3 entry daha
  • carl schmitt (1888-1985) siyasal düşünce tarihinin en tartışmalı figürlerinden birisidir. 1.59 cm boyundadır. akşamüstleri piyanosunda gluck çalacak kadar hassastır. nazi partisi üyesidir. yoksuldur. çok zekidir. katoliktir. tehlikelidir. derindir.

    bize şu soruyu sordurandır: 1 mayıs 1945 yılında sovyet askerlerin kuşatması altındaki berlin’de, adolf hitler ve yakın çevresinin kaldığı sığınakta (führerbunker) hitler’in propaganda bakanı ve sadık yoldaşı dr. joseph goebbels’in eşi maria magdalena goebbels, hepsinin adı “h” harfi ile başlayan altı küçük çocuğunu siyanürle zehirleyerek öldürdü ve ardından eşiyle birlikte intihar etti. bayan goebbels öldüğünde 44 yaşındaydı ve “führer’in olmadığı bir dünya”da ne kendisinin ne de çocuklarının yaşayabileceğine inanıyordu.

    peki bir annenin çocuklarını öldürmesi ve ardından intihar etmesi ile carl schmitt’in fikirleri arasında bir bağlantı olabilir mi?

    schmitt düşüncesi platon’dan kelsen’e, bodin’den rousseau’ya, hobbes’dan weber’e uzanan derin bir siyaset ve hukuk felsefesi üzerinde yükselmektedir. schmitt düşüncesine damgasını vuran önemli bir unsur hemen her schmitt metninde bize göz kırpan derin bir liberalizm eleştirisidir.

    schmitt için liberalizm; “insanın özü” tartışmalarındaki naif iyimserliği ve “insanlık demokrasisi” konusundaki safiyane umuduyla, devlete karşı toplumu ve bireyi koyarak siyasalın asıl kurucu dinamiklerini görmezden gelmesiyle, klasik parlamenterizmin ilkelerini “ebedi sohbet”e dayalı bir işleyiş mantığı adına tahrif etmesiyle, siyasal birliğin ruhunu basit bir dizi teknik prosedüre indirmesiyle, etik ve ekonomi arasındaki bir salınım üzerinden siyasalı “zaptedici gücün alanı” olarak yok etmeye çalışmasıyla; devleti topluma ve insanlığa, iradeyi toplumsal ideale veya programa, halkı kamuoyuna dönüştürmesiyle, iktidarı ve kudreti “manevi kutupta propaganda ve kitle telkini, ekonomik kutuptaysa denetim görünümüne” sokmasıyla siyasalın varkalma ihtimalini dinamitleyen ve son sürat bir depolizitasyona kapı açan “tutarlı, kapsamlı ve metafizik bir sistem”dir.

    schmitt “eski güzel zamanlar” nostaljisine kapılmayan bir öz arayışı peşinde bu sistemin dayandığı mantığı çok etkileyici bir biçimde gözler önüne sermekte ve siyasalın varolma ve varkalma imkanlarını, son kertede “demagojik bir plütokrasi” olarak gördüğü liberalizm eleştirisinin üzerine kurmaktadır. schmitt metinlerinde karşımıza çıkan kriz vurgusu modern yaşamın kurumlarının ilerleme fikri üzerinden bir eleştirisini de barındırır.

    schmitt, siyasal sorunları “örgütsel-teknik ve ekonomik sosyolojik ödevler”e dönüştüren liberal anlayışın karşısında durarak siyasalın ruhunu yeniden diriltmeye çalışmıştır. sağlam mantıksal kurgusuyla, aforizmatik ve ebedi diliyle, modern siyasetin doğasına ilişkin eleştirileriyle klasikleşen schmitt metinleri bence hala yeni okuma imkanlarıne bekliyor. mesela yeterince üzerine gidilmeyen bir bağlantı noktası olarak spinoza ve/versus schmitt gibi...

    evet, schmitt bize pek çok soru sorduran bir düşünürdür. şimdi başta sorduğumuz soruya dönelim: eğer siz de schmitt’in, iii. reich’la olan ilişkisinden ve nazi iktidarının başhukukçusu olmasından dolayı onun bir günahkâr olduğunu düşünenlerdenseniz, goebbels çiftinin çocuklarını düşünün. çünkü schmitt’e duyduğunuz tekinsiz hissin gidebileceği son nokta onun kendi çocuklarını bile öldürecek kadar patolojik davranan bu insanlarla nasıl işbirliği yapabildiği sorusudur.

    peki acaba schmitt’ten duyduğumuz hoşnutsuzluk, bizi siyasalın ruhunun paramparça edilişinin hiç olmadığı kadar hızlandığı yaşadığımız zamanlarda schmitt okuma zevkinden ve zorunluluğundan mahrum etmeli midir?

    schmitt düşüncesinin ana hatları için ayrıca:

    (bkz: der begriff des politischen)
    (bkz: politische theologie)
    (bkz: parlamenter demokrasinin krizi)
60 entry daha
hesabın var mı? giriş yap