerin verimliligi arttirabilecek ve onceki anarsist denemelerden daha uzun sureli ayakta kalabilecek bir alternatif getiremeyebilecegimizi yanlislamiyor. hani churchillin lafi gibi, "democracy is the worst form of government, except all the others that have been tried". iste ideal bir dunyada insanlar sevdikleri isi yaparlar, dayanisma en buyuk erdemdir, su anki duzenin "patent hakki" gibi odullerle kurdugu rekabet sistemi yerine bu yeni ve daha ulvi degerler sayesinde verimlilik artacak, adalet saglanacaktir. saglanacaktir da o sistem bu degerlerle ayakta duruyor ama o degerlerin yayilmasi icin oyle bir sistem lazim, yumurta tavuk hikayesi, ve su an icin ortada ikisi de yok.
  • aslında proudhon un “mülkiyet nedir?” diye sorduğunda ve cevaplandığında, mülkiyetin roma imparatorluğu yasalarındaki izinsiz ve çarpıtılmış kullanımını kastettiği gözden kaçırılan slogan. hatta devletin tahakkümüne karşı en önemli savunma şeklinin sınırlı ortak paylaşıma açık mülkiyet olduğunu savunmuştur. proudhon’a göre evler, madenler, fabrikalar, bahçeler yani yaşanılan yerler ve üretim yerleri sahipsiz olamazlar. nihai amaç faizsiz kalacak sermayenin çökmesi, değiş tokuşa odaklı (ki bunun için karşılıklı güven gerekir), üretilen malın, üretim için kaç saat harcandıysa onu belirten bir karşılıklı yardımlaşma anlayışını savunuyordu.

    bu sistemsizlik sistemi bile tümüyle mükemmel değildi. mesela karşılıklı yardımlaşma sisteminde bir anarşist ev almak isteyecek, bu ev için kira ödemeyecek fakat tek bir ulusal bankaya sahip olan sistemden yüzde birden fazla faizi olmamak koşuluyla borç para alacaktı. aynı anlayış, üretim ve ulaşım araçlarında da kullanılacaktı. gerekli para tek bir bankadan faizsiz çıkacağından bireyler kendi aralarında para alışverişi yapmayacaktı.

    proudhon en sonunda devletsiz bir sisteme ulaşılacağını, bu anarşist toplumun bireylerinin kendi aralarında anlaşmaları olacağını, muhtemel anlaşmazlıkları da hakemlerin çözeceğini savunuyordu. belki de proudhon’un hayalini kurduğu, bizlere aktardığı mülkiyet hırsızlıktır sloganının yegane dayanağı insana olan inançtı. belki de proudhon un gözden kaçırdığı, yirminci yüzyıl insanının tahmin edilemeyecek kadar vahşi olacağıydı.
  • timur'un*, "bir kentte dilenciler varsa, o kentte mutlaka hırsızlar da vardır" sözünü doğrulayan önerme.
  • proudhon'un 1841'de çıkan "mülkiyet nedir?" kitabında bu soruya verdiği yanıt.
  • önüne ne koyarsan daha sonra aç kalırsam diye tırsıp hepsini yiyerek çatlayıp ölen kedi tiplerinden biraz daha hallice zekaya sahip insanoğlu edindiği şeyleri stoklamak ve kimseye kaptırmamak için fazla yiyeceğini toprağa gömen yerleşik düzen hayvanı köpek misali mülkiyetini önce çitlerle sonra tapularla şimdi de mevduat hesaplarıyla filan korumaya almış durumdadır.bir insanın fırsat eşitsiliği ve kaynakların dengesiz dağılımı sayesinde ihtiyacının çok üstünden mal varlığına sahip olması, tek başına 35 odalı evde yaşarken bir başkasının evsiz olduğu için sokakta donup ölmesi sadece hırsızlık mıdır ?.başkasının kursağına gidebilecek her lokmaya el koymak, biriktirmek, muhafaza etmek, "bu benimdir, hakettim ben bunu çünkü matah bir bokum ben" demek sadece hırsızlık değil aynı zamanda katilliktir de.
  • hırsızlık tanımı gereği yanlış önerme. beğendiği toprağın etrafına çit çekip "burası benim" diyen ilk insana "hadi len tosbağa" denmediği için oluyor bütün bunlar.
  • köylü anarşizminin babası pierre-joseph proudhon'un meşhur sözü.

    yalnız daha adamın kim olduğunu ve bu sözün geçtiği mülkiyet nedir adlı kitabında neyi anlattığını bilmeden olayı komünizme çekenler güldürdü. halbuki komünistler de sevmez proudhon'u. en başta karl marx saldırmıştır kendisine.

    ilgili kitabı

    önce en önemli yanlışı düzeltelim; proudhon mülkiyete karşı değildir!

    ama mülkiyetin sermaye ve devlet eliyle düzenlemesinin hırsızlığa yol açtığını ve sahiplik sınırının ötesinde (topluma yararlı ve kümülatif) bir sömürü mekanizması aracı olduğunu savunur.

    "bana 'kölelik nedir?' diye sorulsa ve ben de tek kelimeyle 'katliamdır' diye cevap versem, ne demek istediğim hemen anlaşılacaktır. bir insanın düşüncesini, iradesini, kişiliğini elinden alma gücünün; yani bir insanı köleleştirmenin onu öldürmek olduğunu göstermek için uzun bir tartışmaya gerek yoktur. öyleyse diğer soruyu (mülkiyet nedir?), aynı şekilde, yanlış anlaşılma kesinliği olmaksızın; ikinci önerme birincinin dönüşümünden başka bir şey değildir, diye yanıtlayamaz mıyım?"

    edit: yazım hatası mıncıklandı.
  • "ben, vatandaşlar, -çok iyi bildiğiniz gibi- o kelimeleri yazan adamım: mülkiyet hırsızlıktır. sözlerimi geri almıyorum, tanrı korusun. ... mülkiyet hırsızlıktır dediğimde ortaya bir ilke koymuyorum, aksine varılan bir sonucu ifade ediyorum. aradaki müthiş farkı kolaylıkla kavrayacaksınız."
    pierre joseph proudhon (devrimci program, m. tüzel çevirisi)

    (bkz: mülkiyet nedir)
hesabın var mı? giriş yap