9 entry daha
  • sinemasından müziğine pazarlama ve akıllı pazarlık meselesidir. sinema ayağını şöyle anlatayım:

    holivud'un her zaman 'tutacak' hadiseyi keşfetme, bulma ve ona yatırım yapma mecburiyeti vardır. niye var? çünkü endüstri abicim bu. para kazanmak için oradalar, işleri o, dertleri o. tutacak ki satacak, satacak ki tutacak. standart izleyici denen yaratı ve mevcut'a iş üretmek, tutacak bulmak çok zor değil. tutma yerleri, şusu busu belli. ama o yerleri bilen adam lazım. o adamı da işe alacak yönetici lazım. bak şimdi biraz problemleşti iş. stüdyo denen organizasyon, kar amaçlı kuruluş bu tip yönetim ve uygulama konularında bir takım referanslara sahip olabilir. bildiğin parayı bastırır, kimse o dönem piyasanın nabzını tutan kişiler, kimse gündemi dayatan kurumlar hepsine verir parasını, bulur 'kalite'liyi. olmadı zaten tutmuş ve hep tutan formüller vardır, onları dünyanın en ayı adamı dahi bilir, zira dünyanın en ayı adamı olarak dahi ciddi bir demografiği temsil etmektedir, söz hakkı vardır. ve fakat bu tip ücretli dolaylamalar ve yöneticilerin şahsi zevk ve çevresinin belirleyici olduğu ilişkiler sebebiyle de, onlar için de, onlara rağmen de beklenmedik haller olur. o durumda stüdyo der ki, bu 'tutacak' iş hadisesini öyle bir şekilde belirleyelim ki bizim para mara vermemiz gerekmesin. iş halihazırda hem pazarlanmış, hem pazarlanmaya hazır, hem de tutmuş olsun, tuttuğunu da görelim, parayı da onun dağıtımına yatıralım. dahası, işi de mümkünse biz yapmayalım, birileri yapsın, biz onların yapamadığı dağıtım ve tanıtım kısmında devreye girelim, dayayalım kurumsal prestij şemsiyesini ve prestijini, alalım aslan payını, 'piyasa böyle' diyerek ücretlerini de istediğimiz gibi düşük tutabildiğimiz piyasa dışı bu adamlarla çalışarak hem bizim hem de çevremizin uzağında kaldığı bir demografiği de tatmin edelim, müşteriye ve üreticiye dönüştürelim, hem de sadece isim işleterek paraya para, üne ün, prestije prestij katalım. oldu olacak bir de izlenmeye değer filmler de izleyelim.

    işte bu güzel çözümün vardığı yer indi sinema, müzik ve onları var eden sinema okulları, diy gelenekleri, 7000 dolara uzun metraj çektim, neorealist takıldım, ailemi oynattım, bacımı siktirttim gibi cengaverlikler ve satılabilir hikayeler ile çevrili indi dünyası olagelmiştir. indi'nin kalitesiz ya da kaliteli ürün üretip üretmemesinden bağımsız olarak, içeriğine pek de dokunmadan kurgusunda hakim olan mekanizma budur. bazısına göre bu 'piyasa'nın gücü, kaliteyi yaratma yetisi, iktidarına örnektir, süperdir. onlara hadi ordan diyorum. bana göre bu basbayağı kendi emeğimizle, kendi cebimizden ödeyerek yapıp, kendi aldığımız şeye ortakçı sokmak, 'senin gibi yüzlercesi var, piyasa böyle' söylemlerinden 'öyle' olan bir piyasa yaratıp, mahkum olmaktır.

    içerik meselesine de geleceğim de, önce bir uyuyayım.
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap